Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
4 Aralık 2017       Mesaj #10
Safi - avatarı
SMD MiSiM

TARİH


AVUSTRALYA YERLİLERİ.


Avustralya Yerlilerinin yaklaşık 25 bin yıl önce günümüzde sulara gömülmüş olan Sahul sahanlığı üzerinden ya da sal ve kanolarla Güney Asya’dan bu kıtaya geçtikleri sanılmaktadır. Göçün kaç seferde yapıldığı ve bu halkların ırksal kökenleri kesin olarak bilinmemektedir. AvrupalIların kıtaya gelişinden önce sayılan 300 bini bulan Yerliler kuzey ve doğu kıyılanyla Murray Irmağı vadisinde ve Tasmanya’da oturmaktaydılar. Farklı çevre koşullan nedeniyle Yerli topluluklar arasında değişik sosyo kültürel yapılanmalar vardı. 500 kadar olan Yerli kabilelerin çoğu özgün adlannın yanında, komşulannca takılmış pek övücü olmayan ikinci bir ad da taşıyorlardı. Her kabile, sınırları belli bir yerleşim alanına sahipti. Kabilelerin tümünü kapsayan bir siyasal sistem yoktu.

Geleneksel yapı


Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen ve yarı göçebe topluluklar halinde yaşayan Yerlilerin ekonomileri doğal koşullara sıkı sıkıya bağlıydı. Bu yüzden özellikle toplayıcılar küçük ve dağınık topluluklar halinde yaşar, kabile üyeleri seyrek olarak bir araya gelirdi. İşbirliği kaçınılmazdı; yaşamı sürdürme konusunda dine önemli bir rol yüklenirdi.
Avustralya Yerlileri insanoğlunun dünyadaki konumunu “Düş Görümü” anlamına gelen Altjira kavramı çerçevesinde açıklardı. Altjira’nın bir anlamı da zamanın başlangıcında yer alan yaradılış dönemiydi. İnanca göre efsanevi yaratıklar bu dönemde yeryüzüne biçim vermiş, çeşitli canlıları yaratmış ve insan yaşamını başlatmışlardı. Bu efsanevi yaratıkların ruhları, ölmüş ya da dönüşüme uğramış olsalar bile, sonsuza değin yaşardı; çeşitli canlılar ve doğal varlıklar bu yaratıkların belirtileriydi, insanlar, doğaüstü yaratıklar ve öteki canlı ve cansız nesneler karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde birbirine destek vermekteydi. Bu yüzden insanoğlu hiçbir zaman yalnız değildi. Kendilerini bu topluluğun bir parçası olarak gören Yerliler, kan bağını da insan dışındaki gerçek ve bilinmeyen dünyayı kapsayacak bir biçimde geniş tutarlardı.

Yerli yaşamının iki belirleyici öğesi din ve ekonomiydi. Din ve ekonominin karşılıklı bağımlıklık ilişkisi toplum yapısına da yansımıştı. Her Yerli geleneksel olarak iki ayrı toplumsal birimin üyesiydi. Bu birimlerden babayanlılığa ve dışevliliğe dayanan yerel soy topluluğu “mülk” denen belirli bir toprak parçasıyla bağlantılıydı. Topluluk içindeki erkekler geleneklerin yaşatılmasın- dan ve kutsal yerlerin bakımından sorumluydu. Altjira'da topluluğa verildiğine inanılan toprağın mülkiyeti devredilemez ve toprak kolektif olarak işletilirdi. İkinci ve daha geniş toplumsal birim olan band birden çok soy topluluğundan ve “mülk”ten oluşurdu. Sayıca ve bileşimce sürekli değişim gösteren band’lar ortak bir ekonomik uğraş temelinde birleşirlerdi.

