Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
24 Aralık 2016       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Çerkes Ethem İsyanı


Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetine karşı olan ve “Çerkez Ethem” adlı bir birliğin komutanı tarafından çıkarılan ayaklanmadır (1920-21).

TBMM Milis kuvvetleri halinde düşmanla yer yer savaş eden birlikleri muntazam ordu birlikleri haline getirmek için gerekli teşebbüslere geçmiştir. Bu birliklerden hemen hepsi Türkiye Büyük Millet Meclisinin muntazam ordu kadrosu içine girdikleri halde “Kuvayi Seyyare” adı altında çalışan birliğin komutanı Çerkez Ethem ordunun dışında ve bağımsız olarak çalışmak hususunda ısrar etmiştir.

Çerkez Ethem, millî hareketin başladığı sıralarda Salihli cephesinin savunmasını üzerine almış. Anzavur kuvvetlerinin dağıtılmasında hizmet etmiş Düzce, Yozgat ve Konya isyanlarının bastırılmasında başarılar kazanarak ün sahibi olmuştur. Bu başarılarından kuvvet alarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bağlı olarak kurulan Garp Cephesi Komutanlığı’na karşı durmuş bu komutanlığı bir üst olarak kabul etmemiştir. Bu arada Çerkez Ethem’in kurulmuş olan “Yeşil ordu” cemiyeti ile sıkı temaslarda bulunması, doğrudan doğruya valilere emir vermeye kalkması, halktan para toplaması, Meclis Başkanı ile doğrudan doğruya muhaberede bulunması gibi sebepler onun artık bir anarşi unsuru haline geldiğini gösteren önemli olaylar olmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti bu olaylar karşısında düzenli bir ordu ve devlet kanunlarının yürürlüğü prensiplerini her düşüncenin üzerinde tutmaya karar vererek Çerkez Ethem olayına da son verilmesi gerektiği kararını almıştır. Mustafa Kemal bu kararın tatbikine geçmeden önce Çerkeş Ethem’i yola getirmek için uğraşmış, fakat bir sonuç alınmayınca Batı Cephesi komutanlarına Çerkez Ethem’e karşı harekete geçmeleri emri verilmiştir. Yunanlıların muhtemel hareketlerine karşı toplanmış olan kuvvetlerimizin bir bölümü Çerkez Ethem üzerine gönderilmiş bu harekât karşısında Çerkez Ethem kuvvetleri ile birlikte geri çekilmek zorunda kalmıştır. İstanbul hükümetinden Yunanlılarla birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetine karşı savaşmak müsaadesi almış olmasına rağmen Çerkez Ethem düşüncelerini gerçekleştirememiş, canlarını kurtarmak için kardeşi ile birlikte 5 Ocak 1921 de Yunan ordusuna sığınmak zorunda kalmıştır. Böylece büyük ve kuvvetli bir ordu kurulmasını güçleştiren son engel de ortadan kalkmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin memleket içindeki otoritesi kuvvetlenmiştir.

Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu Mondros Ateşkesi’ni imzalayarak savaştan yenik çıkmıştı. Ateşkesin hükümlerine göre Türk ordusunun silah ve cephanesi elinden alınıyor, tüm askeri kuvveti, jandarma da dâhil olmak üzere 50.000 ile sınırlanıyordu. Bu durum karşısında Osmanlı Genelkurmayı ordusunun kadrolarını yeniden düzenlemek zorunda idi. İtilaf Devletleri’nin yetkilileriyle anlaşan Genelkurmay orduyu 9 Kolordu ve 20 Tümen halinde örgütlemeyi kabul ettirdi. Ateşkeste birlik sayısı değil, insan sayısı sınırlandırılmıştı. Osmanlı Genelkurmayı bu boşluktan yararlanarak, insan sayısı az, fakat ileride mevcutlarının arttırılması ile büyüyebilecek bir iskelet kurmayı tercih etti. Böylece çok sayıda subay birliklerinin başında bulunabilecek, er sayısı çok az olmakla beraber, ordunun iskeleti bulunduğu için,gerekirse er sayısı arttırılabilecekti. 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmen işgali üzerine Ankara’da B.M.M.’nin açılması ve Türk Devleti’nin genelkurmayının kurulmasıyla bu çalışmaların önemi kalmamakla beraber, Osmanlı genelkurmayının az mevcutlu da olsa, çok sayıda kolordu ve özellikle tümen, alay ve tabur kadrolarını koruması, yani hazır bir iskelet bırakması Türk Ulusal Ordusu’nun kuruluşunda büyük yararları oldu.

