Arama

Michael Jackson - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Mart 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
80’li yılların müziği deyince akla gelen isimleri saymak gerektiğinde, insanların çoğunun ilk sayacağı isim Michael Jackson olacaktır şüphesiz. Her dönem sıkılmadan dinlenebilecek müziği, çok az insanın yapabildiği dansları, sağlam bir senaryoya dayanan kısa film niteliğindeki video klipleri sonucunda, Michael Jackson popun kralı bile olmuştur.

29 Ağustos 1958 yılında dokuz çocuklu bir ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya gelen süperstarın bu kadar başarılı olmasının nedeni sadece yetenekleri ve zekası değil elbette. Çok küçük yaştan itibaren sahne tecrübesi kazanması ve durup dinlenmek bilmeden çalışması, onun kimsenin sahip olamadığı başarıya ulaşmasında en büyük etken.


Amerika’nın Indiana eyaletinin Gary şehrinde, Michael’in babası Joe Jackson, fabrika işçiliğinin verdiği stresi müzisyenlikle atlatmaya çalışıyordu. Eşi Katherine Jackson’da sesinin güzelliğiyle dikkat çekiyordu. Ama aradıkları başarıya ulaşan kendileri değil çocukları oldu. Joe Jackson, oğullarının müziğe ilgili ve yetenekli olduğunu fark edince onlarla bir grup kurmaya karar vermişti. Bu sırada Michael çok küçüktü ve Joe ona grupta ciddi anlamda yer vermeyi fazla düşünmüyordu. Bir gün Katherine, Michael’ı şarkı söylerken duydu ve onu gruba alması için kocasına ısrar etti. Joe da onu dinleyince, Michael’ın Jermaine’in yerine grubun solo şarkıcısı olmasına karar verdi. The Jackson 5 adını alan grup bölgedeki birçok yetenek yarışmasına katılmaya başladı. Çoğunlukla birinci oluyorlardı. Bir keresinde, ikinci oldukları bir yarışmadan, ödülleri olan renkli televizyonu almadan döndüler. Joe, onu almalarını istememişti. Çünkü ona göre, birinci olamamak kaybetmek demekti. Onun bu mükemmeliyetçiliği, titizliği, daima en iyiyi hedeflemesi, grubun büyük başarılar kazanmasını sağladı.


1968 yılında, grup Steeltown adında yerel bir stüdyoda, “Big Boy” adında bir single çıkardı. Şarkı Gary’de çok tuttu ve bölgedeki radyo istasyonlarında büyük ilgi gördü. Ama grubun ve tabii ki Michael’ın hayatlarındaki dönüm noktası herhalde aynı yıl Motown Record’un sahibi Berry Gordy’nin onları dinlemesidir. Gordy hemen grupla anlaşma imzaladı. The Jackson 5 California’ya taşındı. Suzanne de Passe’ın menajerliğinde çalışmalara başladılar. Bu şirketten çıkan, ilk dört şarkıları da (I want you back, ABC, The love you save, I’ll be there) listelerde bir numaraya yükseldi. Jackson 5 bunu başaran ilk gruptu. Liste başarısı ve albüm satışı kelimelerinin Michael Jackson ismi ile beraber anılacağı yıllar başlamıştı artık. James Brown’ı andıran dansıyla, kadife sesiyle küçük Michael’ı Amerika hemen benimsedi ve çok sevdi. Elvis Presley dahil birçok müzik otoritesinin dikkatini çeken, onların geleceğinin parlaklığı konusunda hiçbir şüphe duymadıkları bir isimdi Michael Jackson. Ne var ki starlığın keyfi yanında sorunlarını da yaşamaya başlamıştı. Devamlı stüdyoda şarkı söylemek, dans çalışmak, konserlere çıkmak zorundaydı, çünkü aranan bir çocuk şarkıcıydı artık. Normal çocukların hayal bile edemeyecekleri bir yaşam sürüyordu. Ama onun hayallerinde normal çocukların yaptıkları şeyler vardı. Arkadaş edinmek, parka gitmek, saatlerce oyun oynamak istiyordu. Ama bunları yapamıyordu; bir gün bile dinlenmiyor, Noel bayramlarını bile kutlayamıyordu. Joe, Michael ve kardeşlerinin en iyiyi yakalaması için onları haddinden fazla çalıştırıyor, hatta onlara şiddet de uyguluyordu. Michael yıllar sonra o günleri şöyle anlatacaktı. “Ondan çok korkuyorduk. Sanırım bizim ne kadar korktuğumuzu fark etmedi. Korkmak diyorum, kusardım. Onu görmek bile yeterliydi.”