Avustralya Yerlileri, bu temel birimlerin dışında kabilenin ikiye, dörde ve sekize bölünmesinden oluşan çeşitli alt bölümlere ayrılırlardı. Bu toplumsal bölümler, evlilik ve öteki karşılıklı bağları belirlerdi. Örneğin, bir yarım (moiety) üyesi ancak öteki yarımdan biriyle evlenebilirdi. Her Yerli daha doğmadan belirli bir bölümün üyesi sayılırdı. Bu sistemden doğan özgün davranış biçimleri, bireyin uzak akrabaları ve yabancıları ayırt etmesini kolaylaştırırdı. Kan akrabalığı soy akrabalığından önde gelirdi.
Yerli toplumunda soydan ya da statüden gelen hiyerarşik bir tabakalaşma yoktu. Statü ancak dinsel bağlamda belirgindi: Örneğin kadınlar gizli ayinleri yönetemezlerdi; gençler belirli eğitici törenlerden geçtikten sonra yetişkinler katma kabul edilirlerdi. Bununla birlikte Yerliler temelde “açık” bir toplumdu: Bireyin dinsel alanda önder olmasını engelleyen herhangi bir kısıtlama getirilmemişti. Dinsel alanda yükselmeyi kişinin kendi çabası, akrabalarının desteği ve göreneklere saygısı belirlerdi. Günlük yaşamda ise, yalmzcaibirkaçjkabile-' de evlilik ve ittifaklar yoluyla geniş bir çevre oluşturanlar önder olarak sivrilirdi.

Aile yapısı


Yerli akrabalık sisteminde yakınların tümü birkaç terim altında toplanırdı. Örneğin “baba” sözcüğü amca için de kullanılırdı. Bu, öz babanın bilinmemesinden kaynaklanmazdı. Akrabalık terimleri, cinsel ilişki, sorumluluklar ve yasaklar gibi konularda izlenecek davranış kurallarını göstermeye yarardı.
Evlilik yoluyla oluşturulan akrabalıklar kan akrabalığı gibi sayılırdı. Karı ve kocanın önceden akraba olması, istenir bir durumdu. Kız ve erkek kardeşler arasında cinsel ilişki hiç hoş görülmezdi. Sakınılması gereken cinsel ilişkilerin başında bir erkekle gerçek ya da olası kaynanası arasındaki ilişki gelirdi. Erkeğin, akrabalık ilişkileri ya da evlilik yoluyla kaynanası olabilecek tüm kadın ve kızlardan uzak durması beklenirdi.
Evlilik, iki aileye ya da akraba grubuna karşılıklı sorumluluklar yükleyen bir kurumdu. Evlenen erkek, eşine karşılık bir ödeme yapardı. Erkeklerin kız kardeşlerini, kadınların erkek kardeşlerini eş olarak değiş tokuş etmeleri yaygın bir yöntemdi. Akrabalık ve evlilik sistemi, kadınların ve erkeklerin çok sayıda eş adayı arasında seçim yapmasına elveriyordu. Bu bakımdan evlilik öncesi ve evlilik dışı ilişkilerin de bu “eşler” doğrultusunda aranması uygun görülürdü.
Söz kesme sık başvurulan bir yöntemdi. Bu anlaşma armağanlar ve hizmetlerle desteklenir ve arada büyük yaş farkı da olsa çoğu kez evlilikle sonuçlanırdı.
Birlikte oturmaya başlayan çiftler evli sayılır, ilk çocuklarının doğmasıyla da evlilik kesinleşirdi. Kızların ergenlik öncesinde evlenmesi gerekirdi; erkeğin kadından yaşça büyük olması daha uygun görülürdü.

Söz kesme dışındaki evlenme yolları kız kaçırma, kocaya kaçma, savaşta tutsak alma ve dul kadınları kocalarının kardeşleri ya da üvey oğullarıyla evlendirmekti. Kocaya kaçma çoğu kez aşk büyüsüyle açıklanır- dı; romantik aşk ve örtülü bir biçimde de olsa evlilik dışı ilişkiler onay görürdü.
Birden fazla kadınla evlilik meşru ve “yararlı” sayılırdı. Çok karılı evliliklerde ortalama kadın sayısı iki ya da üçtü; bu sayı Tivilerde olduğu gibi 29’a kadar çıkabilirdi. Çok karılılık erkeklere ekonomik yararların yanı sıra siyasal üstünlük de sağlardı. Bazı kadınlar aileye daha fazla yiyecek girmesini sağlamak ve çocuklara baktırmak için kocalarını evlenmeye zorlardı. Evliliğe son vermek isteyen kadın, başka kocaya kaçma yoluna başvururdu. Erkekler ise hoşnut olmadıkları karıları başkalarına devreder ya da boşarlardı. Kocanın hakları daha fazla olmakla birlikte, kadınlar genelde baskı altında yaşamazdı.

