Arama

Bilgi Felsefesi - Tek Mesaj #3

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
6 Ağustos 2017       Mesaj #3
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Platon’a göre bilgi, ruh işlemlerinden biridir. "Şimdi ruhun şu dört işlemini (en yüksekte zekâ, İkincisi gidimli bilgi, üçüncüsü sanı, dördüncüsü imgelem), şu dört bölüme (görülebilir: yansımalar, nesneler; kavranabilir: matematik şekiller, idealar) uygula; ve konularının doğruluktan (hakikatten) az ya da çok pay almalarına göre, az ya da çok apaçıklıkları olduğunu söyleyerek onları sıraya koy.”

Descartes’a göre, ancak Tanrı’nın bilgisi tam ve yetkindir. Descartes şöyle der: “Bir bilginin tam ve yetkin olması için, bilinen şeydeki özelliklerin hepsini ve her birini kapsaması gerekir. Bunun için de bütün şeylerin tam ve yetkin bilgisine sahip olduğunu bilen ancak ve yalnız Tanrı’dır" (öuatriöme Röponse aux objections faites aux "Meditatıons" ["Düşünceler"e yapılan itirazlara dördüncü cevap]).

Spinoza Etika
'ya (2,40) üç bilgi türü arasında bir ayrım yapar:“Algılarımızı şu kaynaklardan alarak genel kavramlar oluşturduğumuz açıktır:
1. Duyular tarafından, bulanık ve düzensiz bir biçimde anlığa verilen tekil şeyler. Bu nedenle, bu türlü algıları, belirsiz deney bilgisi olarak adlandırma yolunu tuttum;
2. Kimi sözcükleri duyunca ya da okuyunca anımsadığımız ve onları imgelememize yarayan idealara benzer idealar oluşturmamızı sağlayan şeylerin göstergeleri. Bu iki bilgi türünü, "birinci cinsten bilgi, sanı ya da imgelem” olarak adlandıracağım;
3. Son olarak, şeylerin özellikleri üzerine sahip olduğumuz ortak kavramlar ve upuygun düşünceler. Bu kipe de, “ikinci cinsten akıl ve bilgi" adını vereceğim. Bu iki bilgi cinsinden başka, "sezgisel bilim” olaraknadlandıracağımız bir üçüncü bilgi cinsi daha var. Bu bilgi cinsi de, Tann'nın kimi özniteliklerinin biçimsel özünün upuygun ideasından, şeylerin özünün upuygun bilgisine yönelir." Spinoza daha sonra şöyle ekler: "birinci cinsten bilgi, yanlışlığın tek nedenidir; ikinci ve üçüncü cinsten bilgi ise, zorunlu olarak doğrudur." (Etika, 2,41.)

Kant'a göre bilgi üç yetiyle, duyarlık, anlık ve akılla ilişkilidir: "Bütün bilgimiz duyularla başlar, duyulardan anlığa geçer ve akılda tamamlanır. Duyusal sezginin maddesini (içeriğini) işlemeyi ve onu, düşünmenin en yüksek birliğine ulaştırmayı sağlayan akıldan daha üstün hiçbir şey yoktur bizde.” (Kritik der reinen Vernunft, 1, 2.)

Hegel'de felsefe, "gerçekte olan şeyin somut bilgisi" olarak tanımlanır (Phanomenologie des Geistes [Tinin fenomeno- lojisi]). Hegel, kantçı aşkıncılığa karşı çıkar ve bilgide (Kerrntnis ya da Erkenntnis), yalnızca bir iç gerçekliği, yani yalnızca gerçeği kavramaya yarayan bir yetiyi, bir yansıtma ortamını ya da bir aracı görmez. Ona göre, doğru bilgi her zaman somuttur; ideanın kendi gerçekliğini ve etkililiğini tarih içinde göstermesini sağlayan bütünsel süreçle her zaman örtüşür. “Henüz gelişmemiş ve içeriksiz bir şey olarak başlangıcı başlangıç kılan şey, gerçekten bilinemeyen bir şeydir [...]. Bilim, bütünsel gelişmesi içindeki bilim, onun, tamamlanmış ve içerikle dolmuş bilgisidir ve bilim ancak bu durumda gerçekten temellenmiştir.' ’ (Wissenschalt der Logik [Mantık bilimi] “Sein".)

Marxçılık açısından, bilinebilir fenomen (görüngü) ile bilinemez numen (kendinde şey) arasındaki ayrım, kabul edilemez bir ayrımdır. Marxçılık insan bilgisine sınır tanımaz. Engels şöyle der: "Mutlak olarak düşünülen insan bilgisinin ayırtedici niteliği ile, hepsi de dıştan sınırlanmış ve bilgileri de sınırlı olan insanlar arasındaki çelişki, sonsuz ilerlemede, yani bize göre, insanlık kuşaklarının sonu gelmez art arda gelişinde çözülebilir ancak." (Anti-Duhring.)

Russel, doğrudan bilgi ile betimlemen bilgi arasında bir ayrım önerdi: "Herhangi bir tümdengelim işleminin aracılığı ya da herhangi bir temel doğrular bilgisi olmaksızın bildiğimiz şeye, doğrudan bilgi diyeceğiz. Örneğin önümdeki masayı alalım: renk, biçim, sertlik, parlaklık, vb. gibi, masanın görünüşünü algılamamı sağlayan duyusal tepkilerin doğrudan bilgisine sahibim. Bütün bunları daha masayı gördüğüm ve ona dokunduğum anda doğrudan ve dolayımsız olarak biliyorum. [...].

Tersine, fizik nesne olarak masa konusundaki bilgim, doğrudan bir bilgi değildir. Bu bilgi, masanın görünüşünü kuran duyusal tanıklıklar aracılığıyla edinilmiştir. Saçmalığa düşmeden, bu masanın gerçekliğinden kuşkulanabiliriz, ama kendi duyusal tanıklıklarımızdan kuşkulananlayız. Öyleyse, masa konusundaki bilgim, bir ’betimlemeli bilgi'dir."(Felsefe meseleleri [The Problems of Philosophy], 5.)

Kaynak: Büyük Larousse
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM