Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Şubat 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Osmanlı eğitim sisteminde Hukuk ve Tıp okulları daha önce açılmış olduğundan ve hâlâ öğretim yapmakta olduklarından, yeni açılan Dârülfünunda bunları tamamlayacak şu üç şube açılmıştı.
Edebiyat
Ulûm-u Riyaziye ve Tabiiye (Fen)
Ulum-u Aliye-i Diniye (İlâhiyat).
Bu şubelere alınacak öğrenci sayısı 25-30 civarında sınırlandırılmış, ayrı bir bina ve yönetime gereksinme duyulmadan, Mülkiye Mektebi binasında ve onun müdürünün hizmetine verilmişti. Öğretim süreleri -birer yılı doktora sınıfları olmak üzere- Fen ve Edebiyat şubelerinde 3, ilâhiyat şubelerinde 4 yıl idi. Ancak öğrenci sayısı çok sınırlı tutulduğundan, siyasî, sosyal, felsefî ve tarihî derslere programda yer verilmediğinden ve fen dersleri dahil bütün dersler maarif müfettişleri tarafından kontrol edildiğinden, üniversitedeki dersler pek yavaş geçiyordu.
II. Abdülhamid’in bu Dârülfünun’u 1908 inkılâbına kadar devam etti. 1908’den sonra ise Mülkiye Mektebi’nden çıkarılarak Zeynep Hanım Konağı’na yerleşti. Başına bağımsız bir müdür getirildi. Programlar baştan aşağı değiştirildi. Öğrenci almadaki sınırlama, öğrencilerden ücret alma kaldırıldı.
Bu dönemde Darülfünunda esas değişikliği Emrullah Efendi gerçekleştirmiştir. Emrullah Efendi Maarif Nazırlığı zamanında yeni bir yönetmelik hazırlayarak yayınladı. Bununla Üniversiteye az çok malî ve idarî bir özerklik veriliyor, ayrı bir üniversite polisi kurulması bile öneriliyordu. "İstanbul Dârülfünunu" adını alan bu kurum, Tıp Fakültesini ve Hukuk mektebini de bünyesine alarak beş şubeden oluşan bir üniversite oldu. Ayrıca Bağdat ve Konya Hukuk Mektepleriyle, İstanbul’daki Dişçilik ve Eczacılık Yüksek okulları da Darülfünuna bağlandılar.
1914-1919 yılları arasında ise Almanya’dan 20 kadar profesör, doçent, asistan getirildi. Bunlar bazı enstitüler (Dârülmesai) ve laboratuvarlar kurarak âletler getirmişler, programları kendi bilgilerine göre genişleterek Mütarekeye kadar İstanbul'da öğretim faaliyetinde bulunmuşlardır. Mütarekeden sonra anlaşmaları feshedilerek Türkiye'den çıkartılmışlardır.
1919'da yeni bir yönetmelik çıkartılarak üniversiteye ilmî muhtariyet verildi. Sınıf usulü yerine sömestir usulü kondu ve fakültelerin adı “medrese” oldu. Bu arada savaş dolayısıyla erkek nüfusun büyük ölçüde silâh altına alındığı dönemlerde Dârülfünun öğrencilerinin yaş ortalaması küçüldü ve Şubat 1914’te başlayan hanımlara Üniversite dersleri verilmesi, 1916 yılında bir bir İnas Dârülfünunu kurulmasıyla sonuçlanmıştı. 1917 yılında da Tıbbiye’ye de kız öğrenci alınmaya başlanmış, kızlar çarşafı atamamakla beraber peçeyi kaldırmışlar, 1918 yılında da üniversitede karma konferanslar verilmeye başlanmıştır. Cumhuriyetten sonra kadınlara mutlak serbesti verilip karma eğitime tam anlamıyla izin verildikten sonra İnas Darülfünunu kapatılarak dağıtılmıştır.
