Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Nisan 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sasani İmparatorluğu
Vikipedi, özgür ansiklopedi

Yönetimi
Sasaniler Ahamenişlerin ulaştıkları sınırlara yakın bir imparatorluk kurdular. Başkentleri Khvarvaran vilayetinde bulunan Tizpon (Ktesifon)'du. Bu imparatorluğu idare eden Sasani hükümdarları Şehinşah(Kralların Kralı) ünvanını kullanırlardı. Merkezi idareye hükmeden bu krallar ulusal dinin simgesi olan kutsal ateşin de koruyuculuğunu üstlendiler. Bunun açık göstergesi, Sasani madeni paralarının yüz kısmında taçları ile birlikte resmedilen hükümdarların, diğer yüzlerinde net şekilde görülen kutsal ateşle adeta desteklenmeleridir. Sasani kraliçeleri Kraliçeler Kraliçesi anlamına gelen Banebshenan banebshen ünvanını taşırlardı.
Daha küçük ölçekte, topraklar Sasani kraliyet ailesinden gelen, Şaşhrdar (شهردار) denilen küçük yöneticiler grubu tarafından da yönetilebilir. Bunlar Şehinşah tarafından denetlenir. Sasani idaresinin ayırt edici özellikleri, hatırı sayılır ölçekte merkezileştirme, hırslı bir şehir plancılığı, tarımda gelişme ve teknolojik iyileştirmelerdi. Kralın altında bulunan güçlü bir bürokrasi hükümetin çoğu işini yerine getirirdi. Bürokrasinin başı ve yardımcı başbakan "Vuzorg (Bozorg) Farmadar" 'dı (بزرگ فرمادار). Bürokrasi içinde Zerdüşt rahibleri son derece güçlüydü. Mecusi rahip sınıfının başı, Mobadan (موبدان), başkomutanla beraber, Iran (Eran) Spahbod (ايران سپهد), "Ho Tokhshan Bod" (هوتوخشان بد) sendikal birliğinin başkanı baştüccar ve çiftçilerin de başı olan tarım bakanı "Vastrioshansalar" (واستریوشانسالار), imparatorun altında Sasani Devleti'nin en güçlü insanlarıydı.
Sasani kralı, bir devlet konseyinin de üyeleri olan bakanlarının tavsiyeleriyle hareket ederdi. Müslüman tarihçi Mesudi, Sasani krallarının mükemmel yönetimini, iyi düzenlenmiş siyasi politikalarını, tebaayı himaye edişlerini ve yönettikleri toprakların refahını övmüştür.
Normal zamanlarda kraliyet babadan oğula geçerdi. Fakat, kral tarafından daha küçük bir oğula da bırakılabilirdi. İki kere, hakimiyet kraliçelerin kontrolüne geçti. Direkt bir varis olmadığı zaman, asiller ve yüksek rütbeli rahibler bir hükümdar seçerdi. Ama bu seçim, kraliyet ailesinden birisi olmak zorundaydı.
Sasani asilzadeleri, eski Part klanları, Fars aristokrasi aileleri ve hakimiyet altında bulunan toprakların asil ailelerinin bir karışımından oluşmuştu. Part hanedanın ortadan kalkmasıyla bir çok yeni asil ailesi meydana çıktı. Bir zamanlar egemen olan Yedi Part klanının bir kaçı önemini korumaya devam etti. I. Ardeşir'in maiyetinde, bir kaç Fars ailesiyle beraber eski Arsacid ailelerinden Suren-Pahlav ve Karen-Pahlav klanları, Varazeler ve Andiganlar büyük itibara sahiplerdi. Ardeşir'den sonra gelen I. Şapur, annesi tarafından Suren-Pahlav ailesine ilişkisini göstermiş olabileceği Gondophar'ın tacını (hilalle çevrelenmiş bir halka) sembol olarak benimsemişti. İranlı ve İranlı olmayan bu soylu ailelerin yanında, Merv, Abarşehr, Karmania, Sistan (Sekistan), İberya (Azerbaycan'daki Arran) ve Adiabene kralları da Şehinşah'ın sarayında itibar gören diğer asiller olarak bahsedilir. Gerçekten, Surenlerin, Karenlerin ve Varazelerin uzantılı toprakları yarı bağımsız devletler olarak orijinal Sasani ülkesinin parçası oldular. Suren-Pahlavler, Sistan(Sakistan)'daki hakimiyetlerini korudular ve bir dalları da Nişabur bölgesinin civarını kontrolleri altında tuttular. Böylece, Sasani İmparatorluğu'nun kraliyet maiyetine katılan asilzade aileleri, Şehinşah'a tabi olsalar bile kendi hakimiyet bölgelerinde egemenliklerini sürdürdüler.