İzmir’in işgali ve Yunan ilerleyişine karşı ilk direniş bu zayıf askeri birliklerin bazılarından ve milis kuvvetlerinden geldi. Yunanlıların karşısındaki 17. Kolordu’nun 56. Tümeni hiç karşı koymadı. Bir kısmı Yunanlılarca esir ve bir kısmı da terhis edildi. Bu dağılma karşısında Yunan ordusuna karşı kurulan Kuva-yı Milliye ise zayıf askeri birlikler ve milislerden oluşuyordu. Kuva-yı Milliye ruhu bir süre sonra yayılmaya başladı. Müdafaa-i Hukuk örgütleri, Kuva-yı Milliye’ye asker ve para sağlamak işlerini yüklendiler. Böylece Ayvalık, Salihli, Denizli’ye kadar uzanan bir çizgi üzerinde Yunanlılara karşı Kuva-yı Milliye cephesi kuruldu. M. Kemal Paşa daha Havza’da iken Kuva-yı Milliye ile doğrudan ilgilenerek, birliklere gönderdiği emirlerde, her işgal eylemine karşı, halkın silahlandırılarak karşı konulmasını bildirmişti. Kuva-yı Milliye’nin büyük kısmını efelerin ve Ethem’in emrindeki kuvvetler oluşturuyorlardı.

Bunların ağır silahları olmadığı gibi merkezi bir komuta düzeni ve disiplini de yoktu. M. Kemal Paşa Sivas Kongresi sırasında, bu kuvvetlerin örgütlenmesi gereğini göz önüne alarak 9 Eylül 1919’da Ali Fuat Paşa’ya “Batı Anadolu Genel Kuva-yı Milliye Komutanlığı” görevini verdi. Ancak Ali Fuat Paşa yeterince etkili olamadı. 23 Ekim’de Albay Refet Bey yöreye gönderildi ve bir rapor hazırlayarak, daha uzun süre Batı Anadolu Cephesi’nin tek komuta altına alınamayacağını bildirdi. Bu nedenle askeri, kuvvetler Albay Refet Bey’in komutasına verildi. Milis kuvvetler ise durumlarını korudular.

22 Haziranı 1920’de başlayan Yunan genel saldırısı üzerine Balıkesir, Bursa düştü. B.M.M.’inde büyük tepkiler oluştu ve komutanlar sorumlu tutulup cezalandırılmaları istendi. M. Kemal Paşa komutanların kabahati olmadığını, emirlerinde yeterince asker, silah ve malzeme bulunmadığını, oysa Yunan Ordusu’nun Avrupa Devletleri’nce silahlandırılmış ve donatılmış olduğunu, milis kuvvetleriyle Yunan Ordusu’nun durdurulamayacağını belirterek, T.B.M.M.’nin gerçek anlamda bir orduya sahip olması gerektiğini söyledi. Bunun sağlanabilmesi için Kuva-yı Milliye’nin düzenli ordu haline dönüşmesi ve kısmi seferberlik yapılması gerekiyordu. Meclis’in kararı üzerine düzenli ordu kurulmasına başlandı.

Batı Cephesinde düzenli ordunun kuruluşunu engelleyen iki engel vardı. Birincisi firar olayları, ikincisi Kuva-yı Milliye örgütleri ve özellikle Ethem’in kuvvetleriydi. Birinci Dünya Savaşı sonunda asker kaçağı sayısı 300.000’e ulaşmıştı. Savaşın doğurduğu bunalım, yıkım ve sefalet, yeni bir savaş başlamasında büyük engelleyici durum yaratıyordu. Buna, Padişah’ın askerliği kaldırdığı propagandaları da eklenince, Anadolu’da T.B.M.M.’nin kararlarının yürütülebilmesi çok güçleşti. Asker kaçakları yüzünden düzenli ordu kurulmasında büyük güçlüklerle karşılaşıldığı için “Firariler Hakkında Kanun”un kabulüyle İstiklal Mahkemeleri kurulmuşlardı. İkinci engel ise Kuva-yı Mlilliye’nin düzenli ordu şekline dönüştürülmesi sırasında Ethem’in direnmesinden çıktı.