5.6. Mesleki ve Teknik Öğretim
Türk eğitim tarihinde meslekî eğitimi iki aşamada incelemek lâzımdır. Birinci aşamada, sanayi devrimine kadar -bütün dünyada olduğu gibi- Türk toplumunda da geçerli olan, el sanatlarına ve toplumun genel ihtiyaçlarına ilişkin meslekî eğitim; ikinci aşamada ise sanayi devriminin getirdiği şartlara uygun olarak yapılan teknik eğitim.
İlk aşamadaki meslekî ve teknik eğitimin, Türk eğitim tarihinde iki büyük kurumu vardır: Ahi ocakları ve Enderun mektebi.
Selçuklular ve Beylikler döneminde etkili olan Ahi-esnaf örgütü toplumdaki etkisini zamanla yitirdikten sonra, ülkede meslekî yönden bir karışıklık olmasını önlemek için, 1727’den itibaren "Gedik” usulü uygulanmaya başlanmıştır. Buna göre bir kişi çıraklık- kalfalık kademelerini geçip usta olmadıkça dükkan açamazdı.
Ama Büyük Fransız Devrimi ile, Avrupa’nın lonca örgütü ve meslekî-ticarî gelenekleri özellikle 1840’lardan sonra hızla yıkılmaya başladı. Tekniğin üretime uygulanması bir sanayi devrimi yarattı. Tüm dünyanın sosyal ve ekonomik hayatını değiştiren bu devrim, yerli mallar ve el sanatlarını hızla öldürmeye başladı.
Önceleri bazı el mahareti olan askerleri pratik bir biçimde yetiştirerek yürütülmeye çalışılan askerî fabrikalar için eleman yetiştirmek amacıyla, -daha sonra oldukça örgün bir meslekî eğitim veren- "idadi-i sanayi alayları" kuruldu.
Bu arada Osmanlı Devleti’nin Niş Valisi olan Mithat Paşa'nın 1861 yılında Niş’teki müslüman ve Hıristiyan kimsesiz çocukları toplayarak "Islâhhane" adıyla sanat öğreten bir hayır kurumunu meydana getirdiğini görüyoruz. Mithat Paşa daha sonra aynı tip kurumları başka yerlerde de açtı. Bunun sonucunda özellikle çuha dokuması çok gelişti. Bu örnek girişimler, başka valilerin de dikkatini çekti. Vilayetlerde "Islahhane komisyonları" kuruldu. Halep, Trablusgarp, Diyarbakır, Kastamonu, İzmir, Konya vs. vilayetlerde, valilerin ve hayırsever yurttaşların girişimleriyle Islâhhaneler kuruldu.
Mithat Paşa daha sonra Şûrayı Devlet üyeliğine atanması dolayısıyla İstanbul’a geldiğinde, gene Islahhane tipi okullar kurulması konusunda çalıştı, yönetmelik hazırladı. Gerçekten de, 1868 yılında İstanbul Sanayi Mektebi’ni kurdurdu. Bu okullarda çocuklara terzilik, kunduracılık, debbağlık, mürettiplik, arabacılık, külâhçılık, dokumacılık vs. gibi sanatlarla alfabe, yazı, Kurân, İlmihal, basit hesap ve defter tutma gibi bilgiler de veriliyordu.
Taşradaki Islâhhaneler 1885'ten itibaren "Mekteb-i Sanayi" adını almaya başladılar. İstanbul Sanayi Mektebi ise Orman, Maden, Ziraat Nezaretine bağlı olduğundan biraz daha derli toplu idi. Sanayi okullarının Birinci Dünya Savaşı sırasında çoğu kapandı. Cumhuriyet dönemine kadar ancak Edirne, İstanbul, Adana, Ankara, Bursa, Sivas, Kastamonu, Konya ve Bolu sanayi okulları güçbelâ yaşayabildi. Cumhuriyetten sonra sanayi okulları sanat okulları haline getirildi.
