Arama

Hayata Dair - Tek Mesaj #419

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
8 Ocak 2007       Mesaj #419
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Akşamlarda hüzün esen
Serseri bir rüzgarım ben
Rüyalarım gülsüz sensiz
Uykularım bölük börçük
Sen yatağıma gelseydin ya
Masallar anlatsaydın üç elma ile biten
Kırk gece kırk gün
Artık geceler hasretinle uzayıp gidiyor.
Sevgine sıcaklığına gurbetim anne. İçimdeki bilinmezlerin cevabını veremiyorum, her düşünce bir çıkmaz sokağın sonunda beni bekliyor. Soramıyorum yaşadığımız yıllar nereye çekip gittiğini. Masallar büyüdü, dev ejderhaları öldüren kahramanlar yok artık. Yedi başlı canavarla savaşan keloğlan yok. Cadılar pamuk prensesin yüreğini çaldılar. Büyüdüğümüz günlerin arkasında cüceleştik anne. Gökten artık üç
elma düşmüyor hani düşse de bize düşmüyor. Ömer Seyfettin’in kurumuş ağaçları yeşermiyor. Kıramıyor bir kaşağı şehir çocukları. Kemalettin Tuğcunun hikayelerine artık ağlayamıyorum...
İlk aşkımdın sen benim hani ilk oyuncağım, ilk arkadaşım, ilk gözyaşım, ilk gülüşüm, ilk yağmurum, ilk baharım ilk konuşmam, ilk susuşum ilk...
Sensizliğin yerini doldurmak için yeni aşklar buldum kendime, yeni oyuncaklar edindim,sensiz baharları gül kopardım dalından, sensiz ağladım gecelerin sessiz
kaldırımlarında. Ekmeğimizi, soğanımızı, koyduğun çıkınımıza; çıkarlarımızı, yalanlarımızı, ikiyüzlü dostluklarımızı koyduk. Beslenme çantamıza koyduğun az ama helal lokmaların yerine haram lokmalar aldı, başkalarının emeklerini sömürdük, başkalarının duyguları üzerine saltanat tahtları kurduk. Kral olamadık ama kraldan kralcı olduk. Kapı kulluğu yaptık birkaç kuruşa.
Dayanılmaz hasretin var içimde, kuşatılmış akşamların kenarlarında yalnızlık türküleri söylüyorum. Bahar görmemiş bir gül gibi boynum bükük gurbet çocuğuyum. Çöllenen yüreklerden merhamet dilenmek zorunda kalmak ne kader zor anne. Ne kadar zor hakkını bile bin bir nazla alabilmek Yeniden gel rüyalarıma anne gel ki sevdalar kuşatsın içimdeki denizleri. Gel ki yeniden çizeyim
ilkokuldaki resim defterime gülen yüzünü. Resminin yanaklarını kuru kalemle ala boyayım bir papatya kondurayım sırma saçlarına. Sulu boya mavisi ile
gözlerine bulutsu düşler çizeyim. Senin resmini değil yüzünü unuttum anne. Hani senden öte senin düşlerini hayallerini umutlarını çizeceğim.
Hani olsa kalemim hani olsa bir silgim kötülükleri silip sevdalar yazacağım taşlaşan kalplere. Sen yorulunca sırtımızı dayadığımız duvardın, ağrıyınca başımız dizlerine düşerdik. Naz ederdik, ağlardık, göz yaşlarımız ile içindeki merhamet ırmağını çalardık. Büyük adam olacaksın derdin ya bize, büyüdük evimiz oldu, arabamız oldu, paramız oldu, eşimiz oldu, işimiz oldu, çoluğumuz çocuğumuz oldu ama adam olamadık. O kadar hasretim ki sesinin şefkatine, ellerinin merhametine. Al beni de anne umutlarının yanına. Bir güneşle çıkayım yarına, tutkuya, umuda, sabaha. Çizgisi bozulmuş yaşamın içinde ekmek parasına gurbet kahrı çekmek ne hüzünlü bir türkü. Ne yalnızlık massalı öyle. Hani kapısını çalacağımız bir dostumuz yok öylesine candan. Hani ölsek bir damla gözyaşı akıtanımız olmayacak arkamızdan. Şehirlerde kalabalıklaştıkça yalnızlaşıyoruz anne. Yabancılaşıyoruz insanlıkla, dostluğa düşman oluyoruz. Ve tüm değerlerimizle yozlaşıyoruz.
Yeniden dünyaya gelmek isterdim bir ana kucağında kirletilmemiş duygularla. Hani saf masallara inanan çocuk olarak. Devlerle savaşan kralın küçük oğlu, yada
padişahın kızını alan fakir delikanlı. Masal bitti, çocuk bitti, anne bitti. Zaman büyüttü bizi, mekan ayırdı, anne artık yaramaz çocuğun değilim ben. Artık oyuncaklarımı hiç kırmıyorum oyuncaklarım kalmadı ki anne.
Hani büyüde adam ol demiştin ya “büyüdükte adam mı olduk sanki anne”Hani sana söz vermiştik büyüyüp adam olacaktık, büyük adam...
feather