Arama

Kıtalar - Antarktika - Tek Mesaj #3

_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
11 Mart 2016       Mesaj #3
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

ANTARTİKA

Ad:  Antarktika-2.jpg
Gösterim: 1275
Boyut:  40.9 KB

TARİH


AvrupalI coğrafyacılar, daha ortaçağda ve Rönesans döneminde efsanevi bir Terra Australis’ten (Güney Topraklan) söz ederlerdi. Ama bundan çok önce (IS y. 650), Uite-Rangiora adlı bir komutanın, savaş kanosu ile bugünkü Yeni Zelanda’dan yola çıkarak en azından donmuş okyanusa kadar güneye indiğini anlatan bir Maori efsanesi de vardı. Ingiliz gemici James Cook’un 1772-75 arasında yüksek güney enlemlerini izleyerek dünya çevresinde yaptığı yolculuk, efsanevi kıtanın boyutlarına ilişkin varsayımları gerçeğe çok yaklaştırdı. Cook’ un gezisi, eğer Terra Australis gerçekten varsa, ancak 60° güney ve 70° güney enlemleri arasında, bu yolculuk sırasında bulunan buz kütlelerinin ardında olabileceğini gösterdi.

Rus kâşifi Gottlieb von Bellingshausen’ın komutasındaki “Vostok” ve “Mirni” adlı gemiler, 1819-21’de ilk kez kıtanın oldukça yakınından geçerek tüm çevresini dolaştı; 20 Ocak 182Q’de Bellingshausen ilk kez kıta buzlalarından birini saptadığını bildirdi. Antarktika Yarımadasının anakara kesiminin bir parçasını Bellingshauşen’dan iki gün sonra gördüğünü öne süren İngiliz Edward Bransfield de, Antarktika Yarımadasının bir bölümünün haritasını çıkardı. 18 Kasım 1820’de Orleans Boğazının kıtayanmada tarafını gören ABD’li Nathaniel Palmer da kıtayı ilk kez gördüğünü öne sürenler arasındaydı. 1837-40’taki bir Fransız keşif gezisi sırasında Dumont d’Urville, Adelie Topraklarını buldu; Fransızlar bu toprak üzerinde hak iddia ettiler. Charles Wilkes’ in yönetiminde 1838-42 arasında yapılan ABD keşif gezisinde Doğu Antarktika kıyılarının büyük bölümü araştırıldı. 1839-43 arasındaki bir İngiliz keşif gezisi sırasında James Clark Ross, Victoria Topraklan kıyısı ile, kendi adını alan Ross Denizi ve Ross Buz Engelini (bugün Ross Buzlası) buldu.

İLK KEŞİF DÖNEMİ.

Ad:  Antarktika-3.jpg
Gösterim: 761
Boyut:  34.5 KB

20. yüzyılın, Antarktika’nın keşfinde “kahramanlık çağı” olarak adlandınlan ilk 20 yıllık döneminde kıtayla ilgili çok önemli bilgiler elde edildi. İngiliz Robert F. Scott ve Ernest Henry Shackleton yönetin: ade 1901-13 arasında üç keşif seferi yapıldı. Kıta içlerine kadar girilerek, bugünkü bilimsel araştırma programlarına sağlam bir temel sağlayan önemli jeoloji, buzulbilim ve meteoroloji buluşları gerçekleştirildi.

İyice iç bölgelere doğru kızaklarla yapılan ilk araştırmayı, İngiliz “Discovery” seferi sırasında (1901-04) Scott, ardından da İngiliz “Nimrod” seferi sırasında (1907-09) Shackleton, Ross Adasındaki üslerinden yola çıkarak gerçekleştirdiler. Shackleton ve E. A. Wilson ile birlikte Scott, 30 Aralık 1902’de Ross Buzlası üzerinde 82° 17' güneye ulaştı. 9 Ocak 1909’da da Shackleton, beş kişilik bir ekiple, kutup noktasından 155 km uzaklıktaki 88° 237 güney enlemine kadar indi. Antarktika’da havacılık çağını, 1902’de yere bağlı bir gözlem balonuyla havalanan Scott başlattı. Shackleton, 1908’de Ross Adasındaki Cape Royds’da otomobil kullandı. Güçlü Man- çurya midillilerinin kıta üzerinde denenmesi ve Shackleton ’ın büyük Beardmore Buzulu üzerinden kutup platosuna çıkan bir yolu ilk kez kullanması, Scott’ın 1911-12’de Güney Kutbu’na kızakla gerçekleştirdiği yolculuğun önünü açtı.