Kuva-yı Milliye’nin tasfiyesiyle ilgili bir olay da Başarısız Gediz Saldırısı idi. Bazı komutanlar, Yunanlıların Gediz’de bulunan kuvvetlerinin çok ilerlemiş ve ana kuvvetlerinden uzaklaşmış olduğu için kolay yenilebileceklerini düşünüyorlardı. Oysa M. Kemal Paşa, Yunanlılara karşı küçük, yerel saldırılar yapılmasını istemiyordu. Bu çeşit saldırılar bir başarı sağlayamayacağı gibi, başarısızlık durumunda, ordunun ve ulusun maneviyatı bozulur görüşündeydi. O’nun stratejisi daha Erzurum’da iken belirlenmişti. Doğu’da önce Ermeni cephesi tasfiye edilecek, Güney’de Fransızlarla gerilla savaşı yapılıp, bu cephede tasfiye edilecek ve sonunda yalnız Yunan Ordusu kalacaktı. Bu tarihe kadar da Yunan Ordusu gerilla savaşıyla oyalanacak ve Düzenli Ordu kurulduktan sonra da, Yunan ordusu, kesin bir saldırı ile “Anadolu’nun Harem-i İsmetinde” yok edilecekti. Batı Cephesi Komutanlığı ve Kuvve-yi Seyyare Komutanlığı birlikte bir saldırıyla Yunan tümenini yeneceklerini düşünerek Genelkurmay’a başvurup, saldırı izni istediler. Burada bulunan kuvvetlerin toplamı 3.000 tüfek, 105 makineli tüfek, 5.000 kılıç (süvari), 52 top ve 7 uçak kadardı. Batı Cephesi Komutanlığı (Ali Fuat Paşa), Ethem kuvvetleriyle birlikte iki tümeni bu saldırıya ayırdı. Genelkurmay’a başvurarak izin istedi. Genelkurmay cephane yetersizliği sebebiyle bunu red etti Genelkurmay Başkanı İsmet Bey, cepheye gidip durumu inceledi.

Bu arada Kuvve-yi Seyyare, Düzenli Ordu aleyhinde propaganda yapıyordu. “Ordudan fayda yoktur, dağılsın, hepimiz Kuvva-yı Milliye olalım.” sözleri halk arasında ve Meclis’te çok etkili duruma geldi. “Batı Cephesi kıtaları arasında Kuvva-yı Milliye halinde, bir bölge ve bir cephesi bulunan Ethem Bey Müfrezesi’nin erleri, adeta askeri erlere değişilir, ayrıcalıklı görünmeye gıpta edilir durumda sayılmaya başlandı. Ethem Bey ve kardeşleri de, herkes üzerinde bir çeşit nüfuz ve egemenlik sağlıyorlardı.”

Ethem ile anlaşan Ali Fuat Paşa da milis örgütleriyle birlikte Yunanlılara saldırmalarını istiyordu. Cepheye gelen İsmet Bey ile görüştüler. İsmet Bey, yeterince eğitim ve cephanesi bulunmayan ordunun yerel ve geçici bir başarı için kullanılamamasını istedi ve Yunan Ordusu’nun malzeme ve insan sayısı bakımından çok üstün olduğunu belirterek saldırı yapılmaması için diretti. Ali Fuat Paşa saldırıyı ertelediyse de, birkaç gün sonra saldırıya karar verildiğini Genelkurmay’a bildirdi. Sonunda Batı Cephesi Komutanı, Kuvva-yı Seyyare ile birlikte 14 Ekim 1920’de Gediz’de bulunan Yunan kuvvetlerine saldırdı. Dalgalı, disiplinsiz ve emir-komuta düzeni bozuk harekatta Türk Ordusu yenildi. Yunan Ordusu karşısında yenilen Türk kuvvetleri geri çekildi. Gediz Saldırısı genel bir yenilgiyle sonuçlandı.