Genel olarak, Fars aileleri arasında Bozorgan, imparatorluk yönetiminde, sınır eyaletleri Marzban'ın (مرزبان) valiliği dahil olmak üzere en önemli mevkilere sahipti. Bu pozisyonların çoğu babadan oğula geçerdi ve tek bir aile içinde nesiller boyunca intikal edilirdi. En kıdemli Marzbanlar'a gümüş taht izni verilirken, Kafkasya gibi en stratejik sınır vilayetlerinin Marzbanlarına altın taht hakkı tanınırdı. Seferler esnasında, bölge Marzbanları mareşal olarak kabul görür, daha küçük spahbodlar sahra ordularını komuta edebilirlerdi.
Kültürel olarak, Sasaniler bir sosyal katmanlaştırma sistemi uyguladılar. Bu sistem, devlet dini olarak kurulan Zerdüştçülük tarafından da desteklendi. Diğer dinlere büyük bir hoşgörü gösterildiği görülmektedir. (Bu iddia, aynı zamanda hararetli bir tartışmanın da kaynağıdır. Örnek olarak Wiesehöfer'in Ancient Persia' sına veya Cambridge History of Iran 'ın 3.cildine bakınız.) Sasani imparatorları bilinçli bir şekilde Pers İmparatorluğu'nun geleneklerini diriltmeye ve Yunan kültürel tesirini silmeye çalıştılar.

Sasani Ordusu
Sasaniler zamanında Fars ordusunun (Spah) omurgasını iki farklı ağır süvari birliği oluşturuyordu. Bunlar, Clibanarii ve Catafraktlardır. Bu süvari gücü çocukluktan itibaren eğitilen elit asillerden oluşturulurdu. Bunlar hafif süvariler, piyadeler ve okçularla desteklenirdi. Sasani taktiklerinin merkezinde, düşmanı okçular, savaş filleri ve diğer birliklerle bozup bölmek, böylece süvarilerilerin yararlanabileceği boşluklar açmak bulunurdu.
Kendilerinden önce gelen Partların tersine Sasaniler gelişmiş muhasara arabaları geliştirdiler. Bu özellikleri, imparatorluğun Roma'yla giriştiği, başarının şehirleri ele geçirme kabiliyetine bağlı olduğu mücadelelerde önemli derecede yardımcı oldu. Bunun aksine, Sasaniler kendi şehirlerini de saldırılara karşı korumak için bir kaç teknik geliştirdiler. Sasani ordusu, sadece bazısının mızrak taşımasına rağmen, kendilerinden önce gelen Part ordusu gibi ağır süvarileri ile meşhurdu. Yunan tarihçi Ammianus Marcellinus'un II. Şapur'un clibanarii süvarileri hakkındaki tarifi ne kadar ağır şekilde teçhizatlandırıldıklarını ve sadece bir kısmının mızrak taşıdığını göstermektedir.
Bütün birlikler demire bürünmüşlerdi. Vücutlarının bütün bölümleri kalın tabakalarla kaplıydı. Öyle teçhiz edilmişlerdi ki bükülmez eklem yerleri uzuvlarına denk geliyordu. İnsan yüzü formları öyle maharetle başlarına uydurulmuştu ki, bütün vücutları metalle kapanmış olduğu için üzerlerine gelen oklar sadece, dışarıyı azıcık görecek şekilde gözbebeklerinin tam karşısına denk gelen ya da burunlarının ucunda azıcık hava alabilecekleri kadar bırakılan küçücük bir açıklıktan girebilirlerdi. Bunlardan mızraklı olan bir kısmı öyle hareketsiz duruyorlardı ki, bronz mengene ve kelepçelerle tutturulmuş olduklarını zannederdiniz.