Yetişme


Avustralya Yerlileri, Altjira’dan gelen çocuk ruhunun cenine can verdiğine inanırlardı. Çocuğun tinsel geçmişi ana ve babasıyla olan fiziksel bağından çok daha önemliydi.
DEVAMI Aborjinler (Avustralya Yerlileri)

AVUSTRALYA TOPLUMU.


İlk keşifler


AsyalIların yazılı Tarihöncesinde Avustralya kıtasına çıkmış olmaları olasıdır. Çinli astronomların İÖ 6. yüzyılda Avustralya’da gözlemler yaptıkları ve bazı Çinlilerin 1432’de Danvin’de karaya çıktıkları öne sürülmüştür. Müslümanların Güneydoğu Asya seferleri sırasında kıtaya 480 km kadar yaklaştıkları bilinmektedir. Bütün bunlarla birlikte gerek Çin ve Arap belgelerinde sözü edilen “güneydeki kara”nın, gerekse AvrupalIların 16. yüzyıl haritalarında yer alan “jave la Grande”m Avustralya olduğuna ilişkin kesin bilgi yoktur.

Avustralya’nın kuzey kıyıları açığındaki Melville Adasından köle topladıkları bilinen Portekizlilerin kıtanın kıyılarına ulaştıkları bir varsayım olarak öne sürülmüştür. AvrupalIların 12. yüzyıldan sonra üzerinde tartıştıkları terra australis incognita'ya. (bilinmeyen güney topraklan) Portekizlilerin ayak bastıklarına ilişkin kesin bir kanıt bulunamamıştır.
Amerika’daki İspanyol genel valilerin yeni topraklar bulmaya yönelik seferlerinden birinde, 1567’de Solomon Adalan keşfedildi. 1605’te İspanya kralı III. Felipe’nin desteğiyle ve Katolikliği güneydeki topraklara yaymak amacıyla Peru’dan yola çıkan Ouirös, Yeni Hebrid Adalanna (bugün Vanuatu) ulaştı ve bu takımadalara “Austrialia del Espiritu Santo” adını verdi. Ouirös’un İspanyol Amerikası’na geri dönmek zorunda kalması üzerine, sefere katılan gemilerden birinin kaptanı olan Torres burada kalıp Torres Boğazından geçtiği halde, kıtanın kendisini fark edemedi.

1605’te Yeni Gine’yi bulmak üzere Bantam’dan yola çıkan Willem Jansz adlı bir Amsterdamlı, Torres’ten birkaç hafta önce aynı boğazdan geçerek York Yarımadasının batı kıyılarına ulaştı. 1616’da Batı Avustralya kıyılarında karaya çıkarak Shark Koyunda bir anıt bırakan Hartog gibi pek çok Felemenk gemici, yeni bir kıta keşfettiklerinin farkında olmaksızın, Avustralya’ya ayak bastı. 1642’de kıtanın batı kıyılarına varan ve çıktığı adaya Van Diemen’s Land (bugün Tasmanya) adını veren Tasman, 1644’te asıl kıtanın kuzey kıyılarına çıktı ve buraya Yeni Hollanda adını verdi. Denizcilikte Felemenklerden öncülüğü devralan İngilizler, keşif çalışmalarını daha ileriye götürdüler. İngiliz korsan Dampier 1688’de Yeni Hollanda’nın kuzeydoğu kıyılarına vardı ve dönüşünde gördüklerini kitap haline getirerek yayımladı. 18. yüzyılın ortalarında İngiltere’de terra australis incognita’nın ilginç özellikleri ve olası ticari değeri üzerine pek çok kitap yazıldı. Kaptan Cook 1768’den sonra İngiliz Deniz Kuvvetleri adına giriştiği üç sefer sırasında, kuzeyde Botany Körfezinde ve Possession Adasında karaya çıktı ve bu topraklara Yeni Güney Galler adını verdi.

