Artık Gölgem Yok
Sustu hayalsiz şehrin sokakları. Yanılsamalarından kalan ayak izleri yapışık kaldırımlarında. Göçmen kuşların mevsimiydi, göç etti gökten düşen balığın ömrü.
İzi sürülüyordu gölgenin. Uzak şehirlerde iklim, yakar üşütür diye, hayaller, sesler salınıyordu önceden. Gittiği şehirlerde açıkta kalmasın diye, barakalar çatılıyordu. Şehir kalabalık, uzak ve düşlerimde gülüşler siyah. Çıplak odalara sıcak ellerim asılıyordu.
Geçmişin siyah rengi utanmıştı. Geleceğe pembe zamanların ışığı örülüyordu. Arada bir hayalsiz olsa da şehir, çok sürmüyordu coğrafya kitabındaki gülen güneş yüzü.
Güneş mevsimi değildi, gece gelmişti güneş. Kim olduğumuzu bilmeden, gölgemizi bulmuştuk. Solgun ışıklarda aksin düşmüştü gözlerime. Gölgenin suskunluğu bile güneşi yere indiriyordu. Ne zaman ısınmak istesem sözlerine, gözlerine koşuyordum.
Çalıntı zamanlardaki gülüşlerimizi, yapraklarını dökmüş ağaçların gölgesi yapıyorduk. Hiçbir mevsime aldırmadan çoğalıyorduk. “Gölgede çiçek büyümez” derlerdi. Yalan… Her yer gölgeydi ve yeşeriyorduk.
Sığınmaya başkaları gelmeye kalkıştığında, yakıyordum gölgemi. Düşlerime gelenler, gülüşlerimden eli boş dönüyordu. Kabuslarım maskelerimdi, üşüyorlardı. Yoklarımın kabuslarını seviyordum. Nice uykulardan açmıştı gözlerimi. Uykuya aç gözlerimle yakıyordum gece lambasını. Kızıyordu.
Gölgeydik, her mevsim sığındığımız. Dallarımız açıyordu her mevsim. Sıcaktan koruyor, yağmurun damlalarını topluyordu biz gidene kadar. Yangın güneşlerde gölge yapıyordum ellerimi.
Kedi misali sobanın etrafında uyuman için, kendimi katıyordum kora. O bile yakmıyordu yokluğun kadar. Sen ısınıyorken, ben yanıyordum.
Dar gölgenin sahibi sayıyordum kendimi. Hiç bir gölgede uzamamıştım bu kadar.
Gülüşün gölgelerine uzanıyorduk. Şimdi her yer gölge veya hiçbir yer. Hiçbir şarkının nağmesinde güneş yok, gölge de. Evren kuralları çürüdü bende. Güneşten öncesine döndü renkler. Her yanımda gece gölgeleri geziniyor.
Yangın çıktı, her yerim sessizlik yarası. Çaresizim. İlk hastalığım gölge yangınında. Yeni bir ilaç beklemiyorum.
Önce görmemiştim gölge yangınlarını. Her yerinde çıralar çakılı. Ekilmiş filizlerin isli bedenleri. Yangın diplerine inmiş sevdamın.
Gölgemi yaktın. Sessiz alevdi son nakaratı çığlığımın. Umutların derin dipleri geceydi, ay yoktu.
Kaldırımlar da yandı. Bütün sularımı sesine toplamıştım. Yağmur sindi bir köşeye, sesin gelir söner diye.
Her yazılanın ilk hecesiydin, yazılacakların da…
Yeni bestelerim gölgesiz, sevgisiz ve sıradan. Hiçbir gülüşüm sana bıraktığım gibi olmayacak artık.
Sığınmaların mevsimi geçti artık. Mutluluğa sığınıldığımız dar zamanlarda. Sığıntı sayılsak da dört duvarlarda.
Gölge gibi hayal de yangında. Gücü yetmez artık yeniden doğumlara. Korlanmış şarkıların saklanmış notaları dökülüyor dilimden. Her yerim duman. Görenler sis içinde sanıyorlar sarhoşluğumu. Oysa giyindiğim koyu hayaller…
Bunca sessiz zamanlarından bıkmış gölgem utandı. Kanatlarını açan gölgemin kanatları kırıldı.
Gölgem sandığım, şimdi gökyüzü. Güneş üstüne almış, gölge hangi dünyalarda ? İndiğinde kıyamet. Hangi eriyen taşın rengi uçuşacak alevinde ? Gökyüzü yere indiğinde gölgesiz kalacak.
Firardayım ! Ne sığınılacak birisiyim, ne de sığınacak.
Senli zamanları düşündükçe tesellime koşuyorum. Pişman olacaktım hızlı nefesimiz karışsaydı birbirine. İyi ki karışmadı tenimiz.
Yaşadığımca acizliğim ve talihsizliğim, arkanda bıraktığın gölge yangında ve seni de yakacak bir gün.
Gözlerimi arındırdım kirimden ve gölgem yok artık…