DÜŞÜNCE
—ANSİKL Ed. "Düşünceler" adıyla belirtilen derlemeler, yazar tarafından bilinçli biçimde bir araya getirilmiş, birbiriyle ilgisiz özdeyişlerden; bir yazardan yapılmış seçmelerden ya da değişik yazarların aynı konu üzerinde yazdıklarının bir araya getirilmesinden oluşabilir. Marcus Aurelius'un Düşünceler'!, La Rochefoucauld' nun, Vauvenargues'ın, Chamfort'un Özdeyişler'!. Bonald'ın Düşünceler"!, vb. birinci kategoriye girer. Günümüze daha yakın olan yazşrlar arasında ise A. France (/e Jardin d'Epicure, 1894) ve özellikle Paul Valâry (Tel Ouel I veli, 1941 -1943) yer alır. İkinci kategori için Pascal'in Düşüncelerin! anmak yeter. Çoğunlukla çocukların eğitimine yönelik pek çok yapay derleme (Eskiler'in özdeyişlerinden seçmeler) vardır. Bunlar, özellikle Rönesans döneminde çok tutulmuştur.
Türk edebiyatında Tanzimat döneminden başlayarak deneme ve özdeyiş niteliğinde ürün veren kimi yazarların yapıtlarında da bu nitelikler görünür. Cenap Şahabettin (örn. Evradı eyyam, 1915), Ahmet Haşim (örn. Gurabahane-i lakla- kan, 1928), A. Adnan-Adıvar (örn. Bilgi cumhuriyeti haberleri, 1945), Ataç (örn. Günlerin getirdiği, 1946),gibi yazarların yapıtlarında yaşam ahlak, sanat konularında düşünceler özgürce sergilenmiştir.
—Fels.
Platon'a göre düşünce, insanın kendi kendini sorgulamasıdır. "Düşünce (dianoia) deyiminden, ruhun incelediği nesneler konusunda kendisiyle konuşmasını anlıyorum. Ama bana göre, ruh düşündüğü zaman, kendisiyle konuşmaktan, sorular sormaktan, yanıt vermekten, onaylamaktan ve yadsımaktan başka bir şey yapmaz. Bir karara vardı mı, (...) artık bu fikre saplandı ve kuşkudan kurtuldu mu, işte biz buna kanı diyoruz" (Theaitetos, 189).
Aristoteles, düşürıce'den genel olarak özü kavramamızı sağlayan yetiyi anlar; onu, bir maddede cisimleşmiş özü kavramamızı sağlayan yetinin yani duyumun karşıtı olarak görür.
Descartes da, düşünceyi ruha bağlayarak ona bir statü veren filozoflardan biridir. "Düşünüyorum, öyleyse varım" sözü, düşünceyi, bütün gerçeklerin ve bütün bilgilerin temeli olarak ortaya koyar. “Düşünce sözünden derhal tanıyabilecek kadar içimizde plan şeyi anlıyorum. Bundan ötürü, istemin,anlığın,.düş gücünün ve duyuların bütün işlemleri düşüncedir" (Felsefenin ilkeleri, [Principes de philosophie], §9). Düşünce, düşünmek eyleminin sonucudur, yani Tanrı'nın yarattığı tözleri kavramamızı sağlayan açık seçik fikirlerin ortaya konmasıdır. Descartes'a göre düşünce ruhun bir özelliğidir: "Bizce beden hiçbir biçimde düşünemeyeceğine göre, bizde oluşan her tür düşüncenin ruha ait olduğuna inanmakta haklıyız" (Les Passions de l'âme, 14). Descartes böylece, düşünceyi, insan ruhunun bedene karşıt niteliklerinden biri olarak tanımlayabilir: “Peki, ben neyim? Düşünen bir şey mi? Yani kuşkulanan, tasarlayan, ke- sinleyen, yadsıyan, isteyen, istemeyen, hem de düş kuran ve duyan bir şey" (Metafizik düşünceler, 1).