Cook’un Avustralya kıyılarına yaptığı seferlerde elde edilen bilgilere, Dufresne ve du Bruni gibi Fransız kâşifler de önemli katkılarda bulundu. AvrupalIların kıtaya yerleşmeye başlamasından sonra Bass ve Flinders adlı iki İngiliz denizci, Botany Körfezi yakınlarında karaya çıkarak, Everard Burnu üzerinden güney kıyılarını da dolaştılar; bu seferler sırasında Tasmanya’nın bir ada olduğu anlaşıldı. Flinders 1801-03 arasında bütünsel bir harita çıkarmak amacıyla gerçekleştirdiği ikinci seferde kıtanın tek bir kara parçasından oluştuğunu kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanıtladı. Onun önerisi üzerine kıtanın Yeni Hollanda olan adı, 1817’de Avustralya olarak değiştirildi. P. P. King (1817-22) ve J. C. Wickham’ın (1838-39) kuzey kıyılarında yürüttükleri seferler sonucu yeni kıta konusundaki eksik bilgiler de tamamlanmış oldu. AvrupalIların kıtaya yerleşmesi. İngiltere kıtada koloni kurma çalışmalarına 1788’de başladı. Bu girişime, Amerika’daki kolonilerin yitirilmesinden sonra İngiliz hapishanelerindeki tutuklu fazlasından kurtulmak düşüncesinin yol açtığı biçimindeki yerleşmiş kanıya karşın, bazı tarihçiler bu resmî açıklamanın ardında İngilere’nin doğu denizlerinde ticari bir ileri karakol elde etme isteğinin yattığını öne sürmüşlerdir.

13 Mayıs 1787’de denize açılan ve 570 erkek, 160 kadın mahkûmun yanı sıra, 250’yi aşkın deniz erini taşıyan Arthur Phillip komutasındaki 11 gemilik filo, 21 Ocak 1788’de Port Jackson’a girdi. Koloniciler ilk yerleşim birimini limanın iç kesimindeki Sidney Cove’da kurdu. Geniş yetkilerle donatılmış olan Phillip, toprağın verimsizliği, mahkûmların çalışma isteksizliği, Yerlilerin düşmanca davranışları, hastalık ve salgınlarla uğraşırken, 1790’da ikinci filo çoğu hasta olan yeni bir mahkûmlar topluluğunu Avustralya’ya getirdi.
Kıtaya mahkûm gönderme işi sonraki yıllarda da sürdürüldü; otoriter ve hiyerarşik yanı ağır basan bir toplumsal yapı ortaya çıktı. Girişimcilerin bütün çabalarına karşın, ekonomi için sağlam bir altyapı kurulamadı. Sidney’i bir yay biçiminde çevreleyen 240-320 kilometrelik bir sınır çizilerek, besicilere ve çiftçilere bu alanda topraklar verildi. Bass Boğazının keşfedilmesinden sonra, güneyde ve ardından Tasmanya’da yeni yerleşimler kuruldu. 1820’lerin ortasında Fransa’nın ve hatta ABD’nin kıtaya el atmasından çekinen İngiltere, bütün topraklarda yerleşim kurmaya başladı ve Avustralya’nın tümü üzerinde hak iddia etti.

İngilizlerin Avustralya’da kurduğu otoriter yönetimde valilikler subayların elindeydi. Önceleri hiçbir temsili kurum yoktu. 1820’lerde kurulan yürütme ve yasama meclislerinde resmî görevlilerin yanı sıra, atamayla gelen siviller de yer almaya başladı. Aynı dönemde yargı sistemi geliştirildi ve yüksek mahkemeler kuruldu.
Ülkedeki katı yapılaşma çeşitli gruplaşmalara ve olaylara yol açmakta gecikmedi. Özellikle Yeni Güney Galler Askeri Birliği bir kaynaşma yuvası haline geldi. İktidar ve kazanç peşindeki bazı subaylar, 1808’de ayaklanarak Vali Bligh’i devirdiler. İngiliz hükümeti duruma müdahale ettiyse de, koloninin eski subaylardan ve zengin özgür göçmenlerden oluşan “seçkinler”i (excluşive) ile yerel yönetim arasındaki çatışma Vali Lachlan Macquarie döneminde de sürdü. Macquarie, seçkinlere karşı eski mahkûmların yönetim ve doğal kaynaklar üzerindeki haklarını savunan Emansipistlerle ittifak kurdu. Gelişmelerden kaygılanan İngiliz hükümeti varlıklı ve nüfuzlu kişileri Yeni Güney Galler’e ve Tasmanya’ya yerleşmeye özendirdi. Geniş topraklar verilen bu kişiler, kıtadaki toplumsal ve ekonomik gelişmenin öncüleri haline geldi. Bununla birlikte Emansipistler mahkûm bir kadının oğlu olan W. C. Wentworth’ün kurduğu Australian gazetesi aracılığıyla muhalefetlerini başarıyla sürdürdüler.

