Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
15 Ocak 2017       Mesaj #21
Safi - avatarı
SMD MiSiM

ŞİZOFRENİ


(fr schizophrenie; alm. Schizophrenie; yun. skhidzein, ayırmak, yarmak ve phren, phrenos, düşünceden). Psik.
1. Süreğen ya da zaman zaman ortaya çıkan psikozlar grubu. Bu hastalıklar, düşüncedeki, heyecan yaşamındaki ve dış dünya ile kurulan bağıntıdaki bozuklukla belirginleşir. (Şizofreni kavramı, alman ve anglosakson psikiyatrisinde, paranoya dışında bütün süreğen hezeyanları kapsar; fransız psikiyatrisinde ise daha dar anlamda kullanılır.) [Eşanl. ÇÖZÜCÜ PSİKOZ ve ERKEN BUNAMA.]
2. Çocukluk şizofrenisi, anglosakson psikiyatrisinde geç ortaya çıkan (5-6 yaşa doğru) çocuk psikozu.

—ANSİKL. XX. yy.'ın ortasından bu yana, psikiyatrların çoğu, zihin hastalığının tek olmadığını düşünmeye yöneldiler ve çeşitli zihin hastalıklarını, aralarındaki farkları göz önüne alarak betimlemeye başladılar. Bu hastalıklar arasında, süreğen hezeyanlar grubunu ötekilerden ayırdılar ve sınıflandırmalarını, hezeyan temalarına (kıyım, büyüklük, gizemcilik vb.) değil de, hezeyan mekanizmalarına (yorum, sanrı, imgelem, tutku) ya da hastalığın gelişme tiplerine dayandırdılar. Sonuncu durumda, bir tür zihin yetersizliğine ("bunama") ulaşan süreğen hezeyanlar sorunu ortaya çıktı.
Alman psikiyatri geleneğinde E. Kraepelin, erken bunama terimi altında, paranoya hezeyanları bir yana, bu tarzda gelişen bütün hastalıkları topladı ve hebefreniyi, katatoniyi ve paranoid hezeyanı birbirinden ayırt etti. Fransız psikiyatrisinde ise Ph. Chaslin zekânın bu bozulmasının, yaşlılık bunamasında görülen bozulmadan farklı olduğunu belirtmek için uymazlık sözcüğünü kullandı. 1911'de E Bleuler, eskimiş olan erken bunama deyimi üzerinde E. Kraepelin’in yaptığı sentezi şizofreniler grubu diye adlandırdı ve çeşitli klinik hastalık türlerinin ortak noktası olan bozulma temelini belirtmek için de Ph. Chaslin’in uymazlık terimini kullandı.

Ad:  sizofren beyin resmi.jpg
Gösterim: 9026
Boyut:  56.1 KB
Şizofreninin başlangıcı, kişilere göre değişiklik gösterir, ama şizoit bir karakterin fark edilmeyen ağır bir gelişimi olduğu gibi, bir yetişkinde, etkin ve parlak bir düşünsel yaşamdan duygu ilişkilerinin, kültür yatırımlarının ve temel davranışların bozulmasına götüren parçalanmanın sonucu da olabilir. Bu durumda hasta, sinir çöküntüsü içindedir ve tutarsız bir davranış gösterir. Bundan sonra belli bir durum ortaya çıkar. Bu durumun özelliği, kişisel, cinsel, mesleksel ve duygusal ilişkilerdeki garipliktir. Ama yaşanmış deneyimlerdeki bozukluğun (işitsel ve seneztezik sanrılar, zihinsel otomatiklik, kişiliksizleşme) yanı sıra, dağınık, çok şekilli, çelişkili ve tutarlı bir anlatım içine giremeyen temalar da görülür.

