Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #682

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
15 Nisan 2007       Mesaj #682
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
YARIM KALDIK, SEN NE DERSEN DE...


Yarım kaldık…sen ne dersen de… Bu hikaye ya da aşk öyküsü, ne dersen de sen adına, güzel bir kış akşamında başladı, tomurcuğa duran günlerde bitti işte…yok öyle birden bire değil, budanan asma dalları gibi hiç değil, ki budamak ömrünü uzatır ağaçların değil mi… bizimki eksik sayfalı korsan kitaplar gibi, baharda düşen kırağı lar gibi, meyve verme mümkünatını imkansız yaptı… Bunu bize kim yaptı yar?diye sorarsan bana, ne sen ne de ben sevgili…
Şimdi kimin kimden önce öleceği üstüne ahkam kesmek olur vermek istersem cevabını… ki kimin kabahati olur ki, araya yollar girmiş kimbilir belki de imkansız aşklarda? Hadi “İmkansız” diyelim biz adına…Diyelim, sürelim gitsin, kırmızılar yakışırken, kara… Kara çalmak derdi eskiler…Alınlara, namusa…kimse aşktan söz edecek kadar cesur değildi o ara… Şimdi ben sana aşk dedim bu yüzyılda… Sevmek dedim, yollara inat yüreklerde buluşmak dedim, inanmak dedim ya, yoksa sen de mi eskilerde kalmıştın, ben anlamamıştım? Bilmedin ki ne güçlü, ne inançlı dallarım vardı, taa bu karanlık şehirlerden de, ışıklı olanlardan da, hatta giden olmadığı için hiç ayak basılmamış olanlardan da taa sana kadar uzanacak… Bilirsin kökleri vardır ağaçların, öyle kurmuşlardır kendi uygarlıklarını kah kuytu ormanlara, kah böyle Orta köy’dekiler gibi yollara… Hepsinin bir mazisi, bir ailesi, kesip atmak istedikleri hasta kolları vardır, bilirsin… Kimi zaman yanlarına umutla dikilen başka ağaçlar olur da hani, boy vermezler bir türlü, hani verebilirler de elbette, ama belki… İşte senin de benim de herkesin de bildiği o ağaç türlerini düşün bir,
Düşün ki ben bir ağaçtım ve köklerim kalsa da olmam gereken yerde, sarabilirdi seni dallarım…
Geçti diyelim, şimdi bir bardak kaynak suyu içelim, içlerimizdeki deriiiiin kuyulardan çekilmiş olsun… “Gömü” derdin ya sen” mazi”ne.. Hani “Kıymetli gömü !” demiştin ya arkanda bıraktıklarına… Yerimi sevmedim ben, bilesin! öyle bir sürü “seni seviyorum”lar, “sen benim her şeyimsin”ler, hatta “bırakıp gitme beni” diyen kadın sesleri duyuyorum, yıkılıyorum… Beni bir başka antikacı dükkanına atsan diyorum…Hani şöyle ahşaptan kedileri bol, cevizden sandıkları sıra sıra… hani gerçekten tarih kokan, dili olan ama içinden konuşan, “beni bırakma “diye yalvarmayanların arasında olsun yerim…Ben de onlar gibi yerimi, yurdumu bileyim…

Gene de içim elvermedi böyle sessiz gidişine… İnsan bir “olmadı güzelim be” der, “senin yürek benimkine sığmadı” der… Ne bileyim işte… Gerçi böylesini de görmedim değil…Azar azar gitmenin ne demek olduğunu görmüştüm, siyah beyaz bir amerikan filminde… gene de razı olamıyorum bir türlü, bu sessizlik yok mu, hani fırtına bekliyorum kaç gündür, koptu kopacak amansız bir fırtına, gürül gürül bir yağmur…” Ne olacaksa olsun artık” der gibi… Yok, sen azar azar gitmelerin adamısın belli… Belki de haklısın yar? Belki benim sevgimi içine alamayacak kadar, yüreğin dar?

Öyle ya da böyle… İçim rahat değil gene de… İstanbul’a gitmedik beraber, vapura binmedik, Zigana’ya çıkmadık, ince belli çayları yudumlarken yanan dudaklarımızı birbirimizle söndürmedik, aynı cezvede pişen kahveler içmedik,
Martı çığlıkları yırtarken masmavi gökyüzünü, ilahı danslar edip bütün kırmızıları yırtmadık…Sonra bir kitabı birlikte okuyup üstünde sabaha kadar tartışmadık, şarkı da söylemedik daha, ülkenin haline yanıp, yetişen nesile ağlamadık, ne bileyim…bakıyorum da, bir tek “sevmişim” seni kana kana… kendi kendime…
İşte o kadar…

Böyle “mektup gibi olmuş” dersen, değiştireyim,
“şiir gibi olmuş dersen” cümleleri düzelteyim,
“yok beğendim” dersen sana göndereyim…