Arama

Sizin Yazılarınız - Tek Mesaj #9

veba - avatarı
veba
Ziyaretçi
12 Aralık 2006       Mesaj #9
veba - avatarı
Ziyaretçi
Zamansızlaşma,kum tanelerinin her aşağiya doğru kendini bırakması,bir nevi intihardı....onlar için her yalnız düşünüş,özgürlüğün sınırsızlaşmasının olabilirliğini keşfedişti...Yıkılmaların ardından,yığılmış fikirlerden yeniden bir doğuş mümkünmüydü...?

Damlaların her düştüğü noktada çıkardığı tınılar kulaklarını tımalıyordu...tek bir damladan oluşan zerreler tekrar eski hallerini alabileceklermiydi???Damla misali olmuş fikirlerim,düşüncelerim,yaşadıklarım her çarptıktan sonra parçalandığı noktanın etrafında yeni bir form alarak değişimin deviniminden etkileneceklermiydi zamanla????Beynimdeki çatışmalar yaralıyordu,birbirlerine acımıyorlardı ...olguların sorguculuğu her kafamı koyduğum yastığımın üstünde volta atıyorlardı fikirlerimin üzerinde...doğru,gerçek,fikir ne kadar özgürdü zamanın akıcılığında!!!Tiyatral bir eda ile çatışan düşünceler belkide bir dramın sonunu görüyordu son perde ama intihar eden kum taneleri peşlerinden o kadar çok ide'yi sürüklüyorduki farkında olamıyordum kimi zaman....


Zaman yığılıyordu varisli bacakları ağrılarını göçebe bir kavim gibi gezdiriyordu bedenimde....kum tanelerinin intiharları ile özgürlük empozesini yapabilecekmiydi hümanite üzerinde!!!Asimile edilmiş olgular yeniden bir vücuda bürüneceklermiydi...diriliş mümkünmüydü değişimin deviniminden yararlanmadan tabulaşmış idelerin...Dengesizleşmiş yaşamın sebebi bu değişim deviniminden etkilenmeden çıkmış bir yaşamı savunan idelermiydi...tabutlaştırmak değilmiydi yaşamı değişmeden,gelişmeden yaşamak...!!!!

Sebebi neydi acaba,kum tanelerinin intiharının.Hiç düşündünüz mü kaybedilen her kum tanesinin ardından kazanmamız gereken yada yaşantımıza katmamız gereken idelerin beynimizdeki yokluluğunu,istediniz mi değişimin devinimini yaşamak?

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

gereksizleşiyor soluk bir hal alıyor konuşmalar boşuna mı yorumların....fikirler süzgeçten geçiyor zaman ürküyor...televizyon bakıyor bana bir canavar sünger misali beynim her televizyona baktığımda reddediyor empoze edilmek istenenleri...saniyeler jiletliyor bileklerini ...ya insanlar neden bir toplumsal çöküşün eşiğinde olduğum uçurumuma yaklaşamıyorlar ...neydi saniyelerin jiletleyişiyle beni uçurumun etrafında daha da dik tutan olgu belki geçen her saniye birşey daha katıyor bana...gerçek dünyaya dair ....peki neden kaçiyorlar insanlar?...benim gerçekliğimdeki dünya değildi yaşadığım onların görmek istemedikleri saniyelerin jiletleyişi ile kendini korktukları gerçek dünyaydı ...suçluluk olgusunun bedenlerinde estirdiği poyraz üşütüyordu onları içlerindeki dünyadan çıkmaları için yaptığı baskı ile korkuydu.... onlardaki bu kaçış zaman işte bu noktada kayboluyordu elinden tutuğu insanlıktan...


-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

bir kavaga sokakta...pazarcının sesi sokağımızın başından boyunca süzülüyordu....kulaklarımı tırmalıyordu araba sesleri...damlaların sürekliliği bir bitişin tamtam sesleriydi ayin misali....kurgusal bir oyun içersinde sürüklendiğimiz boşluk,fırtına,hayat ve yaşadığımız olguların hepsi bir nevi toplumsal şizofreni....kaos neresi kötü bunun huh yaşamak istemiyormusun hayatta...bak kaldır ki gözlerindeki fikirler daha da toparlansın,bir şekil alsın asimile edilmiş korkularındı belki seni görmekten çekindirten ... kurtaracaklar ama sen korktun ve annenin yaktığı tütsüler evi tutuşturacak diye söndürdün su tabnacanla ...ellerine verdiğiniz su tabancaları bir gün öldürürmüydü sizi... bunu soruyorsan korkunun içersine dalda bak göreceksin o zaman titrek çocuklarının babalarının kucaklarında nasılda tünediğini..... işte savaş ve çocuk benzemiyormu sokakta ki bir kavgaya....Şiddete hayır için sokakların dilinden dökülenlere kullaklarınızı tıkamayın

---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Karanlikti.Yalnız başına oturmuştu. Sahipsiz bir mezar gibi, manasız bir şekilde ziyaretci bekliyordu. Moloz yiginina dönüsmüs yaşamıni düsünüyordu. Ah hayaller! Onlar, elinden kacivermis hayalperest bir cocuktu. Aglamak istiyordu; en derinlerinden gelen cetin bir baskinin etkisiyle...Ağlamak onun için, ruhunu yağmur damlaları altında yıkamaktı. Yagmur damlalarina gönüllü teslimiyet...
Iki ucunda ateş olan bir demirin uclari tutulabilir mi? Bir taraftaki ates, yüreginden bir parca. Ne yapacakti? Bilmiyordu. Tutamiyor, elleri atese uzanamiyordu. Korkuyor muydu? Elini yakmaktan degildi elbet korkusu. Korkuyordu; cünkü, yüreginin parcalanmis son demlerini yitirmemeliydi!
Bebeciklerin gülücükleri gibi, isil isil parildiyordu hayal dünyasinda yildizlar. Piril piril ve masum hayaller...Kendine yaklastikca, icindeki askin tüm sesleri doganin her karisinda yankilaniyordu. Kökleri cok derinlerde unutulmus, üzerine dökülen moloz yiginlariyla sindirilmis yasami kesfetmisti. Böylesine gercek olan bir yasamla kucaklasma ayricaligini, kac yürek tasiyabilirdi? Ondan uzak, ama ona aslinda cok yakin sarmaldaki bu dünya da kaybolmak istiyordu. Cirkefliklerin, yalanlarin, samimiyetsizliklerin an be an tükürüldügü, tüm benligini katre katre saran gerceklik.
„AYNADAKİ YANSIMALARI İLE YAŞAYANLARIN, BİR GÜN YALANLARI İLE BOĞULACAKLARINI“ bilmedikleri bu gerçek dünyadan, kaçmak istiyordu
.

--- Veba ---
Son düzenleyen veba; 12 Aralık 2006 15:31 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi