Arama

Kutsal Yerler - Kudüs - Tek Mesaj #4

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
8 Aralık 2016       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  Kutsal Yerler - Kudüs3.jpg
Gösterim: 1203
Boyut:  65.2 KB
KUDÜS

ar. El-Kuds, Filistin'de kent; sarp tepelerle (eski kent 635-790 m yükseltide, komşu vadilerden 100 m kadar yüksekte kuruludur) dolu bir alanda ve Ürdün çukurunun yanında yükselen Yahudiye dağlarının kenarında; Lût gölünün K.'inda eski İsrail ve Yahuda krallıkları arasında, B.'dan D.'ya doğru geçişi denetleyen bir konumdadır. Roma döneminde (İ.S. II. yy.), yahudi ayaklanmalarından sonra yeniden kurulan eski kent, museviler, hıristiyanlar ve müslümanlar için kutsal bir merkezdir. XIX. yy.'ın ikinci yarısında, surların (XVI. yy.'da OsmanlIlar yaptırdı) dışında, vadilerde ve batı tepeleri arasında hıristiyanların ve özellikle de yahudi göçmenlerin yaşadığı yeni mahalleler gelişti.

1948'de kent nüfusunun çoğunluğunu Yahudiler oluşturuyordu (100 bin yahudiye karşılık 65 000 arap [40 bini müslüman, 25 bini hıristiyan]) ve yahudi halkın düşünce (üniversite) merkeziydi (İsrail-Arap savaşı, Birleşmiş milletler örgütü ateşkes komisyonu aracılığıyla kenti iki kesime ayırdığında [Ürdün'e bağlanan eski kent ve İsrail'e ilhak edilerek bu devletin başkenti yapılan yeni kent], Tel-Aviv iktisadiye demografik merkez olarak kaldı) Ama yeni kent merkezden çok uzaktaydı ve Kudüs'ün nüfusu, o dönemde, Tel-Aviv’den çok daha yavaş arttı (1966' da 195 000 nüf.). 1967 savaşı'ndan sonra kentin tamamı İsrail yönetimine geçti. Hükümet ve Knesset'in merkezi Kudüs'se de, kordiplomatik bu kente yerleşmedi. Günümüzde Kudüs'ün nüfusu yeniden hızla artmaktadır (1991 'de 530 000 kişi; % 26'sı müslüman olmak üzere 150 000 kişilik arap azınlık).

TARİH.
Kudüs adı sözcük olarak, bir amurru tanrısının, "Şalem'in barınağı" anlamındadır. Adı ilk olarak mısır metinlerinde geçen (İ.Ö. XIX. yy.) bu eski Kenan sitesinin adına, daha sonraları Amarna’nın mektuplarında (İ.Ö. XIV. yy.) rastlanır; bu mektuplardan edindiğimiz bilgilere göre Kudüs kralı, öbür arami site devletlerini de egemenliği altına almak istiyor, bu arada firavuna vergi ödemeye devam ediyordu, ibraniler'in Kenan ülkesine girdiği sırada (İ.Ö. XIII. yy.) Kudüs, istilacılara karşı koymak amacıyla bir konfederasyonun başına geçti.

Kent, bağımsızlığını Davut zamanına dek korudu; Davut, İ.Û. 1000'e doğru ele geçirdiği kenti, siyasi ve dini başkent durumuna getirdi. Kudüs, İsrail ve Yahuda kabilelerinin ayrıldığı bölge üzerinde bulunduğundan, bu çok yerinde bir seçimdi. Davut, Kudüs’ün krallık toprağı olduğunu ilan etti ve kenti, İbrani birliğinin temeli yaptı; Musa yasaları’nın saklandığı sandığı Kudüs’e getirtti; daha önce Silo’ da bulunan amphiktyonia tapınağını kente nakletti ve böylece Kudüs’ü, tüm İsrail’in dini merkezi yaptı. Süleyman krallığı'nın parçalanması (İ.Ö. 931), Kudüs topraklarını azalttıysa da, kent manevi üstünlüğünü korudu. İ.Û. 587’de Nabukodonosor tarafından alınan ve yakılan Yahuda krallığının merkezi Kudüs, sürgündeki Yahudiler’in vatanlarına dönmesini sağlayan Keyhüsrev fermanı’ndan (İ.Ö. 538) sonra canlandı: Kudüs duvarları yeniden inşa edildi ve tapınak, Süleyman’ınkine oranla daha mütevazı boyutlarda baştan yapıldı.

