Lise Meitner, Fizyon Kuramını Geliştirdi, Nobel Ödülü'nde Göz Ardı Edildi!
Nükleer fizyonun bulunmasının merkezinde yer alan Lise Meitner, Einstein’ın deyimiyle “Alman bilim insanlarının Marie Curie’si”, zamanının en başarılı nükleer fizikçilerinden biriydi. Çalışma arkadaşı Otto Hahn,
1945 yılında fizyon çalışmaları ile Nobel Ödülünü aldı. Döneminin nadir bilim kadınlarından olarak yaşadığı zorlukların yanı sıra, Yahudi olması nedeniyle çalışma ortamından sürülmüş ve Hahn ile çalışmalarını dışarıdan yürütmekte olan Meitner ise, Nobel Komitesi tarafından görmezlikten gelindi.
Geçtiğimiz yüzyılın başından günümüze, insanlığın alışkanlıklarını, yaşama ve düşünme biçimini en çok değiştiren olayların birçoğu bilimsel buluşlar ve onların uygulamalarıdır desek yanlış olmaz. Time dergisinin geçtiğimiz yüzyılın adamı olarak Albert Einstein’ı seçmiş olması da bu duruma örnek olarak gösterilebilir. O zamandan günümüze bilimin ve uygulamalarının gelişimi, sonucunda da doğanın temel dinamiklerine dair fikirlerimiz, geçen yüzyılın başında öngörülemeyecek bir hızda gelişti.
Bilimin bu gelişme hızının ve uygulamalarının günlük yaşamımıza etkisini insanlar fark ettiğinden beri iki ana soru tartışılageldi:
Bilim insanları, ürettikleri bilginin günlük hayata uygulamalarının ne kadarından sorumlu? ve bilgilerinin ve toplum üzerindeki etkilerinin (güncel zamanda bilim insanlarının söylemlerinin toplum üzerinde geçerliliği artık tartışma konusu gibi görünüyorsa da) ne kadarını toplumu şekillendirmek için kullanmalılar?
Bu soruların önemini geçtiğimiz yüzyılda tarihi şekillendiren en önemli olaylardan olan
atom bombasının yapımı ve kullanımı üzerine düşündüğümüzde görebiliriz. Pasifist Albert Einstein’ın
uzay-zamanın doğasını anlamak için oluşturduğu teorilerle başlayan, Hitler Almanya’sının Yahudi karşıtı politikaları yüzünden çalışma ortamını tümüyle terk etmek zorunda kalan Lise Meitner ve onun Alman çalışma arkadaşı Otto Hahn’ın yürüttükleri çalışmalar ile sonlanan nükleer fizyonun bulunuşunun ve sonrasında bu buluşun
Los Alamos Projesi ve sonuçlarının (Lise Meitner projeden tamamen habersizdi) dünya üzerindeki etkisini düşünmek yeterli olabilir.
Lise Meitner’in adının 1990’ların ortasına kadar
bilim camiasında da bilinmiyor oluşu (ki 2. Dünya Savaşı sonrası ABD’de adı “atom bombasının annesi” olarak geçmesine rağmen), hikâyesinin yakın zamanda önem kazanması, hayatındaki bilimsel çalışmalara bağlılığında yaşadığı zorluklar, mizojini (kadınlara karşı duyulan soğukluk, antipati veya abartılı düşmanlık), anti-semitizm ve bilim dünyasının karanlık yüzünün kesişiminin merkezinde bulunuyor.
Viyana Üniversitesi Fizik Bölümü’ne Giren İlk Kadın!
Lise Meitner 1878’de, Viyana Leopoldstadt’da orta sınıf bir Yahudi ailenin çocuğu olarak doğuyor. Kendisinin bilimsel merakı, 8 yaşından itibaren yastık altında tuttuğu not defterinde bulunan
ışığın yansıması çizimlerinde bile görülebilir. Ruth Lewin Sime’nin yazdığı biyografide küçük yaşlardaki kuşkuculuğunu anlatmak için şöyle bir alıntı var: Yahudilerin tatil günlerinden birinde büyükannesi o günde dikiş dikmemesini Lise’ye söyler. Lise o zamanlar nakış işlemeyi seviyordur ve bir deneme yapmaya karar verir. İğnenin sadece ucunu nakışa geçirip yavaşça gökyüzüne doğru kuşku ile bakar. Bir dikiş atıp aynı hareketi tekrarlar. Bir şey olmadığına, yukarıdan bir itiraz gelmediğine karar verince, nakışını işlemeye devam eder.
Meitner, 1900’lerin başında kadınların Viyana’da eğitim görmesi neredeyse imkânsız olmasına rağmen ailesinin de desteği ile, 1901’de Viyana Üniversitesi Fizik Bölümü’nden kabul alan ilk kadın oldu. 1906’da doktorasını aldığında, dünyada bu dereceye sahip olmuş ikinci kadındı. Avusturya ve sonrasında Almanya’da devam ettirdiği kariyerinde de, bu ülkelerde hep öncü oldu.
Kuantum fiziği, mikroskobik fizik ve
nükleer fizik o zamanlar çok gözdeydi ve oldukça hızlı şekilde gelişiyordu. Bu sebeple, 1907’de kuantum fiziğinin babası olan Max Planck’ın yönettiği fizikçi ve kimyacıların olduğu bir grupta çalışmak için Berlin’e taşınmaya karar verdi.
Kaiser Wilhelm Kimya Enstitüsü’nde
(KWG) çalışmaya başladı. Enstitüde Otto Hahn ile tanışması uzun süre devam edecek olan bir ortak çalışmanın başlangıcına yol açtı. Ancak, kadın olması sebebi ile, Lise Meitner bilim adamlarından uzakta, bodrum kattaki eski marangoz atölyesini laboratuvar olarak kullanmayı kabul etmek zorundaydı. Otto Hahn bodrum kattan çıkıp enstitüde üst katlara gidebiliyorken Lise Meitner bu hakka sahip değildi. Bu laboratuvardaki katkılarına rağmen, kadınlar için resmi bir pozisyon olmadığından uzun bir süre ücretsiz olarak çalışmak zorunda bırakıldı.
1. Dünya Savaşı sırasında Avusturya Ordusu tarafından
X-ışını üzerine bilgisini kullanmak üzere hemşire olarak çağrılınca, kabul etti ve savaşa gitti. Patricia Rife’ın yazdıklarına göre, savaş hakkındaki tecrübeleri ilerideki politik görüşlerini etkiledi ve bir pasifist olmamakla beraber Otto Hahn’a yazdığı mektuplarda Einstein’ın pasifizmini eleştirdi. Ayrıca,
bilim insanlarının devletlerin savaş politikaları ve programları için çalışmalarını tamamen yanlış buluyordu. Otto Hahn’ın da bazı gaz kullanımı çalışmalarında yer almasını sert bir dille eleştirdiği mektuplarından anlaşılmaktadır.
Kaynak: Bilim ve Gelecek / Lise Meitner and the Dawn of the Nuclear Age