Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Şubat 2007       Mesaj #3
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  b1.jpg
Gösterim: 2016
Boyut:  30.7 KB
Bio-Teknolojinin Arkaplanı:
GEN BENCİLDİR
İnsanlığın en büyük ve geri dönülmez başarılarından biri "GENOM" projesidir. İnsanın kendi ve diğer canlılarının gizemli planlarını ele geçirmesidir. Amerikalı genetik uzmanı Craing Venter, insan genomundaki genleri patentleyen kişidir. Craing Venter’in "patent"lemesiyle ilgili olarak, İngiliz John Sulston 2001 yılının başlarında şu saptamayı yapmaktadır. "Yaşayan her insan evrimsel bir başarının öyküsüdür. Bu süreçte ancak bencil genler seçilerek hayatta kalabilirler. Evet gen bencildir ama bir o kadar da bilgedir. Korkarım ki bilgelikten sıyrılmış genlerin zaferi canlıların sonu olacak."

Asılında İngiliz John Sulston’un canını sıkan neden, Amerikalıların patentledikleri genleri tekelleştirme korkusudur. Ki Incyle ilaç şirketi yarışı kazanırsa ödülü kimselerle paylaşmayacağını açıkça beyan etti. Başka bir deyimle bio-teknoloji, masum duygularla gelişen bilimsel bir alan değildir. Bence teknolojinin arka planı modern yüzünden daha caziptir ve sorguya muhtaçtır. Mesela; 1928’de penisilini bulan Amerika ancak 30 yıl sonra bir deprem vesilesiyle askeri kontrol altında sivillere kullandırtmıştır. Topraksız tarım, yine Amerikan ordusunun bir adada yalnız olarak besinlerini üretme çabası sonucu ortaya çıkmıştır.

Bu araştırmalara büyük sermayenin ayrılması "genom" gibi bazı projeleri tamamlamak için hükümetlerin ya da kamu kuruluşların desteklediği araştırma kurumları ile özel şirketlerin yarışması boşuna değildir. Yakın bir zamanda eczanelere reçete ile değil kalıtsal bilgilerimizi taşıyan CD’lerle gideceğiz. Yani kişiye özel ilaç dönemi başlayacaktır. Craing Venter’in çalıştığı şirket her isteyene bu bilgileri içeren CD’yi bin dolara verebileceğini söylemektedir. Yine aynı şirket kan tahlili için hastanelere gerek kalmayacağını, otobüs duraklarına konacak bankamatik benzeri aletlerle otobüsü beklerken tahlil sonuçlarını alabileceğimizi iddia etmektedir. Örneğin profesyonel ordu kavramı bu bağlamda değişeceğe benzemektedir. Çünkü ordu hangi özellikte asker istiyorsa "Embriyo" ısmarlayabilecektir. İnsan ‘genom’ projesinin belli başlı iki tane aktörü bulunmaktadır. Bunlar, ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) ve İngiliz Tıbbi Araştırmalar Konseyi’dir. Bu iki aktör 1996 yılında Bermud’da yaptıkları anlaşmada insan genlerini toptan patentleme konusunda anlaştıkları halde birbirlerine güvenmediklerini defalarca deklare ettiler.(Bilim Teknik Dergisi, 1999 Şubat Sayısı)

Yani bu iki patron isterlerse çok kolay bir şekilde yeni hastalıklar icad eder ve ilaçları için insanlığı sıraya sokabilir. Transgenik organizmalarla elde ettikleri bitkilerle herhangi bir ülkenin bitki florasını yok edip kendi tohumlukları için mecbur hale getirebilirler. Çoğu kimseler Türkiye gibi ülkelerde bitki ajanlarının dolaştığını bilmez. Bir çok ülkenin bitki envanteri kendi hükümetlerince bilinmediği halde Silikon Vadisi bu bitkilerin genlerini çoktan saydı bile. Batı kaynaklı teknolojik gelişmeler hiçbir zaman sonuçlarını sahiplerine yansıtmaz. Nükleer enerjiden tutunda, atmosferdeki sera etkisine, transgenik bitkilerden GDO organizmalarına kadar ki örnekler bu mantığın ürünüdür.