Suriye’nin İskender tarafından istilası, pers hegemonyasına son verdi. İskender'in ölümü (İ.Û. 323) üzerine Kudüs, mısırlı Lagoslar ile Suriyeli Selefkiler arasında çatışma konusu olduktan sonra Suriye’nin eline geçti. Makabiler isyanından (İ.Ö. 167) sonra Kudüs, hasmon yahudi krallığının başkenti oldu; 63’te Roma’nın himayesine girdi. Edomlu Büyük Herodes kral olunca (İ.Ö. 40-4), Kudüs'ü güzelleştirmek için büyük bir faaliyet başlattı: özellikle, yeniden inşa ettirdiği tapınağa Süleyman tapınağı'nın görkemini kazandırdı. Ama 66'da Roma’ya karşı büyük bir ayaklanma patlak verdi: 70’te Kudüs ve tapınağı yıkıldı; onuncu Roma lejyonu, ordugâhını yakılan tapınağın yakınındaki (bir daha hiçbir zaman yeniden yapılmadı) Herodes sarayı'nın yıkıntıları üzerine kurdu. Bar-Kohba’nın önderliğindeki ikinci yahudi ayaklanması sırasında (132-135) yeniden ele geçirilen kent, ayaklanmanın büyük bir felaketle sonuçlanması üzerine imparator Hadrianus'un emriyle yerle bir edildi; imparator, kutsal kentin yıkıntıları üzerinde Yahudiler’e yasaklanan bir pagan sitesi (Aelia capitolina) kurdurdu.

Kudüs, ancak Bizans döneminde yeniden canlanabildi. Artık imparatorluğun efendileri olan hıristiyanlar açısından Kudüs, İsa’nın ölümüyle kutsanan bir kentti. Büyük Constantinus birçok tapınak yaptırdı (bunların ilki Kutsal Kabir’in kilisesidir). Isa’nın öldüğü kent, birçok kilise ve manastırın kurulduğu bir hac merkezi haline geldi. Madeba haritası (VI. yy.), o zamanki Kudüs'ün durumu üzerine yaklaşık bir fikir vermektedir.

Müslümanlığın ilk döneminde kente latin kökenli Aelia'dan gelen iliya ya da ararrıca Bös Makdeşâ (tapınak) sözcüğü ile ilgili bulunan Beyt ül-makdis denildi. Kuds (Kudüs) adı ise yine aramca Karta de-kudşa (Kutsallık kenti) tamlamasındaki Kudşa'dan gelir. Hz. Muhammet'in 624 yılına kadar müslümanların kıble’si olarak kabul ettiği Kudüs, miraç nedeniyle Kuran’da isra suresi’nde Mescit ül-aksa adı altında geçer (XVII; 1,8). Hadislerde ise Kudüs, Mekke ve Medine ile aynı değerde ve hatta onlardan daha üstün tutulur, Mekke ve Medine’ye hac olanağı bulunmadığı zamanlarda bu farizenin Kudüs'ü ziyaretle yerine getirilebileceği belirtilir.