The Jackson 5, Motown’dan albüm üstüne albüm çıkarırken, Michael da dört solo albüm yayınladı. 1971 yılındaki Got to be There onun ilk albümüydü. Bir yıl sonra 1972’de ikinc albümü Ben çıktı. Albümdeki Ben şarkısını aynı isimli film için okudu ve büyük başarı elde etti. Sonra 1973’te Music and Me ve 1975’te Forever Michael adlı albümlerini çıkardı. 1971’de The Jackson 5 çizgi filmi Disney tarafından yayınlanırken, grup 1972’de İngiltere’ye giderek uluslar arası starlık yolunda ilk adımı attı ve birçok ülkede konserler vermeye başladı. Yıllar geçtikçe, Michael büyüyor, danslarına kimsede olmayan yeni figürler ekliyor, sesi olgunlaşıyor ve bugünkü sihrine kavuşmaya başlıyordu. 1975 yılına gelindiğinde, The Jackson 5 üyeleri, Motown’un kendi şarkıları yerine şirketin seçtiği şarkıları okumaları yönündeki isteğine karşı gelerek oradan ayrılarak Epic Stüdyoları’na geçmeye karar verdi. İsim hakları Motown’da kaldığı için adlarını The Jackson olarak değiştirmek zorunda kaldılar. Bu sırada Berry Gordy’nin kızıyla evli olan Jermaine Motown’da kaldı. Grup da onun yerini en küçük kardeşleri Randy ile doldurdu.


Grup bu şirketten 1984 yılına kadar altı albüm çıkarttı. 1978’de çıkardıkları Destiny, parça yapma yetenekleri olduğunu ispat etti. Grubun en başarılı albümlerinden oldu. Blame it on the Boogie gibi bir klasik çıkardı. Bu sırada Michael Jackson’un kariyeri bambaşka bir yön çizmeye başlamıştı.


Artık gruptan daha çok Michael konuşuluyordu desek yeridir. O sırada magazin basını hakkında gay olduğundan tutun Diana Ross’a aşık olduğuna kadar birçok dedikodu üretmeye başlamıştı bile. Michael starlığın acı tatlı tüm yanlarını hissediyordu artık. Bu sırada sanatı belli bir yön almış, besteleriyle de var olmaya başlamıştı. Babasının menajerlik kontratını yenilemedi, çünkü artık kariyerini kendisi yönlendirmek istiyordu. 1978 yılında, Michael Jackson Diana Ross ile birlikte The Wiz müzikal filminin Afro Amerikan çevirdi. Bu filmde Diana Ross Dorothy’yi oynarken, Michael’da korkuluğu oynuyordu. Filmin süksesi sınırlı kaldı ama bunun çekimleri sırasında, müzik tarihinde çağ açacak çok önemli bir olay oldu, Michael Jackson, Quincy Jones ile arkadaş oldu. İkisi aslında Michael henüz 12 yaşındayken, Sammy Davis Jr. Tarafından birbirlerine tanıştırılmışlardı. Ama bu sefer başkaydı…


