Arama

Vitray Resimleri - Tek Mesaj #2

HayLaZ61 - avatarı
HayLaZ61
VIP BuGS_BuNNY
7 Nisan 2007       Mesaj #2
HayLaZ61 - avatarı
VIP BuGS_BuNNY
Ortaçağın geleneksel mimari ögelerinden olan vitrayların fotoğraflanmasında dikkat edilmesi gereken önemli noktalar var...


Gezi kültürünün önemli parçalarından birini, gidilen yerdeki ibadet merkezlerinin gezilmesi oluşturur. Edirne’ye gidildiğinde Selimiye Camii, İstanbul’da Sultanahmet Camii, Paris’te Notre Dame Katedrali ya da Köln’de Dom. Örnekleri istediğiniz kadar arttırabilirsiniz. İrili ufaklı, iyi korunmuş ya da harabeye dönmüş binlerce ibadet merkezi bütün dünyada hergün onbinlerce ziyaretçinin akınına uğruyor. Bu ziyaretçilerin tamamına yakını, bu yapıların fotoğraflarını çekiyor; ya da çekmeye çalışıyor. Kimi yapıların dışını, kimi içini, kimi de hem içini hem de dışını görüntülemeye çalışıyor. Kiliseler, camiler ve sinagoglar, kimilerince dinsel önemleri nedeniyle, kimilerince “ben burayı gördüm!” demek için, kimilerince de mimari özellikleri nedeniyle görüntüleniyorlar. Nedeni ne olursa olsun, ibadet merkezleri en çok fotoğraflanan yapılardır. Fotografik açıdan bu yapıların ortak özelliği ise, hemen hepsinde vitrayların bulunmasıdır. “Dekoratif renkli cam” anlamına gelen vitray, elbette yalnızca dinsel mekanların süslenmesinde kullanılmıyor. Çok farklı mekanlarda farklı içeriklerde vitraylar kullanılıyor. Ama doğrusu, dinsel mekanlardaki ve saraylardaki vitraylar yüzlerce yıllık tarihleri ve olağanüstü işçilikleri nedeniyle çok daha fazla ilgi görüyorlar ve çok daha fazla fotoğraflanıyorlar.

Perspektif Sorunu


Vitrayların kullanım amacı, geçirgen renkli zeminleriyle ters ışık altında güzel görünmeleri ve iç mekanı da kısmen aydınlatmalarıdır. Fotoğraflanmalarındaki temel zorlukların başında ise genelde yüksek konumlanmaları nedeniyle perspektifin kontrol edilemeyişi gelir. Yani alçak bakış yüksekliği nedeniyle, vitrayların üst bölümü küçülürken alt bölümü büyür. Bu sorunu giderebilmek için yapılacak en iyi şey, uzun odaklı bir objektif (tele) kullanarak, uzaktan ve olabildiğince vitray ile aynı yükseklikteki bir noktadan çekim yapmaktır. Bunun her zaman olanaklı olmayabileceğini kabul ediyorum, ama en ideal yaklaşım budur. Bu duruma en yakın çözümler, genellikle kabul edilebilir sonuçlar verirler. Yapılabilecek en kötü şey, vitrayın dibine girip, geniş açı objektifle yukarıya doğru bakmaktır. Bu durumda perspektifin bozulması ve vitrayların yamulması kaçınılmazdır. Eğer vitraylar tek tek değil de bir grup olarak görüntülenmek isteniyorsa, o zaman elbette geniş açı objektif kullanılabilir, ama konudan uzaklaşarak yükselmek gerekir. Aksi halde vitraylar yine yamulacaktır.

Uygun Işık

Vitrayların görüntülenmesindeki en büyük sorun ışıkla ilgilidir. Sanılanın tersine en uygun ışık, kapalı havalarda elde edilen difüz (yaygın) ışıktır. Vitrayların konu kontrastı yeterince yüksek olduğundan, düşük kontrastlı bir aydınlatma en uygun sonucu verecektir. Havanın açık olduğu bir günde, kontrast çok yüksek olacağı için gölgeden detay almanız zorlaşacaktır. Ayrıca, yapının ışık alan yanındaki vitraylar ile gölgede kalanlar arasında önemli farklılıklar oluşacaktır. Oysa, kapalı bir havada ışık çok daha homojen olacağından, yapının tüm vitrayları eşit koşulda aydınlanacaktır. Belki 1-2 stopluk ışık kaybı yaşanabilir, ama açık diyafram kullanarak bu sorunun üstesinden gelmek kolaydır.

