Arama


MaKaLeLe - avatarı
MaKaLeLe
Ziyaretçi
18 Şubat 2007       Mesaj #3
MaKaLeLe - avatarı
Ziyaretçi

TARİH


KEŞİF VE SÖMÜRGE DÖNEMİ.


Brezilya’nın Avrupalılarca keşfi ve ilk yerleşmeler, Portekiz sömürge imparatorluğunun “doğuya” doğru büyük genişlemesinin aşamaları olarak görülebilir. Vasco da Gama’nm 1498’de Ümit Burnu yoluyla Hint Adalarına ulaşmayı başarmasından sonra Portekiz, Âlvares Cabral komutasında büyük bir donanmayı Hindistan’a doğru yola çıkardı. Gine Körfezinin rüzgârsız sularına girmemek için gereğinden çok batıya yönelen donanma, 22 Nisan 1500’de Güney Amerika kıtasına, görüş uzaklığı içine girecek kadar yaklaştı.
Ad:  brezilya2.jpg
Gösterim: 1427
Boyut:  52.7 KB

Portekiz’in hemen üzerinde hak iddia ettiği bölgeye Brezilya adı, bölgede çok rastlanan değerli pau-brasil ağacından esinlenerek verildi. 1501’de Brezilya kıyılarını dolaştığı söylenen Amerigo Vespucci’den sonra, değerli madenler bulunamaması ve Portekizlilerin doğuda büyük bir imparatorluk kurması nedeniyle bu bölgeye yönelik ilgi azaldı.

III. Joâo döneminde (1521-57) Portekiz, Brezilya üzerinde denetim sağlamak amacıyla girişimlerde bulundu. Kıyıdan başlayarak içerilere doğru bölgeyi denetim altına almak ve doğal zenginliklerinden yararlanmak amacıyla, krala yakın kişilere büyük topraklar verilerek bir tür feodal sistem kurulmaya çalışıldı. Güneyde Santos ve Sâo Paulo yerleşim merkezlerinin kurulmasına, kuzeyde de Pernambuco’nun bir şeker üretim merkezi olarak ortaya çıkmasına karşın feodal sistem
bekleneni vermedi. Bunun üzerine, Brezilya’da birleşik ve merkezî bir yönetim kurulması için, doğrudan Portekiz kralına bağlı bir genel valilik oluşturuldu.

1549’dan sonra 214 yıl süreyle, Bahia (Salvador) Brezilya’nın başkenti oldu. Do- natârio'lar (feodal bey) genel valinin denetimi altına sokuldu. Kentlerde, Portekiz’dekine benzer yerel yönetimler oluşturuldu. Bundan sonra Brezilya’ya göç edenlerin sayısı artmaya başladı.

Brezilya’nın sömürgeleştirilmesi sürecinde Cizvit misyonerleri önemli rol oynadı. Yerlilerin Hıristiyanlığı benimseyerek belirli bölgelere yerleştirilmeye başlanması ise işgücüne gereksinmesi olan Sâo Paulo çevresindeki sömürgecilerin misyonerlere karşı tutum almasına yol açtı. Yerlilerin köleleştirilmesi, misyonerlerin çabasıyla bir ölçüde engellendi; ama özellikle 16. yüzyıl ortalarından başlayarak Afrika’dan Siyah köle ticareti hızlandı.

Brezilya üzerindeki Portekiz egemenliği, 16 ve 17. yüzyıllarda Fransa ve Felemenk’ in rekabetine karşın kesintiye uğramadı. Fransa’nın Rio de Janeiro’da, Felemenk’in de Bahia ve Pernambuco’da koloni kurma girişimleri uzun ömürlü olmadı.
Sömürgeleştirme sürecinde en çarpıcı gelişme, Brezilya’nın batıda And Dağlarına, güneyde Rio de La Plata’ya, kuzeyde de Amazon bölgesine kadar genişlemesi oldu. Kuzeydeki genişleme, misyonerlerin 17. yüzyılda Amazon Irmağı boyunca yerleşmeler kurmasıyla, batıdaki genişleme ise Sâo Paulo çevresine yerleşmiş Portekizlilerin değerli maden arayışıyla ve Yerlileri kovalayarak iç bölgelere girmesiyle bağlantılıydı.