Süperstarın 1979 yılında, Epic adına yayınlanan ilk solo albümü Off The Wall’un prodüktörü, Jones’dan başkası değildi. Aslında Michael, başta prodüktör olarak Jones’u düşünmemişti, bir gün ona telefon açmış ve yeni bir albüm yapacağını söyleyerek kendisine prodüktör tavsiye etmesini istemişti. Birlikte birkaç isim düşündükten sonra, Jones “Neden albümünü ben yapmayayım,” diye sordu. Michael, “Tabii ya, harika bir fikir, neden daha önce aklıma gelmedi ki,” diye cevap verdi. Bir caz müzisyeni olan Jones’un bir pop albümü prodüktörlüğüne soyunması birçok müzik otoritesi tarafından tuhaf karşılandı. Jones’un bu işin altından nasıl kalkacağını merak ediyorlardı. Ama bu iki cevherin eşsiz müzikal dehalarının ortaya koyacakları ürünün en adından kötü bir albüm olmayacağı tahmin ediliyordu. Nitekim, Off the wall hem müzik tarihinde yeni bir dönem başlattı, hem de müthiş satış başarısıyla Michael’a popun krallığına giden yolu açtı.


Off the Wall’un tarzı konusunda görüş birliğine varmak güç. Albüm hem dönemin büyük furyası disco’ya vurucu ritmler ve dans ettirici funky beatlerle yeni bir boyut katıp zenginleştiriyor, hem de 80’lerin popunun ilk tınılarını duyuruyordu. Bu sırada Jones’un araya serpiştirdiği caz etkileri ve Afrika ritmleri albümü benzersizleştiriyordu. Michael’ın ne kadar geniş bir sesi olduğu ve şarkı söyleyiş tarzında ne kadar yenilikçi olduğu da bu albümle daha iyi anlaşılıyordu. Albümden Don’t stop till you get enough, Rock with you ve She’s out of my life’a klip çekildi. Off the Wall ve Girlfriend de single olarak çıktı. Don’t Stop Til’ You Get Enough’un Michael için ayrı bir anlamı vardı: Tamamını kendisinin yazdığı ilk şarkısıydı bu. Şarkı, direk bir numara olup, kendisine solo kariyerinin ilk Grammy’sini kazandırdığında havalara uçtu tabii. Ama sadece bir dalda aday gösterilmesine kırıldığı için ödül törenine katılmamış, bunu televizyondan izlemişti. DSTYGE ve Rock With You’ya çekilen kliplerle Michael’ın ne kadar iyi dans ettiğini bütün dünya gördü. Albüm toplam 19 milyon sattı. Herhangi bir sanatçı için büyük bir başarıydı bu. Ama Michael Jackson için değil. Onun asıl başarısı üç yıl sonra gelecekti.


1980 yılında kardeşleriyle Triumph albümünü çıkardı. 29 hafta listelerde kalan bu albümdeki Can You Feel It’e çekilen klip, Michael’ın gelecekte yapacaklarının da sinyalini veriyordu. Dönemin teknolojisinin sınırlarını zorlayan klipte grup üyeleri gökyüzünde belirip ışıklar saçıyor, gökkuşağı açıyor, bir sürü şey yapıyordu. Michael Jackson’un bizat yazıp yönettiği klip, Rock With You ve She’s Out Of My Life’ı da yöneten Bruce Gowers tarafından yönetildi, 1981 baharında yayınlanmaya başladı ve büyük olay oldu.


Nihayet, 1982 yılında gene Quincy Jones prodüktörlüğünde Thriller çıktı. Müzik değişti. Dünya değişti. Popüler müziğin Michael Jackson ve diğerleri diye ikiye ayrıldığı, Jackson’un televizyonda göründüğü anlarda sokakta kimsenin kalmadığı, suç oranının azaldığı, telefonların sustuğu, milyonlarca insanın onun gibi giyinip dans etmeye çalıştığı bir dönem başladı.

