Arama


Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
14 Ocak 2017       Mesaj #16
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

Uygur Devleti

Ad:  Uygur Devleti3.JPG
Gösterim: 811
Boyut:  34.9 KB

Uygurlar, Asya Hun Devleti ne bağlı olarak Orhun ve Selenga nehirleri kıyılarında yaşamışlardır. II. Kök Türk Devleti’nin son zamanlarında Basmiller ve Karluklarla birleşen Uygurlar, bu devlete son vererek kendi devletlerini kurmuşlardır. Uygurların merkezi Ötüken’dir.

Uygurlar yerleşik yaşama geçmeleri nedeniyle Türk tarihinde dönüm noktası oluşturmuş olan bir Türk topluluğudur.Özellikle Büyük Uygur Kağanlığının yıkılışından sonra vuku bulan göçlerle ortaya çıkan Kansu ve Turfan Uygur Devletleri konumlandıkları noktalar, Maniheizm dininin etkisi ve yerleşik yaşam süreci ögelerinin birleşimi sonucu diğer Türk topluklarından farklı bir toplumsal süreç izlemişlerdir.Fakat bu farklılık tamamen bir kopuş değil,eski Türk gelenekleri ile yeni edindikleri değerlerin uzlaştırılması ve geliştirilmesi tarzında bir özgünlüğe sahip olan farklılaşmadır.

Uygur Devleti , en parlak dönemi Bögü Kağan zamanında yaşadı. O, Çin üzerindeki etkisini artırmak için onlara yardım etti. Kendisi Mani dinine girdi.Bu dini halkına öğretmeye çalıştı. Mani dini, Uygurların yaşantılarını etkiledi. Onların yerleşik hayata geçmesinde rol oynadı. Yerleşik hayata geçen Uygurlar; Ticaret , bilim , sanat ve özellikle edebiyat alanında başarılı oldular. Fakat Mani dini , Türklerin hareketlerini yaşantılarına ters düşüyordu. bu yüzden Uygur ülkesinde genel bir uyuşukluk havası da doğurdu.

Coğrafi Yapısı ve Konumu


Uygurların anayurtları, Baykal Gölünün güneyindeki Orhun, Selenga ve Tala nehirlerinin bulunduğu bölgedir. Bilinen tarihleri Büyük Hun İmparatorluğu ile başlar. Tabgaçlar (386-534) devrinden sonra, beşinci yüzyılın ikinci yarısında beylik kurdular. Göktürkler'in ilk zamanlarında Selenga Nehri etrafında oturuyorlardı. Yedinci yüzyılın ilk çeyreğinde Sir Tarduşların altı kabileden meydana gelen birliğine katıldılar. Puku, Tongra, Bayırku ve Fulopu kabileleri de Uygurların etrafında toplanarak, hep beraber Uygur adını benimsediler. Beyleri, Erkin unvanını taşıyor ve elli bin muharip asker çıkarabiliyorlardı. Göktürklerin zayıflamasıyla, kuvvetlendiler. Erkin yerine İl-teber unvanını kullanmaya başladılar. İlteber Tumitu devrinde, Tola havâlisini alıp, güneyde Hoang-ho’ya kadar akınlar tertip ettiler. Uygurlar, akınları neticesinde, 646’da Çin İmparatoru tarafından da tanındılar. İlteber Tumitu, kendini kağan ilan etti. Uygurlar’ı Göktürkler tarzında teşkilâtlandırdı. Tumitu 648’de Çin’in entrikalarıyla öldürülünce, yerine oğlu Po-jon geçti. Po-jon, Çinlilerin on-okların başına kukla kağan yaptığı Holu’yu mağlup ederek, 656’da Taşkent yakınlarına kadar ilerledi. Uygurlar, Göktürklü Kapagan Kağan (693-716) zamanında Göktürklere bağlandı.
Ad:  Uygur Devleti.JPG
Gösterim: 6088
Boyut:  30.8 KB
Ortaçağ da gelişmiş bir uygarlık kuran Uygurlar, önceleri Kuzey Moğolistan’da yaşıyorlardı. Hun İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Göktürkler’in buyruğu altına girdiler. Daha sonra da onlara karşı ayaklanarak 740 ta bağımsız bir devlet kurdular. Öteki Türk boylarını egemenlikleri altına alarak güçlendiler. Uygurlar Çinliler le de ilişki kurdular. LX.yy. In ortalarında Tibetliler le Kırgızların saldırısına uğrayarak yıkılan Uygur Devleti ortadan kalkınca, Uygurlar Batıya göç ederek (840) küçük, dağınık devletler kurdular. Sonunda bütün Uygurlar, Cengizhan zamanında Moğolların egemenlikleri altına girdiler. Böylece son Uygur devleti de ortadan kalktı (1212). O zamandan beri bir daha bağımsız olamayan Uygurlar, bugün Çin’in kuzey batısında, Çin egemenliği altında yaşamaktadırlar.

