Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Mart 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Karahanlılar Devleti'nin Kuruluş ve Gelişmesi

Ad:  karahanlilar-devleti1.JPG
Gösterim: 4415
Boyut:  22.3 KB

Karahanlılar tabiri, doğu ve batı Türkistan'da hüküm sürmüş olan ilk İslami Türk sülalesine, Avrupalı oryantalistler tarafından unvanlarındaki -kara- "kuvvetli" kelimesinin çok sık geçmesinden dolayı verilen bir isimdir. Bu sülale için ilmi eserlerde kullanılan diğer bir isim, yine karakteristik bir unvandan dolayı, ilek (ilig) -hanlar tabiridir. Ayrıca bu sülale çağdaş İslam kaynaklarında "al-Hakaniye, el-Haniye ve al-Afrasiyab" gibi isimlerle de anılmıştır. Onların menşei hakkında yedi muhtelif nazariye vardır.

Karahanlılar tarihi üzerinde başlıca otorite O. Pritsak bu sülaleyi, A-shi-na hanedanının bir kolu olan Karluk hanedanına bağlamaktadır. 840'da Uygur Devletinin Kırgızlar tarafından yıkılması üzerine Karluk Yabgusu kendisini bozkırlar hakiminin kanuni halefi ilan ederek Karahanlılar Devleti'ni kurdu. Bu devlet ülke ve milleti ikiye bölen Altay sistemine uygun olarak iki kağan idaresinde iki kısma ayrıldı.

Arslan Kara Hakan unvanını taşıyan doğu kısmının hakimi büyük kağan, bütün Karahanlıların hükümdarı idi ve Kara-Ordu'da yerleşmişti. Bugra Kara Hakan unvanını taşıyan batı kısmının hakimi ise ortak kağan olarak önceleri Taraz'da oturuyordu. Bu iki kağandan başka devlet idaresinde dört alt-kağan ile altı hükümdar vekili yer alıyordu.

Bu hükümdarlar zümresi aynı hanedana mensup idiler ve birbirine bağlı olarak kademe kademe yükselmekte idiler. Bu konu ile ilgili başka bir görüşe göre Karahanlıların Türk devlet sistemine uygun olan "ikili teşkilat" esasına göre idare edildiği ileri sürülmüştür. Buna göre; devlet doğu ve batı olmak üzere iki kısma ayrılmıştı. Doğu kısmının hakimi büyük kağan, bütün Karahanlıların hükümdarı idi.

Batı kısmı ise büyük kağanın yüksek hakimiyetini tanımak kaydıyla bir başka hanedan azası tarafından idare ediliyordu. Devletin her iki kısmında "il" deyimi ile ifade edilen muhtelif vilayetler ise, hanedana mensup şehzadeler veya askeri valilerin idaresine veriliyordu. 1041-1042 yıllarında devlet, doğu ve batı olmak üzere iki Karahanlı devletine ayrıldıktan sonra da, her iki devlette bu ikili teşkilat geleneği bir süre daha devam etmişti.

Bu devletin ilk büyük kağanı Şeref ed-Devle Ebu-Şuca Süleyman b. Yusuf'tur. Bu devlete mensup hanedan azası 1043-44 yılında bir toplantı yaparak, faaliyet sahalarını tesbit ettiler. Bunlar Fergana bölgesinin bir kısmı ile Özkenti de ele geçirdiler. Bulgar ile Balasagun arasında yaşayan on bin çadırdan meydana gelen bir Türk boyu Eylül-Ekim 1043'de İslam dinini kabul etti.

Süleyman adil bir hükümdar idi ve devleti içinde müslüman olmayan Türklerin de emin olarak hayatlarını devam ettirmesine izin vermişti, fakat kardeşi Muhammet ile anlaşmazlığa düştü. Muhammet onu hapsettikten sonra büyük kağanlığını ilan etti, fakat o da onbeş ay sonra yerini büyük oğlu Hüseyin'e bıraktı (1057-58).Diğer taraftan Muhammet'in ikinci eşi, oğlu İbrahim'i tahta çıkarabilmek için, kocası Hüseyin dahil ailesinin birçok ferdini bir komplo ile ortadan kaldırdı. Bu suretle İbrahim tahta çıktı.

