Arama

Alman Edebiyatı - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
4 Nisan 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Immanuel Kant
195px Immanuel Kant 28painted portrait29
Immanuel Kant, 22 Nisan 1724 Königsberg – 12 Şubat 1804 Königsberg arasında yaşamış olan ünlü Alman filozofu.
Kant, eleştirel felsefenin babası olarak kabul edilir. Doğu Prusya'nın Königsberg (Kaliningrad) kasabasında doğdu. Hep burada yaşadı. Üniversite eğitimi sırasında birkaç yıl öğrencilere özel dersler verdi. Eğitimi sırasında Leibniz ve Woolf'dan etkilendi. 1755 tarihinde doçent derecesi aldıktan sonra üniversitede çeşitli sosyal bilimler alanlarında dersler vermeye başladı. Kant başlangıçta fizik ve astronomi alanında yazılar yazdı. 1755 yılında "Evrensel Doğal Tarih ve Cennetlerin Teorisi" adlı eserini yazdı. 1770 yılında Königsberg'de mantık ve metafizik kürsüsüne atandı. 1770'den sonra Hume ve Rousseau etkisiyle eleştirel felsefesini geliştirdi.
"Aydınlanma insanın kendine dayattıgi toyluktan çıkabilirdır."
Başlıca Eserleri
  • Kritik der reinen Vernunft (Saf Aklın Eleştirisi), 1781
  • Prolegomena zu einer jeden künftigen Metaphysik (Prolegomena: Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe), 1783
  • Grundlegung zur Metaphysik der Sitten (Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi), 1785
  • Kritik der praktischen Vernunft (Pratik Aklın Eleştirisi), 1788
  • Kritik der Urteilkraft (Yargı Gücünün Eleştirisi), 1790
  • Religion innerhalb der Grenzen der bloßen Vernunft (Salt Aklın Sınırları İçinde Din), 1793
  • Metaphysik der Sitten (Ahlâk Metafiziği), 1797
Türkçe'de Kant
  • Seçilmiş Yazılar / Remzi Kitabevi, Çev: Nejat Bozkurt, 1984
  • Arı Usun Eleştirisi / İdea Yayınları, Çev: Aziz Yardımlı, 1993
  • Prolegomena: Gelecekte Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her Metafiziğe / Felsefe Kurumu Yayınları, 1996
  • Pratik Usun Eleştirisi / Say Yayınları, Çev: İsmet Zeki Eyuboğlu, 1999
  • Fragmanlar / Altıkırkbeş Yayınları, Çev: Oruç Aruoba, 2000
  • Evrensel Doğa Tarihi ve Gökler Kuramı / Sarmal Yayınları, Çev: Seçkin Selvi, 2002
  • Ethica: Etik Üzerine Dersler / Pencere Yayınları, Çev: Oğuz Özügül, Yasemin Özcan, 2003

Friedrich Schiller

180px Friedrich schiller
Johann Christoph Friedrich Schiller (10 Kasım 1759 - 9 Mayıs 1805) Almanya'da 19. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan Romantik felsefe akımının önemli düşünürü, şair, (oyun)yazarı ve tarihçi.
Goethe'nin yanı sıra Alman klasik çağının en önde gelen isimlerindendir. Schiller'in oyunları alman tiyatrosunun standart repertuarında yer almaktadır ve balatları en sevilen alman şiirlerinin arasında yer alır.
