Arama


BİLGEHAN - avatarı
BİLGEHAN
Onaysız
12 Eylül 2020       Mesaj #2
BİLGEHAN - avatarı
Onaysız

KOCA ÇANDARLININ ( HALİL PAŞA ) ” BİZANS’TAN RÜŞVET ALDIĞI” ATMASYONU ve OLAYIN ASLI, ASTARI…

Osmanlı Beyliği, kaç yılında kurulmuştur ? 1299…
( Halil İnalcık Hocamıza göre de 1302…)
Yani İstanbul’un fethi, kuruluştan takriben 150 küsur yıl sonra…
Peki, Osmanlı ANKARA SAVAŞI (1402 ) yenilgisi
ertesinde neyi yaşamıştı ?
FETRET ( = İdaresizlik, başsızlık, karışıklık) DEVRİNİ…
Bu ne zamana kadar sürmüştü ?
Hemen hemen Fatih’in babası II *****’a kadar…
İşte Osmanlı, belini ancak Fatih’in babası II ***** zamanında doğrultabilmişti.
Gerek Osmanlı Beyliğinin kurulduğu dönem, gerekse İstanbul’un Fethi sırasında Anadolu’nun siyasi durumu ne şekildeydi ?
Anadolu ve çevresinde Osmanlı ile birlikte hangi Türk devletleri vardı?
Orta Anadolu’da KARAMANOĞULLARI ,
Doğu Anadolu’da KARAKOYUNLULAR,
güneydoğu Anadolu İran ve Azerbaycan’da AKKOYUNLULAR,
Adana ve Antakya’nın güneyi, Mısır da dâhil olmak üzere MEMLUKLER…

Bu devletlerin de özelliği neydi ?
Bu devletler,
“ Aman Osmanlı Bizans’ı fethetsin ! Hem ne demiş Yüce Muhammed ?
İstanbul’u fetheden kumandan ve asker şöyle güzeldir, böyle yiğittir “
diye mi düşünüyorlardı ?

Haydi canım sen de !..

Nasıl düşünüyorlardı peki ?

“ Bana ne yaa Osmanlı’nın Bizansı yenmesi ve İstanbul’u fethinden ?
Hem fethedemezse bizim için daha iyi…
O zaman Osmanlı İKİNCİ kez bir FETRET DEVRİ yaşar,
Biz de bu vesileyle hamm yaparız Osmanlıyı çünkü…”

Bu arada PARANTEZ İÇİNDE
Peki ama neden böyle düşünülüyordu ?
Konstantiniye, tüm ticaret yollarının kavşağında...
Orayı fetheden sağlam vergi alır ve devlet olarak belini doğrultur da ondan…
Çünkü daha KAPİTALİZMİN kaynağı MERKANTİLİZM bile bilinmiyor dünyada…
Gücü, gücü yetene…
Topla orduyu, zapt et bir yeri ve bağla vergiye…
Sadece Osmanlı değil ama…
O dönemlerdeki tüm devletlerin yapısı böyle…--
KAPATTIK PARANTEZİ

Olayı, RESMİ TARİH penceresinden irdelemiyoruz tabii ki…

İmdii, şu imdii, şimdii,
bu kadar arz ı malumat eyledikten sonra,
gelelim ÇANDARLI HALİL PAŞA muhabbetlerine…

Türk, Osmanlı hatta dünya tarihinde öyle sülaleler vardır ki
hep de VEZİR çıkartır bu sülaleler…
Örn: Selçuklu döneminde ATABEYLER,
Osmanlının kuruluşunda ÇANDARLI SÜLALESİ,
Osmanlı duraklamaya hatta gerilemeye başladığında KÖPRÜLÜLER vb.
Hatta bu VEZİR SÜLALELERİNİN,
bazen DEVLETTEN bile ZENGİN olup,
devlete BORÇ VERDİKLERİ bile olmuştur.
İşte böyle bir sülaleydi ÇANDARLI Sülalesi de…
Konu edilen ÇANDARLI HALİL PAŞANIN
babası da SADRAZAMDI ( Başvezir ) ve o dönemdeki
ÇANDARLI SÜLALESİ, OSMANLI’DAN DAHA ZENGİNDİ.
Bu durumda, Çandarlı Halil Paşa’nın bunca zenginliğiyle
Bizans’tan rüşvet alabileceği nasıl düşünülebilirdi ?
Neye benzer ?
Mesela Tırıvırı Holding’in , bir ticarî meselede veya ihalede
SABANCI ya da KOÇ Grubuna rüşvet teklif etmesi gibi bir şeye benzer…
Güldünüz değil mi ?
Çandarlı Halil Paşanın, Bizans’tan rüşvet aldığı iddiası da
işte bu derece gülünçtü.