Alman fizikçi Cari Friedrich Gauss’un, 66° güney, 146° doğu noktasında olduğunu öne sürdüğü Güney Magnetik Kutbu’na ulaşmak amacıyla Wilkes, d’Urville ve Ross’un (Ross daha önce Kuzey Magnetik Kutbu’nu bulmuştu) 1840’ta giriştiği yolculuk başarısızlıkla sonuçlanmıştı. 16 Ocak 1909’da T.W.E. David ve Douglas Mawson, Victoria Topraklarının yüksek buz platosu üzerinde 72°25' güney, 155°16" doğuda Güney Magnetik Kutbu’nu belirledi. Magnetik Kutup noktası, o günden bu yana 880 km kayarak Adelie Toprakları kıyısı yakınındaki bugünkü konumuna geldi. Shackle- ton’ın 1908-09’da ulaşamadığı Güney Kutbu’na, Norveç’in 1910-12 arasındaki Antarktika Seferi sırasında 14 Aralık 1911’de Roald Amundsen, bir ay sonra da İngiltere’nin 1910-13 “Terra Nova” seferi sırasında 17 Ocak 1912’de Scott ulaştı. Amundsen’in kayakçılar ve köpeklerden oluşan ekibi, Axel Heiberg Buzulu yoluyla Balinalar Körfezindeki Framheim İstasyonu’na dönşun hemen ardından, Amerikalı deniz subayı Richard E. Byrd, daha iyi donanımlı ve uçak destekli bir dizi keşif seferi yaptı (1928-30, 1933-35, 1939-41 ve 1946-47). Bu seferlerde kayaklı uçaklardan ve hava fotoğraflarından giderek daha etkin biçimde yararlanıldı. Byrd, 29 Kasım 1929’da Güney Kutbu üzerinde uçan ilk insan oldu (1926’da da Kuzey Kutbu üzerinde uçmuştu). 1946-47 yazında gerçekleştirdiği ve “Yüksek Atlama Harekâtı” olarak bilinen dördüncü seferi, Antarktika’da o tarihe değin düzenlenen en büyük deniz-hava seferiydi. Aralarında iki denizuçağı tenderi ve bir uçakgemisi bulunan 13 gemi ile 25 uçak sefere katıldı. Gemiden havalanan uçakların çektiği 49 bin fotoğraf ile karadan havalanan uçakların çektiği fotoğraflar, Antarktika kıyılarının yüzde 60’ını kapsıyordu; bunun dörtte biri de o güne değin görülmemiş bölgelerdi.

ABD’li Lincoln Ellsvvorth ile Kanadalı pilot Herbert Hollick-Kenyon, 23 Kasım-5 Aralık 1935 arasında, kıtanın boydan boya geçildiği ilk hava seferini düzenlediler. Ha- ritalanmamış bölgeler ve buz tarlaları üzerinde yapılan bu cüretli uçuş, uçakların önceden hazırlanmamış yüzeylere inip kalkabileceğini gösterdi. Norveç’in 1930’larda Kraliçe Maud Toprakları kıyılarına düzenlediği keşif seferlerinde gemiden havalanan denizuçaklannın yoğun olarak kullanılması ve ilk hava harekâtları, bugünkü hava ağırlıklı programların temelini oluşturdu.

İlk keşifler yalnızca Antarktika toprakları üzerindeki hak iddialarıyla sınırlı kalmadı, coğrafya terminolojisine de yansıyan çekişmelere yol açtı. Ulusal nüfuz mücadelesi özellikle İskoç Denizinin güneyindeki dar, yarımada görünüşlü kara kütlesi üzerinde yoğunlaştı. Bölge, Şilililerce O’Higgins Toprakları (Tierra O’Higgins), Arjantinlilerce ise San Martin Topraklan (Tierra San Martın) olarak adlandırıldı. İngilizler aynı bölgeyi eski donanma bakanlarının onuruna Graham Toprakları, Amerikalılar ise denizci ve kâşif Nathaniel Palmer’in anısına Palmer Yarımadası olarak adlandırdılar. Vanlan uluslararası anlaşma sonucunda bu bölge günümüzde yalnızca Antarktika Yanmadası olarak tanımlanmakta, ancak kuzey yansı Graham Topraklan, güney yansı ise Palmer Topraklan olarak adlandırılmaktadır.