Özellikle sanat ve eğitim konusundaki görüşleriyle haklı bir ün kazanmış olan Schiller, 1795 yılında yayınlanan İnsanın Estetik Eğitimi Üzerine Mektuplar adlı eseriyle Batı kültürünün bütün bir tarihini ortaya koyma yolunda bir denemeye kalkışmıştır. O, işte bu deneme çerçevesi içinde, modern insandaki bölünmüşlüğü ve yabancılaşmayı teşhis eden ilk düşünürlerinden biri olma onurunu taşır. Schiller, modern insandaki bölünmüşlük ve yabancılaşmanın ilacının, sanat olduğunu düşünmüştür. O, insanda iki temel dürtünün bulunduğunu söyler. Bunlardan birincisi, her zaman değişme için bastıran duyumsal dürtü, diğeri de birlik ve süreklilik arayan formel dürtü. Bu ikisi arasında kurulmak istenen uyum, Schiller'e göre, üçüncü bir dürtü aracılığıyla sağlanabilir. Bu da, oyun dürtüsüdür. Söz konusu oyun dürtüsü, filozofa göre, sanatta ortaya çıkar. Ona göre, duyumsal dürtüyle formel dürtü, yalnızca sanat oyununda bir araya gelir ve insan güzeli temaşa ederken, ruh bir yandan ahlak yasası diğer yandan da fiziki zorunluluk arasında mutlu bir ortam meydana getirebilir.


Johann Wolfgang von Goethe
200px Goethe
Johann Wolfgang von Goethe (28 Ağustos, 1749 – 22 Mart, 1832), ünlü Alman şair, oyun yazarı ve düşünürdür.

Hayatı
"28 Ağustos 1749'da öğle vakti saat on ikiyi çalarken ben, Main kıyısındaki Frankfurt'ta dünyaya geldim." der Alman edebiyatının ve klasizmin en büyük yazarlarından olan Goethe.
Goethe'nin büyükbabasının babası demirci, büyükbabası önce terzi, sonra otelcidir. Babası, Johann Gaspar ise bir hukukçuydu ve İmparatorluk Danışmanı unvanını taşıyordu. Babası evlendiğinde otuz sekiz yaşında, annesi Cathérine Elisabeth Textor ise on yedi yaşındaydı. Aralarındaki yaş farkı aile içinde devamlı sorun olmuştur.
Goethe ailesinin yedi çocuğu olmasına rağmen sadece Goethe ve ondan bir yaş küçük kızkardeşi Cornelie hayatta kalmış, diğerleri küçük yaşlarda ölmüşlerdir.
Babası tarafından aydınlanma düşüncesinin ideallerine göre yetiştirildi.Babası Goethe'nin eğitimine çok önem vermiş ve özel öğretmenler tutarak Latince, eski Yunanca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca, tarih, coğrafya, doğa bilgileri, matematik, din bilgisi, resim, müzik, dans, eskrim, ata binme dersleri görmesini sağlamıştır. Ayrıca zengin kitaplığı da Goethe'nin yetişmesinde önemli rol oynamıştır. Goethe eğitim duygusuyla hastalık derecesindeki koleksiyon yapma, sıraya dizme, sınıflandırma merakını babasından almıştır. Ama babasının sert tutumunu hiçbir vakit unutmamış; ve babasına içten içe bir kin beslemiştir.
İlk şiirlerini on yaşında yazmaya başlamıştır. Ancak bu dönemde yazdığı şiirlerini daha sonra yok etmiştir. Goethe bu hususta "Dünya o kadar büyük ve zengin ki, yaşam da öylesine çeşitli ki insan her zaman bunlardan şiir çıkarma fırsatını bulabilir. Ama her şiirin bir durumdan doğması gerekir, yani şiirin maddesi gerçek olmalıdır. Hiçbir şey üzerine dayanmayan bir şiirin iyi olacağını sanmıyorum." der.
Goethe, 1765’de hukuk eğitimine başladı. 1765 ekiminde babası onu Leipzig'e hukuk eğitimine gönderir. O dönemde Leipzig Almanya'nın kültür merkezi durumundadır. Burada, kendisinden üç yaş büyük olan Annette ile ilk büyük aşkını yaşar; iki genç delicesine sevişmektedirler. Ancak, bir süre sonra duygularında, Annette ile evlenmesi gerektiği gerçeği ile karşılaşınca, evliliği henüz düşünmediğinden büyük bir eziklik ile bu büyük aşkı sona erdirir.