O dönem anlatılmaz, yaşamış olmak lazım. Günümüzün en popüler sanatçıları bile Michael’ın o zamanki popülaritesine ulaşamadı. Dünyada onun adını duymayan bir kişinin bile kalmamış olduğunu sanıyorum.

Albümün adı aslında Starlight olacaktı. Bu, Michael’ın albüm için yazdığı ama fazla beğenmediği için koymadığı bir şarkıydı. Albüm için korku temalı bir dans parçası istiyordu, Rod Temperton da Thriller’ı yazdı. 1947 doğumlu İngiliz sanatçı, daha önce de Jackson için Rock With You, Baby Be Mine şarkılarını yazmıştı.


Albümde dokuz şarkı vardı, az ama öz. Artık disco’nun öldüğü yıllardı. Gerçek bir pop albümü oldu bu. Afrika ritimlerinin en güzel işlendiği, danstan nefret edenleri bile saatlerce dans ettirebilecek Wanna be startin something’le açılan albüm, müzikal zenginliğiyle ve belli bir tarza bağlı kalmamasıyla dönemin popunun standartlarını belirledi. Gitar, bas gibi aletler daha önce kullanılmadığı gibi kullanılmış, daha önce duyulmamış ritmler bulunmuştu. Albümün neredeyse bütün parçaları single olarak çıktı ve dört şarkıya klip çekildi. Michael Jackson’ı efsane yapan klipler...

Bunların şimdiye kadar çekilmiş kliplerden en büyük farkları, klipten çok kısa birer film olmalarıydı. Ayrıca Michael’ın artık kendisini göstermeye başlayan zengin hayal gücü ve bu hayal gücüyle yarattığı masal alemini yansıtan kısa filmler olmaları. Billie Jean’ın klibi, MTV’de siyah bir müzisyene ait yayınlanan ilk klipti. Klipte Michael bir paparazziden kaçarken, arada sihirli bir insanmış gibi görünmez oluyor, yolda yürüdüğü, attığı her adımda bastığı kaldırım taşının ışık saçmasından belli oluyordu. O sırada sokakta yatan dilenciden, reklam panosuna kadar sihirli Michael’ın etrafındaki herşey değişiyordu. Michael, çok işlediği asi genç temalı Beat It’in klibinde ise, birbirlerine düşman iki çetenin kavga etmesini engelliyordu.

Bu klipleri asıl seyrettiren ise Michael’ın dansı oldu. Michael’ın dansı için kitap yazmak lazım. Onun tarzı, günümüzün en iyi ve en ünlü pop ve rnb starları tarafından şu anda taklit edilmekte. Wade Robson’un programına çıkan çocuklardan, en ücra sokaktaki b-boyun dansına kadar bütün danslarda Michael’ın izi var... Michael başta dans ederken idolü James Brown’dan etkileniyor, onun hareketlerini yapıyordu. Ama artık Thriller’a gelindiğinde çoktan kendi tarzını bulmuştu. Tarihe Michael Jackson adı ile birlikte kazınacak hareketler de yavaş yavaş ortaya çıkıyordu.


16 Mayıs 1983 gününe gidelim. O gün Motown’un 25. kuruluş yıldönümüydü. Şirkete yıllarını vermiş müzisyenler olarak Michael ve kardeşlerinin o gece katılıp sahne almamaları düşünülemezdi. Michael kardeşleriyle I’ll be there’ı seslendirdi. Tek başına ise Billie Jean’i söyledi... Bunu yapmasaydı, pop müzik tarihi nasıl bir yön çizerdi acaba...


Sahnede Michael tek başınaydı, arkasında ne vokalistler vardı ne başka dansçılar, ne de müzisyenler. Böylece bütün dikkat onun üzerine odaklanıyordu. Şarkıyı söylerken Michael’ın meşhur moonwalk olarak bilinen ayakları üstünde kayarak geri geri gitme hareketini yapması ve parmaklarının ucunda durması, onun efsaneliğinin tescili için yetip artmıştı. Bu hareket binlerce kişi tarafından denendi, Michael’ın simgesi olarak afişleri süsledi.