17. yüzyılda Felemenk’e karşı yürütülen savaş, belki de ilk kez bir Brezilyalılık bilincinin doğmasını sağladı. Portekiz kralının, Felemenk’in Pernambuco’yu denetim altına almasına karşı çıkmasına karşın, Brezilya’da yaşayanlar el ele mücadele verdiler. Portekizcenin resmî ve yaygın dil olması, Brezilya ile komşu İspanyol sömürgeleri arasındaki ticaretin kısıtlı oluşu, Portekiz toplumunun ataerkil aile yapısı temelinde örgütlenen güç ilişkileri gibi etmenler, Brezilya’nın, tüm bölgesel farklılıklara karşın, bir bütün oluşturmasına katkıda bulundu.

Sömürge döneminde, Brezilya ekonomisi iki temel ürüne dayanıyordu: Şeker ve altın. Özellikle kuzeydoğuda yoğunlaşan şeker üretimi, 16. yüzyıldan sonra 200 yılı aşkın süre ülkenin başlıca gelir kaynağını oluşturdu. Az sayıda zengin ailenin denetimindeki plantasyonlarda yetiştirilen şekerin yanı sıra, 18. yüzyıldan başlayarak küçük toprak sahiplerinin yetiştirdiği pamuk ve kahve, kıyı bölgelerinin en önemli ihraç ürünleri oldu. Öte yandan 1693’te bugünkü Minas Gerais eyaletinin topraklarında bulunan altın, bölgeye hızlı bir göçe yol açtı. 18. yüzyıl boyunca süren altına hücum hareketi 1763’te başkentin Salvador’dan Rio de Janeiro’ya taşınmasının da nedeniydi.

18. yüzyılda gerçekleştirilen bazı reformlar sonucunda Yerlilere beyazlarla eşit yasal haklar tanındı. 1759’da Cizvit misyonerleri' Brezilya’dan uzaklaştırıldı.

BAĞIMSIZLIK.


Napoleon’un 1807’de Portekiz’i işgal etmesinden sonra, Portekiz veliaht prensi Dom Joâo, Brezilya’ya sığınmaya karar verdi. Veliaht prens 1808’de Rio de Janeiro’ya varınca sömürgenin konumu değişti; Brezilya fiilen Portekiz İmparatorluğumun merkezi durumuna geldi. Portekiz’ in Brezilya üzerindeki ticaret tekelinin kaldınlması ile, İngiltere’nin Brezilya ile ticareti büyük önem kazandı. 1815’te yapılan yasal bir düzenleme ile Brezilya Portekiz’le eşit bir statüye kavuşturuldu. 1816’da Kraliçe I. Maria’mn ölümü üzerine veliaht prens, VI Joâo olarak tahta çıktı.

Fransızların geri çekilmesinden sonra Portekiz’de ortaya çıkan karışıklıklar, kralın Portekiz’e dönüşünü zorunlu kılıyordu. Kral 1821’de oğlu Dom Pedro’yu veliaht tayip ederek Portekiz’e dönmek üzere Brezilya’dan ayrıldı. Bu arada Portekiz’de, yüz yılı aşkın süredir ilk kez toplanan Cortes (Parlamento), Brezilya’nın statüsünün yeniden sömürgelik düzeyine indirilmesine karar vermiş, Dom Pedro’nun da Portekiz’e dönmesini talep etmişti. Portekizliler ile Brezilyalılar arasındaki sürtüşmelerin arttığı ve cumhuriyetçi eğilimlerin belirginleştiği bir ortamda, Dom Pedro Lizbon’a dönmeyi reddederek 7 Eylül 1822’de Brezilya’nın bağımsızlığını ilan etti, 1 Aralık 1822’de de imparatorluk tacını giydi. ABD, 1824’te yeni devleti tanıyan ilk ülke oldu. İngiltere’ nin arabuluculuk girişimleri sonucunda 1825’te de Portekiz, yeni Brezilya hükümetini tanıdı.

