Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #506

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
29 Mart 2007       Mesaj #506
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Tek O..!



Senin, benim, O’nun yani hepimizin tek dostu var bilir misiniz?
Sessiz sedasız ve bir o kadar da sadakatli.
Can yakmayan.
Üzmeyen.
Ve hep sabırla bekleyen.
Her gece ağzı var dili yok bir şekilde “nerde kaldın”da demeyen,
Öpen,
Dünü hiç düşünmeyen,
Ekmek istemeyen su istemeyen,
Dırdır hiç etmeyen,
İhanetlerinize bile ses çıkarmayan,
Belki de tanık olan,
Yine de her gecenin sessizliğini paylaştığınız
Tek o…
Benim de o tek dostum.
Yatağa yattığımda azgınca saldıran
Öpüşlerime gülümseyen,
Üzerine yapışan saç tellerimi bile saklayan,
Soğuk gecelerimi ısıtıp,
Gözyaşlarımı kurutan
Sevinçlerimi de paylaşan,
Her şeye rağmen de (ben kovmadıkça) asla gitmeyen,
Tek o var yaşamımızda.
Bizim sırdaşımız,
Sevdalarımızın tanığı,
Duygu yağmurlarımızın kurutucusu,
Canımızın yanmışlığına seyirci,
Aykırı dünyamızın tek muhatabı,
Kimi zaman yumuşak
Kimi zaman da bir o kadar da sert
Ama sadece tek o…
Makam mülk peşinde hiç olmayan,
Maddiyatı önemsemeyen,
Ana kuzusu da olmayan,
Mutluluğu var olan ile yetinen,
Şiirlerini içinde yaşayan,
Şarkılarını da sadece sizinle söyleyen,
Kartalların alçaklığına düşmeyen,
Yağmurları usulca selamlayan,
Gökyüzüne hasret,
Evet… evet… sadece tek o…
O, bizim.
O bizimle özdeş,
O hepimizle can,
O kahır mektuplarını içinde saklı tutan,
O değişkenliği hep birlikte yaşayan,
O gizli aşkımız,
O bizim sevdamız…
Dün gece çok konuştum O’nunla.
Anlattım “canımı canım yaktı” oyunundaki son perdeyi.
Dinledi.
Hep sustu.
Hiç de renk vermedi.
Belki de içinden çok şey söyledi.
Baktım yüzüne renklerinin arasında bir şey bulabilmek için.
Hayır!
Bilinenin dışında davranmadı ve izledi.
Hep anlattım.
Anlattıkça coştum.
Akıttım içimdekileri.
Ömrümden haksızca; saatleri, günleri, ayları çalanların acımasız hırsızlıklarını,
Umutlarımın boş kuruşluk sömürülüşünü,
İsyanlarımı nasıl kontrol etmek için çırpınışlarımı,
Bir daha “sevmek” ahmaklığına düşmeyeceğimi,
Her şeye rağmen de sevgim denen olgunun beni tüketişine “dur” diyemediğimi,
Verdiğim sözü “tükürdüğünü yalamak” olarak gördüğümü,
İhanetin iz düşümlerini,
Kapkara yalan maskelerin sırça köşkler gibi bir fiskede çatır çatır çatlayıp darmadağın oluşunu,
Tüm hıncımı O’ndan çıkararak sarılıp anlattım.
Sustu.
Dinledi.
“Yok ki, benden başka seni anlayan ve bilen” der gibi, sarılışlarıma sarılmayarak yanıt verdi mi ne?!!
Veya ben mi öyle anladım.
Canımın canı yastığıma…