Peki Fatih, Çandarlı Halil Paşayı niçin sevmezdi ?
Şundan :
Bir kere birincisi:
Fatih’te, bir babası II ***** kompleksi vardı
ve Çandarlı da fatihten önce II *****’ın veziriydi
Fatih’i de hayalperest, yeniyetmenin biri olarak görüyordu.

İkincisi :
Çandarlı, son derece TEDBİRLİ ve BASİRETLİ bir DEVLET ADAMIYDI.
Eğer ki, İstanbul Kuşatması çok daha uzarsa,
Osmanlı, hem kara Avrupa’sından,
Bizans’ın yardımına gelmekte olan HAÇLI ORDUSU,
hem de Osmanlı’nın rakibi KARAMAN BEYLİĞİ
arasında sıkışıp kalacak ve İKİNCİ FETRET DEVRİ bile değil;
“üç koyup, beş alacağız” derken;
bırak üçü, Osmanlı HİÇE RAZI OLACAK ve yok olup gidecekti.
İşte Çandarlı bu nedenle de Fatih ile Akşemseddinin uydurduğu
“ Eyüp El Ensârînin kabrini bulduk “ kıtırına muhalefet etmemişti.
Hem nasıl etsindi ?
Adam padişah Ya HU !..

Ancak, tedbirli ve basiretli devlet adamlığı nedeniyle
kuşatmanın çok daha uzaması durumunda
–Haklı olarak--
bunun Osmanlı’nın son derece aleyhinde olacağı
görüş ve düşüncesindeydi.

Neye benzer ?
İsmet Paşa da Atatürk’ümüz Gâzi Mustafa Kemal Paşamıza
bazı durumlarda muhalefet ederdi.
Ancak, Yunanistan’dan rüşvet aldığı (!!!)
ve vatan haini (!!!) olduğunun söylenmesi bir yana;
düşünülebilir miydi !?
Güldünüz değil mi ?
Çandarlı’nın “ Bizans’tan rüşvet aldığı “ uydurmacası da İşte bu denli gülünçtü…

a) PEKİ ŞİMDİ DE GELELİM Mİ FATİH’İN İSTANBUL’U FETHETME NİYET
VE AZMİNİN ALTINDA YATAN DİĞER ETKENLERE?

Fatih, hani Yahya Kemal Üstadın daha sonra mehter marşı olarak da bestelenmiş olan
İstanbul’u fetheden Yeniçeriye Gazel isimli harika şiirinde de belirttiği üzere :

Vur Pençe-i Âlî'deki şemşîr aşkına
Gülbang-i âsumânı tutan pîr aşkına
Ey leşker-i müfettihü'l-ebvâb, vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına
Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-i cihângîr aşkına
Düşsün çelengi Rûm'un, eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk'ü gönderen yed-i takdîr aşkına
Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki tekbîr aşkına

duygularıyla hareket ederek mi İstanbul’u fethetti ?
Valla bunlar işin romantizm tarafları…

Peki işin aslı neydi ?

Fatih, --Çok sıkı duruyorsunuz değil mi şimdi ?--
DOĞU ROMA İMPARATORU olmak istiyordu.
Pek öyle aman aman dindar falan olmadığı gibi
Türk dostu falan da hiç değildi ve Türkleri de sevmezdi.
Annesi de Rum olduğu için, Mora Despotlarına “ Dayılarım !” diye hitap ederdi.
İstanbul’un fethinden hemen sonra da Çandarlı’yı katletti.
Bu şekilde Çandarlı, Osmanlının katlettiği ilk sadrazam olduğu gibi,
Çandarlı’dan sonra da hiçbir Türk/Türkmen bırakın sadrazamlığı,
saray hiyerarşisinde ve devletin idari kadrosunda görev alamadı.