BREZİLYA İMPARATORLUĞU (1822-89).


I. Pedro, bağımsızlıktan hemen önce topladığı kurucu meclisi dağıttıktan sonra yeni ve liberal bir anayasa hazırlattı. Yeni anayasaya göre oluşturulan meşrutiyet yönetimi sırasında, krala karşı muhalefet arttı. Brezilya’nın bugünkü Uruguay topraklarını yitirmesine yol açan Brezilya-Arjantin Savaşı’ndan sonra kral 1831’de henüz beş yaşında olan oğlu lehine tahttan çekildi.

1840’ta II. Pedro’nun resmen tahta çıkmasına değin geçen süre bir iç karışıklık ve savaş dönemiydi. İç savaşın sona ermesini sağlamak amacıyla 1834’te anayasada yapılan değişiklikle daha ademimerkeziyetçi bir yapılanmaya gidildi, önemli yetkilerle donanmış eyalet parlamentoları oluşturuldu.

Yaklaşık yarım yüzyıl süren II. Pedro döneminde Brezilya siyasal bakımdan istikrarlı, ekonomik bakımdan ise ihracata yönelik liberal bir ekonomiyle yönetilen bir devlet görünümündeydi. Aydın bir kişiliği olan II. Pedro, anayasal çerçeveye sadık kalarak, meclislerin ve hükümetin etkin biçimde çalışmasına özen gösterdi. İmparatorluğun başlıca toplumsal ve ekonomik sorunu, ekonominin temel direği olan tarımda pamuk, kahve ve şeker üretiminin köle emeğine dayanmasıydı. Liberal bir ekonomik politika izlendiği için sanayinin gelişmediği, altın madenlerinin de önemini yitirdiği bu dönemde egemen sınıfı büyük toprak sahipleri oluşturuyordu. Köle emeğine duyduğu gereksinme, bu kesimin köleliğin kaldırılmasına uzun süre direnmesinin nedeniydi. Brezilya, bir oranda İngiltere’ nin baskısıyla 1831’de köle ticaretini yasakladıysa da bu ticaret 1853’e değin sürdü. Büyük toprak sahiplerinin siyasal ağırlığı nedeniyle, köleliğin bütünüyle ortadan kaldırılması ancak 1888’de gerçekleşebildi. Bu tarihte 700 bin dolayında köle özgürlüğüne kavuştu.

II. Pedro döneminde, Brezilya’nın bölgedeki etkinliği de arttı. Brezilya, Arjantin’ deki Rosas rejiminin sona ermesinde etkili olduğu gibi, Brezilya ile Arjantin ve Uruguay arasındaki ittifak, 1864-70 arasındaki savaştan sonra Paraguay’da da bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesini sağladı. Bu, aynı zamanda bölgedeki liberal rejimlerin de zaferi anlamına geliyordu.
II. Pedro döneminde Brezilya’nın ABD ve Avrupa ile ilişkileri de gelişti, ulaştırma ve enerji gibi alanlara önemli yatırımlar yapıldı, 8.000 km uzunluğunda bir demiryolu ağı kuruldu. Bu yatırımlar önemli ölçüde, şeker, kahve ve pamuk gibi ürünlerin ihracatından sağlanan gelirle finanse edildi. Ama Brezilya’nın en önemli ihraç ürünü olma yolundaki kahve ticaretini elinde tutan İngiltere’ye ticari bağımlılığı da gitgide arttı.