Üç yıl Leipzig'te kalan Goethe, 1 Ağustos 1768 günü kan tükürmeye başlar; bu esrarlı bir hastalığın başlangıcı olmuştur. 28 Ağustosta da Frankfurt'a dönmüştür. Din ve mistisizmle tanışması bu dönemdedir. Aile içindeki sessiz huzursuzluktan çok sıkılır; ancak sağlığı iyice bozulduğu için dört ay yataktan çıkamaz. 1770 mart ayında sağlık durumu iyice düzelir ve hukuk eğitimini tamamlama bahanesi ile evden uzaklaşabilmek için Strasbourg'a gider.
Yaz sonunda girdiği sınavı verir; hukuk doktoru unvanını alabilmek için tez hazırlaması gerekmektedir. Bunun için de bir yıl süresi vardır. Bu dönemde tıp ve kimyaya olan ilgisi artmıştır. Vaktinin büyük çoğunluğunu hastanelerde geçirmeye başlar. Hastalarla cesetler karşısında metinliğini yitirmeyecek, iğrenç manzaralar önünde bile tiksinti duymayacak bir iç yapıya ulaşır. Yüksekten başı dönmeden bakmaya alıştırır kendini. Geceleri, mezarlıklara, insana korku veren yarlara tek başına gitmeyi alışkanlık haline getirir.
1770 eylülünün ilk günlerinde, kendisinden beş yaş büyük olan Alman ozan Herder hastaneye yatar; onunla tanışır ve aralarında iyi bir dostluk başlar. Yedi ay sonra Herder, Strasbourg'dan ayrıldığında, Goethe bu genç öğretmeninden edinmiş olduğu özgür düşünüş ve cesur görüşler ile edebiyata ağırlık vermeye başlamış; ve yazdığı büyük edebiyat eserlerinin temelleri atılmış olacaktır. Goethe, kafasında ulusal düşüncelerin meşalesini yakar ve Almanların, Alman oldukları için övünmeleri ve Fransızlara tepeden bakmaları zamanı geldiğini savunmaya başlar. Arkadaşlarıyla, Fransız sanatı ve edebiyatına karşı sanki bir boykot hareketine girişirler. Almancadan başka dil kullanmamaya başlar Goethe.
6 Ağustos 1771'de tezini vererek hukuk doktoru unvanını alır ve Frankfurt'a döner. Burada avukatlık yapmaya başlar ve aynı zamanda yazmaya da ağırlık verir. Daha sonra kızkardeşi ile evlenecek olan arkadaşı Schlosser ve Merc ile birlikte bir gazete çıkarmaya başlarlar.
Çeşitli dergilere de yazı göndermektedir. "Götz von Berlichingen" adlı manzum dramını Herder'e göndermiş, Herder de beğenmediğini belirterek geri göndermişti. Goethe, dramı yeniden yazarak kendi hesabına borçlanarak bastırır. Kitap Almanya'da ses getirir ve çok beğenilir. Herder de eserin yeni biçimine hayran kaldığını belirtir.
1773 yılında kızkardeşi Cornelie ile arkadaşı Schlosser evlenirler ve Schlosser'in yeni işi dolayısı ile Frankfurt'tan ayrılırlar. Goethe yalnız kalmış ve içe dönük, sıkıntılı bir yaşam başlamıştır. Ayrıca karşılıksız sevdiği Lotte'yi de unutamamıştır. Bu duygular içinde "Genç Werther'in Acıları" nı yazar. Büyük gürültü koparan bu eseri ile tüm Avrupa'da tanınmaya başlayan Goethe'nin evi konuklarla dolmaya başlamıştır. Konukları ağırlayabilmek için de borca girmiştir.
Çok hızlı yazmaktadır, Goethe. Werher'i dört haftada, Clavigo'yu sekiz günde yazmıştır.
Goethe, babası ile daha fazla beraber kalamayacağından İtalya'ya gitmeye karar verir; ancak yolda Weimar Dükü'nün habercisi onu yakalar ve Dükün davetini bildirir. 7 Kasım 1775 günü Weimar'a gelen Goethe'ye uygun bir görev verilir. II. Friedrich tarafından da soyluluk payesi verilir. Burada ki on bir yıllık devlet adamlığı, Goethe'yi olgunlaştırır. 8 Haziran 1777'de kızkardeşi Cornelie ölür.
