Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #513

Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
30 Mart 2007       Mesaj #513
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
Demlenmiş Yalnızlığını Yudumluyorum
ismail sarıgene

Artık kalemimi kırdım gidişinle. Dudaklarımı kanatıp yüreğimin sesini dinliyorum. Baş ucumda sana yazdıklarım ve masada demlenmiş yalnızlığım. Kanayan çığlıklarımı yutkunup kırılmış hayallerimi topluyorum kentimin kaldırımlarından. Üzerimde suskunluğun yeni ütülenmiş elbisesi, yüreğime sunulmuş bir dostun dogum günü hediyesi... Şimdi karanlıklara sarılıp demlenmiş yalnızlığını yudumluyorum. " İsmail Sarıgene

" Ya güneş altında yürümüşüz, ya dolunayda…Tenha sevda yollarında …

Benliğimin kirli çamaşırlarını bir kuytuya;
Serdim
Buradayım.

Acılarımızın merkezkaç savrulmaları mıydı acının son kıyısında, “uçurum çiçekleri”nin yanı başında, bizi buluşturan? Yoksa konuşa konuşa, yaza yaza acıları içselleştirme çabası mı?
Böyle ama böyle değil yine de…
Çünkü bekleyeceğiz bin yıl kendi yalnızlığımızın nehirlerinde!

Biz sevince, çoğaldı her yönden
Ki ölüm, Sevgilinin
Yüreğimize okyanus sığdıran gözlerinden

Geceler…Gündüzden öte sığınaklar…Yıldız koparma, yıldızlara boyama siyahlıkları ve nefes almayı öğrenme boğan dört duvarın yalnızlığına inat…Sonra o hangi gülümseyiştir yardan gelen ya da senden, gecenin emip gizlediği? Açacaksın düş sayfasını, yaşanmışlıkların düş kırıklıklarını, sevgiler hatırına, sevgiye liyakat hatırına; umut renginde, bir sonraki yarına emanet edeceksin…”Her şey burada kalsın” “Gidiyorum Geldiğim Gibi Dünyandan” diyeceksin ama heyhat; günler gecelere devrederken, bir sonsuzluğa evrilen ruhuna ezberlettiğin tatları, duyarlıkları yaşayacaksın her gece yeniden…Tatlı bir çaresizlik, belki de
yorgunluk…
Yüreğin geceyle sarmaş dolaş iken, sabahı sayacak yelkovanın zaman çınıltıları…
Doğan her güne, her güneşe sevgilinin adıyla…

Yağmurlar yağar bir kentin sokaklarına, yağar mevsiminden, derin bir sessizliğin ortasından. Yarin gözleri iner ufuklara, çağırır her yandan…Üşür genç adam, karanlık sokakların gece ortasında, her adımda bir tuzağa dönüşen su çukurlarından ıslak ıpıslak adımlarla geçer. Geriye, geçip gittiği sokaklardan bir karaltıdır kalan, bir silüettir…Zamanın yüzünü acıtan, yalnız dağlara ağıt yaktıran…Nereye bilinmez…Sokaklar, caddeler boyu durmaz yürüyüş. “Ya sevgili uyanıksa” der, sevgilide yeteri kadar sevgili olamayıştan korkar sanki; “deli desinlere” yürür de yürür…Eve getiren usu değil ayaklarıdır, usu çoktan gezmeye çıkmış adamları…Sevgide fani, sevgilide fani olmanın gereğidir yağmurla hemhal olmak, dost olmak. Yağan gökten su değildir biliriz…Gerisi bizi bağlamaz…Sonra gece alır bizi koynuna, ağırlar…Gizil bir sevişmenin kokusu uykuya bağlar ruhumuzu. Yağmura vefa yare vefadır!

Yak umutsuzluklarını, direnen yanınla, senin deyiminle “Acılara İnat”…
“Yokluğunda Yaşat” bilmeyenlerin öğrenesi, su tadında yasanla! Yağmur, gökkuşağı ve bahar –ille de Mayıs- terk etmez mi hiç seni? Ki utandırırsın “arsız acıları” sabrın derviş yüzüyle. Kimbilir hangi Cafe’de elinde klavye, ruhun koşuda yazdım mı, yazabildim mi telaşında.
Abi zaman doluyor, “byes” deme bana! Görüyorsun; sana yazılar yazmak gerek ama bu yürek bu kalem derin bir suskuda…

Yüreğimle inmek isterdim kardesim İsmail. Doğum gününe 29 Ağustos’a…

Fırat Şahin