Arama

Mensur Şiir - Tek Mesaj #5

Baturalp - avatarı
Baturalp
Ziyaretçi
24 Şubat 2017       Mesaj #5
Baturalp - avatarı
Ziyaretçi

MENSUR ŞİİR

Ad:  Mensur Şiir1.JPG
Gösterim: 2744
Boyut:  13.6 KB

Tanzimat, Batı’ya açılan çok yönlü bir penceredir. Daha önceki gelişmelerden de hız ve cesaret alan bu adım, kısa zaman içinde toplum yaşamında, anlayışlarda ve kurumlarda yankısını bulur. Yaşam felsefesi, estetik kuralları, hayal ve mazmunlar dünyası ile Divan edebiyatı ömrünü tamamlarken yerini başka bir edebi anlayışa bırakır. Bu dönemde dikkati çeken özelliklerden biri, düzyazı ile şiir arasındaki daha önceki durumun değişmiş olmasıdır. Hatta Mehmet Kaplan’ın ifadesiyle, nesirci zihniyet, artık ikinci sırada kalan şiire de kendisini hâkim kılmıştır. Türk edebiyatı, Tanzimat’ın ikinci kuşak sanatçılarının elinde sosyal yarar peşinde koşmaktan uzaklaşarak, bireysel ihtiras ve ıstırapların ifade aracına dönüşür. Şiirin biçimindeki asıl bilinçli yenilik de bu kuşağın eseridir. Özellikle; renkli, sorunlu, karmaşık iç dünyasını bir kalıba sokmakta zorlanan Abdülhak Hamit’in yaptıkları “bir biçim ihtilali” olarak değerlendirilir. Recaizade Mahmut Ekrem, Ta’lim-i Edebiyat, Takdir-i Elhan, III. Zemzeme Mukaddimesi ve diğer teorik yapıtlarında yeni edebiyatın estetiğini hazırlar. Sanat yaşamının ilk yıllarından itibaren mensur parçalar kaleme alır, düzyazı-şiir çevirileri yapar. Bu dönemdeki sanatçıların yenilik arayışlarının, bunu destekleyen teorik söylemlerin ve edebi çabaların arkasında, kuşkusuz Fransız edebiyatı vardır.

Türk edebiyatında düzyazı-şiir sınırları içinde değerlendirilebilecek ilk denemeler, Abdülhak Hamit, Recaizade Mahmut Ekrem, Mehmet Celal ve Mustafa Reşit tarafından kaleme alınmıştır. Bunları Halit Ziya izlemektedir. Onun ilk denemesi, oldukça genç yaşlarda Tercüman-ı Hakikat’e gönderdiği “Aşkımın Mezarı” başlıklı bir metindir. Bu metin gazetede, Muallim Naci’nin “Mezarda aşk aramak, meyyitte can aramaya benzer.” eleştirisiyle birlikte yayımlanır. Halit Ziya bu eleştiriye çok üzülür fakat çalışmalarına devam eder. Nevruz, Berk gibi dergilerde bu tür denemeler yayımlar. Recaizade Mahmut Ekrem, Halit Ziya’yı ve onunla birlikte hareket eden gençleri yüreklendirirken, düzyazı-şiirin karşısında duranlar Tarık ve Saadet gazetesi çevresinde toplanırlar. Uşaklıgil, çeşitli gazete ve dergilerde yayımladığı bu tür şiirlerini “Mensur Şiirler ve “Mezardan Sesler” adlı kitaplarında bir araya getirir.

Düzyazı-şiirin yaygınlaşması ve moda haline gelmesi Edebiyat-ı Cedide döneminde gerçekleşir. Halit Ziya’yı Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Celal Sahir, Faik Ali gibi isimler izler. Sonraki yıllarda II. Meşrutiyet dönemi sanatçılarından Halide Edip, Yakup Kadri, Emin Bülend, Selahattin Enis, İlyas Macid, Hayriye Melek Honç, Tahsin Nahid gibi isimlerde bu alanda eser verir.

Bizde bu türde yapıt veren sanatçıların dışında kimi araştırmacı ve eleştirmenler de konuyla ilgili görüşler ileri sürmüşlerdir. Suut Kemal Yetkin, Ahmet Hamdi Tanpınar, Feyziye Abdullah Tansel bu alanda akla ilk gelen isimlerdendir. “Servet-i Fünun’da Mensur Şiir” başlığıyla bir tez hazırlayan İsmail Çetişli, mensur şiirin saf şiirin dışında değerlendirilmesi gerektiği görüşünü ileri sürmektedir. Yazar, mensur şiiri her şeyden önce düzyazı olarak görme eğilimindedir. Mehmet Rauf’un “Siyah İnciler” adlı yapıtını baskıya hazırlayan Hülya Argunşah, türün özelliklerini maddeler halinde sıralar. Buna göre düzyazı-şiirler “kısa ve yoğun, bağımsız, başlıklı, başka bir türün içinde parça olmayan, kendi bütünlüğüne sahip metinler”dir. Şiirdeki arayıştan doğmuşlardır ama öncelikle düzyazıdırlar. Bireysel duygulanmaların ifade edildiği şairane ürünlerdir. Bir iç ahenge sahiptirler, betimleme ve çözümlemeyi önemsedikleri için uzun cümle yapısını tercih ederler. Ünlemlere, seslenişlere ağırlık bir yer verilir.