Tüm Almanya'yı görevi nedeni ile dolaşmaktadır. Ayrıca, İsviçre'ye de yolculuklar yapmıştır. Devlet işlerinden sıkılan Goethe, yarım bıraktığı İtalya yolculuğuna çıkmaya karar verir; Düke ve dostlarına uzun bir yolculuğa çıkacağını bildiren ancak yerini belirtmeyen bir mektup bırakarak Weimar'dan ayrılır. 1786 eylül ayında başladığı yolculuğunda tanınmamak için Johann Philipp Möller adını kullanır. İtalya'nın birçok şehrine giden Goethe, sanat eserlerini, tarihi yerleri ziyaret etmiştir. Burada güzel sanatlar alanında incelemeler yaptığı gibi Sicilya’da botanikle ilgilendi. İki yıl kaldığı İtalya'da da yazmaya devam etmiştir.
18 Haziran 1788'de Weimar'a döner. Dükten edebiyat çalışmalarına ağırlık verebilmek için daha hafif bir görev ister. Yine bakanlar kurulunda kalan Goethe, kendine daha fazla zaman ayırmaya başlamıştır.
Bir yapma çiçek fabrikasında çalışan ve yirmi üç yaşında olan Christiane Vulpius ile tanışır ve ona tutulur. Aralarında büyük bir aşk başlar. 25 aralık 1789'da bir erkek çocukları olur; Vulpius, Goethe'nin evine yerleşir. Daha sonra dört çocukları doğsa da hemen ölür. Ancak 16 Ekim 1806'da resmi nikahları yapılır.
1790 yılında İtalya'ya ve Polonya'ya bir yolculuk yapar. İtalya, bıraktığı yer değildir artık. 1791 yılında Weimar'a döndüğü zaman Weimar Saray Tiyatrosu'nu kurmakla görevlendirilir. Yirmi altı yıl yöneticiliğini yapacağı bu tiyatro, Almanya'nın önde gelen tiyatrolarından birisi olmuştur.
1792 yılında ihtilal Fransa'sı Avusturya İmparatorluğu'na savaş açar. Weimar Dükü Karl August, Goethe'yi yanında görmek ister. Dük ile birlikte savaşa katılır.
1787'de tanıştığı ancak dostluk kurmak istemediği Friedrich Schiller ile aralarında 1794 yılında iyi bir dostluk başlar. Schiller'in düşünceleri ile kamçılanır Goethe.
1801 yılında hastalanır. Günlerce ölümle pençeleşir. Ruh durumu iyice bozulur. 1805'de Schiller'in ölümü ruh durumunun daha da bozmasına neden olur.
Napoleon yönetimindeki Fransız ordusu14 Ekim 1806'da Weimar'a girer. Goethe'nin evine yerleştirilen Fransız askerleri bir gece iyice sarhoş olarak evde kargaşa çıkarırlar. Ertesi gün üzücü olayı haber alan feldmareşal Ney bizzat Goethe'nin evine gelerek özür diler.
1808 Ekiminde Napoleon ile tanışır; Napoleon, Goethe ile Wieland'a "Légion d'honneur nişanı" verir. Ayrıca, Napoleon Weimar'a savaşta yitirdiklerini karşılayabilmek için 300,000 frank bağış yapar ve Weimar alayını İspanya seferine götürmekten vazgeçer. Napoleon'un kişiliği Goethe'yi derinden etkiler. Ve Napoleon için "Dünyanın en zeki adamı" diyecektir.
1812 yılında Napoleon Rusya savaşından ordusu perişan bir vaziyette geri döner. Fransa ordusunun bu durumdan dolayı Prusya Fransa'ya karşı ayaklanır. Goethe ve Weimar bu ayaklanmaya katılmazlar. Bunun üzerine Weimar alayı tutsak alınır ve şehir Prusyalılar tarafından kuşatılır. Goethe, Weimar'dan ayrılarak, Teplitz'e gider.
