Arama


NoRaBeLL - avatarı
NoRaBeLL
Ziyaretçi
21 Ocak 2007       Mesaj #2
NoRaBeLL - avatarı
Ziyaretçi
Sekreter ikinci sırrı da açıkladı
Birinci sırrın tadını tattıktan sonra, ikinci sırrı da öğrenmek için, can atıyordum. Nihayet bir gün sekreter, söz verdiği ikinci sırrı da açıkladı. İkinci sır, bir asırlık bir zaman içinde İslam’ı yok edip unutturmak gayesi ile, bakanlıkta bu iş için çalışan yüksek rütbeli İngilizlere mahsus hazırlanmış, elli sayfalık bir plan dergisi idi. Bu planlar 14 maddede toplanmıştı. O planlar şunlardı:
1- Buhara’yı, Tacikistan’ı, Ermenistan’ı, Horasan ve etrafını istila etmek için, Rus çarı ile çok iyi bir ittifak ve yardım anlaşması kurmamız lazımdır.

2- İslam âlemini, hem içerden, hem de dışarıdan yıkmak için, Fransa ve Rusya ile, işbirliği yapmamız lazımdır.

3- Türk-İran hükümetleri arasına çok şiddetli ihtilaflar sokup, her iki tarafta milliyetçilik ve ırkçılık fikirlerini kuvvetlendirmemiz lazımdır. Ayrıca, birbirine komşu bütün Müslüman kabile ve milletlerin arasına ve Müslüman ülkeler arasına düşmanlık sokmamız lazımdır. Halkı gruplara bölmek, eskileri dahil, bütün bozuk mezhepleri ihya edip, canlı tutmak ve birbirine düşürmek lazımdır.

4- İslam ülkelerinden bazı parçaları gayri müslimlerin eline vermek lazımdır. Mesela: Medine’yi Yahudilere, İskenderiye’yi Hıristiyanlara, İmareyi Saibeye, Kermanşahı Ali’yi ilahlaştıran Nusayrilere, Musulu Yezidilere, İran körfezini Hindulara, Trablusu Dürzilere, Karsı Ermenilere, Maskatı Haricilere vermek lazımdır. Sonra, bunları, para, silah ve gerekli bilgilerle takviye etmek gerekir ki, bunlar İslam’ın vücudunda birer diken olsun. İslam iyice yıkılıp kayboluncaya kadar, bunların yerlerini genişletmek lazımdır.

5- Osmanlı ve İran’ı, birbirleriyle hiç anlaşamayan ufak mahalli devletlere bölmeyi planlamak lazımdır. Hindistan’ın şimdiki hâli gibi. Zira, şöyle bir nazariye var: (Parçala, hükmet, parçala, mahvet)

6- İslam’ın bünyesinde, tahrif edilmiş din ve mezhepler ihdas etmek lazımdır ve ihdas edeceğimiz bu dinlerin her birisinin bir memleketin insanlarının heva ve hevesine uygun olması için, çok ince bir plan yapmalıyız.

7- Zina, homoseksüellik, içki ve kumar ile, halk arasına fitne ve fesat tohumları saçılacak. Bunun için, bu memleketlerde yaşayan gayri müslimler kullanılacak.

8- İslam ülkelerinde zalim liderler yetiştirmeye, bunları hükümetin başına geçirerek, İslamiyet’e uymayı yasaklayan kanunlar çıkarmaya azami önem vermek lazımdır. Onları kullanıp, bakanlığın yap dediğini yapacak, yapma dediğini yapmayacak duruma getirmeliyiz. Onların vasıtası ile Müslümanlara ve İslam ülkelerine isteklerimizi kanun zoru ile yaptırmalıyız. İslamiyet’e uymayı suç, ibadet yapmayı gericilik haline getirmeliyiz. Müslüman ülkelerdeki hükümet adamlarını, mümkün olduğu kadar aslı gayri müslimlerden seçtirmeliyiz. Bunu yapmak için, bazı ajanlarımızı sureten Müslüman, din adamı şekline sokup, isteklerimizi icra etmek için, yüksek makamlara getirmeliyiz.

