Göç Destanı
Uygurların, ulusal birliklerini koruyan tılsımın bozulması üzerine yurtlarını bırakarak güneybatıya doğru göç etmelerini anlatan destan. Dokuz Oğuz-On Uygurların, Kırgızlara yenildikten sonraki göçlerinden (İS 840) izler taşır.
Destanın kahramanı Bögü Tigin’in, İS 760-780 arasında Uygur hakanı olarak hüküm sürdüğü sanılır. Uygurlara şaman dini yerine Maniciliği kabul ettiren Bögü Tigin, bu nedenle bir destan kahramanı gibi yüceltilmiş olabilir. Uygur kültür ve geleneğinden köklü izler taşıyan destanın konusu kısaca şöyledir: Uygur ilinde Hulin (Ho- Lin) adlı bir dağ vardır. Bu dağdan Togla ve Selenga ırmakları doğar. Bir gün iki ırmak arasındaki bir ulu ağaç üzerine mavi bir ışık iner. Ağacın gövdesine giren kutsal ışık aylarca orada kalır. Her gün biraz daha kabaran ve 30 adım çevresini aydınlatan ağacın içinden müzik sesleri gelir. Sonunda ağaç yarılır ve içinden beş kutsal çocuk çıkar. Çocukları Tanrı’nın gönderdiğine inanan Uygurlar onlara Ur Tigin, Sungur Tigin, Türeg (Kökel) Tigin, Kutur Tigin ve Bögü Tigin adlarını koyarak özenle büyütürler. Sonunda içlerinden birini kağan seçmeye karar verirler.
Akıllı, tedbirli ve güzel bir genç olan Bögü Tigin oybirliğiyle hükümdar seçilir. Onun döneminde Uygur ilinde her şey düzene girer. Uygur halkı Çinlilerle yıllardır sürdürdükleri savaşları kazanmaya başlar, esenlik içinde yaşar. Bögü Han’ın soyundan birçok kağan gelir. Sonunda bunlardan biri savaşlara son vermek amacıyla oğlu Gali Tigin’i Çin prensesi Kiyu-Liyen’le evlendirmek ister. Düğün hazırlıkları sürerken Çin elçileriyle birlikte gelen kâhinler Uygur ülkesindeki Hatun Dağında Kutlu Kaya adlı tılsımlı bir kaya olduğunu keşfederler. Prensese karşılık bu kayanın kendilerine armağan edilmesini isterler. Çinliler, Uygurların hiç düşünmeden verdikleri kayayı parça parça ülkelerine taşırlar. Bu olay Uygur ilinde büyük bir yasa yol açar, yedi gün sonra da hakan ölür. Büyük yıkımlar birbirini izler, dirlik düzenlik kalkar; ırmaklar kurur, toprak çatlar, ekinler yeşermez.
Uzun yıllar sonra Bögü Han’ın torunlarından biri hakan seçilir. Onun döneminde beşikteki bebekten, dağdaki kuşa kadar her canlı “Göç! Göç! Göç!” diye bağırmaya başlar. Sesler ülkenin her yanını kaplayan bir uğultuya dönüşür. Uygur halkı bunu Tanrı’dan gelen bir işaret sayarak göç etmeye başlar. Halkın durmak istediği her yerde “Göç!” sesleri daha da şiddetlenir. Sonunda yeşil bir yurda gelindiğinde sesler kesilir. Uygurlar burada beş mahalle halinde Beşbalık ilini kurarlar. Çok geçmeden yeni bir düzen kurulur, Beşbalık’ta Uygur halkı eski görkemli günlerine döner.
Göç Destanı, Uygurların öteki destanı Türeyiş Efsanesi’yle birlikte Uygur tarihi konusunda oldukça geniş bilgi verir. Destanda yer yer Maniciliğin etkileri görülür. Destanın Türkçe manzum parçaları bugüne ulaşmamıştır; öykü Çin ve İran kaynaklarından değişik iki rivayet biçiminde günümüze gelmiştir. Bazı aynntılarda iki rivayet arasında farklar vardır. Destanda, Türklerin çadır uygarlığından kent uygarlığına geçişine ilişkin izler de vardır.
Kaynak: Ana Britannica