ORTAOYUNUNDA YABANCILAŞTIRMA KAVRAMI (2)
Orta oyunu, Türk toplumunun yüzyıllardan beri kişilik verdiği bir halk tiyatrosu türüdür. Kendi özelliklerimizden yeşermiş olan bu tür, kendi toplumunu, çevresini ve sorunlarını yansıtır. Orta oyunu’nda insansal açı güldürü yoluyla sağlanır. Orta oyunu geleneği içinde asık yüzlü, iç ezici, duyguları gıcıklayan tek bir tragedya, dram ya da bu anlamda bir oyun yoktur. Nedir bunun gerekçesi? Neden hep güldürü? Burada güldürü, “boş bir şekilde güldüren” olarak anlaşılmamalıdır. Orta oyununda güldürünün önemli toplumsal bir görevi vardır. Güldürü yoluyla doğruyu yanlıştan ayırmak, yapılacak ve yapılmayacak işleri göstermek, kötülüğe, zorbalığa, haksızlığa karşı halkı uyarmak... Bu tür oyunda “kıssadan hisse” çıkarmak niteliği, Orta oyununun görevci açısını açık ve seçik bir yolda önümüze serer. Üstelik, Orta oyununda yalnızca teknik özellik sanılan bazı gülünç hareketlerin bile birer toplumsal jest olduğunu söyleyebiliriz. “Kavuk Devirme”, “Pabuç Sektirme”, “Çene Yarıştırma”, “Etek Savurma” gibi kalıplaşmış ve bir hüner durumuna getirilmiş olan hareketlerin ülkemizin tarihsel gelişimi içindeki olayları, yabancılaştırarak ve üsluplaştırarak seyirciye ilettiğini savunabiliriz. Bunlar Türk tarihi içindeki bazı önemli evreleri gösteren simgelerdir; Yalnızca birer hüner olarak kabul edilemez. Öyleyse, Orta oyunundaki güldürü öğesi, seyirciye bir “yabancılaştırma” eylemi ile verilmektedir. Orta oyunu tiplerinin, özellikle Pîşekâr ile Kavuklu’nun hareketlerinin, belli bir toplumsal yaşayışa oturtulmuş, töresel ve siyasal gelişimlerin birer soyutlaması olduğu düşünülmelidir. İşte bu özellik içinde güldürü türünün halk tarafından sevilmesi, halka bir yargılama olanağı ortaya çıkarmasındandır. Orta oyunundaki “yabancılaştırma” yoluyla Türk toplumu içindeki iyilik, kötülük, sevgi, çatışma, acı, umut gibi kavramlar seyirciyi akıl yoluyla etkilemekte olan rasyonel bir çalışmaya götürmektedir. Seyirci, farkında olmadan, aklın önüne perde çeken duygusallıktan kurtulur, kendini, çevresini ve toplumun niteliklerini akıl aracıyla karar vererek değerlendirir.
Orta oyununda izlediğimiz “yabancılaştırma” kavramını yalınlaştırarak vermek gerekirse bunu birkaç düzeyde ele almak gerekir:
1.Metinde: Doğmaca yoluyla metne yabancılaşma
2.Oyun düzeninde
2-a. Genel olarak bütün düzende; oyunun oynadığı yer ve oynayışın tümü.
2-b. Oyunculukta
Oyuncu ile konu arasında
Oyuncu ile rolü arasında
Oyuncu ile hareketleri arasında
Oyuncu ile aksesuarı arasında
3.Dekorda: biri büyük, biri küçük iki paravanın her durumda kullanılması
4.sahne ile seyirci arasında
Şimdi, bu çizelgeye göre “yabancılaştırma” öğesini inceleyelim
1.Metinde:
Orta oyunu, doğmacaya (tulûata) dayanan bir oyun olduğu için, temel niteliklerin ilki doğrudan doğruya metne yabancılaşmasıdır Gerçi her oyun için hazırlanan bir senaryo vardır, ama bu senaryo üzerinde her sanatçı kendine göre değişiklikler yaptığı ve sözler eklediği için senaryo metni daha çok oynanışın yolunu çizen bir plandır. Bir örnek verelim: Başlangıçtan sonra gelen bölümde (“arzbar” denilen, Pîşekâr ile Kavuklu’nun ilk kez karşı karşıya geldikleri bölüm) çoğu kez Pîşekâr ve kavuklu karşılaşırlar ve Kavuklu Pîşekâr’ı tanımaz. Pîşekâr kendini tanıtmaya uğraşırken, Kavuklu’da kelime oyunları ve halkın güleceği nüktelerle Pîşekâr’ı yanıtlar. Şimdi Ödüllü oyunu ile Büyücü Hoca oyunlarının senaryo yönünden aynı olan, ama doğmaca konuşmalar açısından birbirinden çok ayrı olan Pîşekâr ile Kavuklu’nun karşı karşıya geldikleri bölümden birer parça aktaralım:
Ödüllü oyunundan:
Pişekar: Aman iki gözüm galiba dalgınlıkla tanımadınız
Kavuklu: Evet öyle oldu. ama sen beni tanıdın mı da aşinalık ediyorsun?
