Bir, Çok, Yalnız
Dolanıp durmaktan yorulunca kanepeye uzanıverdi. Tam o noktada kesilmişti iflahı. Yoksa mutfağa gitse, masaya kurulup bir de sigara yaksa daha iyiydi... de hali kalmamıştı.
Sıkılacağım kadar sıkıldım, diye söylendi. Üç gündür evin içinde hafakanlar iyice bassın diye yeterince beklemişti zaten. Düşüncelerini takip etmekten vazgeçip iki dakikalığına sukunet içinde kaybolsa yeterdi tekrar ayaklanmasına. Öyle yaptı.
Bu iki, beş, on dakikalık soluklanmalarla sınırlardan döndüğü çok olmuştu. Allah'tan... diye gülümsedi, salmıyorum kendimi. Yoksa... tımarhaneler filan hiç bana göre değil. Ayrıca herşeyimi kaybedeyim ama aklım kalsın. Teker meker idare ediyor işte.
Yine sigara geçti aklından. Mutfağa yöneldi, zira salonda sigara içemezdin bu evde. Duvarlar kararır, perdeler kokardı. Ya mutfakta insan gibi oturup içerdin, ya da bu ayazda balkon çıkıp bir köşeye büzülerek. Neyse, dedi. Şimdi bunu düşünecek değilim.
Düşündü ama yine de. Bir de midesi vardı. Hafif bulanıyor gibiydi. En son ne zaman birşeyler yediğini hatırlayamadı. Bu mideye de sigara içilmez ki. Birşeyler yemeli önce, sigara altı yapmalı. Hay Allah! Şimdi bir de yemekle uğraşmak çıktı. Oysa başka şeyler planlamak istemişti. Belki şu arkadaşının gönderdiği kitabı okurdu. Yaşama Sarıl gibi birşeydi adı. Evde bir ton vardı onlardan, kendine yardım et ve geliş zırvaları. Çok yardımcı şeyler canım, süper. "Hiç yoktan iyi kitapları" aslında daha doğru bir isim. Neyse.
Dolapta peynir, zeytin, şokella, yumurta, domates, biber, iki salatalık, maydonoz, iki küçük saklama kabında dünden kalmış olması muhtemel ama ne olduğu üzerindeki naylonumsu şeyden anlaşılmayan yemekler, çiğ sebzeler, sirke, ketçap ve süt buldu. Bakışları hepsinin üzerinde tek tek dolaştı. Seçeneklerini tarttı. Düşündü. Bir karara varamadı.
Harika, dedi alayla. Bari oturayım da enerjim bitmesin. Toplantı uzun sürecek.
O arada sigara da içemezdi, çünkü bunun doğru olamayacağına karar vermişti. Kesin karar değişmezdi, yüzyıl geçse geçerliydi. Sigara içme kararının önüne geçen bir karar olması bile yeterli değildi. Sonuçta o sigara içilecekti. Ama yemekten sonra. Yemekten önce ise ne yiyeceğine karar vermeliydi. Asıl mesele de burdaydı işte.
Bir saati geçmiş olmalıydı. Artık düşünemiyordu. Açlık hissetmiyor, canı birşey çekmiyor ama sigarasını içebilmek için yemesi, yemesi için de ne yiyeceğine karar vermesi gerekiyordu. Tıkanmış, ağlayacak hale gelmişti. İçinde birşeyin kafasını kaldırdığını, umutla yukarı baktığını ve harekete geçmek üzere olduğunu hissediyordu. Bu yenilgi demekti. Herşeyin bitmesi demekti. Bunca zamandır büyük gayretle sürdürdüğü mücadelesinin sonu demekti. Herkesin haklı çıkması demekti.
YE! diye bağırdı. YE!
AYAĞA KALK ALLAH’IN BELASI!
YE!
Yavaş çekimdeymişçesine kalktı. Başı dönüyordu. Alnında biriken teri sildi koluyla. Dolaba baktı. Tekrar oturmak istiyordu. Adeta sandalyeye çekiliyordu gerisin geri. Direndi. İki adım daha atınca dolabın önüne geldi. Kapıyı açtı, yine midesi bulandı. Başa dönmüştü. Bunu bir daha yapma fikri dayanılmaz geldi ona. Sadece oturmak ve rahat rahat çıldırmak istiyordu.
Kötü değildi ki bu. Bütün sıkıntılar bitecekti işte.
HAYIR!
YE! BIKTIM ARTIK! YİYECEKSİN!
Nefesi tıkandı. Boynundaki damarlar atmaya başlamıştı. Kaybedeceğini hissediyordu artık. Bu sefer bağırarak emir vemek işe yaramamıştı. Keşke başka yöntemler bilseydim, diye düşündü. Belki başka yolları da vardır. Ne düşünüyordum ki? Evden çıkmamam izin vereklerini mi? Belki giderdim bir doktora ha? Sorardım neyim var, ne yapmalıyım? Ama kapı üstüne kilitliyken ancak Örümcek Adam duvarlardan kayarak çıkabilir dışarı.
Saçmalama, sen deli değilsin sinirlerin bozuk. Geçen tatilde öyle yapmasaydın seni yine amcanlara gönderirdik. Ama cezanı çek. Artık çocuk değilsin hareketlerine dikkat et biraz. Rezil ediyorsun bizi.
Geçen seferki kısa nutuk böyleydi galiba, hım? Rezil ediyorum onları. Deliyim ya? Ama hani değildim, sadece sinirlerim bozuktu?
Babasının yüzü peynire dönüştü. Hayır peynir yiyemezdi. Midesi...
HAYIR!
Kusmak üzereydi. Geliyordu işte. O gelecek ve kendisi gidecekti. Dizlerinin üzerine çöktü. Gözleri bulanıyordu. Çabalamaktan kıpkırmızı kesilmişti yüzü. Gırtlağına kadar gelen safrayı engelleyemedi. Arkasını dolabın kapısına yaslayıp bekledi.
…
Anahtarın kilitte dönüşü, ayak sesleri. Poşet hışırtısı. Bir çift ayak.
Ah ama ya! Kim temizleyecek şimdi burayı? Tabağa koyup da yesen olmaz mıydı? Hem ne yiyorsun sen bakayım? Hahahahaha. Karnabahar ama bu ya, hem de çiğ. Bravo doğrusu, hakikaten aştın bu defa. Ama yağma yok. İstediğin olmayacak. Sinirlenmeyeceğim. Şimdi lütfen kalk ve elini yüzünü yıka. Ve biraz düşün, ne zamana kadar böyle davranmaya devam edeceksin. Çaba göster, inan bana istesen başaramayacağın şey yoktur.