Arama


Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
20 Eylül 2018       Mesaj #4
Safi - avatarı
SMD MiSiM

deniz düzeyi

Ad:  deniz.JPG
Gösterim: 2086
Boyut:  91.2 KB

DENÎZ SEVÎYESİ olarak da bilinir, hava ile denizin kesişme yüzeyi. Tüm kara yükseklikleri ve deniz derinlikleri bu düzey temel alınarak .saptanır. Deniz düzeyi, gelgit olaylarına, atmosfer basıncına ve rüzgârın durumuna bağlı olarak her yörede sürekli değişiklikler gösterir. Daha uzun dönemli değişiklikler, Yer’in iklim koşullarının değişmesinden kaynaklanır. Bu nedenle, deniz düzeyi uzun bir zaman dilimi içinde gelgitin tüm yüksekliklerinin ortalaması alınarak saptanan ortalama deniz düzeyi olarak tanımlanır.

Dünya ölçüsünde, deniz düzeyi, 20. yüzyılın birinci yarısında yılda ortalama 1,2 mm yükselmiştir. Bu dönem içerisindeki belirli evrelerde, bu ortalamanın çok üstünde yükselmelere de rastlanmıştır (1946-56 arasında yılda 5,5 mm). Bu değişken yükselmenin uzun zamandan beri süregeldiği saptanmıştır. Deniz düzeyinin bugünkü durumunun 35 bin yıl önceki durumuna çok yakın olduğu sanılmaktadır. Bu düzey, 15-30 bin yıl öncesi dönemde 130 m ya da daha fazla düşme göstermiştir. Sonra tekrar yükselmeye başlayan düzey, o zamandan bu yana yükselmesini sürdürmektedir. Okyanus düzeylerindeki düzensiz değişimlerin, Pleyistosen Bölüm (y. 2,5 milyon-10 bin yıl önce) sırasında kıtasal buzulların birbirini izleyen büyüme ve erimeleriyle birlikte ortaya çıktığı düşünülmektedir. Çünkü okyanus sulan, buzul dönemi buzlarının en büyük kaynağıdır. Okyanus havzalarının biçim ve boyutlarında görülen daha yavaş değişmelerin deniz düzeyi üzerindeki etkisi görece azdır.

deniz biyolojisi


denizde yaşayan hayvanları ve bitkileri konu alan bilim dalı. Havada ya da karada yaşadıkları halde besinlerini ve öbür yaşamsal gereksinimlerini karşılayabilmek için doğrudan doğruya denize ve deniz canlılarına bağımlı olan bütün bitki ve hayvanlar da bu bilim dalının araştırma alanına girer. Kısacası, deniz biyolojisi, yeryüzünün bütün deniz ve okyanuslarına dağılmış sayısız canlıya ilişkin yaşam olgularını tanımlamaya çalışır; bu arada, doğa tarihi, taksonomi, embriyoloji, morfoloji, fizyoloji, ekoloji ve coğrafi dağılım gibi özel alanlarda uzmanlaşmış abdallara ayrılır. Okyanus ve denizlerin fiziksel özellikleri bu su ortamlarında yaşayan canlılarla ilişkih olduğu için, deniz biyolojisi ile okyanusbiüm arasında yakın bir bağlantı vardır. Deniz biyolojisi ayrıca, iskeletleri deniz tabanına çökelen ya da tropik denizlerdeki dev mercan resiflerini oluşturan canlılar üzerinde incelemeler yaparak deniz jeolojisine de katkıda bulunur.

Deniz biyolojisinin temel amaçlarından biri, okyanus ve denizlerdeki olayların canlıların dağılımını nasıl yönlendirdiğini saptamaktır. Deniz biyologları bu amaçla, deniz suyunun çeşitli kimyasal ve fiziksel özelliklerine, okyanustaki akıntı ve hareketlere, değişik derinliklerdeki ışık yoğunluğuna ve deniz tabınım oluşturan sert yüzeylere bazı canlıların nasıl uyum sağladığını araştırır, başta beslenme zinciri ve av-avcı ilişkileri olmak üzere, deniz ekosistemindeki belirleyici öğelerin incelenmesine özel bir önem verirler. Deniz biyolojisinin balık ve kabuklu deniz hayvanlarının dağılımı konusunda derlediği bilgiler balıkçılık açısından da büyük önem taşır. Bu bilim dalı ayrıca, karadan denize ulaşan böcek ilaçlarının ve yapay gübrelerin, tankerlerden sızan petrolün, kıyılardaki dolgu ve inşaat çalışmalarının yol açtığı çevre kirlenmesinin denizlerdeki hayvan ve bitki yaşamı üzerinde ne gibi etkiler yaptığını araştırır.

