Arama

Sandalye Nedir? - Tek Mesaj #5

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
1 Mart 2019       Mesaj #5
Safi - avatarı
SMD MiSiM

sandalye

Ad:  sandalye.JPG
Gösterim: 564
Boyut:  25.4 KB

tek kişinin oturması için düşünülmüş, arkalıklı, genellikle kolsuz mobilya.

Geçmişi Eski Mısır’da 3. sülale dönemine (İÖ y. 2686-2613) değin uzanır. Eski Mısır sandalyelerinin ayakları genellikle hayvan bacağı biçiminde olurdu. Oturma yerleri ya ağaçtan oyulur ya da bantlarla oluşturulur, bunun üstüne bir minder ya da yastık konurdu.

Eski Yunanlıların kullandıkları hafif ve ince yapılı klismos da zarif bir sandalyeydi. Örme şeritlerden yapılan oturma yeri, keskin bir kavisle aşağıya doğru incelen, kama biçimli ayaklar üstüne yerleştirilmişti. Sırta uyacak gibi bir eğri çizen yatay arkalığı, üç dikme taşırdı. Çapraz ayaklar üstüne yerleştirilmiş bir oturma yeri bulunan “X” biçimli sandalyenin geçmişi de en az Roma dönemine değin uzanıyordu.

Bunların katlanır türlerinin ayakları altta yere yakın bir yerde yatay kayıtlarla birleştirilmiş, üstte de genellikle deri ya da kumaştan bir oturma yeri yapılmıştır. Katlanır sandalye Eski Mısır, Yunanistan ve Roma’da bilinirdi. Roma topraklarını ele geçiren barbarların önderleri, Romalı komutanların katlanır sandalyelerini taht ya da yeni elde ettikleri gücün bir simgesi olarak kullandılar.

Ortaçağ kiliselerinde, sabit sıralardan önce katlanır sandalyeler kullanılıyordu. Bunların piskopos koltuğu olarak da işlev gördüğü bilinmektedir. Katlanır sandalyeye bu kadar önem verilmesi, yapımlarında kullanılan malzemelerle de açıklanabilir. Örneğin Charlemagne’ın altından bir katlanır sandalyesi olduğu söylenmektedir.

Sandalye Rönesans döneminde İtalya’da çok zarif bir mobilya haline geldi. Rönesans’ta başlıca iki tür sandalye vardı: Kolayca taşınabilecek kadar hafif olanlar ve aile reislerinin ya da başka önemli kişilerin kullandığı taht benzeri ağır koltuklar.

Tudor dönemi İngiltere’sinde aile reislerinin sandığa benzeyen ağır sandalyeleri, büyük salonun ucundaki yükseltilmiş platformda dururdu. Çok eskiden beri kullanılan torna işi sandalyelerin en incelikli işlenmiş örnekleri bu dönemde üretildi. Bunların bacakları tornada çekilmiş çubuklarla yapılıyordu.

16. yüzyılda sandalye yapımına döşemecilik de girdi. Arkalık dikmelerinin arasına, kenarlan püsküllerle ya da işlemeli deri bir şeritle çevrelenmiş bir kadife ya da broker parçası geriliyordu. Kumaşı tutturmak için büyük başlı pirinç çiviler kullanılıyordu. 17. yüzyılda zengin oymalı sandalyeler yapıldı. İtalya’da mobilyalan çoğunlukla heykelciler yapıyordu. Andrea Brustolon’ un, kol ve bacakları boğumlu ağaç gövdeleri ve dalları biçiminde oyulmuş sandalye takımı (bugün Venedik’teki Rezzonico Evi’nde) bunlann en ünlü örneklerindendir.

Fransa’da, 16. yüzyıla özgü dik açılı çizgilerin egemen olduğu iskemleler yerlerini giderek daha rahat döşemeli, rulo kıvrımlarla ya da hayvan başı figürleriyle biten oymalı kollu sandalyelere bıraktı. XIV. Louis döneminde (1643-1715) mobilyalar daha görkemli bir hale geldi. Arkahklar yükseldi ve tepeleri yuvarlak bir biçim aldı; kollar bazen kıtık, yün ya da pamukla doldurulup kumaşla kaplanıyordu. Oturma yerleri de genişledi ve ahşap yerler ince oymalarla bezenerek yaldızla ya da başka renklerle boyandı.