Batı Cephesi'nin yeniden düzenlenmesi


Ethem, kardeşleri ve yandaşları Gediz Saldırısı’nın başarısızlığını, ordu birliklerine yüklemek için, ordunun iyi savaşmadığını ileri sürerek, ordu aleyhinde propagandaya başladılar. Oysa ordu Komutanları ve subayları ise, Kuvva-yı Seyyare’nin ciddi biçimde savaşmadıklarını söylüyorlardı. Ordu ile Kuva-yı Seyyare (Gezici Kuvvetler) arasındaki gerginlik gittikçe arttı. Ethem’in yandaşları bu kadarla da kalmadılar. Eskişehir’de subaylar aleyhinde gösteriler yaptılar. Ali Fuat Paşa duruma el koyduysa da başarılı olamadı.

Ali Fuat Paşa’nın cephe üzerindeki komutanlık etki ve nüfuzunun sarsılmış olduğunu gören M. Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’yı acele Ankara’ya çağırarak, o sırada çok önemli olan Türk-Sovyet ilişkilerini geliştirmek için Moskova Elçiliği’ne atamasına karar verdi. Ali Fuat Paşa 8 Kasım’da Ankara’ya geldi. Kendisini istasyonda karşılayan M. Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa’yı Kuva-yı Milliye kıyafetinde görünce, Batı Cephesi’nin en kısa zamanda düzenlenmesi çalışmalarını hızlandırdı. Ali Fuat Paşa Moskova Elçiliği’ne atandı.

Cephenin ikiye ayrılmasına karar veren M. Kemal Paşa Batı Cephesi diye isimlendirilen önemli olan Kuzey kısmını Albay İsmet Bey’in ve Güneyini de Albay Refet Bey’in emirlerine verdi. Genelkurmay Başkanlığı’na da Milli Savunma Bakanı Fevzi Paşa vekâlet edecekti. 9 Kasım 1920’de Bakanlar Kurulu bu dağılım kararını açıkladı. Böylece Batı Cephesi’nin yeniden düzenlenmesine başlandı. Batı Cephesi kuvvetlerinin yeniden düzenlenmesine en büyük engel Ethem kuvvetleri idi.

Batı Anadolu'da Kuva-yı Milliye'nin dağıtılması


Kuva-yı Milliye’nin ne olduğundan söz etmiştik. Yunan Ordusu’nun ilerleyişi karşısında kurulan silahlı direniş içinde, asker, efe, sivil halk, maceracı v.s. her çeşit insan vardı. Başlangıçta, gerilla savaşı için gerekli olan bu kuvvetler düşmanı oyalayabiliyordu. Fakat bunlarla kesin sonuç alınamıyordu. Fakat Ethem ve kardeşleri bunu kabul etmediler. Bu kuvvete dâhil olanlar “Düşman ilerler, sen bir tepeden çıkıp bir tepeye gidersin, uğraşırsın. Bu iş böyle devam eder gider, sonunda düşman usanır ve barış yapma imkanı hasıl olur.” görüşündeydiler. 16 Mayıs 1920’de çıkan bir kararla Kuva-yı Milliye ‘nin, bütün yiyecek ve cephane ihtiyaçları Milli Savunma Bakanlığı’nca karşılanmak üzere, düzenli orduya bağlanması kararı alındı. 22 Haziran tarihli Yunan saldırısından sonra da Kuva-yı Milliye’nin büyük bir kısmı (Çolak İbrahim Müfrezesi, 3. Süvari Tümeni’ne; Sarı Efe Müfrezesi 33. Süvari Alayı’na Gökbayrak Müfrezesi 61. Piyade Alayı’na) düzenli birlikler haline getirildi, Ordunun subay ihtiyacı için de 1 Temmuz 1920’de subay yetiştirme merkezleri kuruldu.