Bu sırada Batı Karahanlılardan büyük kağan, I.İbrahim b.Nasr Fergana'yı zaptetti. Doğu Karahanlılar Devleti hükümdarı İbrahim ise, ailenin başka bir ferdi tarafından öldürüldü ve onun yerine Mahmut b. Yusuf büyük kağan oldu. Mahmut, ortak hükümdar el-Hasan b. Süleyman ile birleşti ve Batı Karahanlılara kaybedilen toprakları geri almak için birlikte harekete geçtiler. Neticede iki taraf arasında Sir Derya (Seyhun) hudut olmak ve Fergana doğu Karahanlılara bırakılmak suretiyle bir anlaşma yapıldı.

Mahmut'un yerine oğlu Ömer geçti ise de, ancak iki ay saltanat sürebildi. Bugra Han el-Hasan b. Süleyman onu yakalayarak büyük kağan oldu (1075). Kırk bin müslüman savaşçıdan oluşan Karahanlı ordusunun 700.000 gayr-i müslime karşı kazandığı büyük zafer muhtemelen bu son iki hükümdar zamanında vuku bulmuştur.

Selçuklu sultanı Melikşah Özkent'e kadar ilerlediği zaman, el-Hasan (veya Harun) onun hakimiyetini tanımak zorunda kaldı. Kısa bir süre sonra Hasan'ın kardeşi Yakub Semerkand tahtına geçti. Hasan bu isyanı bastırdı ise de, kardeşini Sultan Melikşah'a teslim etmedi. Melikşah tekrar Özkent'i zaptedince, Hasan itaatini bildirerek, oğlu ile birlikte, Yakub'u ona yolladı (1090). Bu sırada Tuğrul b. Yinal,el-Hasan'ı esir etti. Melikşah bu durumda, Tuğrul'a karşı, Yakub ile anlaştı.

Muhtemelen bundan sonra el-Hasan, Tuğrul'un elinden kurtulmuştur. Onun halefi ve oğlu Ahmed 1128 yılında Kara-Hıtayları Kaşgar şehrinden birkaç günlük mesafede tam bir hezimete uğratarak, onların batıya doğru ilerlemelerini bir süre için durdurdu.

Ahmed'in yerine geçen oğlu II. İbrahim rakiplerine karşı koyabilmek için Kara-Hıtaylardan yardım istemişti. Kara- Hıtaylar Balasagun'u zaptettiler ve "İlig-i Türkmen" unvanını İbrahim'e bıraktılar. Doğu Karahanlıların başkenti ise Kaşgar oldu.

KaraHıtaylar İbrahim'i isyan eden Karluklar üzerine gönderdiler (1158) ve o muhtemelen bu savaşların birinde şehit düştü. Onun Arslan Han unvanını taşıyan iki halefi oğlu II. Muhammet ve torunu Ebu'l-Muzaffer Yusuf (Şubat- Mart 1205) idi. Doğu Karahanlıların, Kara-Hıtayların yanında rehin olarak bulunan, son temsilcisi Ebu'l Feth Muhammet b. Yusuf ise Kaşgar'a dönerken, bu şehre ulaşmadan çıkan bir isyan sonucu öldürülmüştür (1210-11).

Karahanlı Devleti ikiye bölündüğü sırada Batı Karahanlıların ilk büyük kağanı olan I. Muhammed b. Nasr Özkent'te oturmuş ve muhtemelen 1052-53 ylı civarında ölmüştür. Ona kardeşi Ebu İshak I.İbrahim halef oldu ve Özkent'e gitmeyerek Semerkant'ta oturdu. Bu suretle Batı Karahanlıların başkenti Semerkant oldu. İbrahim, devletini ideal bir hükümdar olarak idare etmiştir. Doğu Karahanlılardan Şaş, İlag gibi hudut şehirleri ile Fergana'nın bir kısmını aldı.

Buna mukabil Seçuklu Sultanı Alp Arslan (1064-1072), Karahanlılar sahasına akınlara başlamıştı. İbrahim'in bu durumu Abbasi Halifesine şikayeti bir sonuç vermedi. Yerine oğlu Şems'ül-Mülk I. Nasr (1068-1080) geçti. Ona karşı hanedanın başka bir azası isyan etti. Bu fırsattan yararlanan Doğu Karahanlılar I. İbrahim'in zaptettiği yerleri geri almaya çalıştılar. Neticede bir barış yapıldı. Sultan Alp Arslanı Maveraünnehr seferi, kendisinin ölümü sebebiyle tamamlanamadı (1072).