KAYNAKLAR :
NTV ve ATLAS TARİH Dergilerinin ilgili sayıları ve
SULTANI ÖLDÜRMEK / Ahmet ÜMİT

b) FATİH, İSTANBUL’A ANADOLUNUN ÇEŞİTLİ YERLERİNDEN
TÜRK/ TÜRKMENLERİ YERLEŞTİRDİ AMA
İSTANBUL’DAKİ TÜRK/ TÜRKMEN NÜFUSUN SINIRLI KALMASINA
HEP DİKKAT ETTİ.
AYNI HUSUSU, FATİH’TEN SONRAKİ
OSMANLI PADİŞAHLARI DA UYGULADI.

Gelelim mi Aksaray’a ? Gelelim bakalım...
Fatih, Karaman Beyliğiyle kapıştıktan sonra,
hem İstanbul’un Türkleşmesine katkıları olsun,
hem de uzakta olsalar yine rahat durmayacaklar, yine sorun çıkartacaklar düşüncesiyle
Konya Aksaray’dan seçme Türkmen oymaklarını aldı ve İstanbul’a getirtti.
İnsanoğlunun da bir özelliğiydi; konduğu yere, geldiği yerin ismini verirdi.
İşte bu nedenle Anadolu’daki Aksaray’dan göçe, iskâna zorlanan ve
İstanbul’a yerleştirilen Türkmenler, İstanbul’da yerleştirildikleri yere
geldikleri yerin, yani Aksaray’ın ismini verdiler ve işte o semte de “Aksaray” dediler.
Maçka da böyleydi.
Maçka Köyünün ilk ahalisini, Trabzon’daki Türkler oluşturuyordu.
Neye benzer ?
New YORK, New ORLEANS gibi yani…
Şimdi de gelelim mi BOSTANCIYA?..
Bildiğimiz BOSTANCI semtine yani…
“ Bostancı “ deyince normal olarak ne gelir insanın aklına ?
Hani, bostanları olan adamın biri değil mi ?
İşin aslı öyle değil işte…
Hani Bostancı semtinde Kasaplar Çarşısına
( Şimdiki içkili lokantalar Çarşısına ) giderken bir köprü vardır ya…
Koca Sinan’ın inşâ ettiği bir köprüdür o köprü…
İşte o köprünün üstüne Bostancıbaşı kurardı masayı
ve İstanbul’a Anadolu’dan gelenlere sormaya başlardı:
EeeEee !.. Sebeb i ziyaretiniz ?..
İstanbul’da ne kadar kalıp, ne zaman döneceksiniz ?
Hele bir dönmeyin de... İstanbul’da falakaya yatıralım sizi…
Buyurun işte bu da İstanbul’a giriş ve İstanbul’da kalış sürenizi belirten belge size…
( Diyelim ki ) On gün sonra sizi yine burada bekliyorum haa !..
Deyû sorgu sual ettiği yerdi.
Aynı şekilde Avrupa tarafında da EŞGALCİLER ( fizyonomistler )
vardı ki, onlar da Anadolu’daki Bostancıbaşının görevini Avrupa tarafında sürdürürlerdi.

KAYNAKLAR :
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ ve ADAŞ Üstadım
Aydın BOYSAN’ın İstanbul hakkındaki eserleri;
özellikle de NEREYE GİTTİ İSTANBUL isimli eseri.

Yani sözün özüyle; İstanbul’un Türkler tarafından fethi,
1453 falan değil, 1950 sonraları falandı.
İşte Demokrat Parti iktidarı sırasında İstanbul’a iki yenilik (!) daha getirildi :
DOLMUŞ ve GECEKONDU.
ARABESK olayı ise, 70 li yıllar başındaydı.
İşte şimdi de İMAR ve İNSAN KİRLİLİĞİ ile
ARABESK SESLİ ve LAHMACUN KOKULU bir İstanbul (!) var elimizde…

Gerçek İstanbulluların İstanbul’u terk etmeleri de işte bu nedenle…

Özellikle rahmetli annem tarafından yedi göbekten de fazla bir İstanbullu
ve rahmetli babam tarafından da Beylerbeyi’li sevgi, saygılarımla…

Kaynak: R. Aydıncan T.