12 Şubat 2007 Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programı
ANKARA, TOBB Hisarcıklıoğlu: “Türkiye’nin küresel piyasalardaki yarışta öne çıkması, rekabet gücünü artırması, bilgi, bilgi teknolojileri ve yenilikçiliğe yapılacak yatırımlarla mümkün olacaktır. Günümüz dünyasında rekabet gücünün ana unsurunu “bilgi ve bilgiye dayalı ekonomi” oluşturuyor.”
1 Ocak 2007 tarihinde başlayan Avrupa Birliği Yedinci Çerçeve Programı, TÜBİTAK, TOBB ETÜ ve TURBO-ppp işbirliğiyle düzenlenen toplantıyla tanıtıldı. İşletmeler, gerçek kişiler ve üniversitelere araştırma geliştirme alanında kaynak sağlayacak olan 7. Çerçeve Programı, ilk kez yedi yıl süreli olarak ve bütçesi yükseltilerek uygulanacak. TOBB ETÜ sosyal tesisler toplantı salonunda yapılan toplantıya, Devlet Bakanı Ali Babacan, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Nükhet Yetiş, TOBB ETÜ Rektörü Prof. Dr. Tahsin Kesici, AB Komisyonu Araştırma Genel Müdürü Jose Manuel Silvia Rodriguez ve NOKIA teknoloji politikalarından sorumlu Başkan Yardımcısı Erki Ormala katıldı. Toplantının açılışında konuşan TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, bilgiye yapılan yatırımın, geleceğe yapılan yatırım olduğunu vurgulayarak, “Türkiye’nin küresel piyasalardaki yarışta öne çıkması, rekabet gücünü artırması, bilgi, bilgi teknolojileri ve yenilikçiliğe yapılacak yatırımlarla mümkün olacaktır. Günümüz dünyasında rekabet gücünün ana unsurunu “bilgi ve bilgiye dayalı ekonomi” oluşturuyor” dedi. TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun konuşması şöyle: “Çerçeve programları KOBİ’lerimize büyük fırsatlar sunmaktadır. Bunlardan yararlanmak veya sadece seyretmek de bizim elimizdedir. 6'ncı çerçeve programına yapılan başvuruların sadece yüzde 17'si KOBİ’lerimize aitti. Demek ki, KOBİ’lerin çok daha aktif bir şekilde hazırlanması gerekiyor. Bu konudaki en büyük sıkıntımız, çerçeve programlarına yönelik çabaların, dağınık ve belli bir stratejiden yoksun bulunmasıydı. Bu yüzden Türk iş camiası olarak, TÜBİTAK’ın, bu konuda liderliği üstlenmesinden memnuniyet duyuyoruz. TÜBİTAK’ı, sanayiden, özel sektörden kopuk, bürokrasiye boğulmuş eski yapısından kurtararak, bilimi ve inovasyonu destekleyen, çağdaş bir yapıya kavuşturulmasında büyük emeği olan, sayın başkan Nüket Yetiş’e de ayrıca teşekkürlerimizi sunuyoruz. Çerçeve programları Avrupa ülkelerinde 25 yıllık süreci ifade ediyor. Türkiye ise ilk defa 6'ncı Çerçeve Programına katılmıştı. Bu bir öğrenme süreciydi. Elimizdeki bilgilere göre, 6'ncı programa başvuran 1,217 projeden 847’sinin, yani % 70’nin geri çevrildiği görüyoruz. Demek ki proje hazırlamanın teknik altyapısında, çözmemiz gereken sorunlar var. Toplam 370 proje için sağlanan yaklaşık 50 milyon Euro’nun, Türkiye’nin programa sağladığı maddi katkının ancak beşte biri düzeyinde kalması, üzüntü vericidir. Yani biz kendi cebimizden, Avrupa Birliği ülkelerinin araştırma geliştirme projelerini finanse etmişiz. Türkiye'nin bu programa katılmama lüksü yok. Araştırma ve geliştirme konusunda zaten çok geride kalmış durumdayız. Üniversitelerimizdeki akademisyen başına düşen bilimsel yayın sayısı, yılda ancak 0,52 düzeyinde, yani yılda bir tane bile değil. Araştırmacı sayımız az. Üniversite-Sanayi ilişkisi kurulmadığından, sanayicimiz bu süreçleri bilmiyor ve bilmedikleri bir alana da doğal olarak para yatırmak istemiyorlar. Oysa bilgiye yapılan yatırım, ülkemizin ve işimizin geleceğine yapılan yatırımdır. Bilgiye yapılan yatırımın önemi, ülkemizde anlaşılmaya başlanmıştır. Nitekim hükümetimiz özel sektörün AR-GE çalışmalarına destek olmak amacıyla çok önemli bir finansal desteği TÜBİTAK’a aktarmıştır. Bu aktarılan kaynağın önemini özellikle dikkatlerinize sunmak istiyorum. Türkiye’nin küresel piyasalardaki yarışta öne çıkması, rekabet gücünü artırması, bilgi, bilgi teknolojileri ve yenilikçiliğe yapılacak yatırımlarla mümkün olacaktır. Günümüz dünyasında rekabet gücünün ana unsurunu “bilgi ve bilgiye dayalı ekonomi” oluşturuyor. Nitekim Avrupa Birliği’nin Lizbon Stratejisi ile üye devletlerin önüne koyduğu hedef de, dünyanın bilgiye dayalı en rekabetçi ekonomisi” haline gelmektir. Ülkemizin sahip olduğu genç nüfusunun, küresel piyasada Türkiye için rekabet avantajı haline dönüşmesi, genç nüfusun eğitimine ve toplumun bu kesimine beceri kazandırılmasına yapılacak yatırımla mümkün olacaktır. Rekabet gücü yüksek ülkelerin bu güçlerinin arkasındaki itici gücü, tesadüf veya mucize değildir. Mucize, ülkelerin araştırmaya, araştırmacıya ve yenilikçiliğe yaptıkları yatırımla mümkün olmaktadır. Türkiye’nin toplam ihracatı içindeki yüksek teknoloji ürünlerinin payı yüzde 7 seviyesindedir. Buna karşın orta teknolojinin payı yüzde 31, düşük teknolojinin payı yüzde 44’tür. Dış ticaretteki açığımızı azaltmak ve küresel rekabet ortamında ayakta kalabilmek için bu yapıyı iyileştirmek zorundayız. Global piyasalardaki güçlü rekabet baskısıyla baş edebilmek ve Türk firmalarının bu piyasalardaki varlığını sürdürebilmek, teknolojik alandaki güçlü alt yapının oluşturulmasıyla mümkün olacaktır. Ayrıca Türkiye, 2005–2010 yılları arasında araştırmacı sayısını 40 bine, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine milli gelir içinde ayıracağı payı da yüzde 2’ye çıkarmayı hedeflemektedir. Bu açıdan, Avrupa Birliği’nin 7’nci çerçeve programına iş dünyası olarak çok önem veriyoruz. Yedi yıllık dönemde, Türk araştırma kuruluşlarının, KOBİ’ler başta olmak üzere, ülkemiz girişimcilerine yönelik, ciddi bir kapasite oluşturabileceklerine inanıyorum. Değerli bakanımız Ali Babacan, hem ekonomiden sorumlu olması hem de AB Baş müzakerecisi olması açısından, Türk ekonomisinin AR-GE ihtiyaçlarını en iyi bilen siyasetçimizdir. Avrupa Birliği’nin 7. çerçeve programından iş dünyasının azami ölçüde yararlanması için gayret göstermektedir. Kendisine teşekkür ediyorum.” Kaynak: TOBB