19. yüzyılın ikinci yansında, deniz canlılarından örnekler toplayıp bu canlılan sınıflandırma konusu önem kazanınca, deniz biyolojisi de bütün yöntemlerini örnek toplamaya ve toplanan örnekleri korumaya seferber etmişti. Bu amaçla, deniz dibindeki örnekleri toplayabilmek için çeşitli sürütme, torba ve trol ağları, yüzeye yakın örnekler için de değişik büyüklükte kepçeler ve çevirme ağları kullanılmaya başlandı. Ayrıca, denizlerin fiziksel özelliklerini belirlemek için, istenilen derinlikteki su sıcaklığını ölçen termometreler ve otomatik olarak kapanarak değişik derinliklerden su örnekleri almayı sağlayan kaplar gibi yeni ölçüm aletleri geliştirildi. Öte yandan, deniz suyunun tuz, oksijen, besleyici tuzlar ve bitkisel pigmentler gibi bileşenlerini araştırma gemisinde anında saptama olanağı veren yeni çözümleme yöntemleri ve değişik derinliklerdeki ışık değerini ölçen fotoelektrik aygıtlar ile dip tortullarından örnekler almaya yarayan sondaj makineleri de deniz biyolojisinin gelişmesine yardımcı oldu. Sualtı kameraları ve televizyonları, çok gelişmiş dalış takımları, çok derinlere inebilen batiskaf gibi dalış araçları ve denizaltılar da deniz canlılarını doğal yaşama ortamlarında doğrudan inceleme olanağı sağladı.

Deniz canlılarına ilişkin morfoloji ve taksonomi araştırmaları genellikle müze ve üniversitelerde saklanan cansız örnekler üzerinde yapılırken, canlı örneklerin kullanılmasını gerektiren fizyoloji ve embriyoloji araştırmaları daha çok biyoloji araştırma merkezlerince yürütülür. Deniz kıyısında kurulmuş olan bu merkezlerde, denizden toplanan örnekler hemen laboratuvara iletilir ve sürekli tazelenen deniz suyuyla doldurulmuş bölmelerde canlı olarak saklanır.

deniz dibi yayılması kuramı


okyanusların tabanında yer alan yer kabuğunun, topluca okyanus ortası sırt sistemi olarak tanımlanan denizaltı dağı kuşaklan boyunca oluştuğunu ileri süren kuram. Bu varsayım, 20. yüzyılın son çeyreğinde jeoloji alanında çığır açıcı etkide bulunan levha tektoniği kuramının geliştirilmesinde temel rol oynamıştır.

Deniz dibi yayılması kuramı, 1960’ta ABD’li jeofizikçi Harry H. Hess tarafından ileri sürüldü. Hess’e göre, Yer’in manto katmanından kaynaklanan ergimiş maddeler, tüm dünya okyanuslannı çepeçevre kuşatan 60 bin km’lik okyanus ortası sırtlarının tepelerinden sürekli olarak dışarı yükselmektedir. Magma soğurken sırtların kanat bölümlerinden uzaklara doğru itilir. Bu yayılma, birbiri ardına daha genç okyanus tabanları yaratır ve bu madde akıntıları, kıtaların sürüklenmesine yol açar. Örneğin, Atlas Okyanusunu çevreleyen kıtaların, Orta Atlantik Sırtından her yıl 1-2 cm uzaklaştığı sanılmaktadır. Böylece okyanus havzasının genişliği (her iki yandan açılma nedeniyle) her yıl bu miktarın iki katı artmaktadır. Büyük Okyanusta olduğu gibi, kıtaların derin deniz çukuru sistemleriyle çevrili olduğu yerlerde, okyanus tabanı kıtalara alttan bindirerek aşağıya dalar ve sonunda kendisini oluşturan manto katmanı içinde eriyerek kaybolur. Elde edilen çok sayıdaki kanıt, deniz dibi yayılması kuramını desteklemektedir.