Dış ilişkilerdeki yoğunlaşma, ABD’nin federal yapısından etkilenen cumhuriyet yanlılarının 1870 sonrasında etkinliğini artırmasına katkıda bulundu. Köleliğin kaldırılmasına tepki gösteren toprak sahiplerinin ve ordunun bazı unsurlarının desteğini yitiren II. Pedro sonunda 15 Kasım 1889’da tahttan çekilmeye zorlandı. Pedro’nun Avrupa’ya sürgüne gönderilmesiyle de imparatorluk dönemi sona erdi.

1889 SONRASINDA BREZİLYA.


Mareşal Deodoro da Fonseca önderliğinde 14 ay süren askeri diktatörlük döneminde siyasal ve toplumsal yaşamda önemli değişiklikler gerçekleşti. Devlet ve kilise birbirinden ayrıldı; medeni nikâh uygulaması getirildi; bir kurucu meclis, ABD Anayasası’m örnek alarak yeni bir anayasa hazırladı. 1891’de kabul edilen yeni anayasa uyarınca başkan seçilen Fonseca otoriter yönetimini sürdürdü, 3 Kasım 1891’de meclisi feshederek kendisini diktatör ilan etti. Yaygın bir muhalefetle karşılaşınca da hemen yetkilerini yardımcısına devrederek istifa etmek zorunda kaldı.

Anayasanın tam anlamıyla yürürlüğe girmesi uzun bir süre aldı. Askeri ayaklanmalar ve karışıklıklar yüzyılın sonuna değin sürdü. Güçlü bir merkezî yönetimin oluşturulmasında, seçimle gelen başkanlar çok başarılı olamadılar. 1891 Anayasası ile oluşturulan federal sistem, eyaletler temelinde örgütlenen yerel güçlerin siyasal düzeyde ağırlığını koymasına olanak tanıyordu. Değişik ürünlerin ihracatına dayalı bölgeler arasındaki çıkar farklılıklarına karşın, ulusal birliğin korunmasında ordunun kilit bir rolü vardı/ 1889-1930 döneminde korporatif niteliği belirginleşen ordu, anayasal düzenin güvencesi olarak siyasal yaşamda ağırlığını koymaya başladı.

20. yüzyıl başlarında, Sâo Paulo ve Minas Gerais eyaletlerindeki yerel güçlerin federal hükümet üzerindeki etkisi gitgide artıyordu. Özellikle başkent Rio de Janeiro önemli gelişme göstermişti. 19. yüzyıl sonunda en önemli ihraç ürünü ve gelir kaynağı olan kahve üretiminin yoğunlaştığı Sâo Paulo eyaletine Akdeniz çevresinden yönelen göçler, ucuz işgücü kaynağı oluşturarak köleliğin kaldırılmasından doğan boşluğu doldurdu. 19. yüzyıl sonlarında dünyada kahve fiyatlarının düşmesi sonucunda yaşanan ekonomik bunalıma karşın kahve üretimi arttı. Üretim artışının kahve fiyatlarını daha da düşürmesi karşısında, federal hükümet kahve üreticilerini korumayı amaçlayan yeni bir politikayı uygulamaya koydu.

Kahve fiyatlarının federal hükümetçe saptanmasını öngören bu politikanın uygulanmasıyla, kahvenin iç ve dış piyasa fiyatı arasındaki fark gitgide açıldı. Devlet, hem ihraç edilmeyen kahve stoklarını dış piyasaya göre yüksek fiyatlarla satın alıyor, hem de ihracatı artırmak için devalüasyona gitmek zorunda kalıyordu. Bu politika sonucunda ödemeler dengesi bozuldu, dış borçlar sürekli arttı. Öte yandan ithalat zorlukları nedeniyle ithal ikamesine dayalı bir sanayi doğmaya başladı. I. Dünya Savaşı ve sonrasında bu gelişme hız kazandı.

Brezilya I. Dünya Savaşı’nda Müttefikler’in yanında yer aldı. Ekonomik bakımdan büyük önem taşıyan ticaret gelirleri Alman denizaltılarının sürekli hedefi olmaya başlayınca 1917’de Almanya ile önce diplomatik ilişkilerini kesti, sonra da Almanya’ya savaş ilan etti. Brezilya’nın savaşa katkısı, donanmasını Avrupa’ya yollamasının yanı sıra, Müttefikler’in doğal kaynak gereksinmelerini karşılamak biçiminde oldu. Savaştan sonra toplanan barış konferansına da katılan Brezilya, 1926’da çekilene değin Milletler Cemiyeti’nin de üyesiydi.