Ecnâdeyn savaşı (634) Kudüs'ün İslam egemenliğine girmesinin başlangıcı oldu. Yermuk savaşı’ndan (636) sonra Cabiye'ye gelen halife Ömer, Halit bin Sabit el -Fehmi'yi Kudüs’ü almakla görevlendirdi. Kent, bazı koşullarla savaşılmadan alındı (638). Halife Ömer eski tapınağın yerine bir mescit yaptırdı. Kudüs’e ilk yerleşen müslümanlar Medineliler oldu. Sahabeden Ubade bin es-Samit, kentin ilk kadılık görevini yerine getirdi. Kudüs’e karşı gösterilen rağbet, Medineliler'in şikâyet ve kıskançlığını dile getiren "Kudüs'ün yapılması, Medine’nin yıkılmasıdır” sözünün ortaya çıkmasına neden oldu. Halife Osman döneminde (644-656), kentin zengin sebze tarımından sağlanan geliri yoksul halk için ayrıldı. Çevre manastırlardaki keşişlerin varlıkları müslümanlarca da benimsendi. Emeviler döneminde (661-750) Filistin ve Suriye orduları komutanı olan Muaviye, ilk kez burada halife olarak tanındı. Sonraki emevi halifelerinden Abdülmelik (685-705), üzerinde Hz. Peygamberin ayak izi bulunduğu efsanesine inanılan kutsal taş üzerine Kubbetüssahra’yı yaptırdığı (691) gibi daha da ileri giderek hacılara Mekke yerine Kudüs’teki kutsal taşı ziyaret etmelerini önerdi. Yine Emeviler döneminde kent, Mescidülaksa ve Darülimâre gibi yapılar ve kente giriş kapılarıyla süslendi. Emevi halifesi Süleyman (715-717) Kudüs'ün imarı için gerekli özeni gösterdi. Mervan ll’ye (744-750) karşı çıtan bir ayaklanma kentin surlarının yerle bir edilmesine neden oldu. Daha sonraki depremler kent ve kent halkının durumunu büsbütün kötüleştirdi.

Abbasiler (750-1258), başlangıçta Kudüs'ün kutsallığına büyük bir saygı gösterdiler. Halife el-Mansur (754-775), Mekke'yi ziyaretten sonra Kudüs’e geldi. Ancak, vergi konusunda aldığı aşırı sert önlemler ve uygulamalar nedeniyle hıristiyan ve yahudi halkın bir kısmı Roma'ya kaçtı. Çok geçmeden kentteki müslüman halk, özellikle hıristiyanlar Batı Avrupa hükümdarlarından ve halkından ilgi, destek ve yardım gördüler Harunnurreşit (766-809) ve Charlemagne (742-814) arasındaki elçi alışverişi bu durum karşısında ortaya çıktı. Ayrıca, Batı'da Kudüs halkına yardım için çok geniş bir para toplama kampanyası açıldı. Halife Memun (813-833) ve Mutasım (833-842) dönemleri kıtlık ve Fellahlar’ın ayaklanmalarıyla geçti; bütün kutsal yerler ayaklanmacılar tarafından yağmalandı.

Fatımiler döneminde (969-1099) sağlanan genel esenlik ve bolluktan Kudüs pek az pay aldığı gibi, fatımi halifesi el-Hâkim’in (996-1021) emri ile kentin hıristiyan ve yahudi halkına yapılan işkenceler bu sıkıntıyı daha da çok artırdı.

Selçuklu komutanı Adsız Kudüs'ü Fatımiler’den aldı. Ancak, kendisine karşı ayaklanma çıkınca halkı kırıma uğrattı. Çok geçmeden Tutuş, Adsız'ı ortadan kaldırarak Kudüs'ü Selçuklu imparatorluğu’na kattı.

Franklar Kudüs’ü alınca (1099) halkı kılıçtan geçirip kenti yağmaladılar. Bir süre sonra da dinsel yapıların onarımına, yenilerin yapılmasına giriştiler ve camileri de kiliseye çevirdiler.

Kudüs Hittin savaşı’ndan (1187) sonra Eyyubiler'in eline geçti. Selahattin Eyyubi kent halkına çok iyi davrandı, vergileri indirdiği gibi Haçlılar'ın kiliseye çevirdikleri camileri eski durumlarına getirdi. Selahattin Eyyubi'nin ardılları arasındaki anlaşmazlıklar kentteki hıristiyanların güçlenmelerine yol açtı.

Kudüs 1244’te Harizmliler'in yıkımına uğradı; ardından gelen moğol istilası karşısında halkın büyük kesimi kentten kaçtı. Kent, Memluklar döneminde (1250 -1516) bir harabe durumundaydı. Sultanın naibi tarafından yönetilen kentin bu döneminde sufilerin ve tekkelerin sayıları arttı. Yöneticiler, mevkilerini genellikle rüşvet karşılığı sağladılar. Bedeviler, kentteki esenliği ve güvenliği uzun süre tehdit ettiler.

