Arama

Sahipsiz Mektup'lar - Tek Mesaj #365

Nephthys - avatarı
Nephthys
Ziyaretçi
26 Nisan 2007       Mesaj #365
Nephthys - avatarı
Ziyaretçi
AN Çağrışımlı Mahzenden Sevgiliye Mektup



Ruhuma Aşkı Bağışlayan’ın adını serlevha ederek başlıyorum iç kanamama…
Bilmem kaç gece, kaç hafta, kaç ay, kaç yıl geçti…
Sancı ve sanrılarla dolu, hafakan şimşeklerinin çaktığı gecelerden arta kalan yanlarımla huzurundayım.
Bu bir itiraf mı ey Yâr, bir inhiraf mı bilemiyorum. Bildiğim tek şey; geceye evrilen şu sessiz dakikalarda, gözbebeklerinin ıssızlığında varlığımı dâra çekmek isteyişim.
Bir düşünsene Cân, ne kadar zor bir şey, oynaşan gözbebeklerine şiirlerimi asamamak. Karasevda iklimlerinde senin için büyüttüğüm memnû gülleri gerdanına takamamak.
Kalabalıklar içinde, kan kusmama rağmen, senin adınla başlayan cümleler kuramamak.
Bu ne biçim bir öykü, ey hüznümün kızı.
Bu ne biçim bir trajedi.
Boğazıma tıkanan hıçkırıklar, ellerimin kıvrımlarına yüklenen med cezirler, olmalar ve ölmeler paradoksunda, yok olmanın tiradını okumak vakti midir sana dair olduğum bu dakikalar?
Nereden başlasam Gül, ey Gül-i Hazan, nerede yitirmiştim bilincimi, nerede serapa sen olmuştum. Rengine boyanmış, Van Goghlar, Kleistler, Rilkelerle dolmuştum.
Şimdi bilinçsizce bir baş kaymasının kurbanı olarak, adını bilmedim sokakların dilsizliğinde, esaretinin elifbasını sökmeye çalışıyorum. Gözyaşlarımın gizemli kıvrımlarına gelip oturuyorsun, utanıp mahçup oluyorum. Kalbine dayadığım söz kurşunlarını, gözlerine yaşattığım çağdaş zulümleri tahattür ediyorum bilincimin derinliklerinde.
Bir iç kanama yaşıyor bildiklerim.
Anılar sızıyor dudaklarımın hafif aralığından.
Ve, va esefalar, keşkeler, nedenler, niçinler sarkıyor sakallarımdan…
Ve her soru bir labirent oluyor virane ruhumda. Yankısız cevaplar dökülse de dilimden, az çıkıyor sesim, kesiliyor nefesim…
Ey Cân, sussun diyorum bu öykü…
Kalbim sussun.
Dünya dursun, dil dursun, zaman dursun ve sussun mekân.
Yusuftutanlar hüvelerde boğulsun.
Belki bir daha yoluna çıkmak isteyişin zavallı çırpınışları bunlar.
Hayır Şair, hayır Âşık bitti bu rüya.
Hayır bitmedi. Hâlâ her şey, aynı tonda yaşanıyor uzak vadilerde.
Ölü kelebek iklimlerinde.
Yarım bırakılmış şiirler ülkesinde.
Nârın ve nûrun şeffaf perdesinde.
Hâlâ kaçan uykular, şişen gözkapakları, sevgili için büyütülen sevda sözleri, mektuplar, gece sohbetleri için iç titremeleri, memnû dakikalarda zamanın kalbini durdurma, ve üç şehir, ve üç kırık öykü, ve terminaller, ve avuçlara sıkıştırılan mahrem beyanlar, kırık bakışlar, gitmeler…
Ve sonra büyütülen baş ağrıları, gönül sancıları. Ve iç daralmaları.
Ve hâlâ cümlelerde aynı özneler, ve hâlâ lügatlerde en çok bakılan aynı kelime, ve güz kokan kokular, ve hasta bakışları, ve pansumanlı genç kızlar, bembeyaz kıyafetlerin ortasına düşen kan lekeleri, a rh pozitifler, hepatit b’ler, ambulanslar, telefonlar, bloknotların kirpiklerinde saklananlar, mehtaba asılan kangren dakikalar, sabahlanan banklar ve pet bardakların griliğine tutunmuş demli çaylar, sevdaya adanmış billur gözyaşları…
Ey Cân, ey Ruh, her şey yerli yerinde, geçen bunca asra rağmen.