Spinoza’ya göre düşünce, Tanrı'nın, bildiğimiz iki niteliğinden biridir (öteki uzamdır). "Düşünce, Tanrı'nın niteliklerinden biridir, yani Tanrı düşünen bir şeydir" (Etika, 2,1). Bundan ötürü düşünce, Tanrı’nın dışında yoktur; ve üstelik, Spinoza' ya göre, idealist geleneğe karşıt olarak, bütün nitelikler Tanrı'da eşit olduğundan, düşünce uzamdan daha önemli değildir.
Kant'a göre düşüncenin görevi, olayları açıklamaktır; oysa olayları üreten düşünce değildir. Kant böylece, bilginin, düşünceye indirgenmediğini kesinler: "Bir nesneyi düşünmek (Sich einen Gegen- stand denken) ve bir nesneyi bilmek, aynı şey değildir. Bilginin, iki öğesi olduğu kabul edilir: bunların birincisi kavramdır, bununla ( ) bir nesneyi düşünürüz (. ); öteki ise (....) nesneyi sunan sezgidir (Kritik der reınen vernunft [Salt aklın eleştirisi], 1, 1, 2). Böylece düşünce, salt bir öznel gerçeklik olmaktan çıkar ve bilgiyi olanaklı kılan bir ilke olur; bundan başka bir şey de değildir.
Hegele göre düşünce (Gedanke) dışsal gerçekliğe karşıt olarak içsel ve tam anlamıyla noetik bir gerçeklik değildir: öznellik ile nesnellik arasındaki düşünümlü özdeşliğin kanıtını oluşturan harekettir.
Marxçıltğa göre düşünce, nesnel şeylerin insan beyninde dolaysız ve genelleşmiş bir yansımasıdır. Marxçı bilgi kuramı, varlığın düşünceden önce geldiğini kabul etmekle birlikte, varlık ile düşünce arasında özdeşlik olduğunu ileri sürer. Marx, 1844 Elyazmaları’nda "düşünce ile varlık birbirinden ayrıdır kuşkusuz, ama aynı zamanda bir birlik oluştururlar" diye yazar. Engels de şöyle der: "Kendimizin de bağlı olduğumuz ve duyulurla algıladığımız maddesel dünya biricik gerçekliktir ve bilincimizle düşüncemiz, bize ne kadar aşkın görünürse görünsün, maddesel ve bedensel bir organın, yani beynin ürünlerinden başka bir şey değildir" (Ludvvig Feuerbach).
Jean-Paul Sartre, düşünceyi, idealizm ya da maddecilik normlarına göre ele almayı yadsır ve ' 'düşünce ile eylem arasında çözülmez bir birlik" kurmaya çalışır (Situations III, "Maddecilik ve devrim").
—Huk. Tarihte ve günümüzde hâlâ bazı rejimlerde, hatta özgürlükçü demokrasi yolunda ilerleme aşamasında bulunan kimi ülkelerde çeşitli siyasal ya da felsefi düşüncelerin savunulması ve başkalarına benimsetilmesi yasaklanmıştır (anarşizm, komünizm, faşizm, teokratik düşünceler ya da sosyalist ülkelerde "karşı -devrimci" fikirler). Ancak, bugünkü çoğulcu-liberal batı demokrasilerinde, bazı ender istisnalar dışında (ırkçılık propagandası, savaş propagandası) "düşünce suçlârı" ortadan kaldırılmıştır.
—Ruhbil.
Çiftlerle düşünce. H. VVallon'a göre çift, düşünceyle saptanan bir terim ile ondan farklılaşmış ve ona karşıt olabilecek tamamlayıcı binerimden oluşur. Bir çiftin iki terimi karşıtlık (örn. büyük-küçük), zamansal birliktelik (örn. yağmur-gök gürültüsü), ses uyuşumu, karşılıklı etki (örn. gemi suyu iter, su gemiyi iter) ya da raslantısal kenetlenme ile birleşebilir. Çiftlerin birleşebilmelerine, yan yana gelebilmelerine karşın, birçok çiftin ortak terimleri (bu ancak daha sonra görülür) ancak ikişer ikişer karşılaştırılabildikleri için, çiftlerle düşüncede bir bütünsellik yoktur.
Kaynak: Büyük Larousse