Arama

Hukuk Devleti - Tek Mesaj #4

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Mart 2017       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Cumhuriyet Dönemi Hukuk Devleti Anlayışı


Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Anayasası olan 1924 Anayasası’nda hukuk devleti terimine rastlanmamakla birlikte, hukuk devletinin içeriğiyle ilgili bazı kural ve kurumlar güvenceye kavuşmuştur. Bu dönemde tam olarak hukuk devleti anlayışı gerçekleşmemiş olsa da, hukuk devleti kavram ve kurumu tartışılmaya ve olgunlaşmaya başlamıştır.

1961 Anayasası ile birlikte Türkiye’de ilk kez hukuk devleti terimi Anayasada yer almakta ve hatta Anayasanın temel amacının, hukuk devletini kurmak olduğu hükme bağlanmaktadır. Aynı şeklide Cumhuriyetin niteliklerinden biri de hukuk devleti olarak belirtilmektedir.

Genel olarak 1961 Anayasası hukuk devletinin gereklerini güvence altına almış, kuvvetli bir temel hak ve özgürlükler rejimi getirmiştir. Anayasanın devlet ve birey açısından tercihe ise ikincisinin yani bireyin korunması yolundadır. 1961 Anayasası bu denli güçlü bir hukuk devleti anlayışı getirmekle birlikte 1971 ve 1973 yılında yapılan değişikliklerle bu durum tersine dönmüştür. Temel hak ve hürriyetler kısılmış ve bunların güvenceleri de kısıtlanmıştır.
1982 Anayasası’nda da hukuk devleti Cumhuriyetin temel niteliklerinden biri olarak sayılmaktadır. Ancak, Anayasanın öngördüğü güçlü devlet ve etkili bir yürütme çerçevesinde hukuk devleti anlayışı ihmal edilmiştir. 1982 Anayasası getirdiği özgürlükler rejimi ile de 1961 Anayasası’nın gerisindedir. Yine birey ve devlet tercihinde, Anayasa ikincisini tercih etmiş ve birey karşısında devleti ve otoriteyi güçlendirme yolunu seçmiştir.
Anayasanın 2. Maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında “insan haklarına saygılı bir devlet” hükmü yer almakta ise de ilk haliyle 1982 Anayasası bu hükme aykırı düzenlemeleri de kendi içinde barındırmaktaydı. Temel hak ve hürriyetlerden hem bir hak ve aynı zamanda hem de bir ödev olarak bahsedilmesi de bu tespiti doğrular. Gerçekten de temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınması konusunda özellikle bunların sınırlanması ve kullanımlarının durdurulması konularında Anayasa ile getirilen kural ve ilkeler özgürlükçü bir Anayasa anlayışına aykırıdır.

Bununla birlikte Anayasada 1995 yılında yapılan değişiklikle temel hak özgürlüklerin alanı genişletilmiş, 2001 yılında yapılan son değişiklikle de hukuk devletine uygun düzenlemeler getirilmiştir. Özellikle 13. Maddede geçen genel sınırlama nedenlerinin metinden çıkarılmasıyla temel hak ve özgürlüklerin güvence sistemi daha güçlenmiştir. Yine temel hak ve özgürlüklerin sınırlama sınırları olarak hem demokratik toplum düzeninin gerekleri, hem öze dokunma yasağı hem de ölçülülük ilkesinin aynı anda getirilmesiyle bu güvence somutlaştırılmıştır.
1982 Anayasası’nın ilk halinde temel hak ve özgürlükler alanında öngördüğü sistem yapılan değişikliklerle demokratikleştirilmiş olsa da yine de temel hak ve özgürlükler alanında evrensel standartların yakalandığı ve hak ve özgürlüklerin tam olarak tanınıp güvence altına alındığı söylenemez.
Anayasada yasal yönetim ilkesi muhafaza edilmiştir. Ancak, olağanüstü durumlarda yönetimin yasal yönetim ilkesinden uzaklaşmasının yolunun açılması hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Çünkü temel hak ve özgürlüklerin en fazla ihlal edilmesi bu olağanüstü durumlarda da hukuki güvenliğin sağlanmasının gerektirir.

