2. Tür Diyabet ile Şizofreni Arasındaki Bağlantı!
Antipsikotik ilaçların
tip 2 diyabet tehlikesini artırdığı biliniyor, fakat, aralarında yetersiz beslenme ve egzersiz noksanlığının da bulunduğu diğer şeyler, şizofren insanları hastalığa karşı özellikle elverişli hale getiriyor. Ancak, yapılan son çalışma, şizofreni sahibi insanlarda bu etmenleri hesaba kattığımız zaman bile diyabet geliştirme tehlikesinin yüksek kaldığını gösteriyor.
Uzun vadeli şizofreni sahibi insanların diyabet sahibi olması, genel nüfusa göre üç kat daha muhtemel. Şizofreni ile diyabet arasındaki bağlantı, ilk olarak 19'uncu yüzyılda kurulmuştu. Bu durum,
antipsikotik ilaçların kullanımından çok uzun zaman önce ve beslenme düzenlerinin diyabete neden olmasının daha az muhtemel olduğu bir çağda meydana gelmişti. İlgili durum ise şizofreni ile diyabet arasında ettirgen bir bağlantının bulunduğunu akla getirebilir.
Yapılan çalışma ile, şizofreninin başlangıç aşamasında olduğu insanlarda diyabet tehlikesinin önceden yüksek olup olmadığı araştırıldı yani, bu insanlar antipsikotik ilaçları almaya başlamadan önce veya onları henüz almaya başladıkları zaman. Erken şizofreni ile düşük miktarda antipsikotik ilaç tedavisi reçetesi yazılan veya hiç yazılmayan insanlardan alınan kan örneklerindeki diyabet tehlikesi bulgularını incelemiş olan birden çok çalışmanın verisi birleştirildi. Diyabet, yüksek haldeki kan glikozu ile belli olur. Kandaki
glikoz seviyesi ne kadar yüksekse, diyabet tehlikesi de o kadar fazladır.
Şizofreni sahibi insanların, sağlıklı insanlar ile karşılaştırıldıklarında, kanlarında daha yüksek glikoz seviyeleri bulunduğu gösterildi. Ayrıca insülin seviyelerine de bakıldı. İnsülin, glikozun kandan dokuya hareket edişini tetikleyen bir hormondur. Yükselen insülin seviyeleri,
2. tür diyabet insanlarda görülür. Yapılan çalışmayla erken şizofreni sahibi insanlarda, daha yüksek insülin seviyeleri bulunduğu ve insülin direnci seviyelerinin artmış halde olduğu gösterildi.
Şizofreninin Diyabette Doğrudan Bir İşleve Sahip Olduğunun İşaretleri!
Bu sonuçlar, yaptığımız çözümlemeyi, şizofreni sahibi insanların sağlıklı kontrol grubuyla birlikte beslenme düzenleri, yaptıkları egzersiz miktarı ve etnik arka planları bakımından karşılaştırıldığı çalışmalara sınırladığımız zaman bile istatistiksel olarak önemli kalmışlardı. Bu durum, elde ettiğimiz sonuçların, iki grup arasında bulunan yaşam şekli etmenleri veya
etnisitedeki farklılıklar tarafından büsbütün yönlendirilmediğini ve bu yüzden, diyabet tehlikesinin artışında doğrudan bir şizofreni rolüne işaret edebileceğini öne sürüyor.
İki durumun da gelişme ihtimalini artırabilen farklı etmenler var. Bunlar arasında
genetik bir tehlikenin paylaşılması ile birlikte, gelişimsel tehlike etmenlerinin de paylaşılması bulunuyor. Örneğin, erken doğum ve düşük doğum ağırlığı, hayatın sonraki dönemlerinde hem şizofreni hem de diyabet gelişimi için tehlike etmenleri olarak tanımlanmışlardır. Stres hormonu kortizol seviyelerinin artışı da diyabet için bir tehlike etmenidir. Şizofreni gelişimiyle bağlantılı olan ve
kortizol seviyelerini artıran stresin, daha yüksek diyabet tehlikesine katkıda bulunabilmesi de muhtemeldir. Bu bulgular, diyabet ile şizofreni arasındaki bağlantıyı yeniden düşünmeye ve önlemeye dair bir uyarı alarmıdır. Bu durum zihni ve vücudu, doğrudan başlangıçta tedavi etme olayı olarak görülebilir.
Kaynak: The Conversation (15 Ocak 2017)