MAKBER
"Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı.
Şimdi buradaydı, gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.

Ben gittim, o haksar kaldı,
Bir köşede tarumar kaldı,
Baki o enis-i dilden, eyvah,
Beyrut'ta bir mezar kaldı.

Bildir bana nerde, nerde Yarab,
Kim attı beni bu derde Yarab?
Nerde arayayım o dil rübayı,
Kimden sorayım bi-nevayı?

Derler ki unut o aşnayı,
Gitti tutarak reh-i bekayı,
Sığsın mı hayale bu hakikat?
Görsün mü gözüm bu macerayı?

Sür'atle nasıl da değişti halim,
Almaz bunu havsalam, hayalim.
Çık Fatıma! Lahdden kıyam et,
Yadımdaki haline devam et.

Ketmetme bu razı, söyle bir söz,
Ben isterim, ah, öyle bir söz.
Güller gibi meyl-i ibtisam et,
Dağ-ı dile çare bul, meram et.

Bir tatlı bakışla, bir gülüşle,
Eyyamı hayatımı temam et,
Makber mi nedir şu gördüğüm yer?
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber?"
</B>
Abdülhak Hamit Tarhan
( 1852 - 1937 ) ACININ RENGİ
..ey acılara tat veren güzellik,
Yüreğimize hoşgeldin!
Geldin de,
Çiçekli dallara döndürdün öfkemizi.
Artık ister dolu yağsın ömrümüze,
İsterse kar,
Biz ki bildikten sonra sevmeyi,
Bütün sabahlar,
Acı renginde olsa ne çıkar?
Adnan Yücel
( 1953 - 2002 )
AĞLATAN MUTLULUK
Çıksam şimdi güzelliğin gökyüzüne,
Dolaşsam,
Görsem bütün tanrısal sevgileri,
Ölümsüzlüğün sofrasına bağdaş kursam
Ve anlatsam,
Anlatsam o ağlatan mutluluğu,
Bilmem inanır mı bana mavilikler..

Suskun bir coşkunun doruklarında,
Pürköpük ve rüzgarlı
Bir nehir kahkahasıydı gözyaşı.

Vivaldi böyle dinlenirmiş meğer,
Mutluluk bile sensiz çekilmezmiş,
Ben ki yaşamı toprak bilmiştim,
Nice tohumlar ekmiştim bunca yıl,
Geç anladım,
Aşkın tohumu sensiz ekilmezmiş.

Sessizlik açarken zulüm bahçeleri,
Gözlerinde bir anda dört mevsim,
Her mevsimin güzelliğinde sen,
Bunca ayrık ve diken içinden
Güle çıkmak işte budur desem,
Bilmem inanır mı bana çiçekler..

İçimde sayısız denizlerin şahlandığı
O günü tarihlesem şimdi,
Irmak ırmak çizsem zamanın yüzüne,
Adına sonsuzluk desem,
Ve her saniyesini o sonsuzluğun,
An be an şiirleştirmek istesem,
Bilmem inanır mı bana sözcükler...
Adnan Yücel
( 1953 - 2002 )
ACI
Usandım taş basması günler yaşamaktan,
yalnızlığımı büyütüyorum, korkunç,
yani bağırmak sana sulardan.

Her gün yeniden ölmek
elinden karanlık adamların
yalanla, ekmekle, silahla.

Üstümüze bakarken çağlar,
her çocuk başı okşadığımız
suçlu bizmişiz gibi
büyüyor avcumuzda.

Gözlerinde bile,
deniz dibi gözlerinde ölüler,
askerler ve gemiciler halinde.

İhtiyar yüreği toprağın
buğdayı, elma'sı
korkuda.
Suskunluğum, utancım büyük
sıkıntım kara.
Gel dağıt mavini
kör kuyular uykuma...
Ahmet Oktay
SIĞINAK
Kaçıp sana saklanıyorum akşam oldu mu,
Sana dokununca mı denizleniyor masa,
Senin avcıların mı çok hayvanları kovalayan
Sıkıntımın ormanında?

Üç beş günümüz var şuracığında,
Nice oyuncağımızı kırdılar,
Biz de güzel çocuklardık bahçelerde,
Sularda alabalık.

Azla avunmaya alıştık,
Ne yapalım paramız yoksa,
Şarabımız bitince yağmura çıkarız,
Kim güzelleşmiyor öpüşünce?
Ahmet Oktay