20. yüzyılın ilk yansı Antarktika tarihinin koloni dönemidir. 1908-42 arasında, kıtanın dilimler biçiminde bölünmüş değişik kesimleri üzerinde 7 ülke egemenlik ilan etti.

Aralannda ABD, SSCB, Japonya, İsveç ve Belçika’nın da bulunduğu birçok ülke ise kıta topraklan üzerinde resmen hak iddia etmeden araştırmalannı sürdürdü. Örneğin ABD hükümeti, Richard Byrd’in 1929’da Marie Byrd Topraklanndaki Ford Sıradağlan (bugün bölge üzerinde hiçbir hak iddiası yoktur), Lincoln Ellsvvorth’un ise 1935’te Ellsvvorth Toprakları (bugün bölge üzerinde Şili hak iddia etmektedir), 1939’da da Doğu Antarktika’da Amery Buzlası yakınlarındaki American Highland (bü alan üzerinde bugün Avustralya hak iddia etmektedir) üzerindeki taleplerini hiçbir zaman benimsemedi. 1939’da Kraliçe Maud Topraklarının batısındaki Prenses Astrid ve Prenses Martha kıyılarının hava fotoğraflarını çeken Almanlar, buralara metal gamalıhaçlar atarak bölgenin Nazi hükümetine ait olduğunu ileri sürdüler (bu bölge üzerinde bugün Norveç hak iddia etmektedir).

Antarktika II. Dünya Savaşı’ndan çok etkilenmedi. Yalnızca Naziler, kıta yakınlarındaki denizlerde ticaret gemilerine saldırdılar. İngiliz savaş gemileri, bunun üzerine Antarktika Yarımadasının kuzeyini gözetim altına aldılar. Ocak 1943’te Deception Adasına düzenlenen bir seferde, Nazi Almanyası’nın müttefiki Arjantin’den gelen bir ekibin bir yıl önce buraya ayak bastığı anlaşıldı. Yarımada üzerinde Arjantin egemenliğinin simgesi olarak pirinçten bir silindir bırakılmıştı. İngilizler, Arjantin’in bıraktığı simgeleri kaldırarak kendi bayraklarını diktiler. Alman yanlısı bir Arjantin hükümetinin, Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanustan geçen deniz yollarını birbirine bağlayan stratejik Drake Geçidinin iki yakasını da denetim altına alabileceği endişesi İngiltere’de gittikçe büyüdü. Sonunda Deception Adasında, bölgeyi gözaltında tutacak bir askeri üs kurulmasını öngören, “Tabarin Harekâtı” kod adlı gizli bir askeri plan hazırlandı. İngilizler, Şubat 1944’te adaya yeniden geldiklerinde, kendi bayraklarının yerine Arjantin bayrağının çekildiğini gördüler. İngiliz bayrağı bir kez daha çekildi ve bölgedeki İngiliz taleplerini desteklemek amacıyla planlanan üs kuruldu. Birkaç başka istasyon daha inşa edildi ve savaşın bitiminde İngiltere, Antarktika’daki varlığını sürekli kılma kararı aldı.

İngiliz işgali, Arjantin ve Şili’yi, Antarktika Yarımadası üzerindeki iddialarını destekleyecek girişimler için harekete geçirdi. Şili yarımadada ilk kez 1940’ta hak iddiasında bulunmuştu; Arjantin de 1903’ten beri Güney Orkney Adalarında bir meteoroloji istasyonunu sürekli faaliyette tutuyordu. 1947’den sonra hem Arjantin hem Şili, değişik yerlerde üsler kurdu. Marguerite Koyundaki, ABD’ye ait eski Antarktika Servisi Doğu Üssü kampına, 1947-48’de gene ABD’nin Ronne Antarktika Araştırma Seferi (RARE) ekibi yerleşti. Bunun üzerine İngiltere, Arjantin ve Şili, ABD’nin de kıtada hak iddiasında bulunabileceğinden endişelenmeye başladılar. Ama anlaşmazlıklar kısa sürede aşıldı ve ABD ile İngiltere, yarımadanın doğu kenarında yapılacak bir kızak seferi için güçlerini birleştirdi.