Türk edebiyatında sanatlı söyleyiş ile düzyazı-şiir arasındaki farklar sürekli gözden kaçırılmaktadır. Bunu, türler arası geçiş ve düzyazı-şiirin diğer türleri etkilemesinin ötesinde, kimi zaman sanatlı üslupla ortaya konmuş her düzyazı parçasına düzyazı-şiir deme kolaycılığıyla izah etmek mümkün görünmektedir. Bu arada, Tanzimat sonrasından Cumhuriyete kadar olan dönemde, düzyazı-şiirin şiiri fazlasıyla etkilediği bir gerçektir. 1922 yılanda Dergâh dergisinde “Tevfik Fikret’ten beri Türk şiir dilimiz nesirleşti. Adeta aruzla nesir yazmak merakı türedi.” diye yazan Yahya Kemal 1935’te Yedigün’de çıkan, Hikmet Feridun Es’in kendisiyle yaptığı bir söyleşide, bu yargısını, “Gerek Rübab-ı Şikeste’de gerek Cenab Şehabeddin ve diğer arkadaşlarının nazmı nesirden pek çok zaman uzaklaşamıyordu.” sözleriyle yinelemektedir. Yahya Kemal, kendi şiirini açıklarken, “Meşrutiyetten önce ve sonra bir süre daha, ölçü ve kafiye ile ifade edilen, gerçekte nesir olan şiirimizden başka bir yol aramaya çıktım.” demektedir. Şair, 1920’lerden itibaren Fransız şairler Baudelaire ve Verlaine’in etkisiyle, aruzla yazmayı ısrarla sürdürdüğü yeni şiirleri, düzyazı-şiirin karşıtı sayılabilecek deruni bir şiirsel ahenk içermekte ve aşkların, çevre güzelliklerinin yarattığı coşku ve izlenimlerden kaynaklanmış bir duyarlılığa yaslanmaktadır. İlginçtir ki Fransız edebiyatında düzyazı-şiirin güçlü temsilcileri hep şair iken Türk edebiyatında, ilk dönemlerde bu temsilciler öykü ve roman yazarları arasından çıkmıştır. Cumhuriyet döneminde bu isimlere Ruşen Eşref, Kenan Hulusi, Etem Ongun, Arif Nihat Asya, Ali Nihad Tarlan, M. Kaya Bilgegil gibi sanatçılar da eklenmiştir.

1950’lerin ortalarından itibaren İkinci Yeni şairlerinin şiire getirdiği yenilikle birlikte düzyazı-şiirde de bir değişiklik dikkati çeker. Oktay Rıfat, İlhan Berk, Turgut Uyar, Ece Ayhan gibi isimler; şiirde kurmaya çalıştıkları estetik çerçevede düzyazı-şiirler kaleme alırlar. Onların bu ürünleri, aslında şiirlerinin düzyazı formunda karşımıza çıkmasıdır. Şiir dünyasını ören imgeler, anlamın kendini kolaylıkla ele vermeyişi, şiir estetiğinin hep düzyazıdaki sürekliliğidir. Kalıpların dışına çıkma, şiirin olanaklarını zorlama, dünya ve yaşamdaki karmaşıklığı şiirdeki yeniliklerle karşılamaya çalışma gibi tutumlarla şiir çeşitlendirilmiştir. Oktay Rifat; Perçemli Sokak (1956), Aşk Merdiveni (1958), Elleri Var Özgürlüğün (1966) adlı kitaplarında düzyazı-şiir örneklerine yer verir.

1980’lere gelene kadar, şiir alanında öne çıkan kimi şairlerin düzyazı-şiir kategorisine girebilecek şiirler yazdığı görülmektedir. Ancak, Bedreddin’in girişini saymazsak Nazım Hikmet, Sezai Karakoç, Yahya Kemal, Mehmed Akif, Necip Fazıl hiç düzyazı-şiir yazmamışlardır.

MENSUR ŞİİRLE ŞİİR ARASINDAKİ BENZERLİKLER
1. Ahenk her ikisinde de var.
2. Şairane konular işlenir.
3. Temalar benzerdir.
4. Dil ve anlatım yönünden benzerlik gösterir.
MENSUR ŞİİRLE ŞİİR ARASINDAKİ FARKLILIKLAR
1. Mensur şiirde ölçü, kafiye, dize yoktur.
2. Şiirin kendine has bir dili vardır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Baturalp; 24 Şubat 2017 03:00