Kına Yak!
Zerrin OKTAY
Değerli okurlarım, uzunca bir aradan sonra işte yine karşınızdayım. Bu kadar zamandır boş durmayıp oldukça ciddiyetli ve de tumturaklı araştırmalar yapmış bulunmaktayım. Bugünkü konumuz: Köy gelenekleri...
Başlık parası, kına gecesi derken kına konusunda bugüne kadar yeterince aydınlatıcı bir araştırmanın yapılmamış olduğu dikkatimi çekti ve hemen kolları sıvayıp kına yakma töresini her zamanki gibi kendi üzerimde gerçekleştirdim. (Not: Kendiniz de denemek isterseniz, kolları sıvamadan işe başlamamanızı öneririm!)
***
Araştırmalarım esnasında evde (kilerde üstelik) bulduğum bir paket kınayı alıp evvela güzelce kokladım. Koklamadan ne olduğunu, doğrusu biraz zor anlardım. En son gördüğüm kınadan sonra o kadar uzun bir zaman geçti ki... "Neden", dedim kendime, "neden daha önce aklıma gelmedi?" Oysa ne güzeldir köy kızlarının kınalı elleri... Sonra anladım nedenini: Tabi ya, işyerine kınalı ellerle gidemezdim ki?
Artık emekli olduğuma göre ellerime kına yakmamın bir sakıncası kalmamıştı. EY ÖZGÜRLÜK! Annemden aldığım tarife göre kınayı bir kaba boşalttım. Üzerine ısınmış çay (Çay dediysem, Lipton Yellow Lable değil tabi!), ısırgan otu, taze ceviz yaprağı, bir yumurta (gerçi yumurta saçları beslermiş ama olsun, ellere de mutlaka bir faydası dokunacaktır), biraz badem yağı (bu da saç için sanki ya neyse...) ve ılık su ekledim. Ortaya evlere şenlik bir bulamaç çıktı. Kahverengiden siyaha kaçan, yoğun kokulu, pütürlü, nahoş görünüşlü bir bulamaç... O bulamacı ellerime sürmesi için kızımdan yardım istedim. (Not: Bu işi yaparken kolları sıvadıktan sonra bir de asistan edinmek gerekiyor – gösterişli olması şart değil, yaşı da hiç önemli değil.)
Kızım bulamacı düzgün bir şekilde (yani yusyuvarlak) avuç içlerime sürdükten sonra eline sarmış olduğu poşeti çıkarmadan, dikkatlice üzerini örttü. (Örtü olarak bir parça muşamba kullanılabilir ama ille de töreye uygun olacaksa o zaman marul yaprağı, ceviz yaprağı veya başka bir yaprak da kullanılabilir.) Üzeri örtülü kınalı eller birer tülbentle iyice sarılıp sarmalanır. Sonra epey sıkıcı bir süreç başlıyor: Beklemek! Bilim adamları bir buçuk saat yeterli diyor ama töreye göre geceden yakılan kına ertesi sabah yıkanıyor. Ben bilim adam-larını dinledim çünkü saat henüz öğle vaktini gösteriyordu. Beklerken açıkta kalan parmak uçlarımı ustalıkla kullanarak sigara bile içtim. Gerçi sigara içmek övünülecek bir konu değil ama kolaysa buyurun, siz o ellerle çakmak kullanın da görelim!
Neyse efendim, lafı uzatmayalım, bir buçuk saat bekledikten sonra büyük bir heyecanla lavaboya koştum. Ellerimi yıkarken gerçekten de kendimi köy yerindeymişim gibi hissettim. Şimdi gelelim bu araştırmanın sonuçlarına:
1. Gün: "Ne kadar güzel... Bakalım kınalı eller klavyeye yakışacak mı?"
2. Gün: "Keşke sigara içmeseydim. Kına her yana bulaşmış. Hiç şık değil!"
3. Gün: "Aman Tanrım! Dışarı çıkmam gerek. Ne olacak şimdi? Keşke kınayı ayaklarıma yaksaydım. Hiç değilse çorap giyerdim. Bu sıcakta eldivenle dolaşamam ki..."
4. Gün: "Kahretsin! Tentürdiyot gibi yapıştı ellerime zıkkım şey!"
5. Gün: "Çamaşır suyuna batırsam da mı ovalasam, ne etsem, nerelere sığsam?"