1830'lara gelindiğinde Avustralya’ya 50 bini erkek 60 bin kadar mahkûm gönderilmiş bulunuyordu. Bunların çoğu hırsızlığı meslek edinmiş kentlilerden oluşuyordu. Aralarında başta İrlandalIlar olmak üzere siyasal tutuklular da vardı. Bu mahkûmlar ya devletçe çalıştırılıyor ya da özel kişilerin yanma “veriliyordu”. İlk mahkûmların yaşadığı koşullar genelde baskıcı olmadığı gibi, “azat belgeleri” ya da af yoluyla özgürleşme olanağı da bulunuyordu. 1820’ lerden sonra gelen yeni göçmenler ise köleliğe yaklaşan kısıtlamalar altında tutuldu. Mahkûmlar yeni bir suç işlediklerinde kıtada yeni kurulan korkunç hapishanelere atılıyordu.

İngiliz hükümetleri uzun yıllar mahkûmlara bakmak için büyük harcamalar yapmak zorunda kaldı. Bu yüzden kıtada zengin olmanın yolu devlete yiyecek ve tahıl sağlamaktan ve iç ticareti denetlemekten geçiyordu. Bu işleri genellikle Yeni Güney Galler Askeri Birliği’ne bağlı subaylar yürütüyordu; küçük ticari işler çeviren siviller de sayıca çoktu. Bunun dışında çok değişik ürünlerin ekimi yapılıyordu. 1830’lara doğru yün hayvancılığı kazançlı bir girişim olarak gelişmeye başladı. Fok ve balina avcılığı fazla kazanç getirmediği gibi, en zengin fok yatakları kısa sürede tükenme noktasına geldi.

Kıtanın iç kesimlerindeki en önemli'keşifler bu dönemde gerçekleştirildi. Gazeteci Wentworth’ün yönettiği bir sefer sırasında batıdaki dağların 80-160 km kadar içerlerine gidildi. Evans, (Mey, Cunningham gibi öncüler yeni yöreler keşfedip ovaların ve ırmakların haritalarını çıkardılar. Charles Sturt, Murray Irmak sistemini Murray’in ağzına kadar izledi.
Kâşiflerin ve öncülerin aynı zamanda kıtanın ilk edebi ürünleri olan kitapları, doğa tarihi alanında büyük ilgi uyandırdı. 1803’ten sonra çıkmaya başlayan gazeteler Avustralya’nın kültürel ve siyasal yaşamına renk kattı. Eski bir mahkûm olan Francis Greenway’in bu dönemde inşa ettiği kiliseler ve kamu binaları, günümüz Avustralya’ sının en güzel mimari yapıları arasında yer almaktadır.

BÜYÜK DEĞİŞİM


1830-60


Avustralya’nın 1830-60 arasında yaşadığı hızlı değişim sürecinde, başta siyaset olmak üzere ekonomi ve kültür alanlarında, günümüzdeki yapının temelleri atıldı.
Yerleşim. Avustralya’nın altı eyaletinden dördü bu dönemde kuruldu. 1827’de Swan Irmağı yöresini dolaşan İngiliz kaptanı J. Stirling iki yıl sonra buraya vali olarak atandı. İngiliz kapitalist serüvencilerin ilgisini çeken Batı Avustralya adlı bu yeni koloni, toprak bağışlarına ve yatırımlara karşın, sıcak ve kurak iklim koşullarından dolayı uzun yıllar bir gelişme gösteremedi.
İngiliz reformcularından Wakefield’in toprağı “uygun” bir fiyatla satmanın verimliliği artıracağı yolundaki düşüncesi, Güney Avustralya adıyla yeni bir koloni kurulmasına yol açtı. İngiliz liberal aydınlarının desteklediği bu girişimle koloniye akın eden göçmen aileler, 1837’de Adelaide’i kurdular. Koloniciler, birçok güçlüklerle boğuşmak zorunda kalmalarına karşın, bu kolonide eşitliğe ve serbest piyasaya dayalı yeni bir toplum yarattılar.