Pişekar: Hakkınız var iki gözüm, aradan seneler geçti, her şey gibi biz de değişmiş olacağız ki kendimizi tanıtamadık, affedersiniz. Demek ki bizde tebeddül etmiş bulunuyoruz
Kavuklu: Anlayamadım, tebevvül mü etmişiz?
Pişekar: Estağfurullah! Tebevvül değil, tebeddül, yani değiştik demek istedim.
............................................................
Kavuklu....) Ne söylüyorsun be adam allasen. Sen burada gelen geçene söz söylemek için mi duruyorsun?
Pişekar: ne münasebet a canım, Hiç insan bilmediği bir kimseye aşinalık eder mi? Bir kere alıcı gözüyle bana bak, herhalde tanıyacaksın birader.
Kavuklu: (Dikkatle bakarak) Buyur baktım
Pişekar: Tanıyamadın mı?
Pişekar: Aman Hamdi efendi, nasıl olur da tanımaz olursun? Zihnime dokunur.
Kavuklu: Bir müshil alırsın geçer
Pişekar: Midemden zorum yok a canım. Senin beni tanımayışın âdeta garaibimi mucib oldu
Kavuklu: Anlayamadım
Pişekar: Canım beni tanıyamadığına hayret ediyorum
Kavuklu: Zorla mı kendini tanıtacaksın onu anlayalım da ben de ona göre davranayım.
Büyülü Hoca oyunundan:
Pişekar: Galiba beni tanımadınız birader?
Kavuklu: Hayır tanımadım
Pişekar: Canım bir kere yüzüme iyice bak
Kavuklu: Canım tanımadım, zorla mı tanıtacaksın? Çekil de yoluma gideyim diyorum, buralarda duracak halde değilim. Ona da sen sebep oldun. Bir de yolumdan ala koymak istiyorsun
....................................................
Pişekar: İki gözüm acele etme kendimi tanıtayım
Kavuklu: Ulan bu tuhaf be. Zorla tanıtacaksın şimdi, peki buyurun bakalım tanıtın.
Pişekar: evvela nerden başlayayım?
Kavuklu: galiba ben senden evvel silsilenden başlayacağım
Pişekar: affedersiniz birader, yanlış anladınız, yani demek isterim ki, sizi tanıdığımı anlatmak için silsilenizden başlamak mı yoksa doğruca sizin şahsınızdan mı başlayayım?
Kavuklu: Sen dayağa kaşınıyorsun galiba? Ağzını topla da yol ver belaya girmeden şuradan defolayım
Pişekar: Müsaade buyurun Hamdi Efendi, birader size hayırlı müjdeler vereceğim
Kavuklu: Peki anladık, benim ismimi biliyor belki de yakından tanıyorsun (...)
Her iki parçada da Pîşekâr kendini tanıtmak ister, Kavuklu Hamdi Efendinin adını eder, Kavuklu ise Pîşekâr İsmail Efendiyi neden sonra tanır. Her iki parçanın sonunda Pîşekâr ile Kavuklu sarmaş dolaş olurlar. Metnin gelişimi aynı olmasına, oynayanların aynı kimseler olmalarına karşın, doğmacaya baş vurulduğundan metinden uzaklaşma, dolayısı ile metne yabancılaşma ortaya çıkar.
Başka bir örnek, Pîşekâr ya da Kavuklunun analarının ölüm haberini birinden birinin yanlış anlamasıdır. Metindeki gelişme aynıdır, ama birinde anası ölen Pîşekâr’sa öbüründe ******* kaybeden Kavukludur. Aynı yolda, doğmaca ile metne yabancılaşılmaktadır. Ödüllü ile Eskici Abdi oyunlarını karşılaştıralım.
Son düzenleyen asla_asla_deme; 14 Kasım 2008 14:43