"Kimyasal Tehlike"


Yaşamımızı kolaylaştıran maddeler yaşamımızı tehdit ediyor. Kuzey Fransa’daki bulutlar neredeyse bitki ve böcek öldürücü ilaçlardan oluşmuştur. Hatta bu ilaçlardan dolayıdır ki bazı bölgelerdeki balıklar cinsiyet değiştirmektedir. "Yapay moleküller dünyadaki yaşamın temelini değiştiriyor mu?" diye bir soru sorulsa; bu ürkütücü soruya kimsenin verebileceği cevabı yoktur. 1997 EDF (OECD Ülkelerini Koruma Amaçlı Yıllık Raporlarıdır.) raporunda yer alan kimyasalların gösterildiği tablo yeterince ürkütücü olsa gerek.

Transgenik Organizma Kullanımının Sonuçları


Genetik mühendisliği; benzer olmayan organizmalar arasında tek veya daha fazla genin izole edilip kesilip birleştirilme ve aktarılmasıdır. (Normal koşullarda oluşması beklenmeyen (GD)Gen Kombinasyonları) Genetik olarak değiştirilmiş (GD) yani transgenik ürünler; virüsler, bakteriler, hayvanlar ve bitkilerden genler içerirler. Örneğin kutuplarda yaşayan bir balıkta donmayı önleyen gen domatese nakledilip kışın yetişen domatesler elde ediliyor. Ya da muz kokulu domatesler üretiliyor. Bu çalışmalar yüklü bütçelerle mümkündür. Diğer teknolojik gelişmeler gibi bio teknoloji alanlarında da güç odaklarının bulunmaması mümkün değildir.

GDO yetiştiren şirketlerin tamamı Batı kökenlidir. Kamuoyuna açıklanan bilgiler, %30’u geçmemektedir. Batıdaki küçük bir gıda firması dahi çok gelişkin laboratuar ve AR-GE’lere sahiptir.

GD’lerin üretimi ve tüketimine bağlı olarak ortaya çıkacak olan sonuçları tartışmak üçüncü dünya ülkeleri için lükstür. Tavuk geni taşıyan mısırlar, böcek öldüren soyalar, gelişmiş ülkelerin kamuoyunda tartışılır. Ama üçüncü dünya ülkelerinde hükümetlerin dahi tartışması gereksiz ve lükstür.

GDO’lardan kaçacak olan genler yaban ortamdaki akrabalarını yok edip doğadaki ekolojik dengeyi olumsuz etkileyecektir. Belki de yakın bir zamanda bitkiler üzerinde oynanan bu oyun toprak varlığını anlamsız kılacaktır. Bilinçsiz tohumluk alımlarıyla yerli bitki türleri yok olup tohumculuk tekelleşmeye doğru gidebilir. Bugün ülkemizin kimi şehirlerinde bazı yöresel ürünler batılı tarım uzmanları tarafından adeta kontrol altına alınmıştır. Örneğin Malatya’da birçok kayısı üreticisinin ürünü Fransızlarca ağaçta iken satın alınmakta olup tüm teknik ve tetkikler bunlar tarafından uygulanmaktadır. Amasya’nın misket elmaları İtalyanlarca yeniden keşfedilmektedir. Yabani bitki türlerinin yurt dışına ne amaçla çıkartıldığı kimseler tarafından bilinmemektedir.

Göstermelik bio-güvenlik önlemleriyle bilge doğanın üzerindeki emperyal eller geri çekilmeyecektir ve en acısı da üçüncü dünya ülkelerinin bilimsel tecrübeleri; "Hayat tecrübesi, 24 saat olan bir ‘bir gün böceği’nin ömrü kadar olacaktır. Bu böcek güneşin doğuşunu ve batışını bilir ama güneşin hergün doğup battığını hiçbir zaman bilemeyecektir."
Son düzenleyen Safi; 12 Haziran 2016 01:46