Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #544

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
2 Nisan 2007       Mesaj #544
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Eskimiş Mendilin Dili...



Boş vakit sıkıntısı çekmeyen beyzadelerin, her bir renginden, işlemesinden anlam çıkardığı haberci mendiller...

Hangi rengi kullansam acep, ne desem diye uzun uzun düşünüp, dadısına bibisine danışıp renklerde çözüm arayan küçük hanımların işleme yaptığı mendiller...

Koca koca çınarlar bir bir devrilirken, geçip giden zamana ağlayan mendiller..

Şairlerin dilinde kanatılan, gidenlerin ardından sallanan mendiller...

Bestekarların hüznünü silen, dinleyenlerin ruhunu ipeksi dokunuşlarıyla rahatlatan mendiller...

Tarlada güneşin altında çalışırken hafif bir koruyucu olduğu için dört ucu düğümlenince takkeye dönüşen mendiller...

Çeşme başında havlu niyetine kullanıldıktan sonra ağaçların güneş gören dallarına asılıp kurutulan, sonra da yine dört ucuna atılan düğümle keseye dönüştürülüp, tarla, bağ, bahçe dönüşü meyve taşınan mendiller...

Önlüklerin ceplerinde çifter taşınıp; biri özellikle kışın akıntısı hiç durmayan burunları temizlemeye yararken, diğeri henüz tüketim köleliğine tevessül edilmediğini gösterircesine havlu niyetine, sürekli temiz tutulan ve tekrar tekrar yıkanıp kullanılan mendiller...

Bol sıfırlı etiketlerine bakılmadan alınan, son moda takım elbise veya dopiyeslerin olmazsa olmaz aksesuarı olan mendiller...

Bir kez kullan atlık selpaklar... Özellikle selpak dedim ürün ismiyle markanın bütünleşmesine ilk örnektir selpak... Kağıt mendil demiyor insanlar, selpak verir misiniz diyorlar. Kim bilir belki de selpak’ı mendilden saymıyorlardır bilinç altlarında. Yeni kuşak gençler ve ilk öğretim çocukları hariç tabikide...

Neredeyse ülkemizin tüm yörelerindeki halk oyunlarının vazgeçilmez unsuru mendiller...

Hokkabazların elinde rengarenk açan, içinden türlü çeşit şaşırtmacalar çıkan, göz aldatıcı mendiller...

Düşüncesizliğin ötesinde bir şey olsa gerek; kaba ama pratik, çağdaş yaşam... Belki de sinir bozucu ritüellere bir baş kaldırıdır bazı değerlerin unutulması.

Enderun mezunu beyzadeler yok şimdilerde... Parklarda ya da sahillerde hangi dilber mendil atacak diye bekleşmiyor gençler... Arkadaşlık sitelerinden istediği özelliklere göre seçiyorlar sevgililerini ve direkt konuya giriyorlar... Msn arkadaşlığıyla devam edip, minik ve anlamlı ikonlarla, sonrasında cep telefonu vasıtasıyla metin ya da resimli mesajla da yollarına devam ediyorlar...

Hanım kızlarımızın danışacakları dadıları yok, bibileri de kendi dertlerindedirler... Dert geçim derdi... Kırmızı mendil; seni bütün varlığımla seviyorum. Mavi mendil; kederlerdeyim. Kenarları sarı mendil; rahatsızım, hastayım üzüntüden bitap durumdayım. Eflatun mendil; Yarın penceremin önünden geçiniz mektup vereceğim.... Düşüncelerinden çok uzaklarda, bu dünyada var olmalarının suçunu tek başlarına yüklenmiş olarak ev bütçesine katkı derdinde yaşam savaşı peşindeler... Tüm bu hengame içinde kabalıkları mazur görülebilir belkide...

Mendil kültürümüzün neresinde... Toplumun hangi bölümünde var olmuş hepsini belirtmek, tespit etmek mümkün görünmüyor pek.

Bill Gates’in “Düşünce Hızında Çalışmak” isimli kitabında belirttiği gerçek şuydu kısaca: “20. Yüzyıla kadar elli yılda tamamlanan gelişme ve değişim süreci bundan sonra beş yıl içinde gerçekleşecektir.”

Bunu yaşayarak anlamaya çalışmak gerek sanırım. Ya da çok gerilere gitmeden yakın geçmişimizle aramızdaki dünyalar kadar farkı görerek. Unutulan, önemsenmeyen, bir nostalji gibi davranılan tüm gelenek, görenek ve değerlerimizi düşünerek...

Mendil, bunların belki en sonuncusudur, ama yine de birçoğumuza hafif bir iç çektirmeye yetti sanırım.

Kaba ama pratik yaşam zamanı şimdi yapacak bir şey yok, düşünce hızında ama düşüncesizce akmaya devam ediyor...

Bülent Özdemir