Savaştan sonraki kısa süreli ekonomik büyümeyi izleyen ekonomik sıkıntılar, toplumsal huzursuzlukların belirginleşmesine yol açtı. Ordunun değişik kesimleri, özellikle genç subaylar reform taleplerinin sonuçsuz kalması üzerine başarısız ayaklanma girişimlerinde bulundular. 1889 sonrasında kesintisiz süren anayasal düzen (Eski Cumhuriyet) 1930’da bu kez başarılı bir askeri ayaklanmayla sona erdi.

VARGAS DÖNEMİ.


1930 darbesinden sonra devlet başkanlığına Rio Grande do Sul valisi Getülio Vargas getirildi. 1945’e değin bu görevi sürdüren Vargas yönetimi süresince Brezilya’nın siyasal ve ekonomik yaşamında çok önemli yapısal değişiklikler gerçekleştirildi. Otoriter nitelikleri zamanla belirginleşen Vargas yönetiminin iki ana hedefi, federal devletin güçlendirilmesi ve sanayileşmeydi. 1934’te yürürlüğe konulan yeni bir anayasa ile federal devletin eyaletler karşısındaki yetkileri attırılıyordu. Ekonomik politikalar, kahve üreticilerinin çıkarlarını da gözetmekle birlikte, tarımdan sanayiye kaynak aktarma yoluyla ithal ikameci bir sanayileşme modelini öngörüyordu. Sanayileşmenin de etkisiyle 1935-37 arasında toplumsal sınıflar arasındaki mücadele kızışınca 1937’de, Vargas, rejimin demokratik niteliklerini tümüyle ortadan kaldıran yeni bir anayasayı yürürlüğe koydu, katı bir otoriter yönetim oluşturdu. Estado Novo (Yeni Devlet) olarak nitelenen bu düzenin en önemli boyutu işçi- işveren ilişkilerini yeniden kurallara bağlamasıydı. Sendikalar devletin vesayeti altına sokuldu, bağımsız örgütlenmelere son verildi. Buna karşılık, sendikalı işçilere sosyal ve ekonomik haklar sağlanarak hem sanayi ürünleri için yeni talep yaratıldı, hem de işçi-işveren ilişkileri güdümlü bir istikrara kavuşturuldu.

II. Dünya Savaşı’nda Müttefikleri destekleyen Vargas yönetimi 22 Ağustos 1942’de Almanya ve İtalya’ya savaş ilan etti. Atlas Okyanusunun güvenliğinin Müttefik kuvvetlerce sağlanmasına yardımcı olmanın yanı sıra, Brezilya kuvvetleri 1944’te İtalya’ mn Nazi işgalinden kurtarılmasına önemli katkıda bulundular. Savaş boyunca ABD deniz ve hava kuvvetlerine üs kolaylıkları sağlamasının karşılığında önemli sanayi yatırımları için ABD’nin desteği sağlandı.

ÇOK PARTİLİ DÖNEM (1945-64).


29 Ekim 1945’te gene bir askeri darbe ile Vargas iktidardan uzaklaştırıldı, 1946’da kabul edilen yeni bir anayasayla çok partili döneme geçildi. Ama Estado Novo döneminin yasal düzenlemeleri büyük ölçüde yürürlükte kaldı. Vargas yönetiminin savaş bakanı Eurico Gaspar Dutra’nın devlet başkanı olduğu 1945-50 döneminde görece daha liberal bir ekonomi politikası izlenmeye çalışıldı. Gene de ABD yatırımlarının artmasına koşut olarak ithal ikameci sanayileşme sürdü.