Maarif Nezareti'nin kadınların meslekî eğitimlerine ancak 1879 yılında, İstanbul içinde bazı okullar kurarak başladığı görülüyor. Daha sonra “kız sanayi mektebi” adını alacak bu kurumların öğretim süreleri beş yıl idi. İptidai ve rüşdî öğretim kademelerini içeren okul bir yandan normal okul programlarını uyguluyor; diğer yandan da atölyelere dikiş, örgü, dokuma, işleme, resim, çiçek vs. gibi uygulamalar yapıyorlardı. II. Meşrutiyet sırasında bazı düzeltme çalışmaları dolayısıyla kapatıldı. Daha sonra yeniden kuruldu ve 9 yıl üzerinden öğretim programı düzenlendi. Ama savaş yıllarında verimli bir çalışma yapılamadı.
Ticaret okulları
Osmanlı yönetiminin, dış borçlar sonucu iyice bunaldığı sıralarda bir ticaret okulu kurulması için çeşitli çalışmalar yapıldı. 1860, 1880, 1881 yıllarında okulun kuruluşunu gerçekleştiremeyen bazı girişimlerde bulunuldu; ancak 1881 yılında yapılan girişimde Ticaret Bakanlığına bağlı bir Ticaret Okulu kurulmak istenildi. Fakat gene başarılamadı. En sonunda, 1883 yılında "Hamidiye Ticaret Mekteb-i Alisi” adıyla bir ticaret okulu kuruldu. İki yıl öğretim süreli bu okula, aklî bir program yapılamadığından öğretim yürümedi ve okul kapandı. 1894 yılında üç yıllık bir yüksek okul olarak tekrar açıldı. II. Meşrûtiyetten sonra da kadrolu öğretmenleri olan ve tam gün öğretim yapılan bir kurum haline getirildi. Okul, o zamanki Rum, Ermeni ve İngiltere, İtalya, Rusya ve Avusturya devletlerinin ticaret okullarından çok aşağıda bir öğretim yapıyordu.
Bunların dışında Osmanlı devletinde tarım eğitimi alanında 1886-1889 yılları arasında kurulduğu tahmin edilen İstanbul Halkalı Ziraat Mektebi, XX. yüzyıl başlarında çok şeyler beklenilerek ülkenin 12 yerinde kurulan Ziraat Ameliyat mektepleri, 1910 yılından sonra Siroz, Hama, Antalya, Halep vs. yerlerde açılan Çiftlik okulları, Amele mektepleri, bahçıvanlık mektepleri, ipekçiliği fenni bir şekilde öğretmek amacıyla 1887 yılında Bursa’da kurulan ve daha sonra ülkenin 5-6 yerinde açılan Darülharirler, 1868 yılında kurulan Ormancılık Okulu, kuruluşu 1848'e giden Veteriner (Baytar) okulu, Şimendifer Okulu, Mühendis Mektebi, Posta ve Telgraf Mektebi, Kadastro Mektebi, Kondüktör Mektebi gibi birçok Batı tipi meslek okulları kurulmuş ve bunlar Devletin ve toplumun modernleşmesinde önemli roller oynamışlardır.
Sonuç
Osmanlı eğitimi uzun yıllar mektep-medrese ikili sistemi üzerine kurulmuştu. Medreseler –bugünkü anlamda- orta, yüksek ve hatta yüksek lisans ve doktora kademelerini kapsayan bir eğitim veriyordu. Bu ikili sistemin dışında hafız yetiştiren Darülhuffazlar, tıp eğitimi yapılan Darüşşifalar ve Osmanlı saray görevlilerini ve dolayısıyla devlet adamlarını yetiştiren Enderun mektebi da vardı.
Bu sistem uzun yüzyıllar Osmanlı Devletinin genel ihtiyaçlarını karşıladı.