Benzer biçimde İngiltere’de de Restorasyonca birlikte daha rahat bir yaşam tarzına yönelindi. Öbür Avrupa ülkelerinden gelen birçok zanaatçıyla birlikte ithal edilen gösterişli üslupların İngiliz beğenisine uyarlanması gerekti. Örneğin sandalyelerin ön ayakları arasına oymalarla bezeli kayıtlar yapılıyordu. Ama 17. yüzyılın sonunda “S” biçimindeki bacaklar ortaya çıkınca bu tür kayıtlar ortadan kalktı.

İngiltere’de ilk kez Kraliçe Anne döneminde (1702-14) kullanılan zarif kıvrımlı arkahklar ve “S” biçimindeki bacaklar yarım yüzyıl varlıklarını sürdürdü. Thomas Chippendale’in The Gentleman and Cabinetmaker’s Director (1754; Beyefendiler ve Mobilyacılar İçin Rehber) adlı kitabında görülen fiyonk arkalıklı sandalyelerle ‘Transız sandalyeleri” rokoko beğenisinin sonuçlarıydı. Bu kitaptan o dönemde gotik ve Çin tarzı tasarımların da çok gözde olduğu anlaşılıyor.

17. yüzyılda İngiltere’de yaygınlaşan ve Amerika kolonilerinde de benimsenen bir sandalye de oturma yeri kamış ya da saz örgü, yüksek arkalıklı bir türdü. Arkalık iki düşey kayıtla bunlann arasındaki yatay çubuklardan oluşuyordu.

Amerika mçbilyacıları genelde, 17. yüzyıl sonlarına ait İngiliz üsluplarının yalınlaştırılmış uyarlamalarını benimsediler. 18. yüzyılda en çok Windsor sandalyeleri tutuldu ve İngiltere’dekinden daha büyük bir gelişme gösterdi.

1760’lardaki klasik biçimlere dönme modası Avrupa’da iskemle tasanmmda da düz, ama daha ince çizgilere yönelinmesine yol açtı. Aşağı doğru incelen düz bacaklarla kare, elips ya da kalkan biçimli arkahklar moda oldu. Regency döneminin zarif İngiliz sandalyeleriyle, ampir dönemine özgü Fransız sandalyelerinde, Eski Yunan klismos'larmm kama biçimli bacaklan kullanılıyordu. 1789 Devrimi’nden sonra Fransız sandalyeleri çok daha basit ve yalın bir görünüm aldı.

19. yüzyılda İngiltere ve Fransa, sandalye modasını yönlendirmeyi sürdürdü; ama daha çok geçmiş dönemlerdeki modeller uyarlanıyordu. Bu yüzyılın en ilginç sandalyesini AvusturyalI Thonet yaptı. Adıyla tanınan ve günümüzde bile kullanılan bu sandalyenin bacakları ve arkalığı ağaç dallarının kıvrılmasıyla oluşturuluyor, oturma yeri de hasırla örülüyordu.

I. Dünya Savaşı’ndan sonra Macar asıllı ABD’li mimar ve tasarımcı Marcel Breuer tek bir çelik boruyu bükerek, dört ayrı bacak üstüne oturmak yerine sürekli bir çerçeveden oluşan ilk “metal boru sandalyeci yarattı. Alman asıllı mimar Mies van der Rohe’nin tasarımı Barselona koltuğu (1929) zarif kıvrımlı çelik iskeleti ve düğmeli deri döşemesiyle çağdaş bir klasik oldu. İsviçre asıllı mimar Le Corbusier ve Finli mimar Alvar Aalto bükülmüş kontrplak sandalyelerle denemeler yaptılar. Amerikalı tasarımcı Charles Eames ve Fin asıllı mimar Eero Saarinen kalıpla elde edilen biçimleri hem kontrplaktan, hem plastikten yapılma bütün sandalyelere uyguladılar. Son yıllardaki gelişmelerden biri de şişme plastik sandalye oldu.
kaynak: Ana Britannica
SİLENTİUM EST AURUM