Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #550

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #550
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
İNCE İNCE BİR KAR DEĞİLDİ YAĞAN...


Aynı gök kubbe altında; ama yeryuvarlağının orta yerlerinde bir yerleri düşünün! Hani kimselerin uğramadığı… Uğramak istemediği belki de. Sadece savaşların ve felaketlerin uğradığı… Heyulası akşamların galebe çaldığı o yerleri. Kenar semtlerinde varoşları bir de. Baskın yemiş ne çok akşamlarını bir düşünün! Oraları… Yoksulluğun ve yoksunluğun kol gezdiği o meskûn yerleri. Evet, yoksul, yoksun ve… Ama herkesten zengin yürekleri… Gönülleri sel taşkını insanları… Biçare hallerini. Kimsesizleri. Kimleri hem var, hem de yokları yani. Bir acayip garabet hallerini… Bir acayip dünya hallerini… Çocuklarını bir de. Düşünün! Düşünmenin ürküten tılsımında alazlanan yüreklerini düşünün!

Yoksulluğuna ve biçare hallerine kar yağarsa o unutulmuş ülkenin… Felaketler kol gezerse… Felaketinde savaşların… Ve kaybedilen ne çok acı yatmazların… Yoksulluğuna yani… Ve yoksunluğuna her bir şeyin… Müjdeler gerçekten mucize olsa yüreklerinde çocuklarının… Güzel her bir habere koskocaman sevinseler minnacık yüreklerinde… Olmasa veya zaten olmayan hiç… Çocukça gülüşmeleri… Oyuncakları olmazsa… Koşturabilecekleri bir parkları olmazsa… Koşamayacakları bir ana kucağı… Ya da olsa… Ama “bêpar” kalsa kendiliğindensiz… Ve hep gelse nereden geldiği belli olmayan felaketler. Silip süpürse çocukça hayallerini zapt edilmiş

Apoletli generallerin ve postallı askerlerin; ne çok korkulası olduklarını bildiklerini bilmek… Ya da televizyon ekranlarında görülen; o büyük, iri ve dev cüsseli adamların obur iştahlarında ne çok hayallerini yediklerini bir bilseler. Yalan, yanlış ve aldatan olduklarını… Görmediklerini… Bakar kör hallerini… Anlasalar. Adına; “tank”, “ uçak”, “helikopter” v.s… denen; o koca ve o büyük ve o çoook, ama çok büyük “savaş oyuncakları”yla hayallerini ve çocukça oynaşmalarını gölgelediklerini. Yeşiline bezenmiş kumaşlar içinde garip yüzlü amcaları… Elinde silahları” Yakarken köylerini ve ormanlarını… Ve yıkarken ker***ten evlerini başlarına… Ve ne çok korkulası olduklarını bu garip amcaların… Askeri konvoylar halinde; her geldiklerinde, bir geldiklerinde ve pir geldiklerinde. Yakıp, yıkıp, yok ettiklerinde... Taşı taş üstünde bırakmadıklarında…

Ve sonra bir gün; tüm bunların üstüne, alabildiğine bir yağmur yağsa… Hani “ince ince bir kar yağar fakirlerin üstüne” gibi de değil. Birden bire; bir derdine, bin dertleri katsa da gelse. Gerçekten gelse... Yani yağmur… Yağsa… Gürül gürül yağan büyük bir suya dönüşse… Kocaman. Adı SEL olsa… Alıp ne var, ne yoklarınızı alsa ve götürse. Per perişan koysa… Öylece karışsanız… Karışsak ya da su ve toprak bulamaçlı çamurların… Ve yine sonra; kravatlı, takım elbiseli, o dev cüsseli adamların başındaki, o kocaman büyük adam pişkin pişkin: “Abartılacak bir şey yok” dese size. Ama yine ve sadece televizyon ekranlarından boy gösterse… Hani adına; “ kabadayı”dedikleri… Kükreyen… Ama ürkerek kükreyen… Sizi bizi hiçe sayan; bölen, parçalayan… Ve size bölmelerden, bölünmelerden yaftalar yapıştıran. Yüreklere ayrımlar dokuyan. Afet bölgesi değil; kendisi afet sözlerin sahibi adam; mahrumiyet bölgesi ilan ederek bizleri… Bölgelerimizi, köylerimizi, herkeslerimizi ve her şeylerimizi… Ve neredeyse hak müstahak görse… Bu perişan halleri reva görse yani… Ve kılını dahi kıpırdatmasa; gülüp, geçse… Bu perişan hallerinden bile, rant elde etse. Siyasi literatürde ( ki siz daha siyaset nedir bilmezsiniz ) buna; “ siyasi rant elde etmek” derler çocuklar. Acılarınıza ve sarılamayan yaralarınıza abanmak ne demektir, bilir misiniz? Bilin çocuklar bilin! Görün ve duyun! “Kral çıplak!” diye bas bas bağırın! Ya da şiirinden tanıyın o güzel insanın; Ahmed ARİF’in: “Tanı bunları, tanı da büyü / Bunlar engerekler ve çıyanlardır / Bunlar ekmeğimize, aşımıza göz koyanlardır / Tanı bunları, tanı da büyü…”

Bu sefer ince ince bir kar değildi yağan; fakirlerin üstüne. Gürül gürül bir suydu sel olup aktı çocukların üstüne. Dört başlı ejderha devletlilerin; gürül gürül kanlı sözleri ve hamasi nutuklar SEL’iydi felaket olup aktı; düşleri ve gülüşleri yasaklı çocukların üstüne. Doğmamış, doğmuş, ölmüş ve öldürülmüş bedenlerin üstüne. Çöp konteynırlarında; açlığına bir parça ekmek bulabilmek için gezinen, minik ve serçe ellerin üstüne. Güya uygarlıklardan geri bırakılmışlığın adı sanı yerlerin… Genç kızların intihar bakışlarında solan kentlerin üstüne… Namusun ve onurun üstüne… Ve kürdün makûs… Ve o kör talihi üstüne