Nasr onun ölümünden yararlanarak Tirmiz'i zaptetti. (Aralık 1072) ve Belh'e kadar ilerleyerek bu şehri yağmaladı. Selçuklu Sultanı Melikşah Karahanlılara karşılık vermek için harekete geçti. Tirmiz'i aldıktan sonra Semerkant'a ilerledi. Nasr karşı koyamayacağını anlayınca Selçuklu veziri Nizam'ül Mülk aracılığı ile barış istedi Sultan Melikşah onu affetti, hatta iki hanedan arasında akrabalık tesis edildi. Nasr'a kardeşi EbuŞuca el-Hızr halef oldu (1080).

Daha sonra, el-Hızr'ın yerine oğlu Ahmet (1081-89) geçti. Ahmet ile anlaşmazlığa düşen ulema Sultan Melikşah'tan yardım istediler. Melikşah Semerkant'ı zaptederek, Ahmet Hanı esir aldı ve beraberinde İsfehan'a götürdü (1088-89). Ancak Selçuklu hakimiyetine karşı çıkan isyan sonucu Melikşah bir kere daha Maveraünnehr seferine çıkmak zorunda kaldı (1090). Bu sefer dönüşü Melikşah, Ahmed'i yurduna iade etti. Böylece Karahanlılar Selçuklu Devletine bağlanmış oldu. Tekrar devletin başına geçen Ahmet ulema tarfından zındıkılıkla itham edilerek, açık bir muhakemeden sonra idam edildi (1095). Onun yerine tahta I.Mesud b. Muhammed geçirildi.

Onun saltanat devri hakkında hiçbir bilgi yoktur.Bundan sonra Selçuklu Sultanı Berkyaruk, Batı Karahanlılar tahtına arka arkaya üç hükümdar tayin etti. Bunlardan üçüncüsü Cibrail b. Ömer (Harun), Selçukluların fetret devrinden istifade ederek Horasan'ı ele geçirmek istedi, fakat bu sırada Horasan valisi bulunan Sencer Tirmiz için yapılan savaşı kazanmış ve esir düşen Kadır Han Cibrail idam edilmiştir (22 Mayıs 1102). Kazandığı bu zaferden sonra Sencer'de Maveraünnehr'i yeniden teşkilatlandırdı.

Yeğeni Arslan Han II. Muhammet b. Süleyman (1102-1129)'ı büyük kağan unvanı ile Semerkant'ta tahta çıkardı. Arslan Han Muhammed'in bastırdığı paralardan Sencer'in ismi geçmektedir. Sencer ayrıca Buhara Hanefilerinin başına da "el- Sadr" unvanıyla diğer eniştesi Abdülaziz b. Maza'yı getirdi. Sencer bu suretle Karahanlı hanedanı ile ulema arasındaki mücadeleyi önlemek istemişti.

II. Muhammet, saltanatı sırasında Ömer Han ve el-Hasan b. Ali adlarındaki hanedan azlarını isyanlarını Sencer'in yardımı ile bastırabildi. Hasan b. Ali 1109'da Nahşeb'de hezimete uğratıldı. Muhammed henüz İslan dinini kabul etmemmiş Türklere de akınlar yapmıştır. Bir isyan neticesi Selçuklu Sultanı Sencer'i yardıma çağırmış, fakat isyanın bastırılması üzerine Sencer'e gelmemesi için haber yollamıştı.Bu Sencer'in kızmasına ve bir anlaşmazlığa sebep oldu. Sencer Semerkand'ı zaptederek Muhammed'i esir aldı. Muhammet 1132'de Merv'de öldü.Oğlu II: Ahmed bir süre Sencer'e karşı direndi.

Sencer Batı Karahanlılar tahtına ardı ardına üç hükümdar tayin etti. Bunlardan sonuncusu II:Mahmud b. Muhammed (1132-41), Kara-Hıtaylar ile Hıcent yakınında yaptığı savaşı kaybederek Semerkand'a kaçtı (1137). Daha sonra Karluklular ile arasında anlaşmazlık çıktı. O, Sultan Sencer'den yardım isterken, Karluklar da Kara-Hıtaylara başvurdular. Sencer ve Mahmud 9 Eylül 1141'de Katvan sahrasında Kara-Hıtaylara yenildiler. Daha sonra Kara-Hıtayların himayeleri altında Mahmud'un kardeşi III.İbrahim kağan oldu. İbrahim, Karluklar ile yaptığı Kallabaz Savaşında öldürüldü (1156).