Batıda 12. yüzyılda başlayan gelişmelerin baskısını Osmanlı Devleti 18. yüzyıl içinde açık olarak hissetmeye başladı. Bu değişikliklere kendi eğitim ve bilgi üretme sistemi ile karşılık vermesi mümkün değildi. Kritik karar verme süreçlerinden sonra, Batı eğitim sistemini önce askeri bilimler ve tıp alanında; devlet organizasyonunu Fransa örneğine göre kurmaya başladıktan sonra da sivil eğitim alanında taklit etmeye başladı. Batı tipi eğitim kurumlarını devlet kendi bütçesinden kurmaya başladı. Klasik mektep-medrese sisteminde ise eğitim kurumları devletin müdahale etmekten çekindiği vakıf sistemi içinde yönetiliyordu. Devlet eskiden de medrese sistemine müdahale etmiyordu, Batı tipi eğitim kurumlarını kurmaya başladıktan sonra da bu klasik eğitim kurumlarına bir yardım yapmadığı gibi, açık müdahalelerden de kaçındı. Dolayısıyla iki sistem bir arada yaşamaya başladı.
Batı tipi eğitim kurumları sadece Osmanlı devlet görevlilerinin kurduklarından ibaret değildi. Yabancı devletler ve Osmanlı uyruğundaki Hıristiyan toplumlar da kendi çıkarları için Batı tipi eğitim kurumları kuruyorlardı. Öyle ki, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı ülkesinde mektep-medrese sistemi, Batı örneğine göre oluşturulan Osmanlı eğitim sistemi, yabancı devletlerin ve azınlıkların okul sistemleri olmak üzere, amaç olarak birbirlerinden oldukça farklı dört sistem hüküm sürüyordu.
Bunlar arasındaki mücadeleyi Batı tipi Osmanlı devlet okulları kazandı. Çünkü klasik Osmanlı eğitimini oluşturan mektep ve medreselere yeni yatırım yapılmadığı gibi, zaman içinde vakıfların hemeh hepsinin düzeni bozuluyordu. Fatih ve Kanuni’den başka, klasik sistemi destekleyecek külliyeler kuran padişahlar çıkmamıştı. II. Abdülhamit başta olmak üzere, son dönem Osmanlı padişahları tercihlerini hep Batı tipi eğitim kurumlarından yana kullanmışlar, devlet yatırımlarını oraya yöneltmişlerdi.
Osmanlı Devletini ortadan kaldıran savaş yılları içinde, ilerde Türkiye Cumhuriyeti’ni rahatlatacak şekilde birtakım gelişmeler oldu. Ermeniler uzun süre devam eden isyan ve ayaklanmaların sonunda büyük ölçüde ülkeyi terkettiler. Rum azınlık daha I.Dünya Savaşı yıllarından itibaren Yunanistan’a göçe başlamıştı, Kurtuluş Savaşından sonraki “mübadele” içinde büyük ölçüde Yunanistan’a geçtiler. Dolayısıyla Osmanlının çöküş döneminde Türkiye örgütlü ve dini farklı azınlıklardan böylece kurtulmuş oldu. I. Dünya Savaşı’na Almanya safında giren Türkiye, Alman ve Avusturya dışındaki yabancı devlet okullarını Savaş başlarında kapatmıştı. Almanya Savaşı kaybedip İngilizler Türk politikasına hakim olunca da kendi okullarını açtırmaya çalışıp Alman ve Avusturya okullarını kapattırdı. Daha sonra başlayan savaş yılları içinde hiçbir yabancı devletin okul sistemi tekrar etkin hale gelemedi. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti, laik eğitim politikasını uygularken çok büyük engellerle karşılaşmadı.
Türkiye Cumhuriyeti 1924 yılında “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” çerçevesinde aşağı yukarı bin yıllık geçmişi olan medreseleri kapatıp öğrenci ve öğretmenlerini ortaöğretim kurumlarına aktardığında, medreselerden de önemli bir direniş görmedi. Zaten medreseler doğal ömürlerini bitirmişler, devlet bütçesi desteğinde örgütlenen, öğretmenleri yetişen, mezunları devlet çarkını çeviren yeni sistemle mücadele edemezdi. II. Abdülhamit döneminde uygulanan medrese öğrencilerine askerden muafiyet uygulaması da bu kurumların disiplinini alabildiğine bozmuş, ciddi din eğitimini ilk başlardaki gibi Fatih ve Bayezıt Camilerine kaçırtmıştı. Dolayısıyla medreselerin klasik sistemde devam etmesi zaten mümkün değildi. Medreselerin ıslahı için hazırlanan program taslaklarına bakıldığında, bu kurumların büyük ölçüde Batı tipi eğitim kurumlarının programlarını taklit etmeye başladığı, bugünkü İmam-Hatip Liselerinin programlarına benzer programlar uygulamak istedikleri görülüyordu.