Kuva-yı Milliye’nin önemli bir kısmı düzenli ordu haline getirilirken, iki engel kaldı. Birincisi Ethem kuvvetleri, ikincisi ise Demirci Mehmet Efe kuvvetleriydi. Gediz saldırısındaki başarısızlık üzerine M. Kemal Paşa, düzenli ordunun kurulması çalışmalarını hızlandırıp, 9 Kasım’da Cephe ikiye ayrılıp, Güney kısmına Albay Refet Bey atanınca, Demirci Mehmet Efe’nin de Refet Bey’in emrine girmesi gerekiyordu. Refet Bey, 22-23 Kasım’da Isparta’da bulunan Mehmet Efe’yi merkezi Konya’da bulunan Atlı Takip Kuvvetleri Komutanlığı’na atayarak ordu birlikleri arasında hizmete girmesini istedi. Bundan sonra doğruca Güney Cephesi Komutanlığı emrine girecek olan Efe, başka makamlarla yazışamayacaktı. Emrindeki kuvvetlerden yaşları uygun olanlar ve geçmişte suç işlememiş olanlardan 300 kişilik bir süvari alayı kurularak, geri kalanlar silahlarıyla birlikte ikmal eri olarak 57. Tümen emrine verilecek, çağ dışı olanlarla suç işlemiş olanlar terhis edileceklerdi. Efe başlangıçta bu emri kabul ettiyse de, sonradan Ethem’in kışkırtmalarına kapıldı. Ethem Yörük Ali ve Demirci Mehmet Efe’ye mektup göndererek, adamlarına 40’ar lira maaş vaadiyle, onları Afyon ve Konya üzerine yürümesi için tahrik etti. Isparta yöresinde keyfi bir yönetim kurmuş bulunan Mehmet Efe, bundan sonra kuvvetlerini bir araya topladı ve Güney Cephesi Komutanlığı’nın isteklerine uymadı. Refet Bey aynı tarihlerde Ethem’in de ayaklanma durumunda olması karşısında, Mehmet Efe’ye karşı ayrı bir harekat yapmayı planladı. Demirci Mehmet Efe’nin, Ethem’in M. Kemal Paşa’yı devirmek istediğini Refet Bey’e bildirmesi üzerine, ikisinin haberleştiğine kesin kanaat getiren Refet Bey, M. Kemal Paşa’nın da Demirci Mehmet Efe’nin ortadan kaldırılması için kendi görüşünü uygun bulması üzerine, Mehmet Efe üzerine kuvvet gönderdi. Efe direnmeden çekildi. 18 Aralık’a kadar 700 çeteci yakalandı. Refet Bey 25 Aralık’da bastırma harekâtını bitirdi. Ethem’le birleşmesinden endişe edilen Efe, af edilerek sığınması istendi. Efe de 30 Aralık 1920’de emrindekilerle birlikte teslim oldu.

Ethem'in ayaklanması


1880’de Bandırma’da doğan Ethem, Çerkez Beylerinden Ali Bey’in oğlu idi. Ağabeyleri Tevfik ve Reşit subaydılar. Babası kendisinin asker olmasını istemediği için kaçıp orduya katıldı ve çavuş, daha sonra asteğmen oldu. Mondros Ateşkesi’nden sonra İzmir Valisi Rahmi Bey’in oğlunu kaçırıp 50.000 lira kurtarma parasını alınca meşhur oldu. Rauf Bey’in teşvikiyle Yunanlılara karşı silahlı direnişe geçti. Salihli yöresinin hâkimi durumuna geldi.

Kuva-yı Milliye’ye dâhil olan Ethem kuvvetleri giderek çoğaldı. Bu kuvvetler, mahpus, soyguncu, asker kaçakları, birliklere zorla yazılan, suça iştirak ettirilen, yağma hevesiyle katılanlardan oluşuyordu. Ayrıca Ethem, erlerine ve komutanlarına maaş veriyordu. Bir yerde ayaklanma bastırmaya giden Ethem buradan zorla para ve insan toplayarak kuvvetlerini çoğaltıyordu. İç ayaklanmalar karşısında B.M.M. çaresiz kalınca, Ethem, Anzavur, Düzce, Bolu, Yozgat ayaklanmalarının bastırılmasında büyük yararlılıklarda bulundu ve şöhreti yayıldı. Yozgat ayaklanmasını bastırmaya giderken, Ankara’da M. Kemal ve Fevzi Paşalara karşı sert ve saygısız bir tavır takındı. Hatta Yozgat ayaklanmasını bastırdıktan sonra, M. Kemal’e valinin teslimine engel olduğu için kızıp, “Ankara’ya geldiğimde M. Kemal’i Meclis kapısına asacağım.” diyecek kadar, kendini büyük görmeye başladı. Yozgat’tan dönüşte, Ankara istasyonundaki oturduğu yerde M. Kemal’in odasına adeta baskın biçiminde girerek, çok tehlikeli duruma yol açtı. Askeri birliklerin bina dışında önlem almaları üzerine olay çıkmadı.