Savaş bittikten sonra Weimar Dükü, Goethe'ye yeni bir ev armağan eder ve aylığını oldukça arttırır. 6 Haziran 1816'da Karısı Vulpius ölür. Bir yıl sonra oğlu evlenir. Hırçın bir kadın olan gelini Ottilie'yi, Goethe çok sever. Goethe'nin üç torunu olur.
1817 yılında, Weimar Tiyatrosu yöneticiliğinden uzaklaştırılır. Bunun üzerine Dük ile arası açılır; ancak Dük ayağına kadar gelerek özür diler ve barışırlar. Ancak tiyatrodan uzaklaştırılması Goethe'de acı bir anı olarak kalır.
1821 yılı yazında Karlsbad kaplıcalarında bulunduğu sırada on yedi yaşında olan Ulrike von Levetzow ile tanıştı; ve ona aşık oldu. 1823 yılı yazında yetmiş dört yaşındayken bu kızla evlenmeye karar verir ve Dükü kızı annesinden istemek üzere görücüye gönderir. Buradan oyalayıcı bir yanıt alırlar. Ancak, bu olgun adamın bu uçukluğu dillere düşer. Yaz sonu Marienbad'dan ayrılırken onu yolcu etmeye gelenler arasında Ulrike'de vardır. Genç kız Goethe'yi öper. Ama bu öpücük bir babayı öpen öpücük müdür? Goethe anlayamaz. Dönüş yolunda "Marienbad Elejisi" ni yazar. Bir daha Marienbad'a gitmemiştir:
"Ben evrenden koptum! Yitirdim benliğimi Tanrıların gözdesiydim oysa. Sınadılar beni, Pandora'yı verdiler, İyiliklerle dolu Pandora, tehlikelerle dolu Pandora! Onlar, beni iteleyen Pandora'nın cömert dudaklarına, Onlardır beni ayıran ondan, yokluğa iten!"
1823 yılından sonra evinden pek ayrılmaz Goethe. 15 Haziran 1828'de Dük ölür; 1830'da İtalya'da bulunan oğlu ölür. Bu ölümler Goethe'yi çok etkilemiştir. 22 Mart 1832 günü yaşama gözlerini kapar.
Goethe’nin Üç Dönemi
Goethe’nin sanat yaşamı üç evrede değerlendirilir. Üniversite yıllarından 1775’e kadar süren gençlik döneminin ilk yıllarında, sanat dünyasında yapmacıklı aşkları ve eğlenceli hayatı işleyen bir akım egemendi. İlk şiirlerini bu akımın etkisiyle yazmıştır. Ancak ne bu hayat, ne de bu sanat anlayışı ona uygun değildi. Zaten, bir süre kendisini kaptırdığı o günlerin eleştirisini, birkaç yıl sonra yazdığı “Suça Katılanlar” oyununda bulmak mümkündür. Yine de, kendisi hayattayken en çok etki uyandıran roman “Genç Werther’in Acıları” bir gençlik dönemi ürünüdür.
1775’de Weimar’a gidişi ile başlayıp Schiller’le arkadaşlığı ile 1805’e kadar uzayan yıllarda ise klasik sanat anlayışına ulaşmıştır Goethe. Özellikle, roman alanında “William Meister’in Çıraklık Yılları” ve şiirde “Baladlar”, en önemli eserleridir. Yazarlığının bu “klasik” döneminde, daha çok tiyatro oyunları yazdığı söylenebilir.
Fransız Devrimi'ndeki şiddet ürkütmüştü Goethe’yi ve bu toplumsal patlamaya sırtını dönmüştü. Ancak, insanı eğitmenin, insan ruhunda yatan bencilliği ve uyumsuzluğu yok etmenin yollarından biri olarak tam klasik modellere dayanan güzel, dolayısıyla ahlaksal sanatı tercih ettiği zaman, aslında, Aydınlanma ideallerine bağlılığını sürdürmekte, insan doğasının ve toplumun kusursuz hale getirilebileceği fikrine olan hümanist inancı ortaya koymaktadır.