Yeni Güney Galler’in kuzeyi ve güneyi baştan beri iki ayrı birimden oluşuyordu. Güneydeki Port Phillip kesimi hızlı bir gelişme göstererek 1851’de bağımsız bir koloni haline geldi ve Victoria adını aldı. Kuzeydeki Moreton Körfezi kesimi ise bu denli hızlı bir gelişme gösteremediğinden buradaki Queensland kolonisi ancak 1859’da kurulabildi.
1842’de Yeni Güney Galler’de, üyelerinin üçte ikisi seçimle gelen bir yasama meclisi ve sorumlu bir hükümet oluşturulmasıyla, kolonilerde özerkleşme süreci başladı. 1850’de çıkarılan Avustralya Kolonileri Yönetim Yasası ile Victoria, Güney Avustralya ve Tasmanya da aynı konumu kazandı. 1860’a değin geçen süre içinde Tasmanya dışındaki bütün özerk kolonilerde, daha demokratik bir nitelik kazanan iki meclisli yasama organları ve alt meclise karşı sorumlu hükümetler oluşturuldu.

Koloniciler ile İngiliz hükümeti arasındaki anlaşmazlıkların başında imparatorluk adına toplanan vergiler gelmekteydi. Mahkûmlar için yapılan harcamalar bu vergilerle karşılanıyordu. Kıtaya mahkûrfıların gönderilmesine karşı olan AvustralyalIların çoğu, toprak siyasetine ve dinsel mezheplere yapılan yardımlara karşı da hoşnutsuzluk duyuyordu. 1830’da bütün kolonilerde toprak ve işgücü alanında serbest piyasa koşulları geçerli kılındı. Toprak bağışının yerine toprak satışının geçirilmesi, koloniciler arasında huzursuzluklar yarattı. Özgür göçmenlerin kıtaya gelmesi benimsenmekle birlikte, mahkûmların durumu sürtüşmelere yol açtı. İngiltere 1840’ta mahkûmları özel girişimcilerin yanma işçi olarak verme siyasetinden vazgeçti. Bu tarihten sonra yalnızca Batı Avustralya ile kıtanın doğu kesiminde sürdürülen mahkûm gönderme siyasetine 1868’de bütünüyle son verildi.
1850’lerin başlarında yaşanan altına hücum hareketleri kıtada önemli siyasal sorunlar doğurdu. Madencilerin vergi ödemeye yanaşmaması, 1854’te askerlerle silahlı çatışmalara neden oldu. Bu, AvrupalIlar arasında seyrek olarak görülen şiddet olaylarının en kanlısı oldu.

İngiliz hükümetine duyulan genel güvensizlik zamanla yatışmakla birlikte, koloniciler arasındaki derin düşünce ve çıkar ayrılıkları gerginliği artırdı. Özellikle Sidney’de büyük toprak sahibi zenginlere cephe alan popülist-radikal bir akım gelişti. Özerkleşmeyle birlikte iç siyasal dengede sol bir eğilim ağırlık kazandı.

Ekonomi


Avustralya’nın iki önemli gelir kaynağı olan yüncülük ve madencilik bu dönemde büyük bir gelişme gösterdi. Avustralya’da işgücü, sermaye ve toprak arasındaki ilişkiler yün üretimi için son derece elverişli bir durum yaratmaktaydı. Adelai- de’den güneye, kuzeye ve Brisbane’ in doğusuna uzanan yaklaşık 400 km’lik bir yayın içinde kalan kesimde yoğunlaşan koyunculukla birlikte, geniş topraklara yasadışı bir biçimde el koyan “işgalci” sürü sahipleri {squatters) ortaya çıktı. Hızla gelişen bu işin bedelini en ağır ödeyen Yerliler oldu. Valilerin ve misyonerlerin çabalarına ve Yerlilerin direnişine karşın, özellikle Tasmanya’da kıyımların önü alınamadı. Bu arada giderek zenginleşen “işgalciler”e toprak kiralama hakkı tanındı. 1850’lerde başlayan göç akını ile, bu otlaklarda çiftçilik yapmak isteyen göçmenlerin, toprakların satışa çıkarılması yönündeki baskıları yoğunlaştı. Çıkarılan yasalar çerçevesinde yapılan açık artırmalı satışlarda varlıklı “işgalciler” bazı toprakları satın aldıysa da, otlakların büyük bölümü çiftçilerin eline geçti. Bu durum “işgalciler”in toplumsal değişime ayak direyen bir güç haline gelmesine yol açtı.
1842’de Güney Avustralya’da bakır yataklarının bulunmasını bir dizi altın keşfi izledi. Özellikle Victoria’nın ekonomisine katkıda bulunan altına hücumla birlikte, Avustralya bir sürgünler ülkesi olmaktan çıktı.