9- Mümkün mertebe Arapça’nın öğretilmesine mani olacaksınız. Arapça’nın dışındaki dilleri, yayacaksınız. Arap ülkelerinde, yabancı diller, ihya edecek ve Kur’an ile Sünnetin dili olan fasih Arapça’yı yok etmek için, mahalli lehçeleri yayacaksınız.

10- Devlet adamlarının etrafına adamlarımızı yerleştirip, onların vasıtası ile, bakanlığımızın arzularını tatbik etmek için, onları bu devlet adamlarının müsteşarları haline getirmeliyiz. Bu işin en kolay yolu, köle ticaretidir: Köle ve cariye olarak göndereceğimiz casusları, evvela layıkı ile yetiştireceğiz. Sonra, Müslüman devlet adamlarının yakınlarına, mesela onların çocuklarına, hanımlarına ve onların indinde hatırı sayılır insanlara satmalıyız. Sattığımız bu köleler, tedrici olarak, devlet adamlarına yaklaşacaklardır. Onların anneleri ve mürebbiyeleri olup, bileziğin bileği ihata ettiği gibi, onlar da, Müslüman devlet adamlarını ihata edeceklerdir.

11- Misyonerliğin sahasını genişletip, her sınıf ve mesleğe bilhassa doktor, mühendis, muhasebeci v.s. gibi mesleklere sokmalıyız. İslam ülkelerinde kilise, okul, hastane, kütüphane ve hayır kurumları ismi altında propaganda, yayın merkezleri açmalı ve bunları, İslam ülkelerinin dört bir bucağına yaymalıyız. Milyonlarca Hıristiyan kitaplarını bedava dağıtmalıyız. İslam tarihinin yanında, Hıristiyan tarihini, devletler hukukunu da neşir etmeliyiz. Kilise ve manastırlara rahib ve rahibe ismi altında casuslarımızı yerleştirmeliyiz. Bunları vasıta olarak kullanıp, Hıristiyan hareketlere rehberlik yapmalarını temin etmeliyiz. Müslümanların her hareket ve fikirlerini öğrenip bize aktarmalarını temin etmeliyiz. İslam tarihini bozup, tahrif edecek ve Müslümanların ahval ve dinlerini iyice öğrendikten sonra, onların bütün kitaplarını imha edecek, İslam ilimlerini yok edecek, profesör, ilim adamı, araştırmacı gibi isimler altında, bir Hıristiyan ordusu kurmalıyız.

12- Kız, erkek, bütün İslam gençliğinin kafasını karıştırıp, İslamiyet hakkında şüphe ve tereddüte düşmelerini temin etmeliyiz. Okul, kitap, mecmua [spor kulüpleri, sinema filmleri, televizyon] ve bu iş için yetiştirilmiş elemanlarımızın vasıtası ile, onların ahlaklarını sıfıra indirmeliyiz. Yahudi, Hıristiyan ve bütün gayri müslim gençleri, onları avlamak için, birer tuzak olarak yetiştirmek için, gizli örgütler açmalıyız!

13- İç savaş ve ayaklanmaları teşvik etmeli ve kendi aralarında ve gayri müslimler ile daima mücadele halinde olmalarını temin etmeliyiz ki, kuvvetleri zail olsun, genç ve faal olanları ortadan kalksın. Barış ve huzur, yerini ihtilale bıraksın.

14- İktisatları tahrip edilecek, gelir kaynakları, ziraat sahaları bozdurulacak, su bentleri yıktırılacak, ırmaklar kurutulacak, tembellik yaygınlaştırılacak, tembeller için, oyun yerleri açılacak. Uyuşturucu madde, içki, yaygın bir hale getirilecektir.

Bana bu muhteşem vesikanın bir kopyasını verdiği için, sekretere teşekkür ettim.