Bölgede Arjantin ile İngiltere arasında iki kez askeri çatışma patlak verdi. İlk olay, Arjantin donanmasının, 1952’de Antarktika Yarımadasının kuzey ucundaki Hope Koyunda karaya çıkan bir İngiliz meteoroloji ekibine ateş açmasıyla çıktı. Bu anlaşmazlık, Arjantin hükümetinin, İngiliz ekibinin etkinliklerine engel olmayacağı sözünü vermesiyle çözümlendi. İkinci ve çok daha önemli çatışma, 1982’de, Arjantin’in de üzerinde hak iddia ettiği bir İngiliz sömür gesi olan Falkland Adaları (Arjantinlilerin verdiği adla Malvinas Adaları) yüzünden çıktı. Arjantin kuvvetleri, Nisan başlarında Falkland ve Güney Georgia adalarına asker çıkardılar. İngiltere, bu eyleme, adaları yeniden işgal ederek karşılık verdi ve 14 Haziran’da Arjantin kuvvetlerini teslim olmaya zorladı.

1950’lerin ortalarına gelindiğinde Antarktika’da pek çok ülkenin kısmen ticari, kısmen bilimsel, ama genel olarak önemli siyasal çıkarları vardı. Avustralya, 1947- 48’de Heard ve Macquarie adalarında istasyonlar kurmuş, 1954’te de MacRobertson Topraklan kıyısında, geniş toprak iddialarına dayanak oluşturmak amacıyla Mawson İstasyonu’nu kurmuştu. Güney Afrika, Prens Edward ve Marion adalanna bayrak dikmişti. Fransa, daha 1953’ten önce Kerguelen ve Crozet adalarında sürekli üsler kurmuş, Adelie Toprakları kıyılarının büyük bölümünün ölçümünü tamamlamıştı. 1955’te Arjantin, buz kırma gemilerinin yardımıyla, Filchner Buzlasında General Belgrano İstasyonu’nu kurdu. Yarımada ve yakınındaki adalar üzerinde birbirine çok yakın kurulan İngiltere, Şili ve Arjantin üsleri, bilimsel araştırmadan çok haberalma- ya yönelik oldukları izlenimini veriyordu. 1949-52’de düzenlenen Norveç-İngiltere-İsveç seferinde, 1939’da Norveç’in üzerinde hak iddia ettiği bölgedeki Kraliçe Maud Toprakları kıyılarında yer alan Maudheim Üssü’nden çok kapsamlı araştırmalar yapıldı. ABD, her ikisi de 1947-48’de gerçekleştirilen Ronne seferi ve deniz kuvvetlerinin “Yeldeğirmeni Harekâtı”ndan sonra Antarktika’ya çok ilgi göstermedi, ama başka ülkelerin hak iddialarını tanımama politikasını da sürdürdü. SSCB de Bellingshausen’ in ilk seferinden beri, balina avcılığı dışında Antarktika ile ilgilenmemişti. Ama Sovyet hükümeti, 7 Haziran 1950’de ilgili devletlere bir memorandum göndererek, Antarktika’nın rejimi konusunda kendi katılımı dışında alınacak hiçbir kararı tanımayacağını belirtti.

IGY VE ANTARKTİKA ANTLAŞMASI.


Kutuplardaki bilimsel çalışmaların eşgüdüm içinde yürütülmesinin önemi, 1879’da Almanya’ nın Hamburg kentinde toplanan Uluslararası Kutup Komisyonu’nda benimsendi ve toplantıya katılan 11 ülke, 1882-83 I. Uluslararası Kutup Yılı’nı düzenledi. Çalışmalar, ağırlıklı olarak, daha yakından bilinen Kuzey Kutbu üzerinde yoğunlaştırıldı, Antarktika’da kurulması kararlaştırılan meteorolojik ve jeomagnetik araştırma amaçlı dört istasyondan yalnızca biri, Güney Geor- gia’daki Alman istasyonu gerçekleştirildi. Bir başka karar da, her 50 yılda bir buna benzer programların düzenlenmesiydi. II. Uluslararası Kutup Yılı, 1932-33’te 34 ülkenin katılımıyla düzenlendi, ama yıl boyunca Antarktika’ya hiç sefer yapılmadı.