Işık Ölçümü


Uygun ışık koşulunun beklenmesinden sonra yapılacak iş, ışığın miktarını doğru olarak ölçmektir. Vitray fotoğrafı çekerken yapılan en büyük yanlışın pozlandırmadan kaynaklandığını düşünüyorum. Yapılacak iş oldukça basit olmasına karşın, kadraj/kompozisyon kaygısı nedeniyle sıklıkla yanlışa düşüldüğünü biliyorum. Unutmayın, kompozisyon en son kontrol edilmesi gereken bileşendir. Öncelikle ışık ölçümünün doğru olarak yapılması gerekir. Bunu yapabilmek için de doğru ölçüm modunu kullanmalısınız. Tüm çerçevenizi konu ile doldurmayı düşündüğünüzde, merkez ağırlıklı (C/W) ya da çok parçalı (multi pattern, matrix, honeycomb, v.b.) ölçüm modu en uygun seçimdir. Eğer vitrayın oranları çerçevenize tam denk düşmüyorsa (ki genellikle böyledir), o zaman vitrayın çevresindeki duvarın da bir parça görüntünüze girmesine izin vermeniz gerekir. Bu durumda, duvarın üzerindeki ışık çok daha az olacağından, çok parçalı ışık ölçümü sizi yanıltacaktır. Yapılacak en iyi şey merkez ağırlıklı ya da noktasal (spot) ölçüm sistemini kullanmaktır. Noktasal ölçümde dikkat edilmesi gereken şey, ölçümü çok koyu ya da çok açık renk tonlarından değil, orta açıklıktaki tonlardan yapmaktır. Hatta en iyisi, en koyu tonları ve en açık tonları ayrı ayrı ölçüp, aritmetik ortalamalarını almaktır. Örneğin vitrayın en koyu parçası olan lacivert bölüm 1/30 sn ve f/8 değerini verirken, açık sarı bölüm 1/60 sn ve f/8 değerini veriyorsa, 1/45 sn ve f/8 değerinde çekim yapmak uygundur.

Flaş mı? Asla!..


Vitrayların bulundukları mekanlar genellikle loş ortamlardır; yani ışık bakımından zayıf ortamlardır. Bu tip mekanlarda fotoğraf makinenizi otomatik çekim modunda bırakmamanız daha doğru olacaktır. Çünkü otomatik modda çekim yaparken, ışık miktarının az olduğunu düşünen fotoğraf makineleri flaşı devreye sokma eğilimindedir. Oysa flaş, vitray fotoğrafı çekerken kullanılması düşünülebilecek en son malzemedir. Vitrayın bütün güzelliği ters ışık altında ortaya çıkar. Flaş ışığı gibi bir cephe aydınlatması hem ters ışığın etkisini azaltır, hem de yüzeyden yansıma yaparak her şeyi berbat eder. Bu yüzden fotoğraf makinenizin flaşını kapalı tutmalı ve çekim modunu da mümkünse “manuel”e getirmelisiniz. Gerçi diyafram öncelikli Msn Angel ve enstantane öncelikli (S, Tv) modlar da kullanılabilir, ama böyle bir konuda tüm kontrolün sizde olmasında yarar vardır. Öte yandan, makineniz yalnızca otomatik modda kullanılabiliyorsa ya da eğer çok basit bir fotoğraf makinesine sahipseniz, o zaman en iyisi hiç vitray fotoğrafı çekmeye çalışmayın, çünkü sonuç alamazsınız! Zaten her durumda her şeyin fotoğrafını çekebilen makineler olsaydı, o zaman fotoğrafçılık diye bir meslek de olmazdı, kocaman ve pahalı fotoğraf makineleri de üretilmezdi, değil mi?

Tripod Gerekir mi?