1950’lerde yapılan seçimleri kazanan Vargas yeniden devlet başkanı olduktan sonra sanayileşmede kamu kesimine ağırlık veren bir politika izledi. Petrol, demir-çelik gibi sektörlerde kamu ekonomik kuruluşları kuruldu. Dış ticaret hadlerinin Brezilya’nın ihraç ürünleri aleyhine değişmesi ve enflasyonun tırmanması üzerine Vargas yönetimi, sanayiciler, kahve üreticileri ve sendikalı işçilerin çıkarlarını bağdaştırmakta güçlük çekti. Bir grup subayca istifası istenen Vargas 24 Ağustos 1954’te önce bu isteğe uydu, sonra da intihar etti.

Ekim 1955’teki seçimlere kadar ülkeyi Vargas’ın yardımcısı Joâo Cafe Filho yönetti. Gergin bir ortamda yapılan seçimleri kazanan Vargas yanlısı güçlerin adayı Juscelino Kubitschek başkan, Joâo Goulart ise yardımcısı oldu. Hızlı bir ekonomik gelişme sağlamak hedefiyle iktidara gelen Kubitschek yönetimi özellikle altyapı yatırımlarına ağırlık verdi. Enerji ve ulaşım alanındaki büyük yatırımların yanı sıra, bugünkü başkent Brasüia’nın inşasına girişildi. Brezilya’nın ekonomik gelişmesinin bir simgesi sayılan yeni kent 21 Nisan 1960’ta başkent oldu. Özel sektörün yabancı sermaye ile ortaklıklar kurarak sanayi yatırımlarına yönelmesinin özendirildiği bu dönemde, ithal ikameci sanayileşme özellikle otomotiv sektöründe önemli gelişme sağladı. Ama dış borçlar ve enflasyon da hızla arttı. Çalışanların yaşam koşullarında bir düzelme olmadı.

Kubitschek’e karşıt güçlerin adayı olarak 1960 seçimlerinde zafer kazanan Jânio Öuadros’un, ayrı bir seçimle belirlenen yardımcısı gene Goulart idi. Quadros enflasyonu önlemek amacıyla IMF denetiminde bir istikrar programını uygulamaya koydu. Öte yandan ABD’nin Küba’daki Fidel Castro yönetimini devirme girişimlerine karşı çıkarak bağlantısız bir dış politika izlemeye çalıştı. Ama toplumsal kesimler arasındaki mücadelenin sertleştiği bir ortamda, daha iktidarının yedinci ayında, 25 Ağustos 1961’de istifa etti. Yardımcısı Goulart’ın başkan olmasına komutanlar ve tutucu çevreler karşı çıktı. Varılan uzlaşma sonucunda, anayasada değişiklik yapılarak parlamenter bir sisteme geçilmesi kabul edildi. Başkanın yetkilerinin, yeni oluşturulan başbakanlık makamına devredilerek kısıtlanmasını amaçlayan bu değişiklik bir plebisitle süreklilik kazanacaktı. 7 Eylül 1961’de bu uzlaşma çerçevesinde Goulart başkan oldu. 6 Ocak 1963’te yapılan plebisitte parlamenter sistem reddedilince yeniden başkanlık sistemine dönüldü. Giderek artan enflasyon ve başarısız istikrar politikası denemeleri Goulart yönetimini zayıflattı. Savaş sonrası dönemde ekonomik büyümenin ilk kez durduğu 1963’te siyasal mücadele sertleşti. Halkın desteğini sağlamak amacıyla Goulart’ın yöneldiği toprak reformu ve bazı yabancı sermayeli petrol rafinerilerini kamulaştırma girişimleri, ona karşı güçlerin tepkisini artırdı. Minas Gerais ve Sâo Paulo valilerinin ve ordu komutanlarının hükümete karşı açık tutum alması karşısında, Goulart ülkeyi terk ederek Uruguay’a sürgüne gitmek zorunda kaldı.

ASKERİ YÖNETİM (1964-85).


