ELMA
Biz güle güle demedik birbirimize, görüşürüz diye ayrıldık. İçimizde hafif bir buruklukla eller sallandı. Tam zamanında yağmur imdadıma yetişti, gözlerimden akan yaslar yağmur damlalarına karıştı. Otobüs gelmişti. Gerek yok bavulları ben taşırım dedim ve yaklaşık bir ton ağırlığındaki bavulları küçük bir her kül edasıyla yüklendim, zaten o an bavulların ağırlığını düşünemiyordum bile. İçeri girdim her zamanki gibi bir pencere kenarına oturdum. Hala kendimi zor tutuyordum onun önünde kendimi bırakmak istemiyordum. Pencereden dışarı baktım yan gözle, hala dışarıda bekliyordu, ona el salladım artik gidebilir diye ama anlaşamazlıktan geldi sanırım, hala ıslanmaya devam ediyordu. Onun gözlerine bakamıyordum bile artik. Motor sesi birden aramızdaki bağlantıyı koparırcasına kükredi, otobüs yavaş ilerlemeye başladı. Artik dönüş yoktu, mümkün olabildiğince ona bakmamaya çalıştım, kendimi tuttum. Ama birden içimde bir şeyler kıpırdadı ve ani hareketlerle hala yari açık olan kapıya koştum yoldakileri hışımla iterek, kafamı kapıdan dışarıya çıkardım ve var olan tüm gücümle bağırdım “Seni seviyorumm!”. Ama geç kalmıştım artik orada değildi. Beş on saniye kapıda kalakaldım ta ki şoför beni uyarana dek. Bu lafları ona son kez de olsa iletememesi olmanın ağırlığıyla yerime döndüm. Artik ağlayamıyordum bile. Doğum günümde bana hediye verdiği ayıcığa sıkıca sarıldım oymuşçasına, içindeki tanecikler patlama seviyesine gelene dek. Bir ara ayıcığın suratına baktım, o da ağlamaklıydı. Birden yeşil bir elmanın burnumun dibinde olduğunu fark ettim. Karşımda oturan yaşlı nine uzatmıştı bana bu elmayı. Al kızım dedi, bunları köydeki bahçeden toplamıştım, çok lezzetlidir dedi. Aldım. Ayıp olmasın diye de ne kadar istemesem de büyük bir çabayla elmaya küçük bir ısırık atmayı başardım. Suratımdan anlamış olacak “bir şeyin yok ya?” dedi ben de “sevgilim yok” dedim. Tabiî ki böyle bir şey söylemedim, bunu içimden söylemiştim, ona ise yok ninecim bir şeyim sadece sevdiklerimden uzaktayım dedim, bu konuşmanın burada bitmesini dileyerek. Kafamı pencereye doğru çevirdim, pencere bile ağlıyordu, ben neden ağlamayayım ki diye düşünürken yine yaslı nine bir şeyler mırıldandı. Hiç oralı bile olmadım, bir yandan da ona acıyarak. Neden ona acıyayım ki asil o bana acısın! Nine yine bir şeyler mırıldanıyordu, merak ettim kafamı bir hareketle ona doğru çevirdim, bir de ne göreyim. Nine demin bir iki ısırık aldığı elindeki yeşil elmayla konuşuyordu. Şaşkınlığımı belli etmemeye çalışarak, olayı hiç görmemiş gibi kafamı tekrar pencere tarafına doğru çevirdim. Beni fark etmis olacak , dikkatimi çekmek için kolumu dürttü. O an yerimden fırlayacağımı hissettim, ne var dercesine ona baktım. Korkma yavrum dedi. Korkmuyorum dedim. Elma benim en iyi dostumdur, bir tek o beni her zaman dinler, tüm sırlarımı o bilir hem kimseye de anlatmaz. Hala kafam karışıktı, arkasından ne geleceğini merak ediyordum ve dinlemeye devam ettim. Hatta atakta bulundum, peki sana cevap verebiliyor mu diye sordum, aldığım cevap benim sorduğum sorudan daha da şaşırtıcıydı! “elma konuşur mu, salak!” değildi tabi cevabi. Bana evet dedi, elmalar konuşur. Sadece dinlemesini bilmelisin. Onlar her şeyi bilirler, seni ,beni büyük bir hayretle dinliyordum bir yandan da kendimi salıverip kahkahayı patlatmamak için kendimi tutuyordum. Deminki üzüntüm bir anda gidivermişti üzerimden, ilahi pamuk nine! "Peki söylesin birkaç şey su elma" dedim. "Ne bilmek istiyorsun" dedi, "ne bilmek istiyorum" dedim. Durdu “acaba hala seni seviyor mu?”dedi. O an nefesim kitlendi, ne diyeceğimi sasırdım. Ne demek bu dedim. Öğrenmek istediğin bu değil miydi? Dedi. Cevap veremedim. Alaycı bir şekilde ama meraktan çıldırırcasına, "ne diyor peki elma bacı ?"dedim. İçimdeki isteği fark etmis olacak, suratında hafif bir gülümseme belirdi. Ama hala bir cevap alamamıştım. Baktım ki nine hiç oralı bile olmuyor ben de takmaz tavırlarla, o anki dostuma, pencereye doğru döndüm. Büyük bir sarsıntıyla uyandım, otobüs çukurlara girip çıkıyordu sanırım. Gözlerimdeki buğu gittikten sonra, karşıma baktım. Ne göreyim! Bizim yaşlı ninenin koltuğu bomboştu. Sevinse miydim yoksa üzülse miydim bilemiyordum. Yine de baya aklıma girmişti su elma hikâyesiyle. Bunu düşünürken gülümsedim. Yan koltukta, ninenin bana vermiş olduğu elmayı fark ettim, ısırdığım yer kararmıştı. Benim elmam konuşamıyordu ama hala açlığımı giderebilirdi. Aldım elime, yemeye başladım. Hala ona seni seviyorum diyememenin acısı vardı gözlerimde. Otobüs ani bir fren yaptı, bu son durak dercesine, benim durağımdı. Bavulları aldım, bu sefer daha da ağır çekiyorlardı sanki. Aşağıya indim. Yapayalnızdım, niye gitmeyi seçmiştim hatırlamıyorum bile! Otobüs de veda etti bana , yavaştan ilerlemeye başladı. Bir an benim ve yaşlı ninenin oturduğu bölmeye gözüm ilişti, buğulanmış olan pencere camında “evet” yazılıydı.
(Alıntı)