Kültür


Avustralya’da kiliselere 1830’ lardan başlayarak büyük yardımlar yapıldı. En geniş topluluğa sahip olan Anglikan Kilisesi’nin dışında, Katolik Kilisesi özellikle doğuda güçlü bir konum elde etti. Metodist, Presbiteryen gibi Protestan mezhepleri de önemli bir yandaş kitlesi buldu. Daha çok yükseköğrenimle ilgilenen kiliselerin çabalarıyla Sidney (1840) ve Melbourne (1853) üniversiteleri kuruldu. Bu arada mimarlık alanında güzel örnekler verildi. Bütün kentlerde tiyatro ve müzik gelişti. Kıtanın bilinmeyen yörelerini keşfetmeye yönelik seferler çeşitli tehlikeler göze alınarak sürdürüldü.

DEMOKRATİKLEŞME


1860-1900


Resmî ilişkileri yok denecek kadar az olan koloniler, ayrı ayrı da olsa benzer bir demokratikleşme sürecinden geçti. Seçmen ve üye bileşimi bakımından seçkinlere özgü bir kurum olarak kalan üst meclisler dışında, bütün alanlarda demokrasi yönünde önemli adımlar atıldı. Sık hükümet değişikliklerine karşın, koloni anayasaları büyük değişikliklere uğramadan işledi. Bu dönemdeki siyasal gruplaşmalar, temelde kişisel çıkarlara ve iktidar hesaplarına dayanmakla birlikte, liberal ve muhafazakâr öğeler de içeriyordu.
Liberallerin çabalarıyla bütün kolonilerde toplumsal reformlar alanında ileri bir düzeye varıldı. “Parasız, laik, zorunlu” ilköğretim sloganını benimseyen reformcuların eğitim konusundaki çabaları ise, kiliselerin direnişi nedeniyle önemli sonuçlar doğurmadı. işyeri yasalarının çıkarılması ve temel sosyal hizmet birimlerinin kurulması yoluyla refah devletine doğru adımlar atıldı. Öte yandan yaşam düzeyinin düşmesi korkusunun yanı sıra, ırkçı önyargıların da etkisiyle beyaz olmayanların kıtaya göç etmesini kısıtlayıcı önlemler alındı.

Ekonomi.


Bu dönemde yün ve maden ihracatından sağlanan gelir hızla arttı. Toprak düzenlemelerine ilişkin yasalara karşın, koyunculuğun gelişmesine paralel olarak “işgalci” aristokrasi 1870’lerin ortalarına değin altın çağını yaşadı. Koyun ve sığır yetiştiriciliği iç kesimlere doğru genişledi. 1891’de 16.000 km’yi bulan demiryolu ağı, kırsal ekonominin gelişmesine büyük ölçüde yardımcı oldu. Demiryolu yapımı için gerekli yatırımlar koloni hükümetlerince denizaşırı ülkelere borçlanarak sağlandı.
Victoria’daki altın ve Güney Avustralya’daki bakır yataklarına kıtanın başka yörelerindeki yeni yataklar eklendi. Tasmanya’da dünyanın en zengin kalay yatağı bulundu. 1880’lerde gümüş madenciliği büyük atılım yaptı. 1883’te Alman asıllı bir göçmen, madenler açısından çok zengin bir yöre olan Broken Hill’de, sonradan Avustralya’nın en büyük özel kuruluşuna dönüşen Broken Hill Proprietary Company’yi kurdu. 1890’larda Batı Avustralya’da yeni bir altın yatağının bulunması, piyasayı ve göç akınlarını harekete geçirerek koloniyi zenginleştirdi.