1 Nisan 1964’te gerçekleşen darbe sonrasında kurulan askeri yönetimin başkanlığına Kara Kuvvetleri komutanı General Castelo Branco getirildi. İlk aşamada, 1946 Anayasası yürürlükten kaldırılmaksızm kararnamelerle anayasada önemli değişiklikler yapıldı. Demokratik hak ve özgürlükler kısıtlandığı gibi devlet başkanma çok geniş yetkiler tanındı. Askeri yönetime süreklilik ve meşruiyet kazandırmak amacıyla, bir yandan parlamento korunurken, öbür yandan askerlerin asıl görevlerinden çekilmeksizin siyasal görevlere aday olmaları sağlandı. Sendikalar ve üniversiteler üzerindeki baskılar yoğunlaştı, tasfiyelere girişildi. Yasaklanmamış olan siyasal partilerin 1965’teki yerel seçimlerde başarılı olmalarının da etkisiyle kapatılmasından sonra, yetkileri kısıtlanan parlamentoda iki grup oluşturuldu. Devlet başkamnın ikinci seçmenler tarafından seçilmesi kararlaştırıldı. 24 Ocak 1967’de askeri yönetimin çıkardığı kararnameler temelinde yeni bir anayasa yürürlüğe kondu.
Castelo Branco döneminde (1964-67) uygulanan ekonomik istikrar politikalarının yükünü ücretli kesimler çekti. Kamu yatırımlarındaki artışa ve özel sektörü özendirici politikalara bağlı olarak ekonomide bir canlanma gözlendi. Costa e Silva (1967-69) ve Emilio Medici’nin (1969-74) başkanlık dönemlerinde sanayileşmeye öncelik veren politikalar izlenerek hızlı bir ekonomik büyüme gerçekleştirildi. Sanayi ürünleri ihracatına verilen önemin yanı sıra ithal ikameci sanayileşme stratejisi de sürdürüldü, ara ve yatırım malları üretimine ağırlık verildi. Hızlı büyüme ve sanayileşmeyi sürekli kılmak amacıyla 1971’den sonra kalkınma planları uygulamasına başlandı. 1967 sonrasında yabancı sermaye yatırımları ve dış borçlar artmayı sürdürürken gelir dağılımı da gittikçe bozuldu.

Costa e Silva döneminde toplumsal muhalefetin artışı, askeri yönetimin yeni baskı önlemleri almasına yol açtı. Öğrenci hareketleri, grev girişimleri ve çeşitli örgütlerin yasadışı eylemleri şiddet yoluyla bastırıldı. Kararnamelerle, devlet başkanma yeni ve olağanüstü yetkiler verildi. Parlamento ve eyalet meclisleri de bir süre için kapatılarak muhalefet etkisizleştirildi.
General Ernesto Geisel (1974-78) yönetimi abertura sürecini başlattı. Eski politikacılara siyasal hakları geri verildi, 10 yıldır yürürlükte olan olağanüstü hal yasaları 1978’de yürürlükten kaldırıldı. Ekonomide, petrol fiyatlarındaki artışın da etkisiyle büyüyen dış ticaret açığını azaltmak amacıyla sanayi ürünleri ihracatında önemli artışlar sağlandı. Yatırım malları üreten sanayilere ağırlık veren bir politika sürdürüldü; ama yatırımların finansmanını sağlamak için de gitgide artan oranda dış borçlanmaya gidildi. Ekonomik büyümeyi yavaşlatmama endişesi, 1972’den sonra yeniden artış eğilimi gösteren enflasyona karşı önlem alınmasını zorlaştırdı.