Daha dikkatli bir klinik araştırma, E. Bleuler'in birincil işaretler dediği şeyin varlığını da ortaya koyabilir. Bunlar, tıkanmalar ve silinmeler ile kendini gösteren düşünce akışı bozuklukları, öznenin birliğinin kaybolması, çelişkili duygusal yaşam, kapanım (zengin ya da yoksul bir iç yaşamın dış dünyaya oranla ağır basması) ve hem düşünsel hem de duygusal açıdan iki anlamlılıktır. Şizofreni süreci, böylece, dilde bozulmalarla (skizofaziler) kendini gösterir. Hastaya ve tedaviye göre değişiklik gösteren hastalık evrimi süreğendir, ama kimi zaman bir aşırı rahatsızlık döneminden sonraki karakter özgüllükleri. kimi zaman özel, ama apaçık zihinsel yetersizlik ve çoğunlukla da sürekli bir rahatsızlık biçiminde ortaya çıkar.

Klinik görünümlerde de çeşitlilik vardır. Nitekim betimleme tipi olarak kullanılan paranoid hezeyanın yanı sıra, hebefreni (erken ortaya çıkan ve hızla gelişen zihinsel yetersizlik), katatoni (katalepsi ile birlikte nöbetler ve aralıklar, hareketsel beklenti ve yineleme), basit ve zaman zaman ortaya çıkan paradoksal ruhsal bozukluk dönemleri ve heboydofreni de söz konusudur.

E. Bleuler, şizofreniler grubunun türdeş olmadığını ileri sürüyor, birincil işaretleri belirleyen bir süreci kabul ediyor ve belirtibilimın geri kalan bölümünü, hastanın, psikoz etkisine tepki göstermesinin sonucu olarak açıklıyordu. Aslında hiç kimse, şizofrenin tek bir nedeni olduğunu ileri sürmüyor ve sakınganlık ve nedenlerin birden fazla olduğu düşüncesi, biricik doğru bilimsel tutum olarak görünüyor. Bazı psikanalizciler, üremöncesi eski kayıtlara dönmenin önemi üzerinde duruyorlar (Melanie Klein'ın şizoparanoid kavramı) ve bazıları da, atılma'nın (bastırıma karşıt olarak), özgül bir mekanizma olduğunu vurguluyorlar. Hem karşıpsikiyatriyi hem de davranışçılığı etkileyen Palo Alto okulu ise, çok ünlü olan bir iletişim bozukluğu, yani double bind üzerinde duruyor. Genetikçiler ise, bu hastalıkta, genetik bir etkenin tartışmasız etkili olduğunu, ama bu etkenin nasıl etki gösterdiğinin ve çevreyle olan bağıntılarının hâlâ yeterince bilinmediğini belirtiyorlar Nörokimyasal araştırmalar ise, tam anlamıyla nedensel bir etkenden çok, ileticilerin bozulması durumu (dopaminli aşırı etkinlik ile şizofreni arasındaki karşılıklı ilişki) üzerinde duruyor.

Başlangıçta ele alınan bir şizofreni sürecini durdurabilen sismoterapi ve ensülin tedavisi bugün eski bir yöntem olarak görülüyor Nöroleptik tedaviler, hastanede kalma süresinin kısaltılmasını sağlıyor ve özellikle uzun sürede etkili nöroleptiklerin kullanılması, büyük sayıda gerçek şizofrenin bağımsız bir kişisel ve toplumsal yaşam sürmesini olanaklı kılıyor. Kemoterapı ile birlikte ya da ondan önce psikanaliz yöntemlerinin uygulanması da bazı ayrıcalıklı durumlarda, iyiye doğru bir evrimi gerçekleştirebiliyor. Davranışçı tedavilerin de bu hastalıkta olumlu sonuçlar doğurduğunu söylemeliyiz. Hastalığın bazı çeşitlerinde, ara kurumlara, gündüz hastanelerine, bunalım merkezlerine ve aile yanına vermeye başvurmak da günlük yaşamın daha başarılı olmasını sağlıyor.

ŞİZOFRENLEŞME


a Psik. Şizofreninin oluşturduklarına benzer tutum ve savunmalardaki evrim.

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 16 Ocak 2017 13:29
SİLENTİUM EST AURUM