Kültür ve Sanat


Karahanlılar devrinde Türkler arasında geniş bir ilim ve kültür faaliyeti mevcuttu. Bu devletin hakim olduğu bölgeler eski kültür sahalarının içinde bulunuyordu. Batı Karahanlılar İran-İslam kültürünün, doğu Karahanlılar ise Çin ve Uygur kültürlerinin tesiri altında idi. Bütün bunlara rağmen Karahanlılar devrinde sadece İslam kültürü gelişmekle kalmamış, özellikle Doğu Karahanlılar'ın hakimiyeti altındaki bölgelerde Türk kültürünün bir Karahanlı devri yaratılmış, Türkçe edebi bir dil olmuş ve ilk defa bir Türk-İslam edebiyatı meydana gelmiştir. Bu edebiyat Uygur ve Arap harfleri ile yazılmıştı. Diğer taraftan Karahanlılar, Gazneli ve öteki devlet sultanlarına Uygur harfleri ile Türkçe yazmışlardır. Bu yazışmaları idare eden memurlara Türkçe "Alımga" denmekteydi.

Doğu Karahanlılar zamanında Kaşgar şehri, bir kültür ve dini merkez olarak gelişmişti. İşte o sırada bir çok Türkçe eserler yazıldığı muhakkaktır. O zamandan kalan başlıca eser 1069/1070 yılında Yusuf Has Hacib tarafından yazılmış olan "Kutadgu Bilig"dir. Bu eser İslam devrinin Uygur ve Arap harfleri ile Türk dilinde yazılmış en eski abidesidir ve ideal devlet idare sisteminin ne olduğundan bahsetmektedir.

Yine bu devredeki başka bir alim Ebu'l-Füuth Abdulgafir b. El-Hüseyin el-Almai, (ölümü 1096) bugüne kadar ulaşmayan "Tarih-i Kaşgar" adlı bir eser yazmıştır. Öte taraftan Mahmud el-Kaşgari'nin eseri olan "Divan-ı Lugat it-Türk" de 1073-1077 yıllarında Bağdad'da yazılmış olmasına rağmen muhtemelen bu kültür çevresinin bir ürünüdür.

Muhtemelen Doğu Karahanlı büyük kağanı Muhammed b. Yusuf Kadir Han'ın torunu olan Kaşgarlı Mahmud bu eserinde, Bizans hududundan Çin hududuna kadar muhtelif Türk kabilelerinin lehçelerinden örnekler vermiş, Türk ilinin coğrafyasına, Türk iktisadi ve sosyal hayatına ve inançlarına ait değerli bilgiler bırakmıştır. Ayrıca eserinde bize ulaşmayan edebi eserlerden, eski destan ve halk edebiyatından örnekler vermiştir.

İmar Faaliyetleri


Karahanlılar devri imar faaliyetleri bakımından da parlak geçmiş bir çok saraylar, camiler, medreseler, köprüler, kervansaraylar yapılmıştır. Camiler önce ker***ten, sonraları ker*** ve tuğladan ve nihayet sadece tuğladan yapılmışlardı. II. Muhammed b. Süleyman devrinde (1102-1130) Buhara'da büyük bir imar faaliyeti başlamış.

Bu dönemde yaptırılan camilerin bugün sadece minareleri ayakta kalmıştır. Nitekim Karahanlıların mimariye getirdikleri en büyük yenilik bu abidevi minarelerdir. Aynı şekilde türbe mimarisinde de gelişmeler görülmüştür. Süsleme örneklerinden başka abidevi ölçülerde yapılan kapılar birer büyük sanat eseri olarak dikkati çekmektedirler.

Karahanlılar döneminde yaptırılan kervansaraylar daha sonra dönemleri önemli ölçüde etkilemiştir.Karahanlılar, Budist Uygurlara ve diğer İslam dışı unsurlara karşı İslami korumak ve yaymak için mücadele etmişlerdi. Ayrıca İslami unsurları kendi geleneklerine uydurarak bir Türk-İslam kültür ve medeniyetinin temsilcileri olmuşlardı.
Son düzenleyen Baturalp; 17 Kasım 2016 17:15 Sebep: kırık link temizlendi başlık ve sayfa düzeni