1982 Anayasasında hukuk devleti anlayışı ile aykırılık en somut olarak “yönetimin yargısal denetimi” konusunda görülmektedir. Anayasada “idarenin her türlü eylem ve işlemlere karşı yargı yolu açıktır” hükmü yer almakla birlikte bire bir Anayasanın kendisi bu hükme aykırı düzenlemeler getirmiştir. Cumhurbaşkanın tek başına yapacağı işlemlerin ne esas ne de şekil bakımından denetime tabi olmaması, Yüksek Askeri Şura kararlarının yargı denetiminin olmaması, Devlet memurlarına verilen uyarma ve kınama cezalarının yargı denetime dışında bırakılması, Anayasanın Yüksek Mahkeme olarak nitelediği halde Sayıştay kararlarının idari yargı dışında tutulması, Yüksek seçim Kurulu kararlarına karşı başka mercilere başvurulamaması ve sıkıyönetim, savaş ve seferberlik halinde sıkı yönetim komutanlarının tasarruflarının yargı denetimi dışında tutulması hukuk devleti anlayışıyla bağdaşmaz.

Kanunların Anayasaya Uygunluğunun Yargısal denetimi konusunda da 1982 Anayasası temkinli bir yaklaşım sergilemektedir. Hukuk devleti anlayışı açısından büyük önem arz eden bu konuda da 1982 Anayasası 1961 Anayasası’na oranla daha dar bir bakış açısı getirmiştir. Gerek Anayasa Mahkemesi’nin harekete geçirilmesi açısından gerekse de yapılan denetim içeriğine getirilen kısıtlamalarla 1982 Anayasası, 1961 Anayasası döneminde Anayasa Mahkemesi’ne olan tepkiyi yansıtmaktadır. 2001 yılına kadar Geçici 15. Maddenin son fıkrasında yer alan; Milli Güvenlik Konseyi dönemindeki tüm yasal işlemlerin denetim dışında bırakılması hükmüyle de 1982 Anayasası bu konuda getirdiği kısıtlayıcı anlayışı gözler önüne sermektedir.
Anayasa kuvvetler ayrılığından “medeni işbölümü ve işbirliği”nin anlaşılması gerektiğini vurgulasa da yürütmeyi yüceltmiş, yasamayı ve yargıyı yürütmenin etkisi altında bırakmıştır. Gerçekten de gerek Cumhurbaşkanının yetkilerine bakıldığında bu açıkça görülmekte, klasik parlamenter rejimin standartlarının aksine Cumhurbaşkanı olağanüstü yetkilerle donatılmıştır. Klasik olarak kuvvetler ayrılığı anlayışını yansıtan Anayasa, bu kuvvetlerinin aralarındaki ilişkileri değiştirmiştir. Yürütmenin bu denli yetkilerinin genişliği yargı alanında da olumsuzluklara neden olmuş, hukuk devletinin gereklerinden olan yargı bağımsızlığı da zedelenmiştir.

1982 Anayasası’na genel olarak bakıldığında yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi alanında hukuk devleti düzeninin gerçekleşmesi için gerekli olan kural ve ilkelerin düzenlenmiş olduğu görülür. Ancak yargının örgütlenmesi, yetki ve görevleri, işleyişi ve kararlarının uygulanması ile hakimler ve savcılar hakkında öngörülen kural ve usullerin “hukuk devleti analayışı”ndan oldukça uzak olduğu anlaşılır.
Özellikle Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısal statüsünün yargı bağımsızlığını zedelediği çok açıktır.
1982 Anayasası’nın getirdiği demokrasi anlayışı da oldukça kısıtlıdır. Siyasal katılım alanında getirilen yasaklamalar ve kısıtlamalar yapılan değişikliklerle demokratikleştirilmeye çalışılsa da, Anayasanın genel olarak katılımcılığa kuşkuyla yaklaştığı çok açıktır.
Hukuk devleti açısından önemli gelişmeler Cumhuriyet döneminde olmuştur. Cumhuriyet dönemi kendi içinde üçe ayrılabilir. Bunlar, 1924 Anayasası dönemi, 1961 Anayasası dönemi ve 1982 Anayasası dönemidir.