Bizans imparatoru Maurikios Strategikon 'unda Sasani ağır süvarilerinin mızrak taşımadıklarının ve birincil silahları olarak yaylarına güvendiklerinin altını da çizer.
Azadan (Asavaran ya da Azatan) asillerinden oluşan şövalye kastına bağlı bir askerin maliyeti küçük bir konak ya da malikaneydi. Bu meblayı kraldan alan asiller bunun karşılığında imparatorluğun savaş zamanı en dikkate değer savunucularıydı.

Anlaşmazlıklar
Partlar gibi Sasaniler de Roma İmparatorluğu ile sürekli bir husumet içindeydi. 395 yılında Roma İmparatorluğu'nun bölünmesinin ardından başkenti Konstantinopolis olan Doğu Roma İmparatorluğu İran'ın birincil batılı düşmanı olma özelliğini Roma İmparatorluğu'nun elinden aldı. İki devlet arasındaki çekişmeler daha da sıklaştı. Roma İmparatorluğu'na benzer şekilde Sasaniler de komşu krallıklar ve göçebe kavimler ile sürekli bir mücadele içindeydi. Bu kavimlerin saldırıları hiç bir zaman tamamen bitirilemediyse de, tehdit eden göçebelere karşı koordineli girişilen seferler sayesinde, Sasaniler bu meselelerle Romalılardan daha başarılı şekilde başa çıkabildiler.
Batıda, Sasani sınırı büyük ve istikrarlı Roma devletiyle bitişikti. Fakat doğuya doğru en yakın komşuları Kuşan İmparatorluğu ve Akhunlar gibi göçebe kavimlerdi. Tus Hisarı gibi istihkamların ya da daha sonra bir eğitim ve ticaret merkezi olacak olan Nişabur şehrinin inşa edilmesi de doğu eyaletlerinin saldırıdan korunmasında yardımcı oldu.
Güneyde, Arabistan'ın ortasında Bedayin Arap kabileleri, Sasani İmparatorluğu'na ara ara akın ettiler. El-Hiran Krallığı (Lakhmidler) imparatorluğun merkez toprakları ile Bedayin kabilelerinin arasında bir tampon ve Sasaniler'e bağlı bir devlet olarak kuruldu. El-Hirah Krallığı'nın II. Hüsrev tarafından 602'de sona erdirilmesi, daha sonra aynı yüzyılda Bedayin Araplarına karşı nihai Sasani yenilgilerine büyük ölçüde katkıda bulundu. Bu yenilgiler, Sasani İmparatorluğu'nun, İslam bayrağı altındaki Bedayin kabileleri tarafından ani şekilde ele geçirilmesiyle sonuçlandı.
Kuzeyde Hazarlar ve diğer Türk göçebe kabileleri imparatorluğun kuzey vilayetlerine sık sık saldırdılar. Medlerin topraklarını 634 yılında talan ettiler. Kısa bir süre sonra, İran ordusu bunları yenilgiye uğrattı ve geri püskürttü. Sasaniler bu saldırıları sona erdirmek için Kafkasya bölgesinde pek çok istihkam kurdular.

Doğulu Devletlerle ilişkiler
1. Çin'le ilişkiler
Kendilerinden önce gelen Parthianlar gibi, Sasani İmparatorluğu da Çin'le aktif dış ilişki yürüttüler. İran elçileri sık sık Çin'e seyahat etti. Çin belgeleri, Çin'e giden on üç adet Sasani sefareti olduğunu naklederler. Ekonomik olarak, Çin'le yapılan kara ve deniz ticareti hem Sasaniler hem de Çinliler açısından önemliydi. Güney Çin'de bulunan çok sayıda Sasani madeni parası denizden yapılan ticareti doğrular.
Sasani kralları, İran'ın en yetenekli müzisyenlerini ve dansçılarını farklı zamanlarda Çin kraliyetine gönderdi. İpek Yolu üzerinden yapılan ticaretten iki imparatorluk da faydalandı ve bunu koruyup devam ettirme noktasında benzer bir çaba içerisinde oldular. Orta Asya'dan geçen ticaret yollarının korunması için ortak hareket edip, sınır bölgelerinde karavanların göçebe kabilelerinden ve eşkiyalardan korunması için karakol mevkileri oluşturdular.
