KIRDA HAZİNE AVI Güney Ohio'da serin bir sonbahar günüydü. Verda kuş sesleriyle erkenden uyanmış, odasının penceresinden dışarıyı seyrediyordu. Bir sincap, elma ağacına asılı duran kuş yemliğinden yemek çalmaya çalışıyordu; serçelerin öfkeli seslerine aldırmıyor gibiydi. Dışarıda gezmek için iyi bir gün olacak gibi görünüyordu. Verda, bunun sıkıcı bir Pazar günü olmamasını diledi.
Kahvaltıda iyi haberi aldı. Aile dostlarıyla ormanda piknik yapmaya gideceklerdi. Kahvaltı biter bitmez hazırlanmaya başladılar; arkadaşları geldiğinde, toplanmışlardı. Kapıda biraz sohbetten sonra küçük bir konvoy halinde yola koyuldular. Verda yolda ağaçların enfes renklerine baktı; sanki dikkatsiz bir peri sihirli değneğini sağa sola savururken ormanı renk renk boyamış gibiydi. Verda, "günüm sıkıcı olmaktan çıktı bile," diye kendi kendine gülümsedi.
Ormanda, büyükler piknik masasının üzerini dökülmüş yapraklardan temizleyip masayı hazırlarken, çocuklar "hazine avı" oynamaya karar verdi. İki gruba ayrıldılar, ormanı ve dereyi inceleyeceklerdi. Verda, Niki ile birlikte dere grubuna katıldı; ikisinin de ayağında botlar olduğundan sığ derede yürümek için uygun giyinmişlerdi.
- Önce uzun sopalar bulmalıyız, dedi Niki.
Derenin içinde dolaşırlarken bir yandan da suyun dibini sopalarla karıştıyorlardı. Niki kalp şeklinde bir kırık cam parçası buldu. Açık maviydi; kenarları, su ve taşların sürtünme etkisiyle, törpülenmiş gibiydi. Hemen hazine torbasına attılar. Verda süt gibi beyaz bir taş ve pembe bir boncuk buldu. Eğer kokmasaydı, buldukları ölü balığı da torbaya atacaklardı.
Derede canlılar da gördüler. Bebek kurbağalarla balık yavrularını biribirinden ayırmak zordu, çok benziyorlardı. Verda, tombul bir kurbağayı göstererek kıkırdadı:
- Bak, prensin senin öpmeni bekliyor!
Yanağına konan bir sivrisineği eliyle kovarker,
- Öpecek kadar değilse de kurbağaları severim, dedi Niki, "özellikle de bu küçük vampirleri yedikleri için."
Epey bir süre geçmişti, artık geri dönme zamanı gelmişti. O sırada Verda suyun içindeki bazı taşların şekline şaşırdı. Eline alıp suda yıkadı. Deniz kabuklarına benziyorlardı; taş gibi sert olmasalar, kilden kalıpla yapılmışlar sanılabilirdi. - Önce uzun sopalar bulmalıyız, dedi Niki.
Derenin içinde dolaşırlarken bir yandan da suyun dibini sopalarla karıştıyorlardı. Niki kalp şeklinde bir kırık cam parçası buldu. Açık maviydi; kenarları, su ve taşların sürtünme etkisiyle, törpülenmiş gibiydi. Hemen hazine torbasına attılar. Verda süt gibi beyaz bir taş ve pembe bir boncuk buldu. Eğer kokmasaydı, buldukları ölü balığı da torbaya atacaklardı.
Derede canlılar da gördüler. Bebek kurbağalarla balık yavrularını biribirinden ayırmak zordu, çok benziyorlardı. Verda, tombul bir kurbağayı göstererek kıkırdadı:
- Bak, prensin senin öpmeni bekliyor!
Yanağına konan bir sivrisineği eliyle kovarker,
- Öpecek kadar değilse de kurbağaları severim, dedi Niki, "özellikle de bu küçük vampirleri yedikleri için."
Epey bir süre geçmişti, artık geri dönme zamanı gelmişti. O sırada Verda suyun içindeki bazı taşların şekline şaşırdı. Eline alıp suda yıkadı. Deniz kabuklarına benziyorlardı; taş gibi sert olmasalar, kilden kalıpla yapılmışlar sanılabilirdi. Hepsi Verda'nın etrafında toplandı, deniz kabuklarını incelemeye başladılar.
- Fosile benziyorlar, dedi babalardan biri, "yüz milyonlarca yıl önce bütün buralar deniz altındaydı, bu kabuklar onun dibinde fosilleşmiş olmalı."
Elinde çevirerek incelerken mırıldandı:
- Milyonlarca yıl gömülü kaldıktan sonra, siz onları tekrar gün ışığına çıkardınız, ne müthiş değil mi?
Verda bu süreyi hayal etmeye çalıştı, anlaması imkansızdı,
-Ne tuhaf, o kadar eskiden de bizim bildiğimiz deniz kabuklarına mı benziyorlarmış, diye sordu Niki şaşırarak.
- Bildiğim kadarıyla, deniz kabukları beşyüz milyon yıl önce ortaya çıkıp, hızla binlerce türe evrimleşmişler, sonra bunların çoğu yokolmuş ve yüz milyon yıl kadar önce bugünküyle hemen hemen aynı şekli almışlar.
- Yani bu son şekilleri, diye sevindi Niki.
- Yo, hayır, diye güldü adam, "Evrimleşme durmaz."
Verda birden hazine avı oynadıklarını hatırlayıp bağırdı:
- Oyunu tamamen unuttuk!
Ama oyunu kimin kazandığını anlaması uzun sürmedi. Buldukları gerçek hazinelerdi, doğa hazineleri. Öğretmen olan annelerden biri:
- Onları okulun müzesine koymalıyız, dedi.
Evet, hazine avını kimin kazandığı belliydi ama hepsi bu heyecan verici deneyimin parçası olmaktan mutlu oldular.