Ölümlere, bombalara, işkencelere rağmen her şey yerli yerinde.
Metropollerin çok sesli cinayetlerine tanık olmalara rağmen her şey yerli yerinde.
Deliler gibi, divaneler gibi, çağdaş çöllere düşmelere rağmen, erguvan dallarında sallandırılmalara rağmen, her şey yerli yerinde.
Belki susmak zamanı şimdi.
Ama izin vermiyor kalbim.
Belki senin sağırlık zamanın bu dem. Belki de öyle olmalı.
Ama ne yapabilirim ki, ey Sûz-i Dîl, dîlime ferman faide etmiyor şimdi…
Hep konuşan ben oldum, ve hep susan da.
Belki de bu öyküde mefisto benim ağzıyla konuştu hep. Ben onun aksak ayaklı hizmetkârı oldum belki.
Ama ne yapabilirim ki ey Cân, ey Rûh-i Revan, kaçmak istedim senden hep. Ama senden kaçacak yerim yoktu.
Belki tuhaf gelecek ama, senden her kaçışım sana dairdi yine. Yani senin için kaçıyordum senden. Sensizliğin gayyalarında senin için büyüttüm cennet güllerini. Ama bu öyle bir yazgı ki, senin bahtına hep ateşten gülleri koklamak düştü.
Sen kokladın ben yandım.
Sen kokladın ben yandım.
Belki de öyle olmalıydı.
Sen hep suskundun.
Korktuğun bir şeyler vardı hep. Aklına gelmedi asla, korktuklarının bir gün gerçek olacağı. Hem seni hem beni kana boyayacağını.
İlginçtir, Cânâ, kalbim her med vakti, kalmanın da, gitmenin de ateş olduğunu fısıldadı bilincime.
Ben zaten reh-i sevdaya düşünce, dillere düşünce, gözlerden düşünce anlamıştım vuslatın da, firakın da, intizarın da ateş olduğunu.
Ve Şeyh Galip geldi gönlüme kondu o enfes beytiyle, bir bağ bozumu.
Ben senin, hayran olduğum yüzünün gizli bahçesinde yaşadım ateşi.
Yaşadım vuslatı.
Yaşadım firakı.
Yaşadım intizarı.
Dım.
Yorum.
Yacağım.
Rım.
Tüm zamanlarda, tüm kiplerde kurulmalıydı bu cümle.
Ben senin, hayran olduğum yüzünün gizli bahçesinde yaşıyorum ateşi.
Kırgın bakışlarının ateş denizlerinde yüzdürdüm kalbimin ateşten gemilerini.
Bağışla beni.
Dedim ya, belki, geçen bu asra rağmen susmak en iyisiydi. Ama bu kalbi en iyi bilen sen olduğun için, yine en çok sen bilirsin onun asiliğini, susmak istemeyişini.
Her şeye rağmen konuşmalı, içinin haritasını açmalıydı kalbim.
Ve öyle oldu.
Ey Cân!
Ey Yâr-ı Güzin!
Şimdi ilk günkü tuhaf heyecan ve helecanla dökülüyor dilimden heceler. Şahittir buna geceler. Şahittir buna akrep ve yelkovan, şahittir buna şiirler, şarkılar…
Yaşamanın, var olmanın sencesini hakkelyakin müşahede ettim. Her gün gönlümdeki anıtının önüne gidip, kırmızı bir gül bırakıyorum senin için. Aslında gerçek yaşamın bu olduğunu keşfettim acı ve sancıyla. Hatırlanmanın gerçek varlık olduğunu anladım. Görmesen de, kitapların gizli ithaflarında yaşamanın çok daha değerli olduğunu fark ettim.
Mekân ve zamanın ne kadar da sığ şeyler olduğu düşüncesine götürdü beni yaşadıklarım.
Anıt dedim de, A… Ağıt’ta bir anıttan bahsettiler. Hayır o anıt, A...’nın mezarına değil, kendi mezarıma dikilmiştir. Ben A…’nın mezarına kendimi gömdüm aslında.
Gözlerimi, hayallerimi, sözlerimi, tutkularımı, zaaflarımı, erdemlerimi, şiirlerimi, romanlarımı gömdüm.
Adamlığımı gömdüm.
Şimdilik susuyorum.
Kesiliyor kelimelerim.
Sesine susuyorum.
Ve git şiirini, gitme anlamıyla okumanı diliyorum…
Affedilmek umuduyla…


Ateşten bir gece -


Necdet Karasevda