Arama

Hikayeler ve Öyküler -2- - Tek Mesaj #813

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Nisan 2007       Mesaj #813
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Güneş kendini doğudan gösterdiğinden beri sokaktayım. Çalmadığım kapı kalmadı. Bütün sorularıma herkesin önceden hazırlanmış cevapları vardı sanki. Yüzüme bakıyorlar ve bana uygun olanı söylüyorlarmış gibi geldi. Sonra anladım ki herkes aynı şeyi söylüyordu. Söyleyecek bir şeyleri yoktu. Sessizlikti tüm kelimeleri.
Çok yoruldum; hayatın içinde yoğruldum. Kurudum, katılaştım, kavruldum… Bir bank bulsam yada bir şadırvan hemen atacağım kendimi tüm sorularımla altına. Bir söğüt, ne güzel tamamlardı eksikliklerini hayatımın şimdi. Havada oldukça sıkıcı. Havayı bu kadar sıkıcı kılan, aradığımı bulamamış olmamın verdiği melal olsa gerek. İkisi birleşince yorgunluğum iki katına çıktı. İki, hasret ve hayal…
Köşede bir cami var, orada soluklanabilirim. Dünyaya ait olanlardan arınıp, kuruluğumu, katılığımı, kavrulmuşluğumu dindirebilirim. Güneş tam tepemden batıya doğru hafifçe eğildi. Tam zamanı, zamanın tevafuk vakti. Abdest alıp namazımı da eda ederim. Şükür ki dua edebileceğim bir rabbim var.
Caminin avlusundan içeride kimse görünmüyor. Ezanlar da yeni okunmuş olmasına rağmen bu yalnızlık ne kadar derin.. Hayırdır, diyerek giriyorum bahçeye. Uzun zamandır temizlenmediği belli oluyor. Her yer toz toprak içerisinde, gazeller her yanı kaplamış. Kırık dallar, ot çöp birbirine girmiş. Ama bu dağınıklık bile kendi içinde bir düzen kurmuş.
Caminin küçük giriş kapısının üzerinde de büyükçe bir asma kilit sallanıyor. Kilidin idamı, üzerindeki küf, bu kapının da uzun zamandır açılmadığını belgeliyor. Oysa bahçe çok sıcak ve cana yakın geliyor, insanı sarıp sarmalıyor. Buraya geleni bırakmayacak içine alacak sanki. Alacak ve verdikleriyle yenileyecek…
Yan tarafa doğru adımlıyorum. Şadırvan, olukları ve tahta oturakları yosun tutmuş. Musluğa elimi uzatırken içimden dua ediyorum suyun akması için. Kurnayı çeviriyorum ve su akmaya başlıyor. Şükür, diyorum. Güzellik bu işte, ihtiyacın olduğunda onun yanında olduğunu bilmek.
Kollarımı sıvazlayıp, ayakkabılarımı ve çoraplarımı çıkarıyorum. Besmele ile başlayıp alıyorum abdestimi. Üzerime bir rahatlama çöküyor, çöküntülerin en güzeli kaplıyor bedenimi. Sabahtan beri çektiğim tüm yorgunluk bir anda kanatlanıp uzak diyarlara doğru yol alıyor.
Bunaltıcı hava dağılmaya, kuşlar uzak diyarlara olan yolculuklarının sonuna yaklaşırken, yağmur damlacıklarını hissediyorum birden üzerimde. Yağmur şiddetlenmeden altına sığınabileceğim bir yer bulmak ümidiyle etrafıma göz gezdiriyorum. Dünyanın en güzel hüznüdür yağmuru bir cam ardından seyretmek. Ayağa kalkmamla birlikte gök yarılıveriyor. Olduğum yerde kala kalıyorum. Her yanımı sarıyor yağmur, kucaklaşıyoruz. Ben bağımdan kopalı yıllar olmuşken o daha yeni gelmiş olmanın samimiyeti ile sarılıyor, sarılıyor, sarılıyor… Yağmur birkaç dakikalık şiddetinden, muhabbetinden, aşkından sonra diniyor. Ben sırılsıklam ıslanıyorum ıssızlığımda. Ne güzeldir, yağmurda ıslanmak boylu boyunca.
Etrafta namaz kılacak bir yer görünmüyor. Zeminde tamamen yağmurdan nasibini almış vaziyette. Bahçenin içerisine doğru ilerliyorum, buradaki toprak yağmuru çoktan içine çekmiş ve o dünya üzerinde bir eşi daha bulunmayan kokuyu dışarı salmıştı. Orada namaza duruyorum, orada her şey duruyor, zaman, mekân ve insan… Ve akıyor gözle görünmeyen, dil ile anlatılmayan, sadece mana olarak kalıp, kalıba dökülmeyen… İlk kez bir namazda kendimi bu kadar Allah’a yakın hissediyorum. Ölü dudaklarım diriliş damlalarını tadıyor usul usul.
Usul usul dua ediyorum sonra. Gündüzü heceliyorum, yağmurla bereketleniyorum, namazla diriliyorum…
Kapıyı çekip bahçeden çıkarken içeriye şöyle bir daha bakıyorum. Allah’ın bazı güzellikleri kullarına tattırırken ne kadar cömert davrandığını hissediyorum. Bu cömertliği görecek gözün yanması gerektiğini de hissetmeden anlıyorum.