Türk eğitim sistemi Osmanlılar döneminde adeta medreseden mektebe geçiş işlemini tamamlamıştı. Cumhuriyet’in laik eğitimi, dini eğitime devletin hiç karışmaması ve toplumların yapmasını da engellemesi şeklinde uygulanınca, belli bir dönem sonra din eğitimi talebi politikacıların bile kullandığı bir güç haline geldi. Bunun sonucu olarak açılan Kuran Kursları ve İmam-Hatip Okulları çağdaş eğitime Türkiye’nin yeni politik sistemine uyum gösteremediği için adeta medreselerin yeniden kurulması gibi algılandı ve Devlet bu gelişmelere karşı bir takım tedbirler almak zorunda kaldı. Eğer Türkiye’de devlet din eğitimini ciddi boyutlarda alır ve demokratik yapıyı bozmayacak şekilde devlet okullarında bu bilgilendirme ihtiyacını karşılarsa, mektep-medrese düzenini andıran Kurs ve İmam-Hatip lisesi modeline pek ihtiyacı kalmayacağı söylenebilir.
Kaynaklar Akgündüz, Hasan. Klasik dönem Osmanlı medrese sistemi. İstanbul 1997
Akgündüz, Hasan. Medreseler ve üniversiteler (Türk ve İngiliz örnekleri üzerinde mukayeseli bir inceleme). Diyarbakır 1998
Aksel, Malik. Eski mahalle mektepleri. Eğitim Hareketleri. 18-19,1956. 14-15
Akyüz, Yahya. Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1999'a). İstanbul: Alfa yay. 1999 7.baskı
Atay, Hüseyin. Osmanlılarda Yüksek Din Eğitimi. İstanbul, Dergâh Yayınları,1983
Ayasbeyoğlu, Nevzat. Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitimi - Kuruluşlar ve Tarihçeler. Ankara: Milli Eğitim Basımevi, 1948.
Aytaç, Kemal. Avrupa Eğitim Tarihi. DTCF Yay, Ankara,1980
Baltacı, Cahit. XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri. İstanbul: İrfan Matbaası, 1976.
Birinci, Ali. Mahalle mektebine başlama merasimi ve mektep ilahileri. II.Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri. Ankara 1982. 37-57.
Bozdemir, İbrahim. Osmanlı Sıbyan Mekteplerinde Eğitim ve Öğretim. Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. Master Tezi 1991.
Brehier,L. “L'Enseignement Supérieur à Constantinople dans la dernière moitié du XIe siecle” Revue Internationale de l'Enseignement Superieure. 1899. s.110-112
Brehier,L. “Notes sur l'Enseignement supérieur à Constantiople”. Byzantion. Bruxelles 1926 s.73-94.
Çelebi, Ahmet. İslamda Eğitim Tarihi (Çev. Ali Yardım). İstanbul: Dergah Yay. 1976.
Ergin, Osman. İstanbul Mektepleri ve İlim, Terbiye ve Sanat Müesseseleri -dolayısıyla- Türkiye Maarif Tarihi V cilt. . İstanbul 1977 (2. baskı).