Thriller videosu piyasaya çıktığında ise yer yerinden oynadı. Bunun sebebi, albümün en güzel şarkısına çekilen klip olması değildi. 13 dakikalık uzunluğuyla bir ilkti. Orijinal bir senaryoya sahip kısa bir korku filmi gibiydi. Michael Jackson kız arkadaşıyla (Ola Ray) bir mezarlıktan geçerken mezarlardan çıkan zombiler etrafını sarıyor, sonra Michael da o zombilerden birine dönüşüyor ve şarkının efsanevi kareografisi başlıyordu. Bu klipteki danslar yıllarca çalışılmış ve taklit edilmiştir. John Landis’in yönettiği ve 600 bin dolarlık bir bütçeye mal olan klip ilk olarak 2 Aralık 1983’te MTV’de gösterildi.

Thriller albümü ödül üstüne ödül topladı, ama özellikle 1984’teki Grammy ödül törenlerinde bir gecede sekiz ödül birden almasıyla dikkat çekti. Bu rekor ancak 2000 yılında Carlos Santana’nın da sekiz ödül almasıyla eşitlendi.

Thriller dünyanın en çok satan albümü. O dönemde aralıksız tam 37 hafta boyunca Billboard’ın albüm listesinde bir numarada kaldı. Albümün satış rakamı şu anda 50 milyonu geçmiştir.


Michael Jackson, 1987’de bir sonraki albümü Bad çıkana kadar boş durmadı. The Jackson olarak kardeşleriyle Victory albümünü yaptı, akabinde albümle aynı adı taşıyan bir turneye çıktı. 55 konserlik turneyle grup, 2,2 milyon hayrana seslendi. Turne 75 milyon dolar getirdi.

Pepsi’nin reklam filmlerinde kardeşleriyle birlikte rol aldı. Defalarca yayınlanan reklamlar çok büyük sükse yaptı ve Pepsi’nin satışına büyük katkısı oldu. Bu filmler için tam 5 milyon dolara anlaşmıştı.
Maalesef filmlerden birinin çekimi sırasında Michael Jackson’un saçları yandı ve hastanelik oldu. Jackson, bu olay nedeniyle şirkete açtığı tazminat davasından kazandığı bir buçuk milyon doları tedavi gördüğü hastaneye bağışladı.

Lionel Richie ile birlikte, Afrika’da yardıma muhtaç insanlar için düzenlenen Usa for Africa kampanyası için We Are The World parçasını yazdı. 1984 yılında çıkan şarkıyı aralarında Diana Ross, Tina Turner, Cindy Lauper, Ray Charles, Stevie Wonder gibi isimlerin de bulunduğu dönemin birçok ünlü sanatçısı söyledi. Şarkı 6 milyonluk satışıyla uzun süre dünyanın en çok satan şarkısı oldu.

1985 yılında Michael, servetine servet katacak bir şey yaparak, 47 milyon dolara ATV kataloğunu satın aldı. Burada Pat Benatar, Little Richard, The Pointer Sisters and The Pretenders gibi sanatçıların da yer aldığı 4000 şarkının telif hakları vardı, ama asıl önemli olan bu şarkıların içinde Michael’ın büyük hayranlık duyduğu The Beatles’ın tam 251 parçasının bulunmasıydı. Michael, kataloğu elde etmesine yardımcı oldukları için avukatı John Branca ve menajeri Frank Dileo’ya birer Rolls Royce hediye etti. Kataloğun değeri bugün üç katına çıkmış durumdadır.

1986 yılında Jackson’un başrol oynadığı, Geaorge Lucas’ın yapımcılığını ve Francis Ford Coppola’nın yönetmenliğini üstlendiği Captain Eo adlı kısa film çıktı. Anjelica Huston’un oynadığı The Supreme Leader ile görüşmek için uzaya giden Captain EO’yu oynadığı bu filmde Michael Jackson iki şarkı söylüyordu. We Are Here To Change The World ve Another Part Of Me. APOM, sonra Bad Albümünde yer aldı. 30 milyon dolara mal olan film, Disneyland’da gösterildi.