IGY’rıin gelişmesi. Programların daha sıklaştırılması önerisi, 1950’de ortaya atıldı. 1957-58’de güneş lekelerinin en yüksek düzeye çıkması bekleniyordu (II. Kutup Yılı, lekelerin en düşük düzeyde olduğu döneme rastlamıştı). Uluslararası Bilimsel Birlikler Konseyi (ICSU), Uluslararası Jeofizik Yılı Özel Komitesi’ni (CSAGI) 1952’de IGY’nin planlanması ile görevlendirdi. Projeye 67 ülke ilgi gösterdi. Güneşi, havayı, kutup ışığını, magnetik alanı, iyo- nosferi ve kozmik ışınları her açıdan ve eşzamanlı olarak gözlemlemek üzere planlar hazırlandı. İlk kutup yılındaki gözlemler yalnızca yer düzeyinde, İkincisinde de balonla, yerden 10.000 m yükseklikte yapılmıştı. IGY sırasında ise uzay araştırmaları için ABD ve SSCB tarafından gözlem uyduları fırlatıldı. Tüm gözlemleri toplayacak ve her ulustan bilim adamlarına, bilimsel araştırmaları sırasında bu verileri sağlayacak birkaç uluslararası veri merkezi kuruldu.

ICSU komitesinin 1954’te Roma’da yapılan toplantısında, biri uzaya, öbürü de Antarktika’ya ilişkin iki program özellikle vurgulandı. Antarktika’nın vurgulanmasının nedeni, o güne değin kıtada çok az jeofizik çalışma yapılmış olması, Güney Jeomagnetik Kutbu’nun, kutup ışığı ve kozmik ışın etkinliklerini güney yarıkürede yoğunlaştırması ve kıtanın yansının henüz insan gözüyle görülmemiş olmasıydı.

I. Antarktika Konferansı Temmuz 1955’te Paris’te toplandı ve geniş kapsamlı keşif planları hazırlandı. 12 ülke, kıtada ve Alt-Antarktika adalarında 50’den çok kışlama merkezi kuracak, ABD Antarktika’ya düzenli uçak seferi başlatacak, Batı Antarktika (Byrd İstasyonu, ABD), Güney Jeomagnetik Kutbu (Vostok İstasyonu, SSCB1 ve göreli erişilmezlik kutbunda (SSCB) istasyon kurabilmek için büyük yollar açılacaktı. Aynca Güney Kutbu’nda kurulacak bir istasyon (Amundsen-Scott İstasyonu, ABD) için de dev kargo uçaklarıyla bir hava köprüsü oluşturulacaktı. Gene Antarktika’ya yönelik olarak, kutup ışığı ve gök aydınlığı, kozmik ışınlar, jeomagnetizm, buzulbilim, yerçekimi ölçümü, iyonos- fer fiziği, meteoroloji, oşinografi ve sismoloji gibi konularla ilgili birkaç temel bilimsel program saptandı. Kıyı üsleri 1955-56 yazında, iç kesim istasyonları da ertesi yaz, IGY’nin resmî açılışı olan 1 Temmuz 1957’ye yetişecek biçimde kuruldu.