Ethem yandaşlarının Meclis içinde ve dışında Düzenli Ordu aleyhindeki propagandaları çoğaldı. Gediz yenilgisinden sonra M. Kemal Paşa’nın düzenli ordu kurulmasını hızlandırmak için İsmet Bey’i Cephe Komutanlığı’na ataması Ethem ve kardeşleri tarafından beğenilmedi. Ali Fuat Paşa’nın Moskova’ya elçi olarak atanması üzerine, M. Kemal’in diktatör olacağı dedikoduları yayıldı. Ethem ve kardeşleri Kuva-yı Seyyare’nin Düzenli Ordu birliklerine katılmasını kabul etmiyorlardı. Tevfik Bey, İsmet Bey’e yolladığı yazıda “Kuva-yı Seyyare ne bir tümen, ne de muntazam bir kuvvet haline getirilemez. Kuva-yi Seyyare’nin gelişi güzel idare edilmesi gereklidir.” sözleriyle açıkça belirtti. Diğer yandan M. Kemal’e çektiği telgrafla da, İsmet Bey’in Cephe Komutanlığını idare edemeyeceğini ileri sürerek, bundan böyle kendisini komutan tanımayacağını bildirdi. Ethem ve kardeşleri, Düzenli Ordu’nun değil emrine girmeyi kabul etmek, düzenli ordunun varlığına bile karşıydılar. Subay düşmanlığı propagandaları açıkça ortaya çıkmıştı. Kaldı ki Ethem kuvvetleri Yeşil Ordu’ya katılmayı da kabul etmişlerdi. Tevfik Bey cephede gerekli kuvvet toplarken, Ethem ve Reşit Beyler de Ankara’da siyasi ortam hazırlıyorlardı. M. Kemal Paşa, Ethem ve kardeşlerini ikna etmek için bütün iyi niyetiyle çalıştı. Bakanlar Kurulu, Meclis’ten bazılarının ve Reşit Bey’in de katıldığı bir toplantı yaptı.

Bu toplantıda M. Kemal, anlaşmazlığı çözmek ve düşman ordularının ülkeyi işgal ettiği bir sırada bir iç çatışmaya meydan vermemek ve uzlaşma sağlamak için şu konuşmayı yaptı:

“Hakikat şudur ki, önümüzde yenilip mutlaka denize dökülmesi gereken bir Yunan Ordusu vardır. Bu büyük neticeyi alabilmek için ise, büyük, ciddi ve katı önlemlere gereksinim vardır, benim askerliğime itimat buyurursanız ki arkadaşlarımın bu güveni saklamayacaklarını zannederim, bu büyük iş ancak muntazam, bir ucundan öbür ucuna ve en büyük kütlesinden son erine kadar disiplinli mükemmel bir ordu ile başarılabilir. Batı ordusunda bir süreden beri başlanılan çalışma, işte bizi bu gayeye götürmeyi amaç edinen gayret ve himmetlerden teşekkül ve terekküp etmiş bulunuyor. Amaç bundan ibaret olduğuna göre Kuva-yı Seyyare başında bulunan arkadaşlarımın da bu gerçeği anlamaları, onu sadece takdir ve teslim etmeleri gereklidir. Bu takdir ve teslim yapıldıktan sonra ortada hallolunmayacak sorun kalmaz.”

Fakat Reşit Bey, M. Kemal’in hala düzenli ordular kurmak için boş hülyalar peşinde koşan birisi olduğunu söyledi. Tartışmalar Reşit Bey’in uyuşmaz davranışlarıyla sonuçsuz kaldı. Fakat M. Kemal yine de son sözü söylemeden önce uzlaşma yollarını zorladı. Ethem’i ikna ederek Reşit Bey ile birlikte Eskişehir’e İsmet Bey’le görüşmeye gittiler. Fakat Ethem Bey Eskişehir’de ortadan kayboldu. M. Kemal Paşa Ethem’i sorunca, Reşit Bey; “Ethem Bey bu dakikada kuvvetlerinin başındadır” yanıtını verdi. Reşit Bey’in bu tehdit dolu sözleri karşısında M. Kemal’in tutumu değişti ve, “Bu dakikaya kadar sizinle eski bir arkadaşınız sıfatıyla ve sizin lehinizde bir sonuca ulaşmak samimi duygusuyla görüşüyordum. Bu dakikadan itibaren arkadaşlık ve özele ait durumum sona ermiştir. Şimdi karşınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ve Hükümeti’nin Reisi bulunmaktadır. Devlet Reisi sıfatıyla, Batı Cephesi Kumandanı’na durum neyi gerektiriyorsa, yetkilerini kullanmayı emrediyorum” diyerek İsmet Bey’e gereken emri verdi.