Politik olarak, ortak düşman olan Akhunlar'a karşı, Sasani ve Çinlilerin bir kaç defa ittifak kurma teşebbüsünü görürüz. Orta Asya'da göçebe Türk devletlerinin verdikleri zarar üzerine, Türklerin ilerlemelerini durdurabilmek için Çin ve Sasaniler arasında işbirliği olarak adlandırılabilecek girişimleri de görürüz. Mogh dağından edinilen belgeler bir Çin generalinin Arap saldırıları esnasında Sogdiana kralının emrinde olduğunu da naklederler.
İran'ın Müslüman Araplar tarafından ele geçirilmesinin ardından, III. Yezdigirt'in oğlu Firuz bir kaç Fars asilzadesiyle beraber kaçtı ve Çin kraliyeti maiyetine sığındı. Hem Firuz'a hem de oğlu Nerseh'e (Çince nen-şie) Çin maiyetinde yüksek derecede ünvanlar verildi. En azından iki defasında, sonuncusu muhtemelen 670 yılında, yanında giden Çin birlikleri Firuz'un Sasani tahtına yeniden yerleşebilmesi için yardımda bulundu. Çeşitli sonuçları olan bu olaya ait elimizde kalan bir kaç nümizmatik kanıta göre bu girişimlerin bir tanesinin neticesinde Firuz kısa süreliğine de olsa Sistan (Sakestan)'ın hükümdarı oldu. Daha sonraları Nerseh, Çin kraliyet muhafız alayının komutanlığına getirildi ve soyundan gelenler Çin'de saygı gören prensler olarak yaşamaya devam ettiler.

2. Hindistan'a yayılması
I. Ardeşir tarafından Sasanilerin İran'ı ve komşu bölgeleri güvence altına almalarının ardından, ikinci imparator I. Şapur (240-270) egemenliğini bugünkü Pakistan tarafında doğuya doğru ve kuzeybatı Hindistan'a genişletti. Önceden otonom olan Kuşanlar I. Şapur'un hükümdarlığını kabul etmek zorunda kaldılar. Kuşanların 3. yüzyılın sonunda gerileyip 4. yüzyılda kuzey Hindistan'daki Gupta İmparatorluğu'na yerini bırakmasına rağmen, Sasani nüfuzunun Hindistan'ın kuzeybatısında bu süreç zarfında etkin olduğu açıktır.
Bu zaman periyodunda, İran ve kuzeybatı Hindistan politik olduğu kadar kültürel de olan bir etkileşim yaşadılar. Sasani uygulamaları Kuşan sınırları içinde yayıldı. Kuşanlar, özellikle Sasani gümüş eşyaları ve tekstil ürünlerinin üzerinde gördükleri av esnasında ya da adalet dağıtırken resmedilen Sasani kraliyetinden etkilendiler.
Fakat, bu kültürel etkileşim Sasani dini uygulamalarını ve tutumlarını Kuşanlara yaymadı. Sasaniler resmi bir dini preselizitasyon siyasetine bağlı kalıp zaman zaman azınlık dinlerine zorla din değiştirme zulmünü uygularkan, Kuşanlar dini hoşgörü siyasetini benimsediler.
Bu zaman zarfında Hindistan ve İran arasında düşük seviyede kültürel alışverişler de yaşandı. Örnek olarak, İranlılar Hindistan'dan satranç oyununu aldılar ve oyunun ismini çaturanga 'dan çatrang 'a değiştirdiler. Buna karşılık olarak, İranlılar Hindlilere tavla oyununu tanıttı.
I. Hüsrev'in hükümdarlığı esnasında, Hindistan'dan getirtilen çok sayıda kitap Sasani İmparatorluğu'nun dili olan Pehlevi'ye çevrildi. Bunların bir kısmı daha sonraları İslam dünyasının edebiyatına karıştı. Bunun belirgin örneklerinden biri, Hüsrev'in bakanlarından biri olan Burzoe tarafından çevrilen Pançatantra 'dır. Kelile ve Dimne
olarak bilinen bu çeviri daha sonra Arabistan'a ve Avrupa'ya kadar ulaştı. Burzoe'in Hindistan'a yaptığı efsanevi seyahatini ve Pançatantra'yı cesaret gerektiren bir şekilde kazanmasını Firdevsi, Şehnamesi'nde ayrıntılarıyla anlatır.