Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #394

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Mart 2007       Mesaj #394
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tren


Günün ilk ışıkları doğmaya başladı. Gökyüzünün yarısı füme, diğer yarısı kızıl. Füme kısmını hâlâ aydınlatan ay ile ilk ışıklarıyla kızılın her tonunu yeryüzüne saçan güneş, gökyüzünü paylaşıyorlar aynı anda. Mart ayının sabah serinliği kendini hissettirdiğindendir, ceketinin yakalarını yukarı kaldırmış adam, omuzlarını çekmiş, ağzında bitmiş sigaranın izmariti olduğu halde otobüs durağına doğru hızlı hızlı yürüyor. Banu, sevgilisi ile bu sabah yine balkonda oturuyor. Sabah sabah, hem de gün doğarken
Yaşanası dakikaları uyuyarak geçirmek istemiyorlar bilirim… “Geçen yıllar, geçen dakikalardan daha kısa”, bilirler…
Geçen gün babamı hastaneye götürdüğümde Banu’nun solunum yetersizliğinden acilde oksijen veriyorlardı. Yüzbaşı olan sevgilisi, gözleri yaşla dolmuş ama ona sürekli yakışan kasketinin altındaki gözlükleri burnuna düşmüş bir halde, Banu’nun ellerini seviyordu:
“Banu, korkuttun bizi yine.”
Banu başını kaldırıp, sesi titreyen yüzbaşı sevgilsine baktı, gülümsedi sevgiyle…
Kimini ölüm ayırır, kimi bilmez birbirinin değerini!..
“Aslında tren son sürat yol alıyor. Geçtiğimiz duraklar bile hâyâl oluyor. Ara sıra bir tren ters yönden hızla geçiyor ve biz birbirimize el sallıyoruz.”
Nedense yaş otuz beşi geçtikten sonra fark ediliyor trenin hızı! Bu zamana kadar yaşanan tuzsuz peynir kalıpları gibi standart hayatlar geride kalıyor. Çocuklukmuş, okulmuş, kariyermiş, her bir dönem evrimini tamamlıyor, herkesinki gibi!.. Varsa evlilikmiş, dünyaya gelen çocuklarmış ya da bunlar yokmuş… Sonuçta bir varmış, bir yokmuş sanki geride kalan…
“Geçtiğimiz duraklar bile hâyâl oluyor.” Aniden sıkıntı veren bir panik yaşanmaya başlıyor. Hangi değerlerin kıymeti bilinmemiş, kimler gelmiş, kimler geçmiş; sorgulanıyor. İşte bu arada, tam bu arada “bir tren ters yönden hızla geçiyor ve biz birbirimize el sallıyoruz.” Bu, “geçerken uğradım” der gibi hayatımızın birkaç saatini de olsa dolu dolu paylaştığımız tanıdık gelen bir yabancı da olabiliyor, çok uzaklardan gelmiş bir müzik grubu da. Ve biz bu buluşmalarda özlemeyi hatırlıyoruz.
“Biz üst kattaki komşumuzun öldüğünü televizyondan öğrendiğimiz bir şehir hayatında yaşarken, irmik helvasının hâlâ cenaze koktuğu taşralı yıllarımızı” özlüyoruz… Ve o taşrada, çocukların oynadığı toplar hala bahçelere kaçabiliyor… Şehirlilerin belki de çoktan unuttuğu mahalle sıcaklığını yaşayarak, değerlerimizi, klarnet, davul, zurna, def, keman, gadulka, tambura, kemanca, ve bas gitarla buluşturup, blues ile kaynaştırarak müziğin evrenselliğini bizlere sunan dostları daha bir keyifle dinliyoruz. Sülüman Aga’dan Kalinka’ya kadar ya da hayatımızın birkaç saatini de olsa dolu dolu paylaşılan tanıdık gelen yabancıya kadar, kısaca bu “sahi” insanlarda kendimizi buluyoruz.
“Sabah mutfak penceresinden, karşıdaki duvara gölgeleri vurmuş, uçan leylekleri gördüm.” Banu ile yüzbaşı balkonda muhabbetteler. Bahar gelmiş anladım. Biraz acı ama geceler gündüzleri, mevsimler mevsimleri kovalıyor.
“Aslında tren son sürat yol alıyor. Ara sıra bir tren ters yönden hızla geçiyor ve biz birbirimize el sallıyoruz. Ve trenler hep gidiyor…