OPAL KALELER
“Kuşbakışı bakıyorduk hayatımıza
ve şiirlerimiz altyazı geçiyordu
tenimize urganlarla bağladığımız inançlarımıza......”
Yarım bırakılmış bulmacalarda
hiç bulunmamacasına saklandığımız,
gizli özneli şiirlerin mecburi uyaklarında
arandığımız
Ve kır çiçeklerinin adını ezberimize aldığımız günlerdi
akreple yelkovan;
hiç yakalanmayacağımızı sandığımız kör ebelerdi...
Acemiydi sevdalarımız;
yanlış adreslere ulaşan mektuplar kadar
sakardı düşlerimiz;
gördüğümüz yerde düşecek kadar
bilmiyorduk ki;
masumiyet
sadece biyografilerde ağlar......
artık derin uçurumlar sakladığımız bakışlarımız kaldı bize
yakamoz kırığı aynalarda yüzleştiğimiz
gövdemizi yakarcasına çakan bir şimşektir
şimdi gençliğimiz
kendimize çözülme zamanıdır;
artık soldan sağa hiçbir şeyiz......
Yetiştirme yurduna terk ettiğimiz o en steril hayaller
çürüğe çıkartılmıştır; en büyük hüsranların
toplama kamplarında
beyaz bir bayrak sallanmaktadır
hayallerimizden kurduğumuz
muhteşem kalelerin surlarında.....
Çünkü pusuya düşürüldük!!
Ve düşürdük cebimizden elyazması ilk şiirimizi
Bir ablukada yitirdik;
O bahar kokan nefesimizi.....
Şimdi bir ihanet içindedir
Kartopu oynadığımız o kardan adam
Tüm karlarını saçlarımıza serpiştirmektedir
Ve bir iç kanamadır geçirdiğimiz
Kanımızdan;
Yaktığımız gemiler geçmektedir
Zaman;
Protokol hayallerimizi;
boş tribünlere terk etmektedir....
Bakışlarımızdan kayan dilek taşlarımız var artık
Artık nikotin sarısı parmak uçlarımız
Ve dökülürcesine sararan dişlerimiz
Yaşadıkça kalınlaşıyor;
Yaşama meydan okuyan biyografimiz
Sevdiğimiz kadınlara son bir şiir yazmalı
Son bir söz söylemeli,
son bir kez dokunmalı...
Giderayak;
bir isyan çıkarmalı!!!
Ve demeli ki;
ey hayaller!....
yıkmak zorunda bırakıldığımız
surları yüksek
o muhteşem kaleler;
emanet kavgalarımız var
opal taşlarınızda,
ve yitik ömürler var
dehlizlerinizin o hain karanlığında!
Şimdi biz;
birşeyler yazmalıyız...
iadeli taahhütlü bir vasiyet bırakmalıyız
ardımızdan bakakalan gözlerin ıslaklığına
şimdi biz;
o heybetli yıkıntıların gölgesinde
o yıkılmışlığın tarifsiz sükunetinin
acıtan kederinde
incinmiş mağrurluğumuzla
silahlarını teslim etmiş bir ordu kadar yalnızız
zamanıdır;
son hayalimizi
bir kurşun gibi beynimize sıkmalıyız....
Zeki KUMOVA