Askeri yönetimin son başkanı olan Joâo Baptista de Oliveira Figueiredo döneminde (1979-85) abertura süreci hız kazandı, siyasal partilerin kurulmasına izin verildi. Siyasal açılmanın, askeri yönetimin tasarladığı sınırların ötesine geçmesinde, 1978’den sonra gelişen sendikal hareket ile kitle mücadelelerinin önemli etkisi oldu. 1979-82 döneminde iki katma çıkan dış borçlar, Brezilya’yı 15 yıllık bir aradan sonra yeniden 1982’de IMF’ye başvurmaya zorladı. Ekonomik büyümenin durduğu hatta gerilediği bu dönemde enflasyon hızı da üç haneli rakamlara yükseldi. 1982’de tüm partilerin katılımıyla yapılan Ulusal Kongre ve eyalet meclisleri seçimlerinden sonra, askeri yönetimin son yılları IMF ile uygulanabilir bir anlaşma yapmanın arayışı içinde geçti. Yedi kez stand-by anlaşmasını yenilemek zorunda kalan Figueiredo yönetimi, artan toplumsal muhalefet ve ekonomik bunalım ortamında istikrar programını uygulamakta başarılı olamadı.

SİVİL YÖNETİME GEÇİŞ.


1964’ten sonra ilk kez sivil adayların katıldığı başkanlık seçimlerini Ocak 1985’te muhalefetin adayı Tancredo de Almeida Neves kazandı. Bu sonuç, askeri yönetimin Ulusal Kongre üzerindeki denetimini yitirdiğinin de bir göstergesiydi. Vargas geleneğinin bir temsilcisi olan Neves, göreve başlamadan hastalanarak 22 Nisan 1985’te öldü. Bu nedenle sivil yönetimin ilk devlet başkanlığı görevini yardımcısı Jose Sarney üstlendi.

Sarney yönetimi, ekonomide önceliğin büyüme ve sosyal adalet olduğunu açıklayarak, IMF ile anlaşmaya gitmeme kararı aldı. 28 Şubat 1986’da Cruzado Planı adı verilen yeni bir ekonomik önlemler paketi uygulamaya konuldu. Enflasyonla mücadele amacıyla, 20 yıldır uygulanan indeksleme sistemine son verilerek fiyatlar ve ücretler donduruldu. Sanayicilerin ve sendikaların fiyat ve ücret artışı taleplerinin yoğunlaşması Cruzado Plam’mn uygulanmasını giderek zorlaştırdı. İlk aşamada denetim altına alınan enflasyon, fiyat ve ücret artışları yüzünden yeniden artmaya başladı. Kasım 1986’da yapılan Ulusal Kongre seçimlerini iktidar partisi kazandıysa da yoğunlaşan ekonomik bunalım Sarney yönetimini güç durumda bıraktı. Brezilya’nın IMF ve bankalarla ilişkileri, Sarney yönetiminin 20 Şubat 1987’de dış borç faiz ödemelerini durdurmasıyla belirsizlik dönemine girdi.
Aynı ay yeni anayasayı hazırlamakla görevli Kurucu Meclis çalışmalarına başladı. Yeni anayasa Ekim 1988’de kabul edildi. Kasım 1989’da da 29 yıllık bir aradan sonra ilk başkanlık seçimleri yapıldı. Seçimleri Aralık 1989’daki ikinci turda Fernando Collor de Mello kazandı. Collor’u seçimlerden kısa bir süre önce kurulmuş olan Ulusal Yeniden İnşa Partisi destekliyordu.
Collor Mart 1990’da göreve başladıktan hemen sonra Brasil Novo (Yeni Brezilya) ya da Collor Planı adıyla anılan ekonomik önlemler paketini yürürlüğe koydu. Ama bu plan enflasyonu aşağı çekemediği gibi, ekonomik durgunluğun da artmasına neden oldu. Bu planın başarısızlığı üzerine 1991’de “Collor II” adıyla anılan yeni bir plan yürürlüğe kondu. Bu planın da beklenen başarıyı sağlayamaması Collor’u güç durumda bıraktı. Çeşitli yolsuzluk suçlamalarıyla Senato’da yargılanmaya başlayan Collor 1992 sonunda görevinden ayrıldı. Yerine Itamar Franco geçti.

kaynak: Ana Britannica
Son düzenleyen Safi; 7 Eylül 2016 03:01