ÖLÜ BİR DOSTA MEKTUPLAR
Bedevi çöllerinde sarkaç ağır.
Koşarak vardığımız mavinin ayakuçlarımıza uzanışı bir umut.
Uzun pencereden göğe varamayan kırlangıç silueti
Bir sokağı boydan boya kesen çocuk gülüşlerimiz
Kapıyı iştahla açan eski bakır kapların köfte kokusu yok artık.
Kan
Her rengin üstüne kapanan Venedik rahlesi
Geceye açık uçurtmaların kesik ipuçları
Şakağıma dayanan silah bile naylon
Sokakları beyaz kireçle boyadılar şairler uyuyordu.
Ölürken yüzünde geniş bir tebessüm varmış.
Ne çok aradım o gülüşü yaşayanların ellerinde.
Şöyleydi sanıyorum:
Senlebenkırgınama umutluyarındanbirgüngelecekmavitulumuylahürriyetdiyerek
Sonraölümdahagerçeksatılmışdünyadanvesengülerekgittinben niyekaldımdiyerek
Nasıl Olmalıydı?
Geçzorugeçgüldürmebenihemkendimehemkendimesarıgülkokusufarklıdeğilkaragülde nrenkleavutmakendiniyarıngelmeyecek
Yarım kaldı üstteki satır hep sürmesini isteyerek
Eski mektuplarımızı çıkardım sandıktan eski şiirlerini
Ağlamak bazen engellenemiyor anladım.
Gözyaşının cinsiyeti olmadığını neden öğretmezler erkek çocuklara.
Bunu bilseydin çakmak gözlerini her yakışında
Yumruklarını bir aziz gibi vurup göğsüne, kaskatı olmazdın.
Hiç ağlayamadın sen hiç.
Dostum, hiçbir cenaze ya da düğün fotoğrafını çekmiyor yüreğim
Sokaklarda “eski kırık bardaklar” yine
Kasımpaşa meyhaneleri tersane işçilerine kapalı
Geceden bile mor menekşe
Galata’dan çıktım yokuş yukarı
Cenevizliler uluyordu kapı önüne yığılmış eski poturlara karşı
Naylon da tükendi biliyorum: İnancın yerine ne koyacaklar?
İstanbul ölüm gibi soğuk
Sıcaklığını nasıl özledim.