Yazılarımı düzenli olarak izleyenler, hemen her tür konunun çekiminde tripod kullanılmasının önemine değindiğimi anımsarlar. Ancak vitrayların görüntülenmesinde tripod kullanımına gerek olduğunu düşünmüyorum. Eğer dışardaki hava çok kapalıysa ve vitrayda kullanılan renkler çok koyuysa, o zaman yaptığınız ışık ölçümü size tripodun gerekli olduğunu zaten söyleyecektir. Ama şunu akılda tutmakta yarar vardır: Vitray fotoğrafı çekerken alan derinliği gibi bir sorunumuz olmayacağından, diyaframı kısmamızın bize sağlayacağı hiçbir şey yoktur. Dolayısıyla, rahatlıkla en açık diyaframı kullanabiliriz. Bu da genellikle, bize yeterince yüksek enstantane değerlerini kullanma olanağını sağlar. Ama örneğin 85 mm’lik bir objektifle ve en açık diyaframda çalışıyor olmanıza karşın, 1/15 ya da 1/30 sn gibi bir değerle karşılaşıyorsanız, o zaman elbette tripod kullanmanız gerekir. Sonuçta, kuralımız basit: “Kullandığımız optiğin odak uzunluğuna eşdeğer bir enstantane, elde tutarak çekim yapmamıza izin verecek olan en uzun süredir. Bu değer ve bundan daha kısa sürelerde elde tutarak çekim yapabiliriz.”



Yüksek ASA Seçeneği


Öte yandan, genellikle cami, kilise, sinagog gibi yapıların fotoğraflarını çekmek isteyen bir fotoğrafçı, mutlaka yanında bir tripod taşımalıdır. Çünkü bu mekanlarda yalnızca vitraylar yoktur; eşsiz tavan süslemeleri, kapı detayları, halılar, mumlar, kandiller, ikonlar, hatlar vardır. Genel bir görüntü, ya da bir ayrıntı için genellikle bu ortamların ışığı çok düşüktür ve elde tutarak çekim yapmaya pek elverişli değildir. Bu durumda fotoğrafçının iki seçeneği vardır. 1) Çok geniş açılı ve ışık geçirgenliği yüksek bir objektif (örneğin 20mm, 1:2.8) ile birlikte yüksek ASA (ISO) değerine sahip bir film (örneğin 400 ASA) kullanarak elde çekim yapmak. Bu, rahat çalışmak açısından tercih edilebilir bir yaklaşımdır. Ancak hem alan derinliğindeki kayıplar, hem yüksek ASA’lı filmin iri grenli yapısı, hem de bu filmin renk doygunluğunun az olması gibi olumsuzlukları baştan kabul etmek şartıyla! Artı, eğer dijital bir fotoğraf makinesi kullanıyorsanız, yüksek ASA seçeneğinde, hem çözünürlüğünüz azalacak, hem de “noise” adı verilen görüntü kirliliği de artacaktır. 2) Herhangi bir objektif ve herhangi bir film ile birlikte, maksimum alan derinliği elde etmek için en kısık diyaframı tercih etmek. Bunun için de zorunlu olarak bir tripod kullanmak. Bu durumda oldukça keskin ve doygun renkli görüntülere ulaşma şansınız vardır, ancak çalışma güçlüğüne ek olarak, uzayan poz süreleri nedeniyle ibadet eden insanların flulaşmaları da kaçınılmazdır. Sonuçta hangi seçeneği seçerseniz seçin, mekanı bütün olarak görmek istediğiniz çekimlerde şu sorunla karşılaşmanız kaçınılmazdır: Vitraylardan, camlardan ve kandillerden (mumlardan) gelen ışık pozometrenizi yanıltacaktır. Burada yapmanız gereken şey, makinenizi tavana ya da ışıksız bir duvara doğrultup, buradan yansıyan ışığı ölçmek ve ayarlarınızı bu değere göre yapmak olacaktır. Ya da, çok genel bir yaklaşımla, vitray ve pencerelerden giren ışığın 1-1,5 stop eksik pozlandırmaya neden olacağını hesaplayıp 1- 1,5 stop fazla pozlandırma yapılabilir. Ama dediğim gibi, bu çok genel bir yaklaşımdır ve mekanın özelliklerine göre değişim gösterebilir. Bu yüzden, ışık kaynağı bulunmayan bir yüzeyden ölçüm yapmak daha doğru bir yöntemdir.

Yalnızca vitraylar söz konusu olduğunda, yüksek ASA’lı film kullanmanızı hiç önermem. Çünkü hem çözünürlüğünüz ve keskinliğiniz, hem de renk doygunluğunuz azalacaktır. Oysa vitrayların asıl gücü renklerindedir ve bu konuda herhangi bir taviz vermenin anlamı da yoktur.



by6r9
Son düzenleyen Safi; 4 Mart 2016 06:48 Sebep: resim eklendi
Pirana Kovalayan Çılgın Hamsi...