Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #97

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Ocak 2007       Mesaj #97
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
ZAHMİN-4

O kadar intihar ettim ki yaşamaya mecalsizim…
Sivil kalp ağrılarımdan mızraklıyor göçmen mevsimler beni. Sığmıyor sükûnet pencere önü bekleyişlerin zamansızlığına. Boş bırakıyorum haykırışların karalanmamış karelerini. Teni paslı kuyulara terk etsem utancımı dirilir mi kimliksiz uyur-gezer ölüler? Lâhitlere gömüyor sahte acıları benimseyen kadınlar kirli camekân yüzümü. Talan meraklısı eylül teğet geçmiyor aşka kıymadan. Pinti bir ecel kaplıyor dargın mezarlıkların killi toprağını. Ey zahmin! Ateşkesler durdurur mu gitmelerini? Ayrılık aşkın hedonistliği değil de nedir? Gözlerindir gecenin mahremiyetine sığınan kutsal cümlelerin ışığı. Öte yanı yalnızlık kadar çığlık kirpiklerinin. Beri yanı aşk kadar uçurum ellerinin. Gelsen içini karanlıkta kalmış kelimelere batırarak kaç susmayı göze alabilirim ki zahmin?
Budala aynaların önünde kendini dökme seremonileri düzenliyor sonbahar. Kış göğsüme saklanıyor. Ölmek için susmayı bekliyor beklediğim sevinçler. Kutsalı katlanıp raflara kaldırılıyor aklanmamış maktul yanıma yaslanan tebessümlerimin. Suları sağır sensizliğe kıyıp bir avuç deniz getir, diz üstümde ısrarla kanayan atlas yılgını gemilere. Tedavülden kalkmadan aşk al yokluğunu benden. Çığırından çıkmış yaslı koridorların ucuz loşluğuna uzatma bedenimi. Rengini as yüzüme zahmin. Ben senin gözlerini tavaf ederken kahrolası tükenişlerim suya iniyor. Döşümde uğulduyor sık sık yatak değiştiren uslanmaz nehir. Tecride meyilli uykusuzluğumun ensesini sıvazlıyor mülayim heveslerin rüzgârı. Defolu bu dilhun keder. Kullanmıyorum.
Yokluğundan ezberliyorum gülüşünü önce. Gelişlerinin cehennemlerine denk geliyor yalnızlığım. Tanrı affetsin kabuk bağlamayı bilmeyen tek başınalığımı.
Faili malum düşlerin ayaklanmalarını özleyerek kanatıyorum faili kim sarsıntılarımı her gece. Bu yüzden batıyor içime paslı makaslar ve sonu belli masallarda bu yüzden onaramıyorum kasvetli çocukluğumu. Erken bir ağıt gibi göğsümde sabahlıyor saçların, sızıma tekmil dağılmışlığıyla. Yakılmış bir şarkıya benziyor bu şehrin damar damar üzgünlüğü. Her nakaratta kendimi kollamaktan yoruldum. Uzak kasaba ezgilerinde harmanlanıyor fitili ateşlenmiş kavgalar. Kime varsam seyrelmemiş bir acı menfez açıyor şakaklarımda. Bütün uzuvlarımda aşk geceliyor yine ve otogar kalabalığında arkamdan avunan kız benden başlıyor ölgün hayatları tümcesiz kusmaya. Münzevi feryatlar tahayyüle sığmayan küfürlerde ıslanıyor. Şimdi uzat güneşe ellerini anne, yoksa dizlerinde solacak papatyalar.
Münferit kaygıların aleve değen ıslaklığını öperken denizin çocukları, alnımda kandan utanan karanfiller taşıyorum. Giderayak çoğalıyor esrikliğin tadı. Yalvarışların tuzu dokunuyor yaranın en dokunaklısına. Tütün dediğin de yaraya basmak içindir oysa. Kursağımda kalıyor yankısızlığı cebimde duran sesin tınısında ayağa kalkan kentlerin sarsaklığı. Dudağımda bir kurşun karası yalnızlık. Biliyorum okyanuslar yanağında durulacak bu gece, kendimi düğümlerken yüzünün kör/düğümlerine. Tenhalığından eskitiyorum adımı. Devrimin küllerinde yazgısından vurulurken eylem, her bilinç kendi kaybından mesul tutuluyor. ‘Ayıp’ diyor bir kadın, ‘Aşkı harfsizliğinden yorumlamak ayıp’. Ey zahmin! Ben babamın ölümünü görmek için büyümüştüm. Dalgın uyansada insan sefaletinden aşk kabul edilebilir bir uyuma şeklidir.
Alazına kahır düşmüş öykülerde nabzı dururken kurgusuz aşkın, serencamı muğlak kahramanlara henüz yazılmamış kırıklıkları yaftalıyorum. Terimle yıkanıyor mürekkebi kurumayan yazı. Olmamışa kasem veriyor boşlukta sersemleyen çığırtkan turna. Gözyaşı selinde arınmak mı yağmurda savrulasıya kıvranmanın diyeti? Yağmalanmış telaşların kapısında alabildiğine öksürüyor inzivaya çekilen karaltım. Bir adım sonrası kül olmak bu hicranın. Belki de kabule şayan bir eksilmedir aşk. Sahi sen kendine ağladıklarını başkalarında avuttun mu? Öykünme sensizliğe ben kadar yok olursun.
Suskunluğumun devrikebir makamında büyütüyorum ömre bedel sunulan harf kesiği ağlayışlarımı. Terlemiş bir uğultu saplanıyor kulağımın örsüne. Çaresiz sesler doluyor zamanın kendini kovaladığı düşlerime. Hazirandan kalma ıssız günlerin alacalığını biriktiriyorum kısır hayatın güncesinde, sen inadına üşüyorsun düşlerinin buz kesmiş yanlarından. Ağlama zahmin! Gözyaşından tuzlu değil kederin tadı. Meleği yanmış sağ omzum sayrık bir ölüme gönüllü şimdi. Gücüm yetmiyor hüznün göğsümü deşen karaltısının izine bile. Gözlerime sökün eden yabancılıktan yakala gidişlerimi. Bas zülfünün telini içime, daha senli kanasın diye. Severek kutsa beni.
Sen imanın aşk yanıydın ve şimdi Tanrı’ya imanımdır gözlerin zahmin.