M. Kemal bu arada 5 Aralık 1920’de Bilecik İstasyonu’nda İstanbul Hükümeti’nin temsilcileri İzzet ve Salih Paşalarla buluştu. Çok resmi bir hava içinde geçen bu toplantıda, İstanbul temsilcilerinin, vatanın durumundan yeterince bilgileri olmadığını anlayınca, onları zorla Ankara’ya götürdü. Ethem ise bu sırada Padişah’a bağlılık bildiren bir telgraf çekti.
Bakanlar Kurulu’nun 22 Aralık 1920 tarihli toplantısında Ethem’le anlaşabilmek için kendisine arabulucu gönderilmesine karar verildi. Fakat Ethem, kuvvetlerini düşman cephesine karşı değil, ulusal orduya karşı düzene koymaya ve saldırı hazırlıklarına başladı. Görüşmeye gelen heyete ise birçok komutanın yerlerinden alınmasını şart koştu. Artık Ethem, T.B.M.M.’nin emir ve kararlarını dinlemiyordu.

Bunun üzerine 27 Aralık’ta gereken önlemler arttırıldı. M. Kemal Paşa 29 Aralık’ta Meclis’in gizli bir oturumunda Ethem’in ayaklandığını ayrıntılı bir biçimde anlattı. Ethem’in ihaneti kabul edilmekle beraber yine de kardeşkanı dökülmemesi ve düşmana fırsat yaratılmaması için bir kez daha Ethem’le anlaşma olanağı aramaya karar verildi. Fakat Ethem uzlaşmaya yanaşmadı. 2 Ocak 192l tarihinde Bakanlar Kurulu, Ethem ve kardeşlerine, komutadan çekilirlerse af edileceklerini bildirdi. Fakat Ethem 3 Ocak 1921’de Yunanlılarla anlaşmak için bir adamını yolladı. Arkadan da Reşit Bey Yunan Ordusu’na gitti. 7 Ocak’ta da Yunanlılarla protokol imzaladı. Artık Ethem ayaklanmıştı. Ethem olayını yakından izleyen Yunanlılar 6 Ocak 1921’de İnönü Cephesi’nden taarruza geçince İsmet Bey ve Refet Bey Yunan saldırısına karşı koymak için Ethem’e karşı 1 Ocak 1921’de başlamış olan harekata ara verdiler.

Ethem kuvvetlerinin ihaneti ve Yunan saldırısı iç içe girmiş bir durum aldı. Yunan Ordusu’nun saldırısı üzerine Ethem de Ulusal Ordu’ya saldırdı. 8 Ocak’ta Meclis’te savaş durumunu açıklayan M. Kemal Paşa, “Ethem, Tevfik ve Reşit Beyler” diye konuşunca, bir miletvekili “Hain deyiniz” uyarısında bulundu. Ethem kuvvetleri 13 Ocak’a kadar saldırılarını sürdürdüler. 17 Ocak’ta da Yunanlılara sığındılar. Emrindeki askeri birlikler Ulusal Ordu’ya sığındığı için, Yunanlıların yanına 725 kişi gitti. Ankara İstiklal Mahkemesi, Yunanlılara sığınmış bulunan Ethem ve kardeşlerini vatana ihanet suçuyla yargılayarak 9 Mayıs 1921’de gıyaplarında idama mahkûm etti. Aynı kararla gizli Komünist Partisi kurup Hükümet’i devirmek suçuyla yargılanan da mahkûm oldular.
Son düzenleyen Safi; 24 Aralık 2016 23:15
SİLENTİUM EST AURUM