Kentlerdeki ve ikincil sanayi kollarındaki büyüme, ihracat gelirlerini doğrudan etkilememekle birlikte, olağanüstü bir gelişme gösterdi. 1880’lerde ana sanayi kollarını iyice geride bırakan imalat ve inşaat sektörleri, ulusal gelir içinde yüzde 25 gibi yüksek bir paya ulaştı. Kırsal kesimden kentlere doğru hızlı göçler sonucu, Sidney ve Melbourne dünyanın en büyük kentleri arasına girdi. 1890’lardaki aşırı sermaye yatırımları ve yaygın arsa spekülasyonu, dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle, ikincil sanayileri sarsan bir bunalıma yol açtı.

Koloniler


19. yüzyıl sonlarında Avustralya’da biçimlenen bölgesel özellikler, 1960’lara değin kıtanın yapısına damgasını vurdu.
Victoria kolonisi 1850’lerdeki hızlı gelişmesini, başta canlı bir kültür merkezi olan Melbourne’da olmak üzere, sonraki yıllarda da sürdürdü. Eğitim reformlarında ve sanayiyi geliştirmeye ve yaşam düzeyini yükseltmeye yönelik korumacı siyasetlerin benimsenmesinde, koloniye ideolojik planda egemen olan liberalizm önemli bir rol oynadı.
Çok önemli değişikliklere sahne olmayan Yeni Güney Galler’de temel siyasal sorunlar, mezhep çatışmaları ile korumacılık ve serbest ticaret tartışmaları oldu. Bu kolonide Victoria’nın tersine serbest ticaret yanlıları ağır bastı. Sidney’de dönen ticari dolaplar kente kötü bir ün kazandırdı.
Ad:  avustralya2.JPG
Gösterim: 597
Boyut:  30.7 KB

Kuzeye ve batıya doğru genişlemeye devam eden Queensland’de sığırcılık ve şekerkamışı sanayisi büyük bir önem kazandı. Küçük çiftçilerin tropik bölgelere yerleşme çabalan karşısında, bu bölgeyi ellerinde tutan büyük toprak sahipleri, Pasifik Adala- nndan getirttikleri Kanakaları tarım işçisi olarak çalıştırma yoluna gittiler. Federasyonun kurulmasına değin sert tartışmalara neden olan Kanaka sorunu, bölgede sermaye çevrelerine karşı tepkinin yoğunlaşmasında önemli rol oynadı.
Doğudaki komşularına oranla refah düzeyi düşük kalan Güney Avustralya’nın tarıma dayalı ekonomisi, iklim ve toprak koşulları yüzünden sınırlı bir gelişme gösterdi. Güney Avustralya’nın reformlar konusundaki en önemli katkısı toprak satışlarında tapu işlemlerini basitleştirmesi ve kadınlara ilk kez oy hakkı tanıması oldu. 1863’te Yeni Güney Galler’in bir bölümü Kuzey Toprakları adıyla Güney Avustralya’ya bağlandı. 1872’de koloninin başkenti Darwin’den geçen telgraf hattıyla, Avustralya kıtası ile dünyanın öteki kesimleri arasında bir haberleşme bağlantısı kurulmuş oldu.

Çeşitli madenlerin bulunmasıyla ekonomisi önemli ölçüde düzelen Tasmanya’da yaşam düzeyi gene de düşük kaldı. Tasmanya, 1900’e değin oy verme hakkını mülk sahipliği esasına dayandıran geri bir demokrasiye sahip olmasına karşın, temsili demokrasiyi uygulayan ilk koloni oldu.
Batı Avustralya, 1868’de mahkûm göçmen almaya son verdikten sonra, 1870’te temsilcilerinin bir bölümü halk tarafından seçilen bir yasama meclisine ve 1890’da da sorumlu hükümete sahip oldu. 1890’lardaki altına hücumla birlikte en hızlı büyüyen koloni haline geldi. Bunu çiftçiliğin gelişmesi, kentleşme, demiryolu inşası ve toplumsal yasaların çıkarılması izledi.
Son düzenleyen Safi; 8 Aralık 2017 20:17
SİLENTİUM EST AURUM