Kudüs, 1517’de Selim I tarafından osmanlı topraklarına katıldı. Kanuni Sultan Süleyman ise 1537-1541 yılları arasında kentin surlarını yaptırdı ve Kubbetüssahra’yı yeniledi; kente dört büyük çeşme inşa ettirdi, kendisi ve eşi Hürrem Sultan için birçok vakıf kurdu. Bu dönemde kentin en önemli geliri olan "ayakbastı parası” Mercidabık'ta Kuran okuyanlara verildi. Daha sonraki yıllarda Bedevilerin etkinlikleri yüzünden kentte güvenlik güçlükle sağlanabildi. Selim III, hıristiyan ve yahudi hacılardan alınmakta olan ayakbastı parasını 4 kuruştan 1 ve 1/2 kuruşa indirdi. Yöneticiler sık sık değiştirildiklerinden kentte önemli bir ilerleme olmadı. Zaman zaman baş gösteren ayaklanmalar, ya çok acımasız ya da çok zayıf olan bir valinin kovulmasıyla sonuçlandı. Kentte arap halk çoğunluğunu korudu. 1825’te kent halkıyla Fellahlar'ın ortaklaşa çıkarttıkları ayaklanma güçlükle bastırıldı. Kudüs 1831’de Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın egemenliği altına girdi. İbrahim Paşa, Osmanlılar’a karşı Batılılar'ın desteğini sağlamak amacıyla hıristiyan ve yahudi halka iyi davrandı. Bu davranışı müslümanların tepkisine yol açtı; eşrafın da kışkırtmasıyla ayaklanan Fellahlar mısır garnizonunu kentten çıkardılarsa da, İbrahim Paşa kısa sürede ayaklanmayı bastırdı. Batılılar’ın, OsmanlIlar'ın lehine siyaset değiştirerek İbrahim Paşa'yı aldığı yerlerden çekilmeye zorlamaları üzerine, mısır kuvvetleri Kudüs’ten ayrıldı. 1838’de ilk olarak açılan İngiliz konsolosluğunu Fransa, Avusturya, Prusya, Rusya, Sardinya, ispanya ve ABD konsolosluklarının açılmaları izledi. Bu durum, doğal olarak buradaki hıristiyan halkın güçlenmesine yol açtı. 1874'te kent mutasarrıflık oldu. Birinci Dünya savaşı’nda açlık ve salgınlar yüzünden nüfus azaldı.

11 aralık 1917'de Kudüs, Allenby tarafından alındı ve daha sonra İngiltere’nin korunması altındaki Filistin'in başkenti oldu (1922). Kentte birkaç kez Araplar ile Yahudiler arasında şiddetli çarpışmalar meydana gelirken, yahudi topluluğun yerleşip yayılma çabaları da büyük ölçüde hızlandı. Kudüs, 29 kasım 1947'de BM kurulu tarafından uluslararası statüye kavuşturuldu. Bu kararı Yahudiler benimserlerken Araplar karşı çıktılar ve bu yüzden iki topluluk arasında şiddetli çarpışmalar meydana geldi.
Ad:  Kutsal Yerler - Kudüs4.jpg
Gösterim: 1628
Boyut:  136.2 KB
14 mayıs 1948'de Büyük Britanya koruma rejimine son verdi. Aynı gün (yahudi takvimine göre 5 iyyar 5708) ilan edilen İsrail devleti yeni kenti de kapsarken, Maverai Ürdün, Filistin’in geri kalan bölümünü eski Kudüs kentiyle birlikte ilhak etti (28 mayıs 1948). Bir süre sonra İsrail hükümetinin birkaç bakanlığı Kudüs’e taşındı. “Altı gün savaşı” sırasında (5-10 haziran 1967) Kudüs’ün Ürdün kesimi, hemen hiç bozulmamış bir şekilde İsrail birliklerinin eline geçti. Bu fiili ilhak, İsrail parlamentosu'nun 30 temmuz 1980’de "birleşik Kudüs’ü İsrail'in ebedi başkenti” ilan eden bir temel yasayı benimsemesiyle onaylandı. Bu durum, arap halkı arasında tepki ve karışıklıklara, özellikle arap devletlerinin Sert protestolarına yol açtı.