1805’den sonraki “geç dönemi”nde ise, bir yandan “William Meister”in ikinci bölümünü ve “Gönül Bağlarını” tamamlamış, bir yandan da İranlı şair Hafızi’nin gazellerinin biçiminden etkilenen “Divan-ı Şarki”yi yazmıştır. Ama hepsinden önemlisi, 1770’den beri tasarlayıp geliştirdiği “Faust”a son şeklini vermesidir. Bugün Goethe’nin en tanınan ve sanatının doruğu olarak kabul edilen eseri kuşkusuz “Faust”tur.
Goethe’nin gerçekçiliği Shakespeare’e uzanır. Ona göre, Shakespeare’in trajedilerini “kendi benliğimizde ve özgür istemlerimizde yatan ne varsa tümü, bir bütünün amansız yol alışıyla çarpışır ve gizli bir noktanın çevresinde döner”.
Goethe’nin Alman edebiyatına etkisi çok önemlidir. İlk dönemlerde, ona karşı çıkan ya da onu izleyenler biçiminde ayrılmalar olmuşsa da, bu duruşların belirlenmesi yine Goethe’yi referans alır. 1900’lerden sonra ise bütün dünya için tartışmasızdır edebiyattaki yeri.
Çağdaşları ve Goethe
Goethe, “şairi anlamak isteyen, onun ülkesine gitmelidir” demişti. Onunla aynı zaman diliminde yaşayan ve Fransız Aydınlanmasının mirasçısı olan Madame de Stael (1766-1817) Goethe ve onun ünlü eseri “Genç Werther’in Acıları” hakkındaki yorumlarına o dönem Almanya’sındaki insan yapısından başlamıştır:
"Almanlar acı duyguların ve melankolik imajların tasvirinde eşsizdirler. Tefekküre dayanan hayatları, onlarda güzele karşı bir çeşit coşkunluk, toplumsal yaşamdaki bozukluklara karşı bir nefret uyandırır. Hiç bir ülke yoktur ki orada yazarlar, tutkulu insan duygularını, ruh acılarını ve bu acılara katlanmayı kolaylaştıran felsefi olanakları Almanlar’dan daha iyi derinleştirsinler. Edebiyatın genel karakteri Kuzey memleketlerinin hepsinde aynıdır; ama Alman tarzının farklı hatları Almanya’nın siyasi ve dini durumundan gelir.
"Almanların sahip oldukları en nefis eser Werther’dir ve onu diğer dillerdeki şaheserlere karşı çıkarabilirler. Roman olarak tanındığı için, birçok kişi onun bir şaheser olduğunu bilmezler. Halbuki ben, heyecan şaşkınlıklarına ait daha göze çarpan, daha gerçek bir tasvir; tabiatın bir girdabı olan ve bütün gerçeklerin, görmesini bilenin gözleri önünde ayan beyan serildiği felaket içinde, daha keskin bir görüş taşıyan bir kitap tanımıyorum. Werther’in karakteri, insanların büyük çoğunluğunun karakteri olamaz. O, kötü bir toplumsal düzenin sağlam düşüncelere sahip bir insana verebileceği zararları bütün yönleriyle ortaya koyar. Kahramanında aşk acısından başka bir acının varlığını da ortaya koyduğu, ruhunda küçümsenmenin şiddetli acısını ve bu küçümsemenin kaynağı olan sınıf gururuna karşı duyduğu derin nefreti de gösterdiği için eleştirilmiştir yazar. Oysa, Goethe, ince ve mağrur bir ruhun bütün duygularıyla acı çeken bir varlığı, insanı tek başına ümitsizliğin en son derecesine götüren o acılar kabusunu tasvir etmek istiyordu ve aklın bütünüyle bozulması ve ölümün bir zorunluluk olması için, toplumun yara içine zehirlerini dökmesi gerekirdi."