Ergün, Mustafa; T.Duman. 19. Yüzyılda Osmanlı Askeri Okullarının Ders Programları ve Ders Kitapları. Yeni Türkiye.7,1996. 494-511
Ergün, Mustafa. İkinci Meşrûtiyet Devrinde Eğitim Hareketleri (1908-1914). Ankara: Ocak yay. 1996
Ergün, Mustafa. Türk Eğitim Sisteminin Batılılaşmasını Belirleyen Dinamikler. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, 17, 1990. S.453-457
Esin, E. “Muyanlık” Uygur “Buyan” yapısından (Vihara) Hakanlı Muyanlığına (ribat) ve Selçuklu Han ile medreselerine geçiş” Malazgirt Armağanı. Ankara 1972 s.82.
Godard, A. “L'origine de la madrasa, de la mosquée et du Caravanserail à quatre-Ivans” Ars Islamica XV-XVI s.1-9
Gül, Ahmet. Osmanlı medreselerinde eğitim-öğretim ve Darülhadislerin yeri. Ankara 1997
İhsanoğlu, Ekmeleddin. Darülfünun tarihçesine giriş I (ilk iki teşebbüs). Belleten. 210,1990. 699-738
İhsanoğlu, Ekmeleddin. Darülfünun tarihçesine giriş II (üçüncü teşebbüs Darülfünun-u Sultani). Belleten. 218,1993. 201-239.
İhsanoğlu, Ekmeleddin. Darülfünun. Mefhum ve müessese olarak Sultan II.Abdülhamit dönemine kadar gelişmesi. Sultan II.Abdülhamit ve Devri Semineri 27-29 Mayıs 1992. İstanbul: Edebiyat Fak. Yay. 1994. 173-190
İhsanoğlu, Ekmeleddin. Mühendishane-i Berr-i Hümayun başhocası İshak Efendi. Hayatı ve çalışmaları hakkında arşiv belgelerine dayalı bir değerlendirme. Belleten 207-208,1989. 735-765
İhsanoğlu, Ekmeleddin. Osmanlı İmparatorluğunda bilim, teknoloji ve sanayide modernleşme gayretleri. Osmanlı Bilimi Araştırmaları II. İstanbul: İ.Ü. E.F.yay. 1998. 1-22
İhsanoğlu, Ekmeleddin. Tanzimat Öncesi ve Tanzimat Dönemi Osmanlı Bilim ve Eğitim Anlayışı. 150. Yılında Tanzimat. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1992
İlkin, Selim. Osmanlı İmparatorluğu'nda Eğitim ve Bilgi Üretim Sistemlerinin Oluşumu ve Dönüşümü. Ankara 1993
Kaçar, Mustafa. Osmanlı İmparatorluğu’nda askeri teknik eğitimde modernleşme çalışmaları ve Mühendishanelerin kuruluşu (1808’e kadar). Osmanlı Bilimi Araştırmaları II. İstanbul: İ.Ü. E.F.yay. 1998. 69-137
Kara, İ.; A.Birinci. Mahalle Mektebi Hatıraları. İstanbul 1997
Koçer, Hasan Ali. Türkiye'de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi (1773-1923). Ankara: Uzman Yayınları, 1987.
Koçer, Hasan Ali. Türkiye'de Öğretmen Yetiştirme Problemi (1848-1967). Ankara: 1967.
Koçu, R.Ekrem. Sıbyan mektepleri. Hayat Tarih Mecmuası. 2,1966. 24-28
Mahmut Cevat. Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı. İstanbul: Matbaa-i Amire 1338/1922.
Pederson. “Mescid” mad. İslâm Ansiklopedisi c.VIII.
Sayılı,A. “Higher Education in Medieval Islam” Ankara Üniversitesi Yıllığı. c.II (1948)'den ayrıbasım.
Talas, A. La Madrasa Nizâmiya, Paris 1939.
Tekeli, İlhan; S.İlkin. Osmanlı İmparatorluğu’nda eğitim ve bilgi üretim sistemlerinin oluşumu ve dönüşümü. Ankara: TTK yay. 1993
Uzunçarşılı, İ.H.. Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı. Ankara TTK yay. 1965
Ülkütaşır, M.Şakir. Eğitim Tarihimizde Sıbyan Mektepleri. Türk Kültürü. 33, 1965