Bad albümü çıktığında Michael Jackson hayranları onun fiziğindeki farklılaşmaya çok şaşırdılar. Jackson’un teni daha beyazdı, kaşlarının biçimi değişmişti, yüzünün biçimi daha farklı görünüyordu. Albüm müzikal yönden de Thriller’dan farklıydı. Daha sade bir alt yapısı vardı, daha çok ritm ağırlıklıydı, parçalar da buna göre fazlasıyla akılda kalıcı olmuştu. Albümün ilk klip çekilen şarkısı Bad’di. Buna Martin Scorsese yönetmenliğinde 18 dakikalık bir klip çekildi. Filmde, Jackson bir çete kurmuş ve kendisini de aralarına katmaya çalışan üç yakın arkadaşının suç işlemelerine karşı çıkan bir üniversite öğrencisini canlandırıyordu. Arkadaşlarının birini sonradan çok meşhur olan Wesley Snipes oynuyordu. Film ilk kez 31 Ağustos 1987’de, megastarın hayatını anlatan Michael Jackson: The Magic Returns adlı, 30 dakikalık özel bir programda dünyanın birçok ülkesinde gösterildi. Siyah beyaz başlayan filmde, Michael, arkadaşlarıyla yaşlı bir adamı soymalarını engellediği için tartışırken birden deriler içinde uzun saçlı asi bir gence dönüşüyor ve arkasındaki asi gençlerle muhteşem bir dans eşliğinde Bad şarkısını söylüyordu. Michael’ın bu albüm için seçtiği asi genç teması dönemin ünlü mankeni Tatiana Thumtzen’le birlikte oynadığı, The Way you Make Me Feel klibiyle devam etti. Burada Jackson, tavlamak için Tatiana’nın peşinden koşuyor, böylece kendisini aralarına almayan sokak çetesinin gözüne girmeyi başarıyordu. Albümün neredeyse bütün parçalarına klip çekildi. Albüm, Thriller kadar çok satmadı, sadece 35 milyoncuk(!) satıverdi. Albüm satışıyla ilgili ilginç bir anekdot var, buna göre Michael albüm çıkmadan önce tuvalette bir kağıda 100 milyon yazıp bunu kapıya yapıştırmış, Quincy Jones da “yapma oğlum, abartıyorsun,” gibisinden bir şeyler söylemiş. Ne kadarı doğru bilemem tabii !