Hegel de “Estetik”inde Goethe’yi şu sözlerle över:
"Böyle hakiki bir bireysel bütünlüğe ve canlı bağımsızlığa duyulan ilgi ve gereksinim, -zamanımızın gelişmiş uygar ve politik yaşamının koşullarını ve evrimi ne kadar arzu edilir bulursak bulalım- hiç bir zaman bizi terk etmeyecektir, edemez de. Bu anlamda, yeni çağın bu var olan koşulları içerisinde, şiirsel figürlerin kaybolmuş bağımsızlıklarını yeniden kazanma çabalarından dolayı Goethe’nin ve Schiller’in genç ruhlarına hayranlık duymalıyız."
Suçkov ise, Goethe’yi; insan kişiliğinin ve birey psikolojinin, bu bütünün amansız yol alışını belirleyen karmaşayı ve bileşenleri açığa çıkarmadan çözülemeyeceğini kavradığı için över.
Goethe'nin yaşamını ilk kez bir Türk Oyun Yazarı Önder Paker sahneye getirmiştir.Goethe'nin ölümünden önceki son sözleri olan "Mehr Licht" cümlesinden esinlenen Biraz Daha Işık adlı oyun 1982 mayısında İzmir'de Ege Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümünde Prof.Dr.Özdemir Nutku tarafından sahneye kondu.Biraz Daha Işık, Goethe'nin mektupları, günlükler, katibi Eckermann'ın anılarından yola çıkarak yazarın oyun ve şiirleriyle biyografisini belgesel özgünlğe sadık kalınarak yazılmış bir oyundur.
Eserleri
Şiirleri
  • Balladlar
  • Şiirler
  • Toplum Türküleri
  • Annette'in Kitabı
  • Tatlı Ksenia'lar
  • Batı Doğu Divanı
  • Sevgi Üçlemesi
Oyunları
  • Faust
  • Götz von Berlichingen
  • Clavio
  • Egmont
  • İphigenie Tauris'te
  • Torquato Tasso
  • Aşığın Kaprisi
  • Stella
  • Pandora
  • Kardeşler
  • Prometheus
  • İlettiğimiz Şey
  • Muhammet (tamamlanmamıştır)
  • Suç Ortakları
  • Akhilleus
  • Halk Generali
  • Elpenor (tamamlanmamıştır)
  • Duygululuğun Zaferi
Romanları
  • Genç Werther'in Acıları
  • Wilhelm Meister'in Tiyatroculuğu
  • Wilhelm Meister'in Çıraklık Yılları
  • Wilhelm Meister'in Yolculuk Yılları
  • Ruh Yakınlıkları
Günlük ve Anıları
  • Günlük
  • İsviçre Mektupları
  • İtalya Yolculuğu
  • Fransa Seferi
  • Mainz Kuşatması
  • Kendi Hayatımdan Şiir ve Gerçek
  • Yıllık
Diğer Eserleri
  • Herman ile Dorothea
  • Oyuncular İçin Kurallar
  • Alman Göçmenlerinin Anlatıları
Bilimsel Eserleri
  • Bitkilerin Değişimi Üzerine Deneme
  • Renkler Kuramı Üzerine
  • Çene Aracıl Kemiği

Franz Kafka

180px Kafka aprox1917 small
Franz Kafka (3 Temmuz 1883 - 3 Haziran 1924), 20. yüzyılın ve Alman modern edebiyatının önde gelen yazarlarındandır. Yaşamı boyunca pek tanınmayan Kafka, yakın arkadaşı Max Brod'a verdigi vasiyetinde tüm yazdıklarının imha edilmesini rica etmişti. Fakat Max Brod, Kafka'nın Viyana'da ölümünün ardından aksi yönde hareket ederek elindeki eserleri yayımlamaya başladı. Kafka, ölümünden sonra da olsa, dünyaca ünlü bir yazar haline geldi.
Eserlerinden özellikle dilimize Değişim ya da Dönüşüm adıyla çevrilen romanında işlediği konuyla 20. yüzyılın sanayi sonrası batı toplumun açmazını ve içine düştüğü yalnızlık ve yabancılaşma sürecini çok iyi gözlemlemiş ve işlemiştir.