Antarktika Antlaşması. 31 Aralık 1958’de IGY’nin sona ermesi ile birlikte, Antarktika’da yeniden IGY öncesindeki karmaşaya dönme tehlikesi belirdi. ABD Dışişleri Bakanlığı 1957 sonbaharında Antarktika politikasını gözden geçirerek, kıtada çıkarları olan 11 ülke ile çeşitli anlaşmalar imzaladı. Başkan Dwight D. Eisenhower, 2 Mayıs 1958’de bu ülkelerin hükümetlerine birer nota göndererek, Antarktika kıtasının bağımsız ve barışçıl konumunu güvenceye alacak bir anlaşma imzalanmasını önerdi. On iki ülkenin katıldığı hazırlık görüşmeleri Haziran 1958’de Washington’da (D.C.) başladı. Son konferans 15 Ekim 1959’da Washington’da toplandı. Altı hafta süren görüşmelerden sonra, 1 Aralık 1959’da Antarktika Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya katılan 12 ülke, ABD, Arjantin, Avustralya, Belçika, Fransa, Güney Afrika, İngiltere, Japonya, Norveç, Sovyetler Birliği, Şili ve Yeni Zelanda idi. On iki ülkenin tek tek onayından geçen antlaşma 23 Haziran 1961’de yürürlüğe girdi.

Antarktika Antlaşması ile, bütün kıta, siyasal çıkarlardan uzak, özgür bilimsel araştırmalara ayrıldı.

Antlaşmanın başlıca ilkeleri şunlardı:

Antarktika’nın barışçı amaçlarla kullanılması (m. 1); uluslararası işbirliği ve özgür bilimsel araştırma (m. 2); projelerin, bilimsel bulguların ve insan gücünün serbest değişimi (m. 3); önceden elde edilmiş hakların tanınmasına karşılık, gerek yeni hak iddialarının, gerekse antlaşma süresindeki herhangi bir etkinliğin eski ya da yeni hak iddialarına dayanak yapılmasının yasaklanması (m. 4); nükleer denemelerin ve artık boşaltımının yasaklanması (m. 5); uluslararası hukuk kapsamına giren açık denizler dışında, 60° güney enleminin güneyinde kalan tüm alanlar için bu antlaşmanın geçerli olması (m. 6); herhangi bir ülkenin Antarktika’da yürüttüğü etkinliklerin başka ülkelerin de denetimine açık tutulması (m. 7); ilgili tarafların barışçı görüşmeler ya da hakem kararıyla çözemediği anlaşmazlıklarda Uluslararası Adalet Divam’na başvurulması (m. 11); antlaşmanın, 30 yıl yürürlükte kaldıktan sonra, taraf ülkelerden herhangi birinin talebiyle yenilenebilmesi.

4. madde uyarınca, taraf ülkeler, antlaşmanın imzalanmasından önce kıta toprakları üzerinde ortaya atılmış hak iddialarını yok saymadılar. Birden çok ülkenin hak iddia ettiği topraklar sorunu ise, uluslararası mahkemelerde hiçbir zaman çözüme bağlanamadı. Aralarında ABD’nin de bulunduğu birçok ülke, sürekli oturma ya da yerleşme söz konusu olmadıkça kıta üzerindeki hak iddialarını geçerli saymadılar. Antlaşmanın önemli koşullarından bir başkası, taraf ülkelerin temsilcilerinin, ortaya çıkan sorunları ele almak üzere belirli sürelerle toplanmasıydı. Bu toplantılarda, Antarktika’nın bitki örtüsü ile hayvan varlığının yanı sıra, tarihsel önem taşıyan alanların da korunması için gereken önlemler kararlaştırıldı. Başka ülkelere de antlaşma kapsamında danışmanlık statüsü verilerek ilk 12 ülkeyle eşit haklar sağlama uygulaması 1977’de Polonya ile başladı. Onu 1981’de AFC, 1983’te de Brezilya ve Hindistan izledi. Antlaşmaya katılan başka ülkelere ise kısmi statü tanındı.

IGY sonrası araştırmalar. ICSU, IGY sonrası dönemde de Antarktika’da uluslararası bilimsel çalışmaların sürdürülmesi ve eşgüdümün sağlanması amacıyla Eylül 1957’de Antarktika Araştırmaları Özel Komitesi’ni (SCAR; 1961’den sonra Antarktika Araştırmaları Bilimsel Komitesi) kurmuştur. Siyaset dışı bir kuruluş olan SCAR, yalnızca Antarktika kıtasındaki araştırma çalışmalarının değil, ICSU aracılığıyla, dünya ölçeğindeki başka projelerle bağlantılı Antarktika programlarının da eşgüdümünü sağlar. Üye ülkeler, çeşitli bilim dallarında kurulan “çalışma gruplarının” dönemsel toplantılarına temsilci gönderir. SCAR, her bilim dalındaki gelişmelere bağlı bir takvim çerçevesinde, son araştırma sonuçlarının karşılıklı değişimini sağlayacak uluslararası sempozyumlar düzenler. Antarktika Antlaşmasının siyasal alanda sağladığı büyük başarı, SCAR’ın ve gerek laboratuvarda, gerek alanda çalışmalar yapan bilim ve destek ekiplerinin ürünüdür.

