ÇUKUROVA
K.'de Orta Toroslar’ın etekleri, D.'da alçak Misis tepeleri, G.'de Mersin ve İskenderun körfezleri arasında yayılan alüvyonlardan oluşmuş geniş ova. Antikçağ’da Kilikia pedla olarak anılıyordu. Yaklaşık 2 700 km2'yı aşan yüzölçümlüyle Türkiye'nin en büyük deltası. Daranlamda Adana ovası ya da Aşağı ova denir ve böylece, Misis tepelerinin D.’sundakı Yukarı ova adı verilen Ceyhan ovasından ayırt edilir Çukurova, Ceyhan (antik Pyramos) ve Seyhan (antik Saros) nehirleriyle, daha batıdaki Tarsus ırmağının (antik Kydnos) ve Deliçay'ın eski ve yem alüvyonlarının birikmesiyle denizden kazanılmış bir toprak parçasıdır.
Kuzeyde, Toros eteklerindeki denizsel neojenden oluşan tepelerin önünde sona eren bu alüvyal dolgu, denizaltında geniş bir delta halinde uzanır. Oluşumunda başlıca etken olan Ceyhan ve Seyhan nehirleri, ovada sık sık yatak değiştirerek alüvyonlarını yaymış, zaman zaman birleşmiş bazı ta rihi kaynaklara göre İ.Ö. V, yy. ortalarında tekrar ayrılmışlardır. Çukurova'nın bu iki nehir arasında kalan kesimine Yüreğir ovası denir. Uzun bir süre Karataş burnunun batısında denize dökülmüş olan bu iki akarsudan Ceyhan, zamanımızdan yaklaşık 2 500 yıl önce bir taşkın sırasında Bebeli boğazını aşarak İskenderun körfezine yönelmiş ve burada D.'ya doğru sivri bir dil gibi uzanan yeni bir delta oluşturmuştur.
Çukurova basit bir delta değildir; aslında, zamanımızdan yaklaşık 10 bin yıl kadar önce başlayan holosen döneminde peydana gelmiş güncel delta ile, onun gerisindeki pleistosen yaşta üç taraçadan oluşan ve toplam kalınlığı 100 m'yi bulan bir alüvyal dolgu taraçaları sisteminden meydana gelir. Holosende oluşmuş olan güncel delta, Çukurova'ya en son eklenen kesimdir. Yükseltisi 5-6 m'yi geçmeyen ve karaya doğru tuzları tamamıyla yıkanmamış topraklar ve Tarihöncesi'ne ait höyüklerle sınırlanmıştır. Güncel deltanın kıyıları, yerli kayadan oluşan Kabataş burnunun B'sında dalgalar ve akıntılarla düzenlenmiş geniş yaylar halinde uzanır. Bu kesimde başlıca çıkıntıyı, Tarsus’un G.'inde Seyhan’ın geliştirmekte olduğu üçgen biçimli yeni deltası (Deliburnu) meydana getirir. Kıyı çizgisinin gerisinde birkaç sıra halinde, bazılarının yüksekliği 10 m’yi bulan kumullar, bunların arasında denizden ayrılmış ve kenarlan tuzlu topraklarla çevrili sığ lagünler (B.'dan D.'ya doğru Dipsizgöl, Tuz gölü ve Akyatan) yer alır. Denize sığ bir gedikle bağlı olan Akyatan’ın önünde uzanan ve üzeri kumullarla kaplı olan kıyı kesimine "Kapı1' denir. Ceyhan'ın güncel deltası ise, Karataş'ın doğusunda Yumurtalık limanına doğru uzanır.
Bunun aynı etkenlerle düzenlenmiş kıyılarında da, üzeri kumullarla kaplı ve "Torluk" denilen kıyı okları kesimi ile bunların hemen arkasında Kokarot ve Akyayan lagünleri yer alır. Burada, uzun bir süre deltasını D.'ya doğru uzatan Ceyhan, 1935 yılındaki bir taşkın sırasında güneye dönerek Hurma boğazında denize dökülmeye başlamıştır. Güncel deltanın gerisinde, sıra ile 10-15 m yükseklikteki alt; 25-30 m yükseklikteki orta; dağların eteğine doğru 50-60 m yükseklikteki çok daha dar üst taraça düzlükleri yer alır. Toprakları, uzun süre dış etmenlerin etkisinde kaldıkları için ayrışma ve tabakalaşma gösterir; yüzeyleri, güncel deltadan farklı olarak, yaşlarıyla orantılı biçimde hafifçe yarılmıştır. Tarsus ve Adana gibi önemli yerleşmeler ikinci taraça üzerinde kurulmuşlardır. Bunlardan Tarsus'un Antikçağ'da bir kıyı kenti olduğu söylentisi yaygındır. Ancak jeomorfolojik verilere göre Tarsus on binlerce yıl öncesinde oluşmuş ikinci taraça üzerinde bulunduğuna göre, bir kıyı kenti değil, olsa olsa yatağı henüz mille dolmamış ve gemilerin sokulmasına elverişli Tarsus ırmağı üzerinde bir nehir limanı olabilir.
Ksenophon'un kaydettiği gibi, Antikçağ1 da verimliliği, sularının bolluğu, her türlü ağaçları, bağları, ve susam, darı, buğday, arpa yetiştirmesiyle ünlü olan Çukurova günümüzde de Türkiye'nin sulu, kuru ve makineli tarımın yapıldığı ve özellikle çok çeşitli tarım ürünlerine (pamuk, buğday, yağlı tohumlar, turfanda sebzeler) dayalı sanayisi çok gelişmiş ve büyük bir kentsel nüfusun kümelendiği yörelerden biridir. Şiddetli don olayının ancak 5-10 yılda bir görüldüğü sıcak bir iklimin desteklediği bu gelişme, XIX. yy.'ın ikinci yarısında pamuk tarımının ve ticaretinin önem kazanmasıyla başlamış ve Cumhuriyet döneminde drenajın düzenlenmesi, taşkınları önleyen ve sulu tarıma olanak veren tesislerin yapımı, ulaşım ağının düzelmesi, ürünlerin çeşitlenmesi ve yörenin Mersin limanı üzerinden dış ticarete açılmasıyla hızlanmıştır.
Kaynak: Büyük Larousse