Ekonomik ve Kültürel Hayat


Türk boylan içinde kendilerini en çok ticarete ve ekonomik kalkınmaya veren Uygurlar olmuştur. Aynı zamanda Uygurlar, yerleşik hayata geçen ilk Türk boylarından biri olmuştur. Uygurlar, 744-840 dönemi hariç, siyaseten müstakil kalma da pek başarılı olamamışlardır. Bu başarısızlıkta Uygur ileri gelenlerinin Mani dinini benimsemelerinin büyük rolü olmuştur. Zira, Mani dini, Türkler'in savaşçı ruhunu değiştirmiş, bu da onların siyasi mücadelelerde daha ileri gitmelerine tesir etmiştir.

Esasında ise, halkın büyük çoğunluğu Mani dinini benimsememiştir. Fakat idareciler ve ileri gelenler bu dini benimsedikleri için halk bir şey yapamamıştır. Nitekim, sözde Mani dininin kabul edildiği Uygur Kağanlığında halk bilahare Budizme büyük alaka göstermiştir. Hatta bir kısım halk, Hıristiyanlığın bir kolu olan Nastürilik'e dahi ilgi duymuştur. Fakat, Batı Türkistan Türkleri tarafından büyük rağbet gösterilen İslam dini, çok geçmeden Uygurlar arasında da hızla yayılmaya başlamıştır. İslam'ı kabul eden Uygurlar ile diğer Müslüman Türk gruplarının oluşturduğu Karahanlı Devleti, bu içtimai karışıklığa son vermiştir.

Uygurlar çağı, Türk tarihine pek çok ilklerin gerçekleştiği bir devir olmuştur. Bunların başında ise, Doğu Türkistan'ın tamamen Türkleşmesi gelir. Uygurlar, Doğu Türkistan'a geldikleri zaman buralarda Türk boylarından Basmiller yaşıyordu. Basmillerden başka bazı İran menşeli grupların da yaşadığı Doğu Türkistan'da Uygurlar, önce İran kökenli halkı kovmuş, sonra da kendilerine katılan Basmiller ile birlikte yeni yurtlarında kendilerini ziraat, ticaret, sanat ve kültüre vermişlerdir. Kaşgar, Hoten, Turfan ve Yarkent gibi şehirlerin yanına Kara-Hoço, Karabalsagun, Beşbalık, Karaşar, Kulca, Kumul, Urumçi, Aksu, Soçu ve Çerçen gibi yeni şehirler kurulmuştur. Muntazam yollarla birbirine bağlanan bu şehirler kısa zamanda birer sanat, ticaret, sanayi ve kültür merkezleri haline gelmiştir. Zira, kendini ticarete veren Uygurlar kısa zamanda zenginleşmiş, bu zenginlik onları kültürel faaliyetlere sevk etmiştir. Bununla da yetinmeyen Uygurlar, Orta Asya'nın ve Çin'in belli başlı şehirlerinde, özellikle İpek Yolu üzerindeki şehirlerde, ticaret hayatının en aktif elemanları olmuştur. Ülkede açtıkları sulama kanalları sayesinde ziraatte oldukça ileri giden Uygurlar, ihtiyaç duydukları bitkileri ve meyveleri yetiştirmişler ve bunları pazarlarda satmışlardır.

Bu arada yetiştirilen iyi kaliteli pamuk işlenerek pamuklu kumaş imal edilmiş, yün ve yünlü kumaşlarla birlikte bu mallar, Çinliler'in ürettiği ipekli kumaşlardan sonra Orta Asya ve Çin pazarlarında en çok aranan mallar olmuştur. Ayrıca, maden yönünden zengin olan Türk ülkelerinde, madenleri en usta bir şekilde işleyip satanlar Uygurlar olmuştur. Bu arada yetiştirilen çok sayıdaki hayvan ve hayvan ürünleri de Uygur ticaretinin önemli mallarını teşkil etmişti.

Uygurlar'ın bu ekonomik kalkınmaları onları kültür alanında da hamle yapmaya sevk etmiştir. İş hayatında ziraatçının, tüccarın, sanatkar ve sanayicinin haklarını koruyan hukuki düzenlemeler (kanunlar) yapılmış ve herkesin işini sağlıklı bir şekilde yürütmesi sağlanmıştır. Ayrıca, alım-satım işleri de bazı kurallara bağlanmıştır. Bu kurallara uymayanlar iş ve ticaret hayatından uzaklaştırılmıştır.

Ekonomik ve ticari hayatında ileri giden Uygur Türkleri, kültürel hayata kolayca geçmişlerdir. İlerlemiş sanayilerinde üretilen en önemli maddelerinden biri kağıt idi. Kağıt sanayiinde ileri gitmeleri Uygurlar'ı okuma-yazma alanında da ileri götürmüştür. Bunun neticesinde matbaayı keşfeden Uygurlar, Gök-Türkler'den sonra kendi alfabelerini kullanan ikinci Türk topluluğu olmuşlardır. Müteharrik harflerle kurulmuş olan Uygur matbaası, Türk kültür tarihinin en önemli hadiselerinden birini teşkil eder. 1902-1909 arasında Doğu Türkistan'da ilmi tetkik gezisi yapan Alman Von Le Coq ile Grünwedel ve Fransız Pelliot Uygur alfabesinde baskı yapan matbaa parçaları ve harflerini bulmuşlardır.