Albümü yeni Pepsi reklamları ve büyük bir dünya turnesi takip etti. Böylece Michael da rekorlarına rekor ekledi. Pepsi’den 15 milyon dolar aldı, şirket ayrıca onun dünya turnesinin sponsoru oldu. 4,4 milyon kişi tarafından izlenen turne, 169 dolar gelir getirdi. Michael Jackson’un, Moonwalker filmi, 1988 yılında gösterime girdi. Michael zaten çok uzun süredir sinema alanında da kariyer yapmak istiyordu ve bu konuda daha önce de denemeleri vardı yukarıda anlattığım gibi. Moonwalker da uzun süredir planladığı bir müzikal proje olarak hayata geçti ve çok tuttu. Jerry Kramer & Colin Chilvers’ın yönettiği filmde Jackson’a Kellie Parker (Katy), Sean Lennon (Sean) ve Brandon Adams (Zeke). Film önce Michael’ın kariyerinden kesitlerle başlıyordu, sonra Bad klibinin çocuklarla yeni bir versiyonu görülüyor, sonra Michael’ı canlandıran çocuk Michael Jackson’a dönüşüyor, sonra Jackson bir tavşan kılığına girerek paparazzilerden kaçıyor, bu sırada kılığına girdiği tavşanla karşılaşıp onunla dans ediyordu. Sonra macera dolu bir öykü başlıyordu. Michael üç çocukla top oynarken, tesadüfen bir uyuşturucu kaçakçısının konuşmalarını duyuyor ve kaçakçının emrindeki mafyayla mücadele ediyordu. Bu kapsamda Smooth Criminal şarkısına Michael Jackson’un klasikleri arasına girmiş bir klip çekildi. Klipte Michael, 40lı yılların ortamındaki bir bara gidiyor ve orada kötü adamlarla dans ederek savaşıyordu. Eşsiz bir dans tabii, Jackson’un en çok çalışılan ve taklit edilen kareografilerinden biri daha ortaya çıkmıştı. Özellikle durduğu yerde hiçbir şeye tutunmadan 45 derece eğilme hareketiyle Michael dansta sınırları ne kadar zorlayabileceğini ispat etti. Birçok kişi, Michael ve dansçılarının bu hareketi doğal olarak yapabildiğini sanıyordu. Sonra bunun arkasındaki teknik açıklandı ve süperstar bu hareketin patentini aldı. Jackson, Smooth Criminal’deki 40lı yıllarda mafyayla mücadele temasını çok sevdi ve daha sonra başka kliplerinde de kullandı. Ayrıca klip çekmediği Dangerous şarkısının kareografisini de bu tema üzerine kurdu.


Bu sırada Moonwalk adlı otobiyografisi piyasaya çıktı. Jacqueline Onassis’in editörlüğünü yaptığı kitabı Michael idollerinden Fred Astaire’e adamıştı. Kitap birkaç ay içinde, 14 ülkede 450 binden fazla sattı. Bu dönemde Jackson hakkındaki dedikodular da iyice artmaya başlamıştı. Kendisini beğenmediği için defalarca estetik ameliyat olduğu, siyah olmaktan utandığı için özel kremlerle derisini beyazlattığı iddia ediliyordu. Buna Fil Adam’ın kemiklerini satın aldığı, 150 yaşına kadar yaşamak istediği, bunun içinde bir oksijen çadırında kaldığı gibi sayısız dedikodu eklendi. Sanırım bu dedikoduların en uçuğu o sırada Control albümüyle ilk ciddi başarısını yakalayan kızkardeşi Janet Jackson ve o dönemde ünlü olan bir diğer kızkardeşi La Toya Jackson’la aynı kişi olduğunun iddia edilmesiydi. Michael bu dedikodulara, Leave Me Alone parçasıyla cevap verecekti, parçanın klibinde hakkında tuhaf başlıklar atan tabloid gazeteleri üstüste yığılıyor, Michael oksijen çadırının içinden şarkı söylüyor, Fil Adamla dans ediyor ve sonunda kendisini bağlayan ipleri koparıp, üzerine inşa edilen makineleri kırıp ayağa kalkıyordu. Zaten Michael gerek Pepsi reklamlarında olsun, gerekse Moonwalker filminde olsun devamlı bir “paparazzilerden kaçma” teması işlemeye başlamıştı. Nitekim hakkında çıkan haberlerden bıkmıştı. İç dünyasına giderek daha çok kapanıyordu. Hayal gücü çok geniş olduğu için kendisine bir masal alemi yaratmayı başarmıştı. Çocukluğunu yaşayamamış olmasının verdiği üzüntüyü çocukken yapamadıklarını yaparak telafi etmeye çalışıyordu.


