Üye Ol
Giriş
Hoş geldiniz
Misafir
Son ziyaretiniz:
14:42, 1 Dakika Önce
MsXLabs Üye Girişi
Beni hatırla
Şifremi unuttum?
Giriş Yap
Ana Sayfa
Forumlar
Soru-Cevap
Tüm Sorular
Cevaplanmışlar
Yeni Soru Sor
Günlükler
Son Mesajlar
Kısayollar
Üye Listesi
Üye Arama
Üye Albümleri
Bugünün Mesajları
Forum BB Kodları
Your browser can not hear *giggles*...
Your browser can not hear *giggles*...
Sayfaya Git...
Cumartesi, 13 Aralık 2025 - 14:44
Arama
MaviKaranlık Forum
Sahipsiz Mektup'lar
-
Tek Mesaj #344
Nephthys
Ziyaretçi
9 Nisan 2007
Mesaj
#344
Ziyaretçi
Cennetim Olur Musun*(Mahzenden Sevgiliye Mektup25)
Cennetim olur musun?
Senden kaçmaktı muradım. Fakat gözlerime keskin bir bıçak gibi, bilincime eksiltili bir cümle gibi saplanan gecelerden sonra anladım, boş yere yorulduğumu.
Senden kaçmak, aslında varlığımdan kaçmakmış. Senden şiirlere, tınılara, uzak ülkelere, farklı ırktan kadınların gözlerine sığınmam boşunaymış hep. Boşunaymış kör günçavdılarda ısınmak isteyişim. Boranlarda donmak isteyişim hep boşuna.
Her kaçış hamlesi bir helezon gibi, antik bir girdap gibi yine bana yönlendiriyordu zehrini. Oysa ben anımsamak istemiyordum artık gözlerini. Mevsimsiz bir zamanda ruhuma ansızın dolan, baldıran zehrini içiren gözlerini.
Ellerini. Bilinmezliğe dizeler çizen, iliklerimin ısınması için ruhumu okşayan ellerini.
Sonsuzluğa gül takan dudaklarını.
Teninin tatmadığım tuzlarını.
İlk önce bulunduğun kenti terk ettim bir akşamüstü. Gururu yıkılmış bir yılkı gibi, yaralı bir ceylan gibi kaçtım senin kentinden.
Bizim başkentimizden.
Acıların.
Sancıların.
Avuntusuzlukların.
Umarsızlıkların.
Çıkmazların başkentinden.
Gitmek; adı konmamış beldelerde sözlerini hatırlatmayacak ve seni hatırlamayacak kimseleri bulmak demekti. Onların kırlangıç kanatlarına tutunan öykülerini dinlemekti umarsızca. Belki küçük bir çocuğun avuçlarına yorumsuz iki damla göz yaşı, bir ölünün tabutuna dirençli krizantemler bırakmaktı. Kör martılardan eflatun dizeler, akasyalardan mor düşler devşirmekti. Sonra onları karanlığın ortasında yakıvermekti ansızın. Geceye devrilmek üzere olan bir akşamda, yaşlı bir masal anasının buruşmuş gül dudaklarından, sana dair olmayan bir masal dinlemekti biraz da.
Masala karışmak.
Masal olmak.
Sır olmak.
Belki de uzak, koyu gölgeli bir ormanın derinliklerinde, bir kaknüs yalnızlığıyla çıldırmaktı gitmek.
Kırlarda sert rüzgârlara karşı yürümek, tarihin nasırlı ellerinden efsaneler dinlemek, belki Nerval gibi kravatıyla kendini bir sokak lambasına asmaktı gitmek. Dağ başındaki metruk bir kulübe gibi hiçliğe tutunmak, önünde yanan ateşteki hârelerin yürekte yangına dönüşmesiydi gitmek.
Işıltılı bir sabahın büyüsü içindeyken kalbim, “tam kaçtım, kurtuldum” diyordu dilim.
Dilsizliğim.
Ama yüzüme çarpan anı kırıntılarından kurtulmamın imkânsızlığıyla kalakaldım yerimde.
Öfke burcundaydı bakışların çünkü.
Sitem saraylarında.
Kalbim kadar yakın, kalbim kadar uzaktı gözlerinin gölgesi.
İşte o an anladım her kaçışın kalbe bir yöneliş olduğunu. Ve her yönelişin içinde zehir tohumları barındırdığını. O an anladım yokluğunun benim ruhumda zakkum bahçesi olduğunu.
Şimdi suç işlemiş bir çocuk gibi kalakaldım, adını bile bilemediğim uzak ülkelerde.
Dönmek?
Kalmak?
Ve daha da kaçmak?
Yitik göklerde avare yıldızlarla konuşmaktan başka çarem kalmadı galiba. Gittiğim her yer, gördüğüm, dokunduğum, kokladığım, tattığım her şey âteşe dönüyor.
Senden kaçmakla, sana dönmek arasında bir â’raftayım en nihâyetinde?
Bana hiç açmadın kapılarını.
Şimdi bir engizisyon kaçkını gibi, bir firarî gibi kararsızlığımı gidermeni ve cennetim olmanı istiyorum.
Cennetim olur musun?
Necdet Karasevda
BEĞEN
Paylaş
Paylaş
Cevapla
Kapat
Saat: 14:44
Hoş Geldiniz Ziyaretçi
Ücretsiz
üye olarak sohbete ve
forumlarımıza katılabilirsiniz.
Üye olmak için lütfen
tıklayınız
.
Son Mesajlar
Yenile
Yükleniyor...