Örneğin, ısıl sondalarla yürütülen araştırmalar, taban tortulları içindeki ısı akımı ile kıtalar içindeki ısı akımının genellikle karşılaştırılabilir nitelikte olduğunu göstermektedir. Ancak okyanus ortası sırtlarının üst kısımları bunun dışındadır. Çünkü bu sırtların bazı bölümlerinde ısı akımı, normal değerin üç ya da dört katı olarak ölçülmektedir. Normalden oldukça büyük sapmalar gösteren bu değerlerin, sırtların tepe bölümlerine yakın yerlerde, erimiş madde sokulumlarının varlığına işaret ettiği düşünülmektedir. Araştırmalar ayrıca, sırt tepelerinin bir başka özelliğinin de, buradaki sismik dalga hızlarının, normal değerlerden çok düşük olduğunu göstermektedir. Bu özelliğin, magma yükselmesine bağlı olarak ısıl genleşmenin ve küçük çatlamaların oluşmasından kaynaklandığı sanılmaktadır.

Okyanus bölgelerindeki magnetik değerlerde belirlenen sapmaların incelenmesi de, deniz dibi yayılması kuramını destekleyen sonuçlar vermektedir. Bu araştırmalar, okyanus ortası sırt sistemi ekseninden olan uzaklık arttıkça, jeomagnetik alan şiddetinin dönüşümlü olarak yüksek ve alçak sapma değerleri verdiğini göstermektedir. Sapma özellikleri, eksenin her iki kesiminde oldukça bakışımlı biçimde ortaya çıkmakta ve eksene paralel sapma kuşaklan oluşturmaktadır. Bu çizgisel sapma eğilimlerinin, sırtların ekseninde oluşmuş ve soğudukça ısılkalıcı bir magnetiklik kazanmış olan bazaltlı kayaçların dönüşümlü olarak normal ve zıt doğrultuda mıknatıslanmış kuşaklar halinde uzanmasından kaynaklandığı sanılmaktadır. Bu kayaçların mıknatıslanmalarının kutupsallığı, katılaştıkları sıradaki jeomagnetik alanın kutupsallığına bağlıdır. Yeni magma malzemeleri, sırtların eksenleri boyunca yukarı doğru akarken, daha eski kayaçlar da sırtların her iki yakasında dışa doğru yayılır.

Deniz tortulu kalınlıklarının ölçülmesi ve bu tür taban maddelerinin mutlak yaşlarının belirlenmesi, deniz dibi yayılması kuramına ek kanıtlar sağlamıştır. Bugüne değin, karot alma, tarama ve derin deniz sondajları gibi çeşitli yöntemlerle elde edilen en eski tortulların yaşının ancak Jura Dönemine (y. 190-136 milyon yıl önce) dayandığı, belirlenmiştir. Bu tür bulgular, uzun yıllar jeologlar arasında egemen olan okyanus havzalarının sürekliliği düşüncesiyle uyuşmamaktadır.

deniz jeofiziği


deniz jeolojisine ilişkin sorunları, jeofiziksel yöntemlerle inceleyen bilim dalı. Deniz jeofiziği, jeofiziğin bütün temel dallarını içerir: Okyanus tabanlarından ve okyanus ortası sırtlarından ısı akışı bilgilerinin elde edilmesi; tortul katmanların ve okyanus kabuğunun kalınlığını saptamada sismik yansıma ve kırılma tekniklerinin kullanılması; paleomagnetik araştırmalarda, okyanus kabuğundan alman kayaç örneklerine jeomagnetik yöntemlerin uygulanması; yerçekiminin yer ölçeğindeki dağılımını tam olarak saptayabilmek amacıyla, karada olduğu gibi okyanuslarda da yerçekimi ölçümlerinin yapılması. Deniz jeofiziği, deniz dibi yayılmasına, kıtaların kaymasına ve levha tektoniğine ilişkin kavramlarla ve sorunlarla yakından ilişkilidir.

deniz jeolojisi


JEOLOJÎK OKYANUSBÎLÎM olarak da bilinir, kıta sahanlıkları ile yamaçlarının ve okyanus havzalarının jeolojik yapısını inceleyen bilim dalı. Başlangıçta, deniz jeologları esas olarak denizlerdeki tortulaşma olayını incelemişler ve yıllar boyunca toplanan çok sayıdaki deniz dibi örneğini yorumlamaya çalışmışlardır. Ama, 1960’larda, deniz dibi yayılması kavramının ortaya çıkmasıyla birlikte deniz jeolojisinin kapsamı da önemli ölçüde genişlemiştir. Okyanus ortası sırtlarının ve deniz tabanındaki kayaçlarda bulunan kalıcı magnetizmanın araştırılması, derin deniz göllerinin jeokimyasal çözümlemesi, deniz dibi yayılması ve kıtaların kayması gibi konular, günümüzde deniz jeolojisinin genel kapsamı içinde düşünülmektedir.
kaynak: Ana Britannica
SİLENTİUM EST AURUM