1924 Anayasası Dönemi


Hukuk Devleti yönünden 1924 Anayasası ile sağlananlar aşağıdaki biçimde sıralanabilir:
  • Devletin temel niteliği Cumhuriyet olmuştur. Cumhuriyetin temel organları seçimle işbaşına gelmiştir.
  • Temel hak ve özgürlükler Anayasa güvenliği altına alınmıştır.
  • Yasaların anayasaya aykırı olamayacağı ilkesi benimsenmiştir.
  • Yasama gücü yalnız Meclis tarafından kullanılmış ve olağanüstü durumlarda hükümetin yasa etkinliklerinde bulunması önlenmiştir. Yürütme yetkisi Meclise ait olmakla beraber, bu yetki Cumhurbaşkanı ve hükümet eliyle kullanılmıştır. Meclisin “üstünlüğü” anlayışı egemendir. Meclis, egemenliği kullanan tek organdır.
  • Yargı yetkisi; ulus adına bağımsız mahkemeler eliyle kullanılmıştır.
  • Yönetimin yargı yoluyla denetimi ve yönetsel yargı sistemi benimsenmiştir.
  • Çok partili demokratik rejime geçilmiştir.
1924 Anayasası döneminde, hukuk devleti açısından aksayan hususlar da şöyle sıralanabilir.
  • Yargıçlara yeterli bağımsızlık sağlanamamıştır
  • Anayasaya aykırı yasaların çıkarılması önlenememiştir
  • Tamel hak ve özgürlüklerin Anayasa güvencesine kavuşturulması yeterli olmamıştır. Bunların güvence altına alınması için daha başka hukuksal önlemlere gereksinme duyulmuştur.

1961 Anayasası Dönemi


Milli Birlik dönemi geçici ve olağan üstü bir dönem olduğu için ayrıca üzerinde durulmayacaktır. Bu dönemde çıkartılanYalnız şu kadarını belirtmekle yetinelim ki, yönetimin hukuka bağlılığı yönünden gerekli hukuk ortamı, 1961 Anayasası tarafından, en ileri bir biçimde hazırlanmıştır.

1982 Anayasası Dönemi


Milli Güvenlik Konseyi dönemi, Milli Birlik Dönemi gibi, geçici ve olağanüstü, bir dönem olmuştur. Bu dönemde çıkartılan 1982 Anayasası, ilke olarak, 1961 Anayasasında olduğu gibi hukuk devleti açısından dikkati çeken nokta, Cumhurbaşkanın tek başına aldığı kararlara, Yüksek Askeri Şûra kararlarına, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarına karşı yargı yolunun kapatılmış olması, olağanüstü yönetim ve yasa gücünde kararname çıkarma yöntemlerinin uygulama alanlarının ve Yönetime tanınan yetkilerin genişletilmesidir. Gerek 1961 gerekse 1982 Anayasaları ile hukuk devleti açısından getirilen ilkelere hukuk devleti anlayışı açıklanırken değinilmiştir.

Ülkemizde Hukuk Devletinin Gelişimi


Tanzimat’tan önceki dönem. Bilindiği gibi Tanzimat’tan önceki dönemde Osmanlı devleti “mutlak” bir hükümdarlıktı. Devletin yasama, yürütme ve yargı gibi temel güçleri padişahın kişiliğinde toplanmakta. Osmanlı Devletinin teokratik yapısı, hükümdarın yetkilerini “ruhani” alana da taşırmakta idi. Devletin tüm güçlerini kişiliğinde toplayan padişahın yetkileri, bir yandan “şerhi hukuk”, diğer yandan padişahların çıkardıkları yasalarla, geleneklerden oluşan “örfü hukuk” kuralları ile kısıtlanmıştır. Bu kısıtlamaların hem sınırlı olması, hem de padişahların bu kısıtlamalara zaman zaman uymaları, kişilerin hukuk güvenliğini sarsıyordu. Özellikle XVIII. Yüzyılda yönetimin bozulması, hukuka aykırı uygulamaların çoğalması, yönetime olan güvensizliği artırmıştır.
SİLENTİUM EST AURUM