Yaşamı
Franz Kafka 3 Temmuz 1883`te orta sınıf bir Yahudi ailesinin ilk çocuğu olarak Prag'da dünyaya geldi. O zamanki milletler mozaiği olan Avusturya İmparatorluğuna bağlı Bohemya Krallığında yaşadı. Anadil olarak ilk etapta Almanca konuşan Kafka ailesi, Çekçeyi de konuşabiliyordu. Ailenin en büyük çocuğu olan Kafka`nın iki erkek kardeşi (Georg ve Heinrich) küçük yaşta hayatlarını kaybettiler. Kızkardeşleri Elli, Valli ve Ottla ise Nazi Almanyasının organize ettiği Yahudi soykırımı Holocaust'nda hayatlarını kaybettiler.
Kafka 1889`da Fleischmark'ta Deutsche Knabenschule'ye gitti. Çocukluğunda rol oynamış başlıca kişiler Fransız mürebbiye Bailly, kâhya kadın Marie Werner'dir. O sıralarda Prag`da genel olarak konuşulan dil Çekce`ydi. Ufak yaşlarda da Çekçe konuşan Kafka gittiği Alman okullarının da etkisiyle Almanca`da ustalaştı.1901 yılında Kinsky-Palais'taki Altstädter Deutscher Gymnasium`dan mezun oldu.
Karl Ferdinand Üniverstesine kayıt yaptıran Kafka, kimya, hukuk, Alman edebiyatı derken hukukta kesin kararını kıldı ve 1906 yılında başarılı bir şekilde mezun oldu. Buradaki öğrenciliği sırasında kendinden bir yaş ufak olan Max Brod ile tanıştı. 1889 yılında tanıştığı Hugo Bergmann ile ömür boyu süren, Oscar Pollak'la 1904 yılına kadar süren dostluklar kurdu ve bu dönemde Nietzsche'den, Darwin'den ve sosyalizm'den etkilendi. Öğrenciliği sırasında Yiddiş tiyatro çalışmalarında yer aldı ve bu çalışmalara destek verdi.
1906 yılında annesinin üvey kardeşi Richard Löwy'nin Prag'taki avukatlık bürosunda çalışmaya başladı. 1907 Eylül'üne kadar sulh hukuk ve ceza mahkemelerinde çalıştı. 1907 Ekim ayında özel sigorta ortaklığı Assicurazioni Generali'ye yardımcı eleman olarak girdi. Daha sonra Prag Ticaret akademisinde işçi sigorta kursu alarak, yarı tüzel Prag İşçi Kaza Sigortasında yardımcı memur olarak normal mesai saatleri olan; 8-14 arasında çalıştı. Daha sonra aynı şirketin Hukuk danışmanı oldu.
Çocuksu mahzun yüzüyle Kafka kadınlara yakın olmaya çalıştı, 1912`de daha sonra sık sık mektuplaşacağı Felice Bauer ile tanıştı. 1920`lerin başında tanıştığı Milena Jesenska, 20 yıl sonra 1944`de Alman toplama kampında hayatını kaybedecekti, onun üzerinde güçlü bir etki yarattı. 1923`te ailesinin etkisinden kaçmak ve yazmaya konsantre olmak için Berlin`e taşındı, orada da Dora Dymant adında bir sevgilisi oldu. Dora, Milena`dan şanslıydı Nazi Almanyasına direndi ve 1952`de Londra`da öldü.
1917`de Kafka verem olduğunu öğrendi. 1919 yılında geçirdiği ağır gripten dolayı hastaneye kaldırıldı. 1922`de emekli oldu, maddi durumu kötüydü ve sağlığı gittikçe bozuluyordu. Ömrünün son 6 haftasını sanatoryumda geçirdi. 3 Haziran 1924`te hayatını kaybetti.

Eserleri
  • Dönüşüm, (1915)
  • Dava, (1925)
  • Şato, (1926)
  • Kayıp, (1927)
  • Bir savaşın tasviri
  • Taşrada düğün hazırlıkları
  • Şarkıcı Josefine ya da Fare Ulusu
  • Ceza Sömürgesi
  • Çin Seddi
  • Bir Akademiye Rapor