Abdülvehhab oğlunun kabul ettiği, Bakanlığın 6 maddelik ince planı
Londra’da bir ay daha kaldıktan sonra, tekrar Necdli Muhammed ile görüşmek üzere, Irak’a gitmek için emir aldım. Sefere çıkarken, sekreter bana dedi ki:
(Necdli Muhammed hakkında bir ihmalkârlık yapmayasın! Casuslarımızın gönderdikleri raporlardan anlaşıldığı gibi o, planlarımızı gerçekleştirmek için çok uygun bir ahmaktır. Onunla açık konuş! İsfahan’da ajanlarımız, onunla açıkça konuşmuş, o da, isteklerimizi bir şart ile kabul etmiştir. Onun şartı şudur: Görüşlerini açıklayınca, kendisine saldırması muhakkak olan, devlet adamlarından ve âlimlerden kendini korumak için, kâfi derecede mal ve silahla takviye edilmesi, memleketinde kendisine küçük de olsa, bir beylik kurulmasıdır. Bakanlık da, bu şartları kabul etmiştir.)

Bu haberin verdiği sevinçle, az daha uçacaktım. O zaman, sekretere bu hususta, ne yapmam gerektiğini sordum. Cevabında, (Necdli Muhammedin tatbik etmesi için, bakanlık ince bir plan hazırlamıştır, şöyle ki:
1- Bütün Müslümanları, tekfir edip, onları öldürmenin, mallarını ellerinden almanın, namuslarına tecavüzün, erkeklerini köle, hanımlarını cariye yapıp, köle pazarlarında satmanın helal olduğunu söyleyecek.

2- Hac ibadetini ortadan kaldırmak için, kabileleri hacılara saldırtıp, mallarını ellerinden almaya ve onları öldürmeye teşvik edecek.

3- Müslümanları, Halifeye itaat etmekten men etmeye çalışacak. Onları Halifeye karşı isyan etmeye teşvik edecek ve bu iş için, ordular hazırlayacak.

4- Mekke, Medine ve diğer İslam ülkelerinde bulunan türbe, kubbe ve mukaddes yerlerin put ve şirk olduklarını söyleyerek, yıkılmalarının lazım olduğunu ilan edecek.

5- İslam ülkelerinde mümkün mertebe ihtilal, zulüm ve anarşiyi temin edecek.

6- Tahrif edilmiş bir Kur’an neşretmeye çalışacak.

Sekreter, yukarıdaki altı maddelik planı söyledikten sonra dedi ki:
(Bu büyük program seni korkutmasın. Çünkü vazifemiz, İslamiyet’i yok etme tohumunu atmaktır. Bu işi tamamlayacak nesiller gelecektir. İngiliz hükümeti, sabretmeyi ve adım adım yürümeyi âdet edinmiştir.)

Bir kaç gün sonra, Bakan ve sekreterden izin aldım, aile ve dostlarıma veda ettim. Basra’ya doğru yola çıktım. Yorucu bir seferden sonra, nihayet geceleyin Basra’ya vardım. Abdürrızanın evine gittim, uyandırdım. Beni görünce, çok sevindi. Beni ağırladı. O gece, orada kaldım. Sabahleyin bana (Necdli Muhammed bana uğradı ve sana bu mektubu bırakarak gitti) dedi. Mektubu açtım. Memleketi olan Necd’e gittiğini ve adresini yazıyordu. Ben de hemen oraya doğru yola çıktım. Son derece meşakkatli bir yolculuktan sonra, oraya vardım. Onu evinde buldum.

Biz aramızda, benim onun kölesi olduğumu ve beni bir yere gönderdiğini, şimdi de geri döndüğümü herkese söylemek için anlaştık. Beni böyle bildirdi.

Onun yanında iki yıl kaldım. Davetini ilan etmek için bir program hazırladık. Nihayet, 1730’da, onun azmini kuvvetlendirdim. O da, kendine yardımcı topladıktan sonra, kapalı bazı cümlelerle davetini kendine çok yakın olanlara anlattı. Sonra, davetini günbegün genişletti. Onu düşmanlarından korumak için, etrafına muhafızlar koydum. Ve onlara istedikleri kadar mal ve para verdim. Düşmanları tecavüz etmek istediği zaman, muhafızların gayretlerini arttırıyordum. Ve onları manen destekliyordum. Daveti yayıldıkça, muhalifleri çoğalıyordu. Kendisine fazla hücum yapıldığı zaman, davetten vazgeçmek istiyordu. Ama onu yalnız bırakmıyor, azmini kamçılıyordum. Ona, (Peygamber senden daha fazla eziyet gördü. Biliyorsun, bu şeref yoludur. Her devrimci gibi, biraz meşakkate tahammül etmelisin!) diyordum.

