Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #129

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Ocak 2007       Mesaj #129
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Üfle Gecenin Siyahına

Yüreğine tüneyen bütün kuşların sesini dinliyorum
Güneşler topluyorum ellerinden, gözlerini içiyorum
Göğsündeki geniş topraklara ölümsüz güller ekiyorum
Kökünü şiirlerime ver gülüm, cemrelerini bekliyorum

Gecenin günle öpüştüğü yerde bütün yalnızlıklarımdan sıyrılarak, dalgaların kıyılarını unuttuğu yerlerde yürek sancılarımı dinlerim, sen kapımı çalınca. Bir yelkenli geçer gözlerimin önünden ve yüzümü yıkadığım bütün sularda seni görürüm. Yanarsın içimde, hoyrat bir rüzgâr kokunu getirir, susarsın, konuşmazsın, gözlerin bir dağ esintisi olur. Sürgün bulutlar yürür kelepçeli yüreğime, mavi bir aşkın deliğinden geçiririm sevdayı ve hüznün paytonunda seninle gökyüzünde dolaşırım.
Yokluğuna saatler kurarak şafağa gizlerim yüreğinin güzelliğini, merhabandan uzak kalınca. Gözyaşlarını düşürdüğün gül kokulu mendillerin melankolik silimlerinde hülyalı rüyalarının dudaklarını aralarım, ben gözlerindeki ışığa tutundukça. İçindeki düşlerle uğurlanır şiirlerim, viran bir şehirde duam olursun, sevincimin yangınları büyüdükçe beni bulursun.
Titrek gölgelerin diyar kentlerinde uzak bir istasyondur yüreğim. Bir yanım kuzeye, diğer yanım güneye uzanır, açlığın içime oturunca. Bir tren geçer raylarımdan, kulağımdan gitmeyen sevdanın masallarıyla. Uğruna kahırlara düştüğümüz, anılarını bölüştüğümüz bu yaşam sularında yiğitliğim olursun, henüz bitirilememiş bir şiirde sevdiğim olursun.
Dilesek ki, bütün ayrılıklar çekilse yürekten, ırmakların dağlardan inişini izlese sevenler. Ovaları kucaklayan rüzgârın al yalaz dinginliğinde içimizde biriken sevda küllerini evrene serpsek huzurla. Mutluluğun kürkünü giyip, içimizdeki dertleri işlediğiniz gönül mendilimizi dilek ağaçlarına assak, aşkın çiyli fırçasından ıslak gözlerimizi resmetsek.
Kalbinin atışlarını ölçerken merhabanın çocuksu sevincine dolanırdım. Ellerimden ruhuma inerdi alev, özlemlerinin deli ormanlarında gülüşlerini avlardım. Bir ceylan sekişiydi merhaban dünyalara sığmazdım.
Gecenin fısıltıları kesilince yarasa kanatlarıyla bölünür rüzgârın gülmecesi. Yorgun kelimeler ayıklanır özlemin gül bahçelerinden yâre sunulmak için. Bir mutlu gülücük iner sol tarafa, sancılara sarılır beden aşkla ve o an denizler okyanuslara karışır.
Hep çoğul yalnızlık bestesiyle dillenir şarkılar. Sevmenin gizli boyutlarından hasretin ezgisiyle biçimlenir ve petek dolumlarıyla ruhta dillenir. Biliriz ki gül yüreklim, sevgi melodisi ellerde biçimlenir, dudaklarda mühürlenir, en sonra yürekte bestelenir.
Korku kayalığına asırlardır sevda asar anların diş bileyişleriyle kavrulan yürekler. Anılarla savrulur rüzgâr çanları bu yüzden. Yosunlar kaplı kayıp medeniyetleri ve anıları ararken simyacılar, gökyüzünden ışık bekler. Ruhumuzun doğruları minicik kıpırtılarla beslenip bir gün nasılsa aynı çarmıha yaşanmamış günleri bile asar. Doğudan batıya kayan güneş, hiç düşündün mü kuzeyi neden es geçer?
Kopan çığ kütlesinin bütün kristalleri yüreğini bana getirir ayın şavkı ruhuma dolunca. Yüreğimdeki en sıcak kütlelere ulaşmadan gözlerin özenle ayıkladım vefanı ben, şiirler yakamozlarla dansa durduğunda, ellerimiz birbirini özlediğinde ve suskularımız yalçın kayaları dövdüğünde eriyecek hasret gül yüreklim. İşte o zaman fırtına kristal koylarında asla barınamayacak.
Biliriz ki, sancının türlüsünü çeker yürek. Acının sulu sepken travmalarında kuşlar taşır gül kokulu mektupları yare. Yüreğin vurgun saatlerinde bekleyişlerin kervanları güneşi aşar ve sevda boylarına ipekten mendiller taşır. Gözyaşı döküldükçe ipeğe Sinem’imiz ağlar, arılar gibi özünü hep peteğinde saklar.
İçimizin kekre mahzenlerinde bahar dallarına hüzün karları ağmadan yaşam şarabımız tatlanmaz gül yüreklim. Dilimizin aromalarına yüreğimizdeki şarkıları dolamazsak sarhoş iklimler yaşayamayız. O iklimlerde sancır yürek ve o iklimlerde çekilir mavi denizlerde kürek. Bir gün sol tarafta, bir gün anılarda, gün gelir o sorgusu bitmeyen anlarda konuktur. Hayat, anlayacağın kıvamı hiç tutturulamamış bir tabakta hüzünlü koruktur.
Tohumun öznesindedir vefa, baharı beklerken nice karanlık gecelerin gün dönümlerini izler suskun. Yağmur toprağı ıslatır, güneş tava hazırlar, rüzgâr direncini kırar. Cemreleri beklerken toprak, sevginin özü yürür nazlı nazlı ve çiçeklenir aniden doğa, gözlerin gönlüme değer, sözlerin şiirlerimi deler geçer. Sevdam olursun birden, hasretin gül yüreklim, en çok gecelerde içime işler.
Göğsünü yineden yaşam iksiriyle dolduran bu acılar atlasında senli dizelerle kaplıca sularında kürek çekiyorum şimdi sevgiyle. Gün dönenceleriyle, dünümün ezgileriyle dilimde yine o bildik türkü gülüm. Bütün hendeklerinden atlayarak, aşkı sırattan bile saklayarak sana sundum suskun ellerimi şimdi. Auramda beyaz bir gül, avlumda soylu bir kısrak, yüreğine geliyorum.
Ekstraların geri dönüşümünü mutluluğa harcamanın çocuksu sevinciydi yüreğinin titreşimlerine uzanmak. Belki sesindi ödülüm, birikimlerimden dökülen umuttu. Sustun ve ruhundaki rengimi izlemeyi seçtin. Yastık dinlenceleriyle aklının gelgitlerini rüya dalgalarına bırak şimdi. Dudaklarının mumlarıyla sarmala düşlerini ve üfle gecenin siyahına.