Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Tek Mesaj #339

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Nisan 2007       Mesaj #339
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Birazdan ruhum demini tutar çok sıkıntılı yağmurların, birazdan bulutlardan önce yağmaya başlar bacaklarıma romatizma ağrılarım. Sen say ki az önce yaz sevincimde sen vardın, az sonra yok olacaksan anında çöle yenik düşecek baharlarım.

Yüreğimin karanlık izbe köşelerine o çok korktuğum yalnızlıklara terk edilerek unutulduğum gecelerden varlığını hissettirmek için yıldızlar düşürürdün sen. Ben senin alev alev yanan sözlerini biriktirip içimde sabahlara güneş çocukları doğuran şiirlerle ruhumu soyardım, sevdanın en güzeli buydu belki de...

Esmer gülüşlerle bezeli, esrik bir geçmişle kaplı tümden kızıl siyah bir bulutla çepe çevre sarılı bir yaşamdı bizimkisi…


Ah sevgili ah sevgili nasılda mutlusun göğsümde sere serpe uzandığın yerde. Vuslatsız da olsa sıkı sıkıya tutunurduk biz birbirimize, ne çok severdik birbirimizi önümüzde ayrılık ara ara “gerçek benim” der gibi göz kırpmış olsa bile…inadına yapışarak yaşardık bizi içine alan, umut vaat eden hayallere.

Çok yuvarlandık dik düşlerin pervasız yamaçlarından, çok tok durduk ellerimiz boş dönerken vefasız sevdalardan ve sırf yaşamımızı idame ettirmek için ezik meyveleri topladık mutluluğun tezgah altlarından.Kısmen çöpçüydük biz atıklardan, çürüklerden yaşamın anlamına dair kendine doyma şekilleri üreten. Kan kokardı kendini, sevdayı, aşkı anlatmaktan yorulmayan uykusuz ellerimiz… çünkü; ne yazsak, ne yaşasak beyaz kağıt üstü kırmızı mürekkep olup düşerdi saflığını hiçbir şeyin kirletemediği kalbimiz. Pas tutmuş, rengi kararmış, sevdaya gözleri kapanmış sevgililerin sevgileri bir gün bizim sevdamızın ölümsüz külleriyle ovuşturularak parlatılacaklar.

Böyle kutsal bir misyonu var sevdamızın bir tanesi, anıtlaştığımızı görmek için mahremliğin saydam duvarlarından izleyecekler bizi, göğe bir yazlık sinema kurduğumuzu farz etsin herkes sevgili…


Uçmasını bilmeyen sinekler her defasında dışarıya çıkmaya çalışırken cama yapışırlar…

Ve yüreğimizde inadına büyüttüğümüz küçük sevinçlere aç hüzünler çalma içgüdüsü ile ellerini uzatırlar. Yüzümüzde bir iyi niyet, bir bulmaca, bir bilmece sihri çocukça meydan okur her kötü niyete ve gardını alır gözlerimizde efsunlu dizeler ardından gözyaşı yürür her kem göz sahibine.

Biz seninle birlikte yalın ayak gezinirdik içimizde bir yerlerde ve oralarda bakışarak masum gözlerle ha uçtu ha uçacak, ha düştü ha düşecek uçurum korkularıyla korkmamayı öğretirdik birbirimize. Mazimizin dehlizlerindeki aynaları tutup çıplaklığımıza, yıldızlarımızın sevişmelerine tanık ederdik geceleri ay tepelerinde…

O yırtık, o eski, o kıymeti bilenememiş aşklarımızın bitlenmiş pardösülerini çıkarıp üzerimizden çarpardık geri dönenlerin ayaklarına, yüreklerine…

Firuzan’dık biz; yaşadığımız her aşkta türlü türlü renklere, türlü türlü ışık yansımalarına değerine paha biçilemeyen bir aşkla ömrünü ölüme mahkum etmiş…

Ruh seyyahlarıydık ki biz; kimseler gidemezdi bizim gittiğimiz yerlere, bilmeyene bunun için okunması zor bu seyahatnamenin de… Sana benden başka Firuzan yok sevgilim, bana senden başka seyyah yok!

İşte bu denli garibiz biz bu çarklarını tersine çevirmeye niyetlendiğimiz dünyaya. Değeri geç anlaşılacak bir cevher gibi bu gün hurdadan sayılacağız olsun varsın, gelecekte de aynı demle yaşayarak herkese etiketli şaşkınlıklarını, sahip çıkamadıkları aşklarını yeniden yeniden anımsatacağız.Hiç bir maneviyatın tren, otobüs, uçak,gemi vesaire yolculuğu olmamıştır.Çünkü onu hiçbir güç maddiyata bindirecek kudretti kendinde bulamamıştır.o ışın ötesi, zaman ötesi ve hatta ötenazisi olan bir şeydir sevgilim.

Göz yaşlarımı düşürdüğüm yastıklardan haberin yok senin,yağmurlu gecelerimin sesi duyulmasın diye içli burun çekişlerimden de haberin yok.Taraftar değilim yorgunluğumla başka omuzlarda yaslanmalara, başka türlü bulut yüklü boyun büküyor başım hazan zamanlarında.

Her ne yana gitsem ama aklımda, ama ruhumda, ama düşlerimdesin.Asla göç etmeyeceksin içimden biliyorum...


Alıntıdır...