Biz daima düşmanların hücumuna uğrayabilirdik. Onun muhaliflerine karşı, parayla aldığım casuslar koydum. Düşmanları ona bir zarar yapmak istediğinde, onlar beni haberdar ediyor, ben de, zararlarını tesirsiz hâle getiriyordum. Bir sefer, düşmanların onu öldürmek istedikleri haberini aldım. Hemen, onların hazırladıklarına mani olmak için, gerekli tedbirleri aldım. İnsanlar, düşmanlarının ona böyle bir şey yapmak istediklerini duyunca, onlardan nefret etmeye başladılar. Böylece, kazdıkları kuyuya kendileri düştüler.

Planın 6 maddesini icra edeceğini bana vaad etti, (Şimdilik, bunlardan ancak bir kısmını yerine getirebilirim) dedi. Bu sözünde haklı idi. O zaman, hepsini yapması mümkün değildi. Tahrif edilmiş bir Kur’an neşir etmeyi de red etti. Bu hususta, en çok Mekke’deki Şeriflerden ve İstanbul’daki hükümetten korkuyordu. Bana, (Bu hususu açıkladığımız taktirde, kuvvetli bir ordunun hücumuna maruz kalacağız) dedi. Onun mazeretini kabul ettim. Zira, doğru söylüyordu. Şartlar müsait değildi.

Birkaç yıl sonra, Sömürgeler bakanlığı, Deriye emiri Muhammed bin Süudu da safımıza çekmeye muvaffak oldu. Bana bunu haber vermek ve her iki Muhammedin arasında muhabbet ve muaveneti tesis etmek için, bir haberci gönderdi. Müslümanların kalblerini ve itimatlarını, dini yoldan temin için, Necdli bizim Muhammed’den, siyasi yoldan temin için de, Muhammed bin Süuddan istifade ettik.

Böylece, devamlı, kuvvetlendik. Deriye şehrini merkez yaptık. Din olarak da VEHHABİLİK dinini tesis ettik. Bakanlık, yeni vehhabi hükümeti gizlice destekliyor ve takviye ediyordu. Yeni hükümet, Arabcayı ve çöl muharebesini çok iyi öğrenmiş 11 ingiliz subayını köle ismi altında satın aldı. Planları, bu subaylarla beraber hazırlıyorduk. Her iki Muhammed de, gösterdiğimiz yolda yürüyorlardı. Bakanlığın özel bir emri olmadığı zaman, konuları biz karara bağlıyorduk.

NOT: Bu kitabı dikkat ile okuyan, İslam’ın en büyük düşmanının, İngilizler olduğunu anlayacak, şimdi bütün dünyadaki Müslümanlara saldıran vehhabiliği, İngilizlerin kurduğunu ve onları beslemekte olduğunu iyi öğrenecektir. Seyyid Abdülhakim efendi buyuruyor ki:
(İslam’ın en büyük düşmanı İngilizlerdir. İslamiyet’i bir ağaca benzetirsek, başka kâfirler, fırsat bulunca, bu ağacı dibinden keser. Müslümanlar da, bunlara düşman olur. Fakat, bu ağaç bir gün filiz verebilir. İngiliz böyle değildir. Bu ağaca hizmet eder. Besler. Müslümanlar da, onu sever. Fakat, gece kimse anlamadan köküne zehir sıkar. Ağaç öyle kurur ki, bir daha süremez. Vah vah çok üzüldüm, diyerek Müslümanları aldatır. İngiliz’in, İslam’a böyle zehir salması demek, para, mevki ve kadın gibi, nefsani arzular karşılığında satın aldığı yerli münafıkların, soysuzların elleri ile, İslam âlimlerini, İslam kitaplarını, bilgilerini ortadan kaldırmasıdır.)