Kendi matbaası ve alfabesi olan Uygurlar, neticede eğitim ve öğretim hayatında büyük başarılar sağlanmıştır. Bu da, onların dil ve edebiyat ile felsefe, din ve muhtelif bilim dallarında ileri gitmelerini sağlamıştır. Bundan başka Uygur Türkleri heykelcilik, resim, duvar resmi, çinicilik, kumaşçılık ve halıcılık sanat ve zanaat dallarında oldukça ileri gitmişlerdir. Bu arada Uygurlar'ın mimarlık alanında da ileri gittiklerini, şehirlerini surlarla çevirdiklerini, odalarının ve mabedlerinin içini renkli ve yaldızlı duvar resimleri ile süslediklerini bıraktıkları kültürel mirastan anlamaktayız. Yine duvar resimlerinden ve minyatürlerden anladığımıza göre, Uygurlar musiki ve dans alanlarında da ileri gitmişlerdir. Kısaca, Aurel Stein ve Sven Heden'in dediği gibi, bu güzel ve yüksek medeniyeti yaratan Uygur Türkleri bugünkü tohumlan ile ne kadar iftihar etseler azdır. Uygur devletleri yıkıldıktan sonra pek çok Uygur prensi ve bilgini Moğollar'a ve Koreliler'e devlet ve hükümet kurma da ve idare etme de hocalık yapmışlardır.

Edebiyat


Uygur edebiyatı, taş üzerine kazılmış birçok yazıtla başlar. Taryat Yazıtı: Üç parça halindeki yazıtın bir parçası 1957’de, diğer ikisi 1970 yılında Moğolistan Halk Cumhuriyeti’nde Taryat yöresinde bulundu. İkinci Uygur kağanı Moyunçur bu yazıtı 753’ de diktirmiştir. Yazıt askersel başarılardan söz etmektedir. Şine Usu Yazıtı: 1909 G. J. Ramstedt tarafından Şine Usu gölü yakınlarında bulundu. Üzerinde 51 satırlık Türkçe metin vardır. Uygur kağanı Moyunçur’ un mezar yazıtıdır.

Kara Balgasun Yazıtı: Moğolistan’daki Karakurum (Kara Balgasun) kentinde bulunan yazıt Türkçe,Çince ve Sogdca dillerinde yazılıdır. Yazıtın çeşitli parçaları 1889’ da N. M. Yadrintsev, 1890’ da A. Heikel ve 1891’ de W. Radloff tarafından bulundu. 808-821 yılları arasında tahtta bulu-nan dokuzuncu Uygur kağanı, yazıtta bir Türk hükümdarı olarak nitelenmektedir.

Yazıtta, Maniciliğin kabulüne ilişkin bölüm özellikle önemli- dir. Bu yazıtların dışında Hoytu Tanmir ve Gurbalcin yazıtlarının da Uygurlar’ ın elinden çıktığı sanılmaktadır. Uygurlar, Maniciliğin kabulünden sonra dini eserleri Sogdca yazmaya başladılar. Uygur edebiyatı, en parlak dönemini 840’ dan sonra, Uygurlar’ ın Turfan vadisi ve Kansu’ ya yerleşmeleriyle yaşadı.

Uygurlar bu bölgelerde Manicilik, Hıristiyanlık ve Budacılık inanışlarına dayalı zengin bir edebiyat yarattılar. Yüzyıllarca toprak altında ve yıkıntılar arasında kalmış olan kağıtların çok azı günümüze ulaştı.Manici Uygur Edebiyatı, Bogu Kağan’ın 762’ de Maniciliği kabul edip, Sogdca dinsel metinlerin Uygurca’ya çevrilme-siyle başladı. Şiir türünde yazılmış dua ve ilahilerde mısra sonu ve mısra sonlarında uyaklar kullanıldı. Günümüze ulaşan metinler arasında Manici Uygurlar’ ın mektupları da bulunmaktadır.

Hıristiyan Uygur Edebiyatı, Turfan’ın kuzeyinde yapılan araştırmalarda Hıristiyanlıkla ilgili metinlerin bulunması, burada Hıristiyan bir Uygur topluluğunun yaşamış olduğunu göstermektedir.Bu metinlerin sayısı çok az olup değişik konularıyla dikkat çekmektedir. Uygur alfabesi üç sesli, biri sesli de olabilen onbeş sessiz harften meydana geliyordu. Uygur yazısı, önceleri sağdan sola yazılırken, sonraları yukarıdan aşağıya doğru yazılmaya başlandı. Uygur harfleri, İslam harflerinin 15. yy.’ da kabulüne kadar bütünüyle, 18. yy.’ a kadar Uygurlar’ ın bulundukları bölgede kısmen kullanılmıştır.

Derlemedir.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 14 Ocak 2017 02:13