Antarktika konusundaki bilimsel bilgiler sürekli artmaktadır. Yer’in bütünü ile bilinmesine bağlı pek çok önemli sorun, yalnızca kutup bölgesinde çözülebilir niteliktedir. Kutuplar konusunda IGY’den önceki ve sonraki birkaç on yılda edinilen bilgiler, önceki 1.000 yıl boyunca öğrenilenlerin çok ötesindedir.

Antarktika Antlaşması döneminde, uluslararası işbirliğiyle düzenlenen bilimsel projelerin sayısında ve niteliğinde sürekli yükselme görülmüştür (örn. Uluslararası Antarktika Buzulbilim Projesi, Kuru Vadi Sondaj Projesi, Antarktika Sistem ve Stoklarının Biyolojik İncelemesi). Çeşitli SCAR çalışma gruplarında ve özellikle astronomi ve atmosfer fiziğiyle ilgili çalışmalarda da (örn. Uluslararası Magnetosfer Çalışması, Antarktika ve Güney Yarıküre Aeronomi Yılı) benzer gelişmeler gerçekleşmiştir.

Uluslararası programların yanı sıra, tek tek ülkelerin düzenlediği programlarda da önemli artış olmuştur. Kendi adına araştırma programına girişen çoğu ülkenin kıtada toprak çıkarları olmakla birlikte, çok uzun dönem boyunca kıtadaki etkinliklerle ilgilenmemiş olan ülkeler de kendi programlarını geliştirmektedir. Bunlar arasında 1975- 76’da Antarktika’ya ilk keşif gezisini düzenleyen İtalya; kara üzerindeki ilk keşif gezisini 1975’te yapan Uruguay; deniz ve kara programlarını 1976-77’de uygulamaya sokan Polonya; ilk kez 1980-81’de büyük ölçekli etkinliklere girişen AFC ve Antarktika’daki ilk istasyonunu 1984’te kuran Çin sayılabilir.

Bu programların kapsamında fiziksel bilimlerin hemen hemen her dalı yer almaktadır. Kıtayla ilgili çalışmaların, göktaşı ve gezegen jeolojisi, hidroloji, yeryüzü su dengesi, kıta kayması, meteoroloji, iklim tarihi, biyoloji ve nüfus araştırmaları gibi birbirinden çok farklı alanlarda doğrudan etkileri olmuştur. Antarktika’daki balina avcılığının tarihi, bilim adamlarına, hayvan varlığını koruma gerekliliğini açıkça göstermiştir. 60° güney enleminin güneyinde kalan alanlarda çok uzun zamandır irili ufaklı doğa koruma bölgeleri vardır. Antarktika Deniz Yaşamını Koruma Konvansiyonu (1982) bu konuda önemli ilerleme sağlamıştır.

Antarktika araştırmalarının en beklenmedik ölçüde verimli olduğu araştırma alanlarından biri de göktaşlarıdır. Japonların 1969’da ilk kez kıtada göktaşı bulmasının ardından, 10 yıldan kısa bir süre içinde, yeryüzünde araştırma için kullanılabilecek göktaşı sayısı iki katma çıkmıştır.

Bilim adamlarının Antarktika ve çevresindeki deniz tabanlarında işletmeye uygun geniş bir maden potansiyelinin varlığı üzerinde giderek görüş birliğine varması ve son Deniz Hukuku Konvansiyonu’ndan (1983) önce izlenen uzun ve çetin süreç, Antarktika Antlaşmasının danışma statüsündeki üyelerini, var olan antlaşmalar çerçevesinde kıta kaynaklarının düzenli biçimde işletilmesine olanak verecek tartışmaları başlatmak üzere harekete geçirmiştir.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen _Yağmur_; 3 Nisan 2017 13:55
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.