ARKEOLOJİ VE GÜZEL SANATLAR.
İngiliz kazıları, daha çok eski kentin güney yamacında, Kidron ve Tyropoeon vadilerinin kavuştuğu yerde yapıldı. Kazılardan, yahudi kentinin bu bölgeye doğru yayıldığı anlaşıldı. İsraillilerin Tyropoeon vadisi'nde yaptıkları kazılarda Herodes döneminden kalma Haram (Haremi şerif) duvarının temelleri, Emeviler’e ait yapılar Herodes döneminden kalma bir mahalle ile bir su kemeri vb. ortaya çıkarıldı. Gelişmekte olan yeni kentin her kesiminde yapılan kazılarda birçok yahudi nekropolisine rastlandı.

Bizans döneminde de, kentin ilgi çeken yanı topografyasıdır; gürcü hacıların IX. yy.'da yazdıklarından, Kudüs'ün o dönemde çok varlıklı olduğu anlaşılmaktadır.
Ste-Anne kilisesi'nin yakınında, kurbanların arındırıldığı bir havuzla VI. yy.'dan kalma bir kilise ortaya çıkarıldı. Bu kilise XII. yy.’da Haçlılar tarafından yıkılmış, ama çok geçmeden yeniden yaptırılmıştı.

Kentteki iki kutsal yapı, Kudüs’e İslam sanatı tarihinde önemli bir yer kazandırır. Yanlış bir biçimde Ömer mescidi olarak adlandırılan Kubbetüssahra (691), anlamı ve tasarımı açısından, antikçağ geleneklerinin izlerini sürdüren eşsiz bir yapıdır. Yapımına VII. yy.’da başlanan ve özellikle Haçlılar tarafından birçok kez değişikliğe uğratılan Mescidiaksa ise büyük bir olasılıkla Kubbetüssahra ile işkilidir; Süleyman tapınağı’nın düzlüğü üzerindeki bu yapı Kubbetüssahra’nın bir bakıma uzantısı görünümündedir. Mescidiaksa’nın uzun ana sahra ve yapıya bir bazilika görünümü kazandıran iki yan satımları en eski dönemden kalmadır. Haremi şerifte İbrahim, Yakup, Yusuf, İsa ve Hz. Muhammet’e adanmış birçok kutsal makam, minber, mihrap vardır. Eyyubiler döneminde El-Muazzam Mescidiaksa’nın yakınına hanefiler için bir medrese yaptırmıştır (XIII? yy. başı). Memluklar döneminde Baybars I kentin K.B.’sına bir kervansaray inşa ettirmiş; Kayıtbay (1468-1496) Haremi şerife bir çeşme yaptırmış, Mescidiaksa’nın yanına bir medrese ekletmiştir. Selahattin Eyyubi döneminde onarılan ve burçlarla güçlendirilen surlar, OsmanlIlar döneminde Kanuni Sultan Süleyman zamanında yeniden elden geçirilmiş ve günümüzdeki biçimini almıştır. Bu surlar Şam kapısı, Yafa kapısı, Aslanlar kapısı gibi haklı bir ün kazanmış anıtsal kapılarla donatılmıştır. Gene bu dönemde Kubbetüssahra'nın duvarları, dıştan mermerlerle kaplanmış, bozulan mozaikleri mavi yeşil ve sarı renkli çinilerle değiştirilmiştir.

—ikonogr. Hıristiyan sanatında Kudüs çeşitli biçimlerde betimlendi. Gerçek tarihsel görünümü, sanatçıların canlandırabildiği kadarıyla, İsa’nın yaşamıyla ilgili sahnelerde (çarmıha gerilme gibi) ortaya çıktı. Cennet’in alegorisi olarak, Beato de Liöbana’nın Comentarios al Apocalipsis (Mahşer üzerine yorum) adlı yapıtının ve son sahnesini oluşturduğu Mahşerin ikonografisinde yer aldı. Ortaçağ başlarında, Roma kiliselerindeki mozaiklerde bu kutsal kent, Beytüllahim ile birlikte, Eski ve Yeni Ahit’i simgeleyen kuzuların mistik ağılı olarak betimlendi. Ayrıca, kiliselere (Aachen, Hildesheim, Gross-Comburg), Kudüs'ün simgesi olarak on iki kapılı sur biçiminde lambalar ya da ışıklı taçlar asılmaktaydı.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 8 Aralık 2016 02:56
SİLENTİUM EST AURUM