Nitekim Mayıs 1988’de ailesinin Hayvenhurst’taki evi Encino’dan taşındı. Halen yaşamakta olduğu yeni çiftliğinin adı Peter Pan’in hikayesinden esinlenmişti: Neverland. 2700 dönümlük arazi üzerine kurulu çiftlik, masallarda görülecek türdendir, içinde lunapark makinaları, kocaman bir göl, oyun alanları, bir mini tren istasyonu, bir hayvanat bahçesi ve daha bir çok şey bulunur. Michael istediği gibi bir dünya kurmuştu kendine ve artık orada istediği gibi yaşayabilirdi. En iyi arkadaşları çocuklar ve hayvanlardı, özellikle şempanzesi Bubbles’i yanından hiç ayırmıyordu. Çocukları, büyüklerden daha dürüst ve masum bulduğu için onlarla arkadaşlıktan daha çok hoşlandığını söylüyordu. Michael’ın bir çok çocuk arkadaşı vardı ve bunlar, sık sık Neverland’e gidip geliyordu. Bu durumun ileride kariyerine büyük zarar verecek olaylara neden olacağını o sırada Michael bilemezdi tabii. Süperstar, özellikle hasta ve fakir çocuklara yardım için elinden geleni yapıyordu. Zaten tuhaf alışkanlıkları olan gizemli bir kişilik olarak basında yer buluyordu ve Neverland’ın kurulmasıyla, çocukluğunu yaşayamamış olduğu için anormal olduğu söylenmeye başladı. Duygu ve düşüncelerini sanat yoluyla ifade etmesini becerebilen bütün insanlarda bir parça “anormallik” bulunur zaten, çünkü bu yetenekleri ve yarattıkları onları ister istemez sıranın dışına iter.

1991’de Dangerous albümü çıkana kadar Michael, Oscar törenlerinde Madonna’yla görüntülenmekten başka işler de yaptı tabii. Mesela tam tamına 890 milyon dolarlık bir anlaşmayla Sony şirketine geçti. Anlaşma altı albüm üzerineydi, 15 yıl sürecekti ve bir film kontratını da içeriyordu. Jackson satılan her albümden %25 alacaktı. Dolayısıyla bu anlaşmayla bir kez daha Guiness rekorlar kitabına girdi.

1991’in Eylül ayında, MTV, en önemli ödülü Video Vanguard’ın adını Michael Jackson Video Vanguard olarak değiştirdi. Nihayet 14 Kasım 1991 tarihinde albümün David Lynch tarafından yönetilen ilk klibi Black or White, aynı anda 27 ülkede 500 milyon kişiye gösterildi. Birçok farklı özel efektin kullanıldığı klipte Michael, şarkının ırklar arasında dostluk ve kardeşlik temasına uygun olarak farklı millletlerden insanlarla etnik danslar yapıyordu, o sırada Home Alone (Evde Tek Başına) filmiyle çok ünlenmiş olan çocuk yıldız Macaulay Culkin de oynuyordu, sonra o dönemde yeni uygulanmaya başlayan bir teknikle farklı milletlerden birçok insan arka arkaya birbirine dönüşüyordu. Ama asıl olay klibin son bölümünde kopmuştu. Siyah bir panter, Michael Jackson’a dönüşüyor, Michael, Fred Astaire esintili müthiş bir step dansına başlıyor, sonra bir arabanın camlarını parçalıyor, direksiyonunu fırlatıp atıyor, etrafında ne varsa yakıp yıkıyordu. Bu arada cinsel organını tutup, pantalonunun fermuarını çekiyordu. Klibin bu bölümünde Michael, bir panter içgüdüsünü canlandırmak istemişti, aslında ırkçılık karşıtı bir bölümdü, Michael, siyah düşmanı ırkçı sloganların yazıldığı camları kırıyordu. 60lı yıllarda siyahların statüsünü yükseltmek için kurulan Black Panters (Kara Panterler) Partisi’ne de gönderme yapıyordu. Klibin bu bölümü izleyenleri şok etti. Haberlerde manşet oldu, içerdiği seks ve şiddet sahneleri büyük tepki topladı. Michael da bir bildiri yayınlayarak, klibin bu bölümünün insanlarda yol açtığı etkiden dolayı çok üzgün olduğunu belirtti ve bu bölümü kaldırdı